4. KORUMA VE PEYZAJ MİMARLIĞI SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

15.12.2021

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası tarafından bu sene 4.’sü düzenlenen Koruma ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyumu “Krizler ve Peyzaj” ana teması ile 11-12 Aralık 2021 tarihlerinde Ankara Ticaret Odası Meclis Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın da katıldığı Sempozyumda 5 oturum ve 1 panel gerçekleştirildi.

Farklı meslek disiplinlerinden 20 konuşmacı krizleri, peyzajı ve çözüm yollarını tartışarak soru cevap bölümleri ile pekiştirilen sunumlar, tüm izleyicilere krizler ve peyzajlara farklı perspektiflerden bakma fırsatı yarattı. 

Sempozyuma fiziki katılımın yanı sıra çevrim içi olarak hibrit katılım sağlandı. Sempozyumumuzun kaydı Peyzaj Mimarları Odamız YouTube kanalında herkesin izleyebileceği şekilde yer almaktadır. 4. Koruma ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyumu`nun kaydını seyretmek için TIKLAYINIZ.

Koramaz açılışta şöyle konuştu:

Sayın konuklar, değerli hocalarım, sevgili meslektaşlarım

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği adına hepinizi dostlukla selamlıyorum.

Peyzaj Mimarları Odamız tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Koruma ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyumunda aranızda bulunmaktan mutluluk duyuyorum.

Etkinliğin gerçekleştirilmesinde büyük emeği olan Sempozyum Düzenleme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, Peyzaj Mimarları Odamızın yöneticilerine, organizasyonda emeği geçen tüm Oda çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.

Değerli Konuklar,

Birliğimiz, meslektaşlarımızın hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla sorumludur.

Bu doğrultuda mesleki alanlarımızla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak ve toplumu bilgilendirmek için etkinlikler düzenliyoruz.

Yayınladığımız raporlarla, açtığımız kamu davalarıyla, düzenlediğimiz kongre-sempozyumlarla bilimin ve tekniğin halktan ve doğadan yana kullanılmasıyla başka bir dünyanın mümkün olabileceğini ortaya koymaya çalışıyoruz.

Gerçekleri söylemek, halkın çıkarına olanı söylemek bizim mesleki ve toplumsal sorumluluğumuzdur.

Çünkü bilimden ve toplumdan yana olan bizler gerçekleri söylemezsek, iktidar sahipleri kendi çıkarlarını ve gerçeklerini halka dayatırlar.

Değerli katılımcılar,

Ülkemizde uzun süreden beri, egemen çevrelerin çarpıtılmış gerçekliğiyle, halkın yüz yüze olduğu gerçeklik arasındaki büyük bir fark var.

Tek adam rejimi altında bir parti organı gibi çalışan TÜİK’in şaibeli verileri ile gizlenmek istense de yandaş medya tarafından görmezden gelinse de Ülke tarihinin en sarsıcı, en yıkıcı krizlerinden birisini yaşıyoruz.

Bu yılın Şubat ayında 7 lira olan dolar kuru, bugün 14 lira sırına dayanmış durumda. Sadece 10 ayda paramızın değeri, alım güzümüz yarı yarıya azaldı. Ülke olarak yarı yarıya yoksullaştık.

Cumhurbaşkanı her ekrana her çıktığında, ağzını her açtığında kur yeniden yükselişe geçiyor.

Döviz kurlarındaki bu artışlar, yıllardır uygulanan, özelleştirme, serbestleştirme ve rant esaslı politikalarla tümüyle ithalata bağımlı kılınan ülkemiz ekonomisinin hemen hemen bütün sektörlerinde maliyetlerin artmasına, fiyatların kontrol edilemez biçimde yükselmesine neden oldu.

Başta temel gıda maddeleri olmak bütün harcama kalemlerindeki yıllık fiyat artışı yüzde 50’ye yaklaştı.

Ev kiraları, ulaşım ücretleri, haberleşme giderleri akıl almayacak kadar yükseldi. Faturalar ödenemez hale geldi

Pek çok markette un, şeker, yağ gibi temel ihtiyaç maddelerine satın alma sınırları getirildi.

Akaryakıta, doğalgaza, elektriğe birbiri ardına fahiş zamlar yapıldı. Her gece, ertesi gün yapılacak zamdan etkilenmemek için benzinlikler önünde uzun kuyruklar oluşuyor.

İnsanlar karaborsa ve kıtlık dönemlerindeki gibi saatlerce benzin kuyruğu bekliyor.

