"BİGA YARIMADASINDA MİMARLIK VE GELECEK" BULUŞMASI BAŞLADI

24.09.2022

Mimarlar Odası tarafından düzenlenen ve pek çok bilim insanı ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin katıldığı “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Doğru: Biga Yarımadası Buluşması” Biga Yarımadası’nda Mimarlık ve Gelecek etkinliği 24 Eylül 2022 tarihinde Çanakkale'de gerçekleştirildi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın etkinlik açılışında yaptığı konuşma aşağıdadır.

CUMHURİYETİN 2. YÜZYILINA DOĞRU MİMARLIK VE KENTLEŞME BULUŞMALARI

BİGA YARIMADASINDA MİMARLIK VE GELECEK

Değerli Konuklar,

Değerli Meslektaşlarım,

Hepinizi şahsım ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği adına saygıyla, dostlukla selamlıyorum. 

Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına Doğru Mimarlık ve Kentleşme Buluşmaları kapsamındaki bu etkinliği düzenleyen Mimarlar Odamıza ve ev sahipliğimizi yapan Mimarlar Odamızın Çanakkale Şubesine çok teşekkür ediyorum.

Hatırlarsınız bundan tam üç yıl önce Kirazlı’da yaşanan doğa katliamının ve maden sömürüsünün altını çizmek, doğamıza ve doğal kaynaklarımız sahip çıktığımızı göstermek için TMMOB Danışma Kurulumuzu Çanakkale’de toplamıştık.

Kirazlı’da devam eden Su ve Vicdan Nöbetini hep birlikte ziyaret etmiştik.

Hepinizin bildiği gibi Çanakkale halkının kararlı mücadelesinin yarattığı toplumsal duyarlılık ve kamuoyu baskısı sayesinde Kanadalı şirketin işletme ruhsatı uzatılmadı.

Yağmacı şirketten geriye kesilen yüz binlerce ağacın yarattığı orman yıkımı kaldı.

Bu şirketlerin geride yağmalanmış, yıkıntıya dönmüş çorak arazilerden başka bir şey bırakmayacağını söylemiştik.

Halkın mücadelesi sayesinde daha büyük doğa katliamlarının önüne geçmiş olduk.

Şuna yürekten inanıyorum. Hiç kimse merak etmesin.

Çanakkale Halkının inadı ve inancıyla, bölgede yıkıma uğrayan ormanın rehabilitasyonunu da el birliği ile yapacak ve Kaz Dağlarının yamaçlarını yeniden yemyeşil görüntüsüne kavuşturacağız.

Bu konuda TMMOB örgütlülüğü olarak elimizden gelen tüm desteği vermeye hazırız.

Değerli Konuklar,

Üzerinde bulunduğumuz Biga Yarımadası son yıllarda farklı sermaye kesimlerinin yoğun bir saldırısına maruz kalıyor.

Sermayenin işleyiş mantığı ne yazık ki tüketim üzerine kurulu olduğu için bölgeye gelen her şirket, bölgenin güzelliklerine yönelik bir tehdit haline dönüşüyor.

Yakın zamana kadar Türkiye’nin oksijen deposu olarak bilinen, dünyanın en temiz havasına sahip bölgelerinden birisine sahip olan Biga, birbiri ardına faaliyete geçirilen Termik santrallerin yarattığı kirlilik sorunlarıyla yüz yüze kalmaya başladı.

Bölgede açılmak istenen altın ve bakır madenleri nedeniyle ormanlık alanların yaşadığı tahribatı hepimiz biliyoruz.

Yine bölgede yapılmak istenen turizm tesisleri nedeniyle kıyıların, ormanların ve sit alanlarının yapılaşmaya açılması da yarımadanın geleceğini tehdit eden bir diğer gelişme.

Sömürüye dayalı bu anlayış Biga Yarımadasının geleceğini tehdit ediyor. Oysa bu topraklar binlerce yıllık bir tarihi geçmişe sahip.

Truvalılardan Perslere, Bergama Krallığından Makedonya Krallığına, Roma İmparatorluğundan günümüze kadar pek çok uygarlığın kalıntıları üzerinde yaşıyoruz.

Tarih ve edebiyatla iç içe geçmiş, insan medeniyetinin önemli bir parçası olmuş bu geçmişi yok sayarak, bu geçmişi yok ederek bir gelecek inşa etmek insanlık tarihine ihanet etmektir.

Bizler doğaya, halka ve tarihe ihanet edilmesine hiçbir biçimde izin vermeyeceğiz.

Değerli Konuklar,

Yüz yıllık cumhuriyet tarihimiz boyunca farklı kalkınma anlayışlarını deneyimledik.

Yüz yıllık deneyimin ilk çeyreği, doğrudan kamu yatırımlarıyla planlı bir sanayileşme ve kalkınma anlayışını yansıtırken, son çeyreğiyse kamusal varlıkların, doğal kaynakların ve kentlerin yağmalanması anlayışıyla özetlenebilir.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılını mevcut deneyimlerimizin ışığında ve o deneyimlerin eleştirisiyle inşa etmek zorundayız.

Sanayileşmeden madencilik politikalarına, eğitimden sağlığa, şehirleşmeden turizme kadar her alanda kamusal bir anlayışla planlı politikalar geliştirmek zorundayız.

Kentleşme politikalarına da aynı anlayışla yaklaşmalıyız.

Hepinizin bildiği gibi bugün neredeyse tüm kentlerimizde barınma, altyapı, ulaşım, enerji, sağlık, eğitim, kültür ve çevre sorunlarıyla iç içe yaşıyoruz.

Deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afetler gündelik yaşamımızın parçası haline geldi.

Bu durum toplumsal çıkarları göz ardı eden ve insan yaşamını hiçe sayan şehircilik anlayışının ve yerel yönetim politikalarının eseridir.

Bugün içinde yaşadığımız kentlerin mekansal ve çevresel bağlamda, niteliksiz yapılaşmasının, sağlıksız büyümesinin ardında piyasa güçlerini kent politikalarının belirlenmesinde tek hakim güç olarak gören siyasal yaklaşımlar yatmaktadır

Bu yaklaşımlar sonucu, başta su, elektrik, doğalgaz ve ulaşım olmak üzere temel kentsel altyapı hizmetleri ile eğitim, kültür, sağlık, çevre vb. alanlarda sağlanan sosyal hizmetler özelleştirilerek, ticarileştirilerek, kentlerimiz emekçiler ve yoksullar için yaşanılamaz bir duruma getirilmiştir.

Sağlıklı, güvenlikli ve yaşanabilir kentler yaratmak için son derece önemli bir araç  olan kentsel dönüşüm kavramının  dahi içi boşaltılmış, bir rant dağıtım mekanizmasına dönüştürülmüştür.

Kent parçaları, “kentsel dönüşüm” adı altında, içinde yaşayanlardan bağımsız, yeni imar hakları verilerek sermaye çevrelerine pazarlanmakta, buralara lüks konut alanları, alışveriş merkezleri inşa edilmektedir.

Kenti bir arada tutan ortak unsurlar ve ortak kullanım alanları ortadan kaldırılmaktadır.

Bunun sonucunda kentler, giderek artan biçimde bütünlüğünü yitirerek birbirinden bağımsız ve ilişkisiz parçacıklara bölünmekte, varsıl ve yoksul kesimler arası ayrışma ve uzaklaşma fiziksel mekana da yansımaktadır.

Bu durum sosyal kutuplaşmayı ve kentsel gerilimi de arttırmaktadır.

Sosyal kırılmalar hızlanmakta, bu kırık parçalarını toplumsal yaşama tehdit olarak geri yönlendiren süreçler de egemenler tarafından bilinçli şekilde yönetilmektedir.

Sadece arazi rantına endekslenmiş bu kent ekonomisi anlayışının ortaya çıkardığı sürekli ve plansız büyüme, teknik altyapı hizmetlerinin ve sosyal-kültürel olanakların yetersizliği gibi sorunları daha da büyütmektedir.

Bütün bunların yanı sıra, bütüncül planlamanın benimsenmemiş olması denetimsizlik, yanlış arazi kullanım politikaları, cumhuriyet tarihine koşut kaçak yapılaşma ve imar afları gibi uygulamalar durumun vahametini daha da artırmaktadır.

Emekçilerin, yoksulların ve tüm ezilenlerin sosyal, ekonomik ve siyasal yaşamdan tümüyle dışlandığı bu yıkıcı  ortamda yoksulluk ve yoksunluk da derinleşerek sürmektedir.

Değerli Konuklar

Tüm bu sorunlara ve olumsuzluklara karşın, demokratik katılımın sağlandığı yerel yönetimlerin oluşturulması ve çözüm üretilmesi mümkündür.

Bizler TMMOB olarak kent yaşamını ilgilendiren tüm konularda ve alınacak kararlarda, sermaye kesimleri ve rant çevrelerinin öncelikleri yerine toplumsal yarar ilkesinin belirleyici olması gerektiğini  savunuyoruz.

Kente yönelik politika ve uygulamalarda insan hakları, kentli hakları, toplumsal barış, birlikte yaşama, engelli, hasta, yaşlı, çocuk ve kadın duyarlı planlama, hizmetlere eşit erişim, insan ve çevre sağlığı gibi kriterlerin temel referanslar olması gerektiğinin altını önemle çiziyoruz.

Bugün, kentlerimizin ve toplumun temel ihtiyacının yerel yönetimlerde böylesine  bir yaklaşımın hayata geçirilmesi olduğunu belirtiyoruz.

Bu yaklaşım, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan “toplumcu demokratik ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışıdır.

Savunduğumuz bu kamucu yaklaşımlar nedeniyle yıllardır büyük baskılara maruz kalıyoruz. Birlik yöneticilerimizi, Oda yöneticilerimize, İKK Sekreterlerimize, üyelerimize davalar açılıyor. Biliyorsunuz bunun en yakın örnekleri Gezi Davasında yargılanan TMMOB Yönetim Kurulu Üyemiz Mücella Yapıcı’ya, Şehir Plancıları Odası üyemiz Tayfun Kahraman’a ve Mimarlar Odamızın hukuk danışmanı Can Atalay’a 18’er yıl ceza verilmesidir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Ali Atakan’ın ve Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Karakuş Candan’ın kamu görevinden çıkarılmalarıdır.

Bizler bedeli ne olursa olsun kamunun ortak çıkarını savunmaya, arkadaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz. Çünkü bizler bir demokratik mücadele ve direniş geleneğinin sahipleri ve sürdürücüleriyiz.

Değerli Katılımcılar

Bugünkü buluşmamızı da Biga Yarımadası ve Çanakkale’nin geleceğinin demokratik biçimde planlanmasına hizmet edecek bir önemli bir etkinlik olarak görüyorum.

Cumhuriyetin yeni yüzyılının şafağında yapılan bu sempozyumun Biga Yarımadasının geleceğine yönelik önemli bir fikri birikim yaratacağına olan inancımla hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.

Etkinliğimizin başarılı biçimde geçmesini diliyorum.

Emin KORAMAZ

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı