ODALARDAN KARADENİZ SEL FELAKETİNE İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

25.08.2015

Çevre Mühendisleri Odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Maden Mühendisleri Odası ve Şehir Plancıları Odası; Karadeniz'de yaşanan ve şimdiye kadar 8 vatandaşımızın yaşamını yitirmesine sebep olan sel felaketine ilişkin 25 Ağustos 2015 tarihinde birer basın açıklaması yaptılar.

ÇMO: BEKLENEN FELAKET KAPIYI ÇALDI...

Ülkemizde son yıllarda yaşanan sel felaketlerinin nedenleri konusunda defalarca açıklama yaptık, plansız, projesiz yapılaşmaların, ağaç katliamlarının eko sisteme vereceği zararı, bu ülkenin mühendisleri olarak defalarca anlattık. Ancak sesimizi duyan olmadığı gibi ne yazık ki dün 8 vatandaşımızı bu sele kurban verdik...

Nasıl Bu Hale Geldik?

AKP iktidarının ilk yıllarında, bir anda Karadeniz‘in tamamını birbirine bağlayan bir yol fikri ortaya atıldı ve ortada proje yokken fikir tartışılmaya başlandı. Fikir çok güzeldi ama projeye bakmak gerekiyordu.  Proje açıklandı;

 "Doğu Karadeniz‘in tamamının sahil şeridi doldurulacak ve yol yapılacak!"  

Teknik değerlendirmelerin olmadığı, analizlerin akla, mantığa, en önemlisi de bilime sığmadığı bir projeydi bu...

 

 Ülkenin mühendisleri olarak biz eleştirilerimizi aşağıdaki sorularla dile getirdik:

1.       Bu yol gerçekten de gerekli mi?

2.       Gerekli  ise deniz dolgusu yapmaktan başka yöntemler değerlendirildi mi?

3.       Değerlendirildi ise bu nedir ?  Neden açıklanmadan, tartışılmadan reddedildi?

4.       Türkiye‘nin en çok yağış alan bölgesinde yapılacak bu yolda seyahat güvenliği sağlanabilecek miydi?

5.       Bölgedeki dereler denize hangi noktalardan dökülecekti?

6.       Doldurulacak alanda yok olacak ekosistem için nasıl tedbirler alındı?

 

"Karadeniz‘in tüm sahilini doldurup yol yapacağım" diyorsun.  Biz de ortalama akla sahip her insanın soracağı soruları soruyoruz.  Yanıt olarak ‘Bunlaaaaarrr ....." diye başlayan cümleler kuruluyor. Bu soruları sormak için Çevre Mühendisi olmaya ya da işin uzmanı olmaya gerek yok. İlkokul seviyesinde coğrafya bilgisi yeterli!

Bu sorulara yanıt alamadığımız gibi bir de  ‘bazı çevreci tipler, ülkenin gelişmesini istemeyenler‘ gibi suçlamalara maruz kaldık. Hiçbir sivil toplum örgütünün, ülkenin mühendislerinin görüşleri alınmadan proje gerçekleştirildi ve sonuçta çekincelerimizin tamamı şimdi bir bir gerçekleşiyor ancak sorumlular hiçbir zaman bulunamadı, bulunamıyor...

HES, HES, HES...

Söz konusu projenin ardından  bir anda gündem Türkiye‘nin enerji açığına kilitlendi. Her kanalda, yazılı basında, radyolarda Türkiye‘nin enerji açığı konuşulmaya başlandı.

Biz kendimizi sorgulamaya başladık, kaçırdığımız bir şeyler mi var, nereden çıktı bu enerji ihtiyacı?

Nüfus normal seyrinde artıyor, sanayi üretiminde patlama yaşanmadı bu ihtiyaç nereden kaynaklanıyor? Bu gündeme dair aşağıdaki soruları sorduk;

-İletim ve dağıtım hattı kayıplarını engellemek adına neler yapıldı?

-Kayıp ve kaçakları engellemek için neler yapıldı?

Haliyle herhangi bir cevap alamadık.

Sonrasında bu enerji ihtiyacını karşılayacak harika bir fikir açığa çıktı; Hidro Elektrik Santral yani kısaca HES.

Okullarda bizlere HES ler temiz enerji kaynağı olarak öğretildiğinden bizim için sevindirici bir haber olduğunu düşündük ama AKP iktidarının bu kadar çevreci bir çözüm bulmasına da şaşırdık. İş uygulama aşamasına gelince acı gerçeği hepimiz gördük. HES‘ler mantar gibi çoğalmaya başladı. Her derenin üzerine sayısız HES lisansı verildi. Hatta iş o kadar çığırından çıktı ki, eskiden dere olan fakat doğal ya da yapay sebeplerle yönü değişmiş ve artık orada olmayan derelere bile lisans verildi. Neredeyse hiçbir başvuru olumsuz sonuçlanmadı. Bu lisanslar verilirken Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri doğru işletilmedi. Bir HES projesine ÇED hazırlanırken, o derede sadece o HES varmış gibi değerlendirildi. Bir dere üzerinde 10 tane HES olsa bile her biri tek tek değerlendirildi. Bir kaynaktan çıkan derenin üzerine 10 tane HES lisansı verilmesi zaten yeterince anlamsızken, birde kümülatif etkilerinin değerlendirilmemesi tam bir doğa katliamı ile sonuçlandı.

Sonuç olarak HES projeleriyle yatakları değiştirilen dereler, HES lere daha fazla su taşıyabilmek için kurulan regülatörler bugün yaşanan felaketin tetikleyicisi olmuştur. Bunlara ek olarak yapılaşmanın yanlış alanlara yapılması felaketin etkilerini artırmıştır.

Yeşil Yol...

Heyelan konusunda Karadeniz yapısı gereği tehlikeli bir bölgedir. Bu tür afetlere açıksa,  önlenmesi ya da hasarın en aza indirmesi için alınabilecek önlemler nelerdir? Bu gibi zaten riskli olan bölgelerde zeminin yapısını bozacak müdahalelerden kaçınmak gerekirken, son yıllarda bu felaketi hızlandırmak için herkes elinden geleni fazlasıyla yaptı. Karadeniz‘e ait ne varsa rant uğruna pervasızca saldırıldı. Yani işin özü, bugün yaşadığımız felaketin büyük bir kısmı insan eliyle yaratılmıştır.

Bundan sonrası için bir şeyler söyleyebilmek için bu felaketin boyutlarını, sonuçlarını ve verilerini incelemek gerekiyor. Fakat ekosistemde yaratılan tahribatın sonuçlarının kısa vadede düzeltilemeyeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Bu şekilde devam ederse Karadeniz‘de çok daha büyük felaketlerin olacağından kimsenin şüphesi olmasın.   

Mevcut iktidar bu felaketlerden ders almak bir kenara, doğa katliamına daha da hız vererek yeşil yol çalışmalarını devam ettirmektedir. Bu yanlıştan biran önce vazgeçilmelidir.  Bizim açımızdan karar veren, onay veren, gerçekleştiren ve savunan herkes sorumludur. Son 13 yıllık dönemde bu saydıklarımızın hepsi AKP iktidarının elinde olduğu için çevre felaketlerinin de baş sorumlusu AKP dir.

Bu arada bunca felakete rağmen HES ler enerji sorununu çözdü mü? Hayır! Öyle olsaydı nükleer santral projeleri, inşaatları gündeme gelmezdi...

 BİZ YİNE KARŞI ÇIKIYORUZ, birileri bizi yine "paralelci, vatan haini, yabancı ülkelerin piyonu, ülkenin süper güç olmasını engellemeye çalışan ajanlar...‘ olmakla suçlamaya devam etse bile!

 

Mert GÜVENÇ
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı

 

 

EMO: LOKUMCU`NUN İSYANINI DUYMAYANLAR HOPA`DA CAN ALDI!