Ülkede ticaret durma noktasına geldi. Hiçbir işletme, hiçbir esnaf yenisini kaç liradan alacağını bilmediği bir ortamda elindeki malı satmak istemiyor.

Sevgili Arkadaşlar,

Her şey pahalanırken, her şeyin fiyatı yükselirken artmayan tek şey emeğiyle geçinenlerin gelirleri oldu.

Bu krizde kamuda çalışan arkadaşlarımızın payına resmi enflasyon rakamlarına dayalı zamlar düştü.

Ücretli çalışan arkadaşlarımızın payına açlık sınırında maaşlar ve işsizlik düştü.

Serbest çalışan arkadaşlarımızın payına giderek artan maliyetler ve artan borç yükü düştü.

Bütün toplumsal kesimler gibi bu gelişmelerden biz, mühendis, mimar ve şehir plancıları da doğrudan etkileniyoruz.

Hepimiz giderek daha fazla yoksullaşıyoruz. Hepimiz giderek daha zor koşullarda yaşıyoruz.

Artık sadece kendi hayatımızdan değil, gelecek kuşaklarımızın hayatlarından da feragat ederek yaşıyoruz.

Ülke olarak büyük bir çöküş yaşıyoruz ve bu çöküşte kamucu değerler sahip çıkmaktan, kamusallığı savunmaktan başka çıkışımız bulunmuyor.

Üreten, sanayileşen, tarımda kendine yeterliliğini yeniden sağlayan ve hakça bölüşen bir ekonomik büyüme modelini savunmaktan başka çıkışımız bulunmuyor.

TMMOB olarak sorunlarımızı dile getirmek, kamuoyu yaratmak amacıyla “Emeğimize, Mesleğimize, haklarımıza sahip çıkıyoruz, sorunlarımıza çözüm istiyoruz” ana başlığında bir kampanya başlattık.

Kriz döneminde derinleşen sorunlarımıza çözüm bulabilmek için taleplerimizi en güçlü şekilde dile getirmeye çalışıyoruz. Yaptığımız basın açıklamalarıyla, binalarımıza astığımız pankartlarla, milletvekillerine gönderdiğimiz mektuplarla, siyasi partilerle yaptığımız görüşmelerle, sosyal medyadan paylaştığımız bilgilendirici görsellerle mühendis, mimar ve şehir plancılarının sorunlarına çözüm istiyoruz.

Tüm üyelerimizi ve demokratik kamuoyunu sesimizi büyütmeye kampanyamıza destek olmaya davet ediyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Ne yazık ki ülkemizin ve dünyanın yüz yüze olduğu tek kriz ekonomide yaşanan kriz değil.

Çevre sorunları, açlık iklim krizi, göç, salgın, kıtlık, yoksulluk, temiz su kaynaklarının tükenmesi, doğal felaketler gibi küresel ve bölgesel sorunlar da yaşıyoruz.

Bu sorunlar ortak geleceğimizi tehdit eder boyutlara gelmiş durumda.

Sempozyum kapsamında iki gün boyunca yapılacak oturumlarda farklı alanlarda yaşanan sorun, kriz ve felaketlerden insanlığı ve doğayı korumanın yolları üzerine konuşacağız.

Her şeyden önce şunu tespit etmek gerekiyor ki, küresel ve bölgesel sorunların bu denli büyümesinin, doğal ve tarihsel zenginliklerin bu denli hoyratça yok edilmesinin en büyük sorumlusu küresel kapitalist sistem ve uygulanan neoliberal piyasacı politikalardır.

Çünkü bu sistemin işleyiş mantığı, sadece insan emeğini değil, dünya üzerindeki tüm zenginlikleri de kontrolsüz biçimde sömürülerek karlılığı en üst seviyeye çıkarmak üzerine kuruludur.

Bildiğiniz gibi 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde dünyaya egemen olan kamu yararı, kamusal hizmet, kamu sağlığı gibi kavramlar 80’li yıllardan itibaren uygulamaya konulan piyasacı politikalarla tamamıyla devre dışı bırakıldı.

Bunların yerini rekabet, verimlilik, karlılık gibi kavramlar aldı.

Ülkemizde de benzer bir süreç 24 Ocak kararlarından ve 12 Eylül darbesinden günümüze kadar işletilmektedir.

Yakından takip ettiğimiz bu süreçte, özelleştirme, piyasalaştırma, serbestleştirme, kuralsızlaştırma adı altında uygulanan politikalarla, ekonomik ve kamusal öncelikler ters yüz edilmiştir.

Bu süreç, sadece KİT’lerin özelleştirilmesi, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin ticarileştirilmesiyle sınırlı kalmadı.

Bu süreç, kıyılarımızın yağmalanmasından orman arazilerinin satışına, tarım alanlarının amaç dışı kullanımından, su kaynaklarımızın ticarileştirilmesine, SİT alanlarının yapılaşmaya açılmasından meraların özelleştirilmesine, tarihi kentlerin sular altında bırakılmasından kentsel dokunun kaybedilmesine kadar geniş çerçevede yıkıcı sonuçlar yaratarak devam ediyor.

Bu süreci bilinçsizlik, ihmalkârlık, özensizlik gibi nedenlerle açıklamak mümkün değildir.

Tam tersine, ülkemizin korunması ve halk yarına kullanılması gereken tüm ortak zenginlikleri, tüm doğal kaynakları, tabiat güzellikleri, kültürel tarihsel varlıkları bilinçli bir saldırının hedefi durumundadır.

Bugün içinden geçtiğimiz ve 80’li yıllardan itibaren kronikleşen ekonomik krizlerin, toplumsal yoksullaşmanın ana nedenlerini de buralarda aramak gerekir.

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz insan, içinde yaşadığı çevrenin hem yaratıcısı hem de bir ürünüdür.

Mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak bizler, insanın çevreyle kurduğu bu yaratıcı ilişkinin bilimsel ilkeler ışığında gelişmesini sağlayan meslek mensuplarıyız.

Bilimi ve tekniği kullanarak doğaya ve doğal kaynaklara insanlığın ihtiyaçları doğrultusunda müdahale ediyoruz.

Bu müdahalenin dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini güvence altına alacak, insanlığın ve dünyanın geleceğini riske atmadan gerçekleştirilmesi bizlerin en önemli mesleki önceliklerinden birisidir.

Bu nedenle TMMOB olarak doğal hayatın, çevrenin ve kültürel mirasın korunmasına ilişkin bütüncül bir yaklaşımı benimsiyoruz.

Sanayileşme, kalkınma ve üretim politikalarının insan hayatına ve doğal çevreye zarar vermeme temel ilkesi esas alınarak belirlenmesi için bilimin ve tekniğin kamusal sorumlulukla kullanılması için çabalıyoruz.

Yıllardır, doğal hayatı ve ekolojik dengeyi görmezden gelen, ülke kaynaklarını rant, talan ve tahribata açan, halkımızın ve ülkemizin geleceğini tehdit eden uygulamalara karşı kapsamlı bir mücadele sürdürüyoruz.

Kimi zaman bilimsel toplantılarla, kimi zaman uzman arkadaşlarımızın hazırladıkları raporlarla, kimi zaman kamuoyuna dönük açıklamalarla, kimi zaman da açtığımız davalarla kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olmanın bizlere yüklediği sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyoruz.

Sizler de biliyorsunuz TMMOB’nin bu toplumcu, yutsever ve bilimden yana tutumu ve çevreyi gözeten, halktan yana bu mücadelesi bazı kesimleri memnun etmiyor.

Sınırsız bir sömürü peşindeki rant çevreleri ve onların güdümündeki siyasi iktidarlar, bizlerin bu duyarlılığını ve çabasını kendilerine engel olarak görüyor.

Bu nedenle yıllardır hedefteyiz.

Bir yandan bizlerin mesleki denetim yetkilerini ve mesleki faaliyetlerini sınırlandırmaya çalışırken, diğer yandan da gelir kaynaklarımızı budayarak iş yapamaz hale getirmeye, sesimizi kısmaya çalışıyorlar.

Ancak bilinsin ki, hiçbir şekilde susmayacağız.

Ülkenin neresinde olursa olsun bilime aykırı, kamu çıkarına uymayan, doğayı ve insan sağlığını tehdit eden tüm projelere karşı aklın, bilimin ve kamusal sorumluluklarımızın gösterdiği yolda mücadele etmeye devam edeceğiz.

Ülkemizi, insanımızı, doğamızı, kentlerimizi koruyabilmek için rekabetten ve çıkardan arındırılmış, toplumun ortak çıkarını önceleyen kamucu, toplumcu politikaları savunmaya devam edeceğiz.

Kamusal sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz.

İki gün sürecek bu sempozyumda yürütülecek tartışmaların, bu sorumluluğumuzu yerine getirmede bizlere yol açıcı katkılar sunacağına yürekten inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.