İMO: SEL FELAKETİ KADERİMİZ DEĞİL, BİLİMİ VE MÜHENDİSLİĞİ İNKAR EDEN POLİTİKALARIN BEDELİDİR

16.08.2021

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ülkemizde son günlerde yaşanan seller ile ilgili 16 Ağustos 2021 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

Sel Felaketi Kaderimiz Değil, Bilimi ve Mühendisliği İnkar Eden Politikaların Bedelidir

Yaklaşık 2 hafta önce Van`da, 10-11 Ağustos`ta ise Kastamonu, Bartın ve Sinop`ta art arda yaşanan seller can ve mal kayıpları ile sonuçlanan felaketlere dönüşmüştür. AFAD`ın verdiği son bilgilere göre Karadeniz Bölgesindeki seller sonucu 70 kişi hayatını kaybetmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ise selden etkilenen yaklaşık 454 yapının ağır hasarlı ve yıkık olduğunu açıklamıştır.

Öncelikle selin vurduğu bölgelerde yaşayan halkımız başta olmak üzere, tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyor, hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Üzüntümüz çok büyük. Ancak ne yazık ki karşılaştığımız tablo hiç de şaşırılacak türden değil. Geçtiğimiz Temmuz ayında Rize ve Artvin-Arhavi`de, son birkaç yılda ise Hopa, Giresun ve Düzce`de yaşanan sellerin yol açtığı yıkım hafızalarımızda tazeliğini korurken, Odamızın hazırladığı raporlarda felaketlerin nedenleri ve çözümleri açıkça dile getirilmişken aynı sebeplerle bu acıları yaşamaya devam ediyoruz.

Yetkili ağızlardan yapılan açıklamalarda yine sorumluluk doğaya yüklenmiş, sel felaketlerine yoğun yağışın sebep olduğu ifade edilmiştir. Yaşanan her kuvvetli yağış sonucunda benzer bir manzarayla karşı karşıya kalıyorsak meselenin sadece yağış miktarı olduğunu söylemek doğru değildir. İklim değişikliğiyle birlikte daha sık ve yakın aralıklarla yaşanan bu gibi doğa olayları karşısında gerekli önlemler alınmadığı takdirde, çok daha acı sonuçların doğacağı açıktır.

İklim değişikliği bir gerçektir ancak yaşanan felaketleri açıklamak için yeterli değildir. Yerleşim yerlerinde yaşanan sel felaketlerinin temel nedenleri, iklim değişikliğinden ziyade, plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı ile merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri rant politikalarına teslim etmesidir.

Ülkemizde sel afetleri, depremlerden sonra en büyük kayıplara neden olan afetlerdir. Doğanın kendi döngüsü içinde meydana gelen doğal bir olayın afete dönüşmesi insanın doğal denge üzerine yaptığı müdahalelerin bir sonucudur. Nitekim Karadeniz Bölgesinin jeolojik yapısı, topoğrafyası ve iklimiyle uyumlu bir kentleşmenin olmaması ve geçmişte yaşanan tecrübelerden ders alınarak bir afet risk yönetimi plan ve stratejisinin oluşturulmaması bu gibi felaketlerle sonuçlanmaktadır. Oysa bölgenin özelliklerinin doğurabileceği tehlikelere karşı bilimin ve tekniğin imkanları doğrultusunda önlem almak mümkündür.

Riskler tespit edilerek, bu risklerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması çalışmalarına öncelik vermek afet yönetiminin temeli sayılmaktadır. aÜlkemizdeyse hakim anlayış, yalnızca afet sonrası kriz yönetimi ile sınırlı kalmaktadır.

Başta İMO ve TMMOB`ye bağlı odalar olmak üzere üniversiteler ve çeşitli kamu kurumlarının konuya ilişkin yaptığı çalışmalar mevcuttur. Sel olaylarına ilişkin ne yapılması gerektiğine ilişkin yeterli belgeler gerek merkezi gerekse yerel yönetimler tarafından bilinmez değildir. Ne var ki sorunumuz neler yapılması gerektiğine ilişkin bilinmezlik değil, önlem alması gereken mercilerin harekete geçmemesi daha da kötüsü kentleşmenin dinamiklerini rant odaklı piyasa koşullarının insafına terk etmesinde yatmaktadır.

Bu belgelerin sonuncusu Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğünce 2019 yılında hazırlanan Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planıdır. Bu planda bölgede toplam 226 yerleşim biriminin taşkın riski altında olduğu tespit edilmektedir.

Planda bölgedeki taşkın sebepleri şu şekilde sıralanmıştır:
"1. Dereler üzerinde bulunan sanat yapılarının membadan gelen rusubat ya da atıklar yüzünden tıkanması ve tam kapasite çalışamıyor olması,
2. Bazı mevcut sanat yapılarının kesitinin yetersiz olması,
3. Plansız kentleşme nedeniyle dere yataklarına yerleşim yapılması,
4. Dere yataklarından malzeme alınarak dere akış rejiminin ve dere yatağı morfolojisinin bozulması,
5. Dere yataklarına malzeme boşaltılarak derenin kapasitesinin azaltılması,
6. Meydana gelen ani yağışlar,
7. Mansap şartının sağlanmamasıdır."

