MO: SERMAYE ODAKLI DÖNÜŞÜM VE İMAR AFFI UYGULAMALARI TERK EDİLMELİDİR

17.08.2022

TMMOB Mimarlar Odası Marmara Depreminin yıl dönümü dolayısıyla 17 Ağustos 2022 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

 

17 Ağustos 1999 tarihinde Kocaeli-Gölcük merkezli; büyüklüğü, etkilediği alanın genişliği, sebep olduğu kayıplarla ülkemizin son yüzyılda yaşadığı en büyük felaketlerden olan Marmara Depreminin ve ardından yaşanan 12 Kasım 1999 Düzce Depreminin üzerinden yirmi üç yıl geçmiştir.

Yirmi binin üzerinde can kaybının yaşandığı bu depremlerin ardından, 2011’de Van’da, 2019’da İstanbul’da, 2020’de Manisa, Elazığ, Van ve İzmir’de meydana gelen depremler ise; yıkım ve kayıplara sebep olan sermaye odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları yaşanan acılara ve kayıplara rağmen sürdürüldüğünü göstermiştir.

Marmara Depremleri ile Van Depreminin ardından; mevcut yapılaşmanın güvenli hale getirilmesi; tehlike arz eden yapıların tespit edilerek yenilenmesi gerekçeleri ile 2012 yılında “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe konulmuştur. 2016 yılında ise; uygulamaların ülke genelinde kamu denetimi olmaksızın uygulanabilmesi için; kamu düzeni ve güvenliği, yapı ve altyapı hasarları, kaçak yapılar da dönüşüm gerekçelerine dâhil edilerek 6306 Sayılı Kanunun Bakanlar Kurulunca uygun görülen her alanda uygulamasının önü açılmıştır.

Aradan geçen sürede kentlerimiz afetlere karşı hazırlanmadığı gibi Bakanlık ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) eliyle; tüm kentsel ve kırsal alanlar imara açılarak doğal, kültürel ve tarihi değerler sermaye ve yatırım araçlarına dönüştürülmüş, olası bir afette kullanılması planlanan toplanma alanları yatırımcı ve sermaye sahiplerine tahsis edilerek, bu alanlarda iş merkezi, alışveriş merkezi, toplu konut ve stat yapılmasında bir sakınca görülmemiştir.

Ülkemizdeki mevcut yapı stokunun yüzde 60’ının mimarlık ve mühendislik hizmeti almamış olmasına 10 milyonun üzerinde yapının sağlıksız ve afetlere karşı dayanıksız olmasına karşın; 2012 yılından bugüne kadar yalnızca 197 bin yapı 859 bin 114 bağımsız birim için riskli yapı tespiti yapılmış ve bunlardan 165 bin yapı 767 bin 349 bağımsız birim yıkılmıştır.

Kamu yararı yerine özel çıkarlar korunarak çoklu imar uygulamalarına izin verilmiş, sağlıklı ve güvenli yapı üretim süreçlerinin ön koşulu olan nitelikli mimarlık ve planlama hizmetleri engellenmiş, devletin kamu adına denetim sorumluluklarını yok sayan bir anlayışla yapı denetimi özel sektöre devredilmiştir.

Kısa sürede ve çok sayıda yapı üretilmesi baskısıyla; son yirmi yılda 2,7 milyar m2 alan için inşaat izni verilerek 2 milyon 144 bin 656 yapı ruhsatı düzenlenmiş; 13 milyon 348 bin 492 konut üretilmiştir.

1999 Marmara ve 2011 Van Depremlerinde daha önce çıkarılan imar afları kapsamındaki kaçak yapıların çoğunun yıkılmasına ve binlerce yurttaşın hayatını kaybetmesine rağmen; 2018 yılında “İmar Barışı” adı altında yeni bir imar affı yürürlüğe konulmuştur.

Afet riski altındaki alanlarda olup olmadıklarına, kıyı alanları, tarım arazileri, orman alanları, içme suyu havzaları ve tarihi, doğal, arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilip edilmediklerine bakılmaksızın; 3 milyon 119 bin 947 kaçak ve imara aykırı yapı için 26 milyar 151 milyon 389 bin 263 TL yapı kayıt belge bedeli alınarak yurttaşlara riskli yapıları kullanma izni verilmiştir. Yapı güvenliği olmayan, planlama, mimarlık ve mühendislik süreçlerinden geçmemiş, teknik olarak sağlık ve güvenlik koşulları belirsiz toplam 7 milyon 393 bin 413 bağımsız bölüme belge düzenlenmiştir.

İmar Affı ile kaçak yapılara yapı kayıt belgesi verilen illerin başında deprem riski altında olan İstanbul bulunurken; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, kaçak ve imara aykırı olduğu belgelenen bu yapıların depreme dayanıklılıklarının denetlenmediğini itiraf etmiş ve sorumluluğu yapı sahiplerine bırakmıştır.

Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından 2019 yılında hazırlanan İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi sonuçlarına göre; İstanbul bina stokunun yalnızca %30’u 2000 yılı sonrası inşa edilmiştir. Olası bir depremde yaklaşık 194 bin binanın yıkılacağı veya oturulamayacak derecede hasar göreceği, 14 bin 150 can kaybının yaşanacağı tahmin edilmektedir.

Raporda, 47 bin kişinin ağır yaralanacağı veya hastane şartlarında tedavi görmesi gerekeceği ve 640 bin hane yani yaklaşık 2 milyon kişinin acil barınmaya ihtiyaç duyacağı öngörülmektedir. Ancak, sağlık hizmetleri ve acil barınma için kullanılacak eğitim, sağlık ve spor tesislerinin; %50 sinin depremin etkisinin şiddetli olacağı bölgelerde bulunduğu, deprem sırasında işlevlerini devam ettirmesi zorunlu olan bu binaların hasar göreceği ve yapısal güvenliklerini koruyamayacakları belirtilmektedir.

Devlet tüm yurttaşlara eşit, sağlıklı, güvenlikli yaşama koşullarında nitelikli yaşam çevreleri sağlamakla yükümlüdür. Salgın, afet ve kriz koşullarında başarılı iyileşme süreçleri için alınacak önlemlerin bilimsel ilkeler ve gerçeklerle, toplum yararı gözetilerek oluşturulması; afet yönetimi hakkında geliştirilecek politikaların bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili uzmanlıkları dikkate alarak oluşturulması zorunludur. Bugüne kadar pek çok yurttaşın hayatına mal olmuş ve olmaya devam eden, büyük yıkımlara ve kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları terk edilmelidir.

Mimarlar Odası olarak, afetlerde kaybettiğimiz yurttaşlarımızı saygıyla anıyor; sahip olduğumuz mesleki uzmanlık ve toplumsal sorumluluklarımız kapsamında, doğal afetlerin tahribata ve can kaybına yol açmasının temelinde yer alan bilimsel kentleşme ve mimarlık ilkelerine aykırı planlama ve kentleşme süreçleri karşısında mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğimizi değerli kamuoyumuzla paylaşıyoruz.

TMMOB MİMARLAR ODASI
MERKEZ YÖNETİM KURULU