BURSA ADALET SARAYI ÖNÜNDE KİTLESEL BASIN AÇIKLAMASI: MAĞDURLARI DEĞİL, KATİLLERİ YARGILAYIN

04.02.2016

10 Ekim Ankara katliamını protesto eylemlerinde atılan sloganlar nedeniyle kamu çalışanı, meslek örgütü ve sendika yöneticilerine yönelik dava ve sürgünler Bursa Adalet Sarayı önünde 4 Şubat 2016 Perşembe günü gerçekleştirilen kitlesel basın açıklaması ile protesto edildi.

KESK, DİSK, TMMOB ve TTB Bursa Bileşenleri öncülüğünde düzenlenen basın açıklamasına TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse de katıldı.

Basın açıklaması öncesi bir konuşma yapan KESK Bursa Şubeler Platformu Sözcüsü Süleyman Ayyılmaz, 10 Ekim katliamından sonra katliamın sorumlularına değil, katliamı protesto edenlere dava açıldığını, bu insanların baskı ve sürgünlere maruz kaldığını söyledi.

Ayyılmaz’ın ardından KESK Eş Genel Başkanı Şaziye Köse, basın açıklamasını okudu.

BASKILARA, TEHDİTLERE VE ZORBALIĞA BOYUN EĞMEYECEĞİZ!

Tam anlamıyla faşizan bir kuşatma altındayız. Saray ve AKP darbesi ile muhalif kurum ve kişiler sokağa çıkamaz, eylem ve etkinlik yapamaz, sendikal mücadele yürütemez, adeta nefes alamaz hale getirilmek istenmektedir.

Sık sık 90’lı yıllara dönmekle bizleri tehdit eden AKP, bu yılları çok çok aşan, kendi rejimine has dikta uygulamalarını 12 Eylül Anayasasını da ayaklar altına alarak hayata geçiriyor. Cumhurbaşkanı her gün hukuku hiçe sayması yetmiyormuş gibi, kendi izotoplarını yaratmak için idarecilerine de “mevzuatı bir kenara bırakın” talimatı veriyor. AKP valileri ve idarecileri kendilerine tanınan sınırsız yetkiyle üyelerimiz hakkında soruşturmalar açıyor, sürgün ediyor, mobbing uyguluyor, gözaltına aldırıyor, tutukluyor ya da görevden uzaklaştırıyorlar.

Demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere, farklılıklara, muhalefete tahammülsüz bir iktidarla karşı karşıyayız. Yok ederek, yok sayarak, kırarak, ezerek, dökerek sorunları bitirmek, muhalefeti sindirmek istiyorlar. Ortadoğu politikasıyla çok sayıda suça bulaşmış AKP Hükümeti ve onun Reisi “kamu güvenliği” adı altında ve toplumsal korku ve tehditle kırıntı halindeki hak ve özgürlükleri de rafa kaldırdılar.  

İçinden geçtiğimiz dönem sivil darbe özelliği taşıyan bir ara rejime denk düşmektedir. 28 Şubat döneminde olduğu gibi devletin tüm kurum ve olanaklarının muhalif kesimlere balans ayarı çekmektedirler. Muhtarlarla, kaymakamlarla, yargı mensuplarıyla, YÖK üyeleriyle ve diğer birçok kurum temsilcileriyle yapılan toplantıların amacı fiili rejim değişikliğini ete kemiğe büründürmektir. Yandaş medya, yandaş sivil örgütler ve yandaş konfederasyonlar da aynı amaç için canhıraş bir algı operasyonu yürütüyorlar.

Topyekün saldırı altındayız.

2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu (TMY) başımızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılıyor.

Özellikle ‘İç Güvenlik Paketi’ adı altında hazırlanan,  polise ve idareye olağanüstü yetkiler tanıyan yasanın çıkarılmasından sonra emek ve demokrasi güçleri hiçbir dönemle kıyaslanmayacak düzeyde bir saldırı altındadır.  Hemen her gün yapılan “operasyon” ve baskınlarla emek ve demokrasi güçleri nezdinde tüm muhalif kesimlere, akademisyenlere, bir bütün olarak topluma gözdağı verilmektedir.

Polis Devleti uygulamaları her gün biraz daha kurumsallaştırılıyor, kalıcı hale getiriliyor.

Bu baskılardan en çok nasibini alan emek örgütü ise konfederasyonumuzdur. Yöneticilerimiz ve üyelerimiz sistematik devlet baskısı altında, bin bir güçlük içinde ve bedel ödeyerek emek ve demokrasi mücadelesi yürütmeye çalışıyorlar. Daha önce Cemaatle birlikte barış ve demokrasi taleplerini kriminalize edip soruşturma ve ceza yağdıran AKP şimdilerde yeni müttefiklerle aynı faşizan baskıyı hayata geçiriyor. AKP yandaş kurum ve sendikalar dışında diğer tüm kurumları “hain” ilan etmekte, her tür ceza ve baskıyı reva görmektedir.

İçinden geçtiğimiz süreçte AKP yarattığı ortam ile bırakalım herhangi bir demokratik eylem ve etkinliğe katılmayı Konfederasyonumuza bağlı bir sendikaya üye olmak bile risk haline getirilmiştir. Çünkü üyelerimiz potansiyel suçlu olarak görülmekte, örgütlü mücadele soruşturmalar ve cezalar için yeterli görülmektedir.

Bu politikaların yoğun olarak uygulandığı illerden biri de Bursa’dır. Sendikamız BES Bursa Şubesi Kadın Sekreteri Aysun Torun sendikal faaliyetleri nedeniyle çalıştığı Bursa Adliyesi’nden Keles ilçesi adliyesine sürgün edilmiştir. Yine sendikalarımıza üye 9 arkadaşımız hakkında çeşitli cezalar verilmesi talebiyle soruşturmalar açılmıştır.

OHAL koşullarında kurulan Konfederasyonumuzu ve üyelerimizi baskılarla ve yönelimlerle dün de yıldıramadılar bundan sonra da yıldıramayacaklar.

KESK olarak, son dönemde iyice belirginleşen büyük baskı düzenine karşı, onurlu ve kararlı duruşumuzdan bir an olsun vazgeçmeyeceğiz. Baskılara, tehditlere ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğiz. “Durmak yok yola devam” diyerek, emek ve halk karşıtı olan AKP’ye “Yılmak yok mücadeleye devam” diyeceğiz. Bizleri korkutacağını ve sindireceğini sananlar, daha önce olduğu gibi yine hayal kırıklığına uğrayacaklardır.

YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ demeye devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki, fiili ve meşru mücadele ile birlikte ve ortak mücadele dışında faşizmin saldırılarını püskürtmek mümkün değildir.