Karadeniz`de özellikle Hopa`da yaşanan sel felaketi, doğal bir afet olmayıp, bizzat AKP iktidarının rant politikalarının sonucudur. Yöre halkı yapılan inşaatların, HES çalışmalarının bölgeye yıkım getireceğinin farkında olarak; son 10 yıldır iktidardakileri ve para hırsı içerisinde faaliyet yürütenleri uyarmaya, durdurmaya çalışmaktadır. Ancak bu uyarılara kulaklar tıkandığı gibi, protesto edenlere "eşkıya, terörist" yaftası yapıştırılmaya kalkılmış; tazyikli su, biber gazı ve ölüm reva görülmüştür. 

2011 genel seçimleri sırasında Tayyip Erdoğan`ın mitingi öncesinde HES çalışmalarını protesto eden Hopalılar, bugün afet denilen "felaketin yaratılmasına" karşı direniyorlardı. Bugün 8 canını yitiren Hopalıların acısı ikiye katlanmıştır. Protesto gösterileri sırasında polisin sert müdahalesi karşısında ellerini arkadan bağlayarak, "Haydi al götür, kurtar memleketi" diyerek tepki gösteren Öğretmen Metin Lokumcu`nun canını alan iktidar, bugün yaşanan ölümlerin de bizzat sorumlusudur. 

Her türlü bilimsel ve teknik uyarılar karşısında demagojik ve ideolojik yaftalara, söylemlere başvuran iktidara, bugün Doğa Ana, gerçekleri haykırmaktadır. Ne yazık ki Soma`da, Ermenek`te, iş cinayetlerinde olduğu gibi yine ölümler halka reva görülmekte; iktidar ise şovunu sürdürmektedir. Demokrasi diyerek insanların en temel demokratik haklarını yok sayan iktidarın oluşturduğu çıkar çemberi, bugün insanlarımızı canlarından etmektedir. 

Hopa`da Hayat Durdu
Bölgeden edindiğimiz bilgilere göre, yaşanan felaket yalnızca bir sel felaketi olmaktan çıkmış olup, tüm günlük yaşam durmuştur. TEİAŞ`ın ana barasının çöktüğü, ancak hızlıca arızanın giderildiği öğrenilmiştir. Fakat dağıtım hatları da çökmüş ve elektrikler kesilmiştir. Dağıtım hatlarının yanı sıra özellikle bölgede yapılan HES`lerin büyük zarar gördüğü bildirilmektedir. Santralların dağıtım şebekesine bağlantı noktalarındaki fider hatların çöktüğü, hatlardaki zararın giderilerek şebekeye elektrik verilmeye çalışıldığı öğrenilmiştir. Yani yapılan plansız yatırımlar da boşa gitmiş, ülkemizin kaynakları boşa harcanmıştır. 

Hopa`da resmi rakamlara göre 8 canımızı yitirdik, kayıplar hala aranmaktadır. Bölgeden gelen haberler ise ölü sayısının daha yüksek olduğu endişesini artırmaktadır. Valilik bünyesinde oluşturulan kriz merkezinin "politik" davrandığı, insanların halen evlerine dahi ulaşamadığı ifade edilmektedir. 

Karadeniz`deki adı yeşil kendisi bugün siyaha dönmüş yol çalışmaları; elektrik üreterek aydınlığı değil, çamurlu balçığı getiren plansız, bölge gerçeklerini dikkate almayan HES çalışmaları derhal durdurulmalıdır. Çevresel
Etki Değerlendirme süreçleri "kağıt üzerinde" belgeler olmaktan çıkarılmalı, bilimsel ve teknik bilginin ışığında yapılacak değerlendirmelerle insan hayatını yok edecek değil, insan hayatına refah getirecek projeler yürütülmelidir. ÇED raporları "olumlu" olsa dahi yöre halkının yapılacak yatırımlara onayı aranmalıdır.

Başta Hopalılar ve Karadeniz halkı olmak üzere tüm yurttaşlarımıza başsağlığı dileriz, kayıpların bir an önce bulunmasını, yaralananların sağlıklarına en kısa sürede kavuşmalarını temenni ederiz. 

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU

 

 

HKMO: KATİL DOĞA DEĞİLDİR…

Artvin'in Hopa, Arhavi ve Borçka ilçelerinde geçtiğimiz gün akşam saatlerinde başlayan yoğun yağış 9 insanımızın yaşamını yitirmesine, çok sayıda yaralanmalara ve bölgede büyük maddi kayıplara neden oldu. Meteorolojinin tahminlerinin üstünde yağan yağmur kısa sürede yoğun bir sel felaketine, heyelanlara, binaların ve yolların çökmesine ve kapanmasına neden oldu. Hopa’da ekmek ve içme suyu ihtiyacı hat safhada.

Bilindiği üzere, Karadeniz bölgesi son yıllarda sık sık sel ve heyelan felaketleri yaşıyor. 2009 yılında Artvin Borçka'da 5 kişi, 2010 yılında Rize Gündoğdu'da 12 kişi sel sularında ve heyelan altında kalarak ölmüşlerdi.

Bölgede son 10 yıl içerisinde 100'e yakın insanımız bu şekilde hayatını kaybetti. Diğer felaketlerde olduğu gibi, Artvin’de yaşanan son olayda da sorumluluğu bulunan merkezi ve yerel yöneticiler, yaşananlara doğal afet ve kader dediler.

Geçmişten beri bilimsel verilerle yetkilileri uyaran odalar, bilim insanları ve dernekler maalesef bir kez daha haklı çıktı.

Bilimsel temellerden ve mühendislik tekniklerinden uzak, ranta dayalı ve yaptım oldu yaklaşımlarıyla yapılan projeler bu olayların yaşanmasındaki en önemli etkenlerden birisidir.

HES yapılarak dere yataklarının doğal yapısının bozulması, derelerin hafriyatla doldurulması ve doğal havza yapısının bozulması,

Dere ıslahı adı altında dere yataklarının daraltılması ve betonlaştırılması,

Mühendislik tasarım hatalarıyla dolu olan Karadeniz sahil yolundan dolayı denizle buluşamayan dereler, suyun yolun altından geçerek denize ulaşmasını sağlayacak sanat yapılarının çalışmaması ve bölge halkının defalarca başvurusuna rağmen özellikle tıkanmış menfezlerin bakımlarının yapılmaması,

Yol yapımı için kullanılan taş ve kum ocaklarındaki hesapsız patlatmalar projesiz açılan galeriler sonucunda doğal zeminde oluşan tahribatlar,

Çok eskiden beri sulak alan olan ve yoğun su toplayıp bunu kendi kendine toprağın altına tahliye eden yerlerin ve dere yataklarının imara açılması,

Geçmişte yapılan bütün uyarılara kulak tıkanılması ve uyarı yapanların servet düşmanlığı vatan hainliğiyle suçlanması,

Bu noktaya gelinmesindeki başlıca kilometre taşlarındandır.

HKMO olarak hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve yaraların sarılması hususunda kendilerinin yanında olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Sorumlunun doğa olmadığını, doğanın katili olanların bugün ölen bu insanlarımızın da katili olduğunu bir kez daha belirtip sorumluları hesap vermeye davet ediyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

TMMOB 
HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI

 

 

İMO: YİNE DOĞA OLAYI, YİNE DOĞAL AFET

Türkiye yeni bir doğal afetle karşı karşıya kaldı. Bütün Karadeniz bölgesini etkisi altına yoğun yağış özellikle Artvin ve ilçelerinde can ve mal kaybına yol açtı. Özellikle Hopa ilçe merkezi ve köylerinde meydana gelen sel ve heyelan neticesinde sekiz insanımız hayatını kaybetti, 17 kişi de yaralandı. Felaketin en dikkat çeken yönü ise apartmanların su taşkına bile dayanamayarak yıkılması oldu. Evler, işyerleri su altında kaldı. Böyle bir felaket karşında ekonomik zarardan söz etmek abesle iştigal etmek gibi olsa da, ekonomik zararın güç bela yaşamını sürdürmeye çalışan bölge halkı açısından telafi edilmesi mümkün olmayan sonuçlara neden olduğunu da görmek gerekiyor. 