Planda selin etkilediği tüm yerleşim yerlerine ilişkin alınması gereken tedbirlerin de tek tek sıralandığı görülmektedir. Bartın ili Ulus ilçesi, Kastamonu ili Azdavay, İnebolu, Bozkurt, Küre ve Pınarbaşı ilçeleri ve Sinop ili Ayancık ilçeleri hakkında orta, yüksek ve çok yüksek olmak üzere tedbirlerin önceliği belirlenmiş, özellikle bölgede bulunan nehir yataklarının temizlenmesine ilişkin olmak üzere alınması gereken tedbirler tespit edilmiştir.

Her şeyden önce altını çizmemiz gerekir ki Türkiye`deki kent yapılaşması betonlaşma ve asfalt üzerine oluşturulmuştur. Yeşil alanlar hızla yapılaşmaya açılırken kent ormanları yok edilmiş, şehirlerin doğal dokusu bozulmuştur. Bu kentsel yapılaşmanın kaçınılmaz sonucu olarak yağış ve yüzey suları toprak tarafından emilememekte, hızla akışa geçerek şehirlerin daha alçak kesimlerinde ve alt geçitlerde sel, taşkınlara ve su baskınlarına neden olmaktadır.

"Dere ıslahı" adı altında derelerin betonlaştırılması, dere yataklarının imara açılarak güvenli olmayan bölgelere konut inşa edilmesi felaketlere neden olmaktadır.

İnsanlarımızın hayatı pahasına özellikle Karadeniz bölgesinde akarsulara kurulan binlerce HES bu felakete yol açan zincirin önemli halkalarından biridir.

Dağlara ve kıyılara paralel olarak yapılan yol ve beton duvarlar yağan yağmur sularının denize ulaşmasını engelledikçe, maden arama adı altında ormanlar yok edilip doğanın yapısıyla oynandıkça, dere yataklarına ve üzerine binalar yapılıp af kapsamına alındıkça, vadileri bozan imar uygulamaları, derelerin doğal akışını engelleyen HES`ler yapıldıkça; yağan yağmur derelerin taşmasına yol açmaya devam edecek ve her defasında acı tabloyu yurttaşlarımıza yaşatacaktır.

Ülkemiz son aylarda felaket üstüne felaket yaşamaktadır. Yaşadıklarımız doğa ile barışık olmayan politikaların acı sonuçlarından başka bir şey değildir. Doğayla inatlaşarak atılan her adım karşımıza felaket olarak çıkmaktadır.

Öncelikle selden etkilenen yurttaşlara kredi sağlamak yerine sosyal devlet olmanın gereği olarak maddi yardım yapılmalı, dere yataklarının doldurulmasından ve yerleşim alanlarının bu dere yataklarına yapılmasından vazgeçilmelidir.

Yanlış su yönetimi ve HES politikaları sonlandırılmalıdır. Dere yatakları acilen bilim ve tekniğin kurallarına uygun olarak rehabilite edilmeli, heyelan riski olan alanlar yapılaşmaya açılmamalı bu alanlar üzerindeki mevcut yapılar kaldırılmalıdır.
Bugün gelinen aşamada kentlerimize mühendislik değil rantçılık bakış açısı hakim olmuştur. Dere-sel yataklarına yapılan evler, kentlerimizi kuşatan plansız projesiz binalar, alt yapıdan yoksun kooperatifler, siteler maalesef bu afetlere davetiye çıkarmaktadır.
Daha büyük felaketler yaşanmaması için bugüne kadar sürdürülen ranta dayalı kentleşme anlayışı terkedilmeli yeterli altyapıyla doğayla barışık kentler inşa edilmelidir. Kent yönetimleri, belediye imkânlarını rant ve siyasi çıkarlar için değil, kentin ihtiyaçları için kullanmalıdır.

Merkezi ve yerel yöneticiler yaşanan felaketlerin sorumluluklarından kaçmamalıdır. Sorumluluk üstlenme, özeleştiri verme ve istifa etme mekanizması işlemeli, sorumlular hakkında adil bir yargılama süreci yürütülmelidir.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak, bilimi ve mühendisliği yok sayan anlayışın can ve mal güvenliğimizi tehdit ettiğini bir kez daha hatırlatıyor, yerelden merkeziye kadar tüm yöneticileri kentleşmeden imara, yapılaşmadan afet sonrası planlamaya, yapı denetimden kentsel altyapıya kadar her alanda, bilimsel ve mesleki gerekleri yerine getirmeye çağırıyoruz.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu