ANKARA VALİLİĞİNİN MİTİNG ALANI SINIRLAMASINA İLİŞKİN BİRLİĞİMİZDEN YANIT

02.01.2019

Ankara Valiliği tarafından aralarında TMMOB'nin de bulunduğu kurum ve kuruluşlara gönderilen miting, yürüyüş, toplanma alanlarının sınırlandırılmasına yönelik yazıya karşı TMMOB Görüşü gönderildi. Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gereği barışçıl gösteri ve yürüyüşlere güzergah sınırlaması getirilemeyeceğine dikkat çekildi.

Genel Sekreterimiz Dersim Gül imzasıyla gönderilen cevabi yazımız şöyle:

T.C. ANKARA VALİLİĞİ

Emniyet Müdürlüğü

ANKARA

İlgi: 03.12.2018 tarih ve 37349786-640-E.70734 sayılı “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yer ve Güzergahı” konulu yazınız.

İlgide kayıtlı yazı ile 2911 Sayılı Yasa’nın 6. Maddesi uyarınca yapılan belirlemeye ilişkin görüşümüzün bildirilmesi istenmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin (İHEB) 20. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin barışçı toplanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin 21. maddesinde de; "Barışçıl bir biçimde" toplanma hakkı hukuk tarafından tanınır. Bu hakkın kullanılmasına ulusal güvenliği veya kamu güvenliğini, kamu düzenini, sağlık veya ahlakı veya başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma amacı taşıyan, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukuka uygun olarak getirilen sınırlamaların dışında başka hiçbir sınırlama konamaz” hükmüne yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 11. Maddesinin 1. fıkrasında; "Herkesin asayişi bozmayan toplantılara" katılma hakkına sahip olduğu, 2. fıkrasında ise, bu hakkın demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabileceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 26. maddesi;Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” şeklinde;

34. maddesi ise; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” biçiminde düzenlenmiş ve bu hakkın ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararlarında da ifade edildiği üzere; “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğüyle de yakından ilgili olup ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumun temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla demokratik bir toplumda ifade özgürlüğüne gösterilen önem ve hassasiyetin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de sergilenmesi gerekmektedir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ayrıca memleket meselelerinin barışçıl yöntemlerle ve uzlaşı yoluyla çözülebilmesine imkân tanımaktadır. Bireyler, bu hak aracığıyla ülkeyi yönetenleri ve bunların tayin ettiği politikaları belirli ölçülerde etkileme imkânı elde ettiklerinden bu hak yönetime katılma araçlarından birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla bir ülkenin demokratik ilkelere uygun yönetildiğinden söz edilebilmesi için bireylerin barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olması gerekmektedir.”

Yine Anayasa Mahkemesi, 2015/271 başvuru numaralı bireysel başvuruya ilişkin kararında; “Anayasa Mahkemesi demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak, çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 40; Dilan Ögüz Canan, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394,25/3/2015, § 45).

Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde kendine has özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı aynı zamanda ifade özgürlüğünün ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55).

Anayasa’nın 34. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin izin alma koşuluna bağlanamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin önceden izin alma şartına tabi tutulamayacağı hususu bu hakka ilişkin Anayasa’nın 34. maddesiyle getirilen ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilenlere ek bir güvence mahiyeti taşımaktadır.

Yine Anayasa Mahkemesi kararlarında ve hukuk öğretisinde bildirim şartının zımni bir izne dönüştürülmesi veya toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasını engelleyecek biçimde düzenlenmesi ya da bildirime ilişkin olarak getirilen şekil şartlarının bireylere aşırı külfet yüklemesi hâlinde sınırlamanın ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılacağı ifade edilmektedir.

Buna karşın gerek idare uygulamaları gerekse de 2911 sayılı Kanun düzenlemesi dolayısıyla Anayasa’da öngörülen bildirim şartı zımnen “izin”e dönüştürülmüş durumdadır. Bir yandan Anayasa barışçıl gösteriler için izine gerek olmadığını kurala bağlamışken, diğer yandan 2911 Sayılı Yasa’nın anılan maddelerinin bildirimsizliği kanuna aykırılık hali olarak addetmesi, Anayasa düzenleme ile bağdaşabilir bir durum değildir.

Nitekim bu durum, bildirim yapılmaksızın ve Valilikçe belirlenen yerlere uyulmaksızın gerçekleştirilen bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne kanuna aykırı olduğundan bahisle kolluk güçlerince müdahale edilmesinin ‘toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali’ niteliğinde olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi kararında da KANUNLARDA ÖNGÖRÜLEN USULLERE TAM OLARAK UYULMAMIŞ OLMASI TEK BAŞINA TOPLANTI VEYA GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜNÜN BARIŞÇIL NİTELİĞİNİ ORTADAN KALDIRMAZ. BU DURUMUN VARLIĞI TOPLANMA HAKKININ İHLAL EDİLMESİNİ HAKLI GÖSTEREMEZ (Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Ömer Faruk Akyüz, § 57; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69).” ifadesine yer vermiştir. (B. No: 2015/271, R.G. Tarih ve Sayı: 7/12/2018-30618)

Yine benzer bir olayda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ataman v. Türkiye, 74552/01, 05.12.2006 kararında; “AİHM, ulusal mevzuat hükümlerini göz önünde bulundurarak, halka açık gösterilerin düzenlenmesi için hiçbir izne gerek olmadığını gözlemlemektedir. Olayların meydana geldiği dönemde, yetkili makamlara yapılacak bildirinin olaydan yetmiş iki saat önce yapılması gerekiyordu. İlke olarak benzeri düzenlemeler, AİHS tarafından korunduğu şekliyle TOPLANTI YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜNE GİZLİ BİR ENGEL OLUŞTURMAMALIDIR.

AİHM için, göstericilerin şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığında kamu güçlerinin, AİHS’nin 11. maddesi tarafından güvence altına alındığı şekliyle toplantı özgürlüğünün geçerli olabilmesi için, barış yanlısı toplanmalara hoşgörüyle yaklaşması önem arz etmektedir.

Sonuç olarak AİHM, bu davada polisin zor kullanarak müdahale etmesinin orantılı olmadığına ve AİHS’nin 11. maddesinin ikinci paragrafı uyarınca kamu düzeninin korunması için gerekli bir tedbir oluşturmadığına kanaat getirmektedir.” demektedir.

Karatepe ve diğerleri davasında (07.04.2009) verdiği kararda ise, “Halka açık bir alanda gerçekleştirilen her türlü gösteri günlük yaşamın akışına belirli bir ölçüde bozacak bir karışıklığa ve hasmane tepkilere yol açabilir. Ancak, AİHM, durumun kurallara aykırı olmasının tek başına, toplanma özgürlüğüne müdahaleyi haklı çıkarmayacağına itibar etmektedir.” ifadesine yer verilmiştir.

Yine AİHM, Balçık v. Türkiye, 25/02, 27.11.2007 kararında: “AİHM, göstericiler şiddet içeren fiiller sergilemedikleri sürece, AİHS’nin 11. maddesince teminat altına alınan toplantı özgürlüğünün esasına bağlı kalınmak isteniyorsa, resmi makamların barışçı toplantılar hususunda belirli derecede hoşgörü göstermelerinin önemli olduğu kanısındadır.”

Aytaş ve diğerleri v. Türkiye, 6758/05, 08.12.2009 kararında: “AİHM bilhassa yetkililerin bu gösteriyi sona erdirme konusundaki aceleciliklerine şaşırmaktadır (Bkz. sözü edilen Oya Ataman ve a contario, Eva Molnar-Macaristan kararı no: 10346/05, 7 Ekim 2008).

AİHM’ye göre, AİHS’nin 11. maddesi ile güvence altına alınan toplantı özgürlüğünün muhtevasından yoksun bırakılmaması amacıyla, kamu erklerinin, barışçıl gösterilere belli ölçüde hoşgörü göstermeleri önem arz etmektedir.

Mevcut davada, AİHM, polisin güç kullanarak müdahale etmesinin ve başvuranlar hakkında ceza davası açılmasının orantısız olduğu kanaatindedir. Söz konusu tedbirler, AİHS’nin 11. maddesinin 2. paragrafı uyarınca kamu düzeninin korunmasında gerekli tedbirler değildir.”

Biçici v. Türkiye, 30357/ 05, 27.05.2010 kararında: “AİHM bu bağlamda göstericilerin şiddet eylemlerinde bulunmadıkları durumlarda, AİHS'nin 11. Maddesince koruma altına alınan toplanma özgürlüğünün esası korunmuşsa, kamu makamlarının barışçı toplantılara belirli derecede hoşgörü göstermelerinin önemli olduğuna ilişkin önceki kararlarını hatırlatmaktadır.

Öllinger-Avusturya 2006 kararında: Toplanma Özgürlüğü, özel ya da kamusal bir mekanda gerçekleştirilen toplantılar, hareketsiz ya da yürüyüş şeklinde gerçekleştirilen hareketli gösterileri kapsar. Devletler barışçıl toplanma hakkını sadece korumakla değil, ama ayrıca BU HAKKIN KULLANILMASINA MAKUL OLMAYAN KISITLAMALAR GETİRMEKTEN KAÇINMAKLA YÜKÜMLÜDÜRLER”

Ezelin-Fransa 1991 kararında: “KAMUYA AÇIK BİR YERİN İŞGAL EDİLMESİ, TOPLANMANIN MUTLAKA DAĞITILMASINI GEREKTİRMEZ” gerekçelerine yer vermiştir.

Görüleceği üzere AİHM, hakkın özüne sınırlama getiren, ya da özün kullanılmasına dönük engel oluşturan müdahaleleri hukuka aykırı bulmaktadır. “Güzergah” dayatması, tam da ifade edilen hoşgörüsüzlüğe, hakkın (barışçıl olduğu sürece) kullanılmasına dönük bir KISITLAMAYA delalet etmektedir. AİHM, bu kısıtlamaları hukuksuz bulmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açıkça, Toplanma ve Gösteri Hakkının bir izne tabi olmayacağını, bildirim yapılmasının, toplantı yapma önünde gizli bir engel haline getirilemeyeceğini, gösterinin, günlük yaşamın akışına belirli bir ölçüde bozacak bir karışıklığa ve hasmane tepkilere yol açabileceğini, ancak, durumun kurallara aykırı olmasının tek başına, toplanma özgürlüğüne müdahaleyi haklı çıkarmayacağını söylemektedir.

Oysa 2911 Sayılı Yasanın yazınızda alıntılanan maddeleri, kanuna aykırılık halleri olarak düzenlemektedir.

Son yıllarda, ceza mahkemeleri de aynı gerekçelerle “demokratik hakkın kullanımı”, “bu hakkın Anayasa ve AİHM kararları ışığında izne tabi olmaması”, “devletin bu hakkın kullanımına katlanması gerektiği” gibi gerekçelerle beraat kararları vermekte, Cumhuriyet Savcıları aynı gerekçelerle “kovuşturmaya yer olmadığına kararı vermektedir.” Dolayısıyla Yargılama makamları artık, İHAS ve BM sözleşmelerini, Anayasa’nın 34. Maddesini referans almakta, eylemin “akşam vakti”, “parkta”, “yolda” YANİ VALİLİKÇE BELİRLENEN GÜZERGAHTA yapılıp yapılmadığını değil, BARIŞÇIL OLUP OLMADIĞI ölçütünü esas tutmaktadırlar.

Bu nedenlerle, üst normlar ve Anayasa 90 karşısında hükümsüz sayılması gereken ölü kanun maddesi 2911 Sayılı Yasanın 6. Maddesine göre “güzergah belirleme” yetkisinin, barışçıl gösterinin istenilen yerde yapılabilmesine dönük hakkın özüne müdahale muhtevasında gördüğümüzden, insan haklarıyla bağdaşmayacak bir düzenleme olduğunu düşünüyor; barışçıl gösteri/yürüyüşün daha ağır basan bir hakkı ihlal etmediği sürece, günlük yaşamı belirli oranda sekteye uğratabilecek biçimde -ki gösterinin “ses duyurma” koşulu ancak böyle vücut bulabilir- istenilen yerde yapılmasına bir engel teşkil edecek “güzergah” sınırlamasına hukuken karşı çıktığımızı bilgilerinize sunuyoruz.

Saygılarımızla,

 

Dersim GÜL
Genel Sekreter