Ne yazık ki ülkemizde doğa olayları, doğal afet şeklinde yaşanıyor. Depremden su taşkınına kadar hemen bütün doğa olayları çarpık kentleşme ve sağlıksız yapılaşma nedeniyle büyük acılara ve yıkıma yol açıyor. Doğa olayları, mühendislik hizmeti almadan üretilen yapıları yerle bir ediyor. Niteliksiz kentleşme ve yapılaşma, rant politikaları ile birleşince felaket kaçınılmaz hale geliyor. 

Sorularımızın yanıtsız kaldığını, uyarılarımızın dikkate alınmadığını biliyoruz. Yine de sormaya ve uyarmaya devam edeceğimizi duyuruyoruz.

Soruyoruz: Bu kaçıncı su taşkını ve bu kaçıncı felaket? Samsun`da, İstanbul`da ve birçok bölgemizde daha önce yaşanan felaketten hiç mi ders alınmadı?
Merkezi ve yerel yönetimler, kentlerimizi afete hazırlamak için ne yapıyor?

"Dere ıslahı" adı altında derelerin betonlaştırılması, dere yataklarının imara açılarak güvenli olmayan bölgelere konut inşa edilmesinin felakete neden olduğu neden görülmüyor ve neden insanlarımızın hayatı pahasına bu uygulamalar devam ettiriliyor?
Dere yataklarının imara açılması ile ortaya çıkan rant, insan hayatından daha mı değerlidir?

Özellikle Karadeniz bölgesinde akarsulara kurulan binlerce HES`in bu felakete yol açan zincirin önemli halkalarından olduğu neden görülmüyor ve neden doğayı, yeşili talan eden uygulamalardan vaz geçilmiyor?

Ülkemizin en büyük sorunlarından birinin niteliksiz yapı stoku olduğu, yapılarımızın bırakalım depremi su taşkınına bile dayanamadığı gerçeği neden göz ardı ediliyor ve neden bu konuda önlem alınmıyor?

Biz inşaat mühendislerinin kentleşme ve yapılaşma konusundaki uyarıları neden kulak arkası yapılıyor? Neden her uyarımız karşısında siyasi iktidar tarafından "siyaset yapmakla" suçlanıyoruz?

Belki de bütün sorulardan daha önemlisi, neden merkezi ve yerel yönetimler sorumluluk üstlenmiyor? Ölen öldüğüyle, yıkılan yıkıldığı ile kalıyor. Neden sorumluluk üstlenme, özeleştiri verme ve istifa etme mekanizması işlemiyor?

Neden her felaketten sonra yetkililer kamuoyunun karşına çıkıp hamaset yapıyor, "devletin yaraları saracağından" söz ediyor? Neden ülkemizin "yara sarma" hamaseti dışında bilimsel ve bütünlüklü bir afet planı bulunmuyor?

Görevini yerine getirmeyen, sorumluluk üstlenmeyen yetkililerin, yaşanan her felaketi "kaderle" açıklıyor, her yıkımdan sonra "takdiri ilahi" diyerek işin içinden sıyrılıyor ve ne yazık ki bunda başarılı oluyor? Ülkemizi yönetenler, kentleşme ve yapılaşma üzerine karar verenler, dereleri imara açanlar kamuoyunun karşına geçip sanki sorumluluk kendilerinde değilmiş gibi bir algı yaratmayı nasıl beceriyor?

Madencinin "fıtratında" ölüm, Karadenizlilerin "fıtratında" sele can vermek, işçilerin "fıtratında" iş cinayetine kurban gitmek mi yatıyor?

Sorularımız bunlarla sınırlı değildir ve bilinmelidir ki yanıtlar, Türkiye`yi rant ve ölüm diyarı bir ülke haline getirenlerin kimler olduğunu gösterecektir.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak, siyasi iktidarı, kentleşmeden imara, yapılaşmadan afet sonrası planlamaya, yapı denetimden kentsel altyapıya kadar hemen her alanda, bilimsel ve mesleki gerekleri yerine getirmeye çağırıyor, bilimi ve mühendisliği yok sayan siyasi anlayışları kınıyoruz.

 

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

 

JFMO: KARADENİZDE SON 50 YILIN SEL FELAKETİ !!!

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde aşırı yağışlar sonucu;  Artvin’e bağlı Hopa ve bazı ilçelerde meydana gelen sel baskınları ve heyelanlar sonucu ilk belirlemelere göre 8 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, 3 vatandaşımızdan ise halen haber alınamadığı belirtilmektedir. İlçeye bağlı köylerde çok ciddi hasarlar meydana gelmiştir.

Bu felakete neden olan sebeplerin en başında; rant uğruna derelerin yataklarının yönünün değiştirilmesi, dere yataklarının daraltılması gelmektedir. Bununla birlikte, ormanların yapılaşmayla tahrip edilmesi, denizin doldurulması, dere yataklarının olduğu bölgelere imar izni verilerek yapılaşmaya açılması ve yapılan HES projeleri ile birlikte kesilen ağaçların, yatağı değiştirilen derelerin ve yağan yağmuru emecek toprak, yağmur tutacak ağaç yaprağı olmaması, yol projelerinin akan suyun deşarj olmasını zorlaştırması yaşanan felakete davetiye çıkarmıştır. Yaşanan bu doğa olayı, ranta dönük uygulamaların yanlışlığını ortaya koymuştur. Doğa olaylarının felaketlere dönüşmemesi için önlemler alınması gerekir. Sağlıklı ve güvenli yerleşim alanları için,  mutlaka doğru mühendislik ve planlama çalışmaları, kamu yararı birinci plana alınarak yapılmalıdır.

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan sel ve heyelan felaketinden dolayı bir an önce, Bölge’de doğal afet Bölgesi ilan edilmeli, başta Hopa ilçemiz olmak üzere yaşanan sel baskını ve köylerde yaşanan heyelanlar nedeniyle zarar gören tüm yurttaşlarımızın zararı karşılanarak daha güvenli bölgelerde ikamet etmeleri sağlanmalıdır. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası olarak, yaşanan felaket nedeniyle, yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza rahmet ailelerine ve yakınlarına, baş sağlığı diliyor ve Karadeniz halkının acılarını paylaşıyoruz."

 

TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI 

XV. DÖNEM YÖNETİM KURULU

 

 

JMO: BASINA VE KAMUOYUNA

Artvin`in Hopa İlçesi`nde, 23 Ağustos Pazar gününü gece başlayıp, 24 Ağustos Pazartesi gün ortasına kadar devam eden şiddetli yağış sonucunda oluşan sel, moloz akması ve heyelanların  ilk belirlemelere göre 8 yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, 3 vatandaşımızın kaybolmasına ve 19 vatandaşımızın yaralanmasına, yüzlerce iş yeri, konut ve aracın hasar görmesine ve ilçe altyapısının çökmesine  neden olan afet olayı, Odamız tarafından "Trabzon Şube Başkanı Semi HAMZAÇEBİ, KTÜ Öğretim Üyesi Doç.Dr. Hakan ERSOY, Rize İl Temsilci Hakan YANBAY`dan oluşturulan üç kişilik heyet tarından   24.08.2015 tarihinde  mahallinde incelenmiştir.

Odamız heyetimizin mahallinde yaptığı incelemeler sonucunda tespit ettiği hususlar ve bu ilişkin Odamız görüşlerimiz aşağıda belirtilmektedir.

Tespitler:

  • Hopa ilçe merkezi . 4-5 km. uzunluğunda dar bir kıyı şeridine paralel olarak gelişmiş, güney kısmı topografik olarak oldukça dik eğimli bir şekilde yükselerek devam eden ve Doğu Karadeniz dağları ile bu dağların üzerinde parçalanma sonucu oluşmuş çok sayıda dere ve çay yataklarının oluşturduğu küçük aluviyal düzlükler ve vadi yamaçları ile küçük dere yatakları üzerine kurulmuştur.
  • Jeolojik olarak, ilçe yerleşim merkezinin sahil bandı dere alüviyonları ile denizel çökeller üzerine, yamaç ve vadi içleri boyunca görülen  yerleşim yerlerinin ise marn-silttaşı-kiltaşı-tüf-tüffit-kumtaşı ara seviyeleri içeren volkanik birimler üzerine oturtulduğu görülmektedir.
  • Yapılan incelemede can ve mal kayıplarına neden olan afetin; iki şekilde geliştiği görülmektedir. Topografik olarak eğimin yüksek olduğu yamaçlar ile vadi kenarlarında yer alan yerleşmelerin heyelan olayından etkilendikleri, vadi ve dere ağızlarında yapılan konutlar ile denize paralel olan sahil bölgesinde ise;  kent içi ulaşım yolları ile  Karadeniz Otoyolunun yapılması sonucunda, doğal drenaj ağlarının kapatılması veya doğal drenajın yetersiz hale getirilmesi nedeniyle sel baskınının olduğu görülmüştür.
  • Heyelanın etkin olduğu alanlarda yapılan incelemelerde; bölgeyi oluşturan ve yukarıda litolojileri belirtilen kaya topluluklarının atmosferik koşullar altında ayrışarak toprak zeminlere dönüştüğü, aşırı nem ve yağışların etkisiyle toprak zeminlerin suya doygun hale geldiği, üst kısımda yer alan ayrışmış birimler ile onun altında ayrışmamış birimler arasındaki geçirimlilik farklılığının oluştuğu, vadilerde suyun aşındırma etkisi de dikkate alındığında; topografik eğimin dik veya fazla olduğu bölgelerde; kaya zeminlerin üzerinde yer alan toprak zeminlerin kendi ağırlıkları altında akarak heyelanlara neden olduğu tespit edilmiştir. Oluşan bu heyelanlar sonucunda çok sayıda istinat duvarı ile 2 adet binanın tamamen çöktüğü, çöken bu binalarda ilk belirlemelere göre 4 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, bazı köy ulaşım yollarının da kapandığı tespit edilmiştir.
  • Ülkemizin en fazla yağış alan bölgesi olan Doğu Karadeniz Bölümü`nde yıllık ortalama yağışların 2500 mm civarında olduğu, bazen kısa zaman aralıkların da (24 saatlik sürede) düşen maksimum yağışların bir aylık ortalamalardan daha yüksek değerlere ulaştığı, bu tür yağışların sonrasında da çoğu kez taşkınların geliştiği bilinmektedir. 24 Ağustos 2015 tarihinde Hopa`da benzer şekilde  yağışın 24 saate 250mm` nin üzerine çıktığı meteoroloji yetkilileri tarafından bildirilmektedir. Bu aşırı yağış sonrasında selin etkin olduğu ve can kayıplarına neden olduğu bölgelere bakıldığında; yerleşim alanlarında yer alan yapıların genellikle vadi kenarlarında yer alan küçük alüviyal düzlüklere kurulduğu, bazı kuru dere yataklarının da yapılaşma amacıyla kullanıldığı tespit edilmiştir. Yapılan incelemede özellikle Sundura Deresinin taşması sonucu vadi kenarı veya içinde yer alan yapılar ile kuru dere yatakları önlerine yapılan yapıların önemli  ölçüde  hasara uğradığı görülmüştür.
  • Ayrıca  kıyı çizgisi boyunca alüviyal düzlük üzerinde yer alan yapılar ile denizin doldurulması sonucu oluşan alanların yerleşime açılması ve bu yerleşim alanları ile deniz arasına yapılan Karadeniz Otoyolu ile kent içi ulaşımı sağlamak amacıyla yapılan yollar üzerinde yüzeysel drenaja yeteri kadar imkan tanıyan sanat yapılarının (köprü, menfez, açık drenaj kanal ve barbakanların) yapılmaması veya yetersiz olmasından kaynaklı olarak taşkın sularının drene olamaması sebebiyle  bu sanat yapılarının gerisinde yer alan konut ve işyerlerinin su baskınına maruz kaldığı görülmüştür.

Sonuç:

24.08.2015 tarihinde meydana gelen heyelan ve su baskını sonucu ilk belirlemelere göre 8 yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, 3 vatandaşımızın kaybolmasına ve 19 vatandaşımızın yaralanmasına, yüzlerce iş yeri, konut ve aracın hasar görmesine ve ilçe altyapısının çökmesine  neden olmuştur. Ülkemiz gerçekliği açısından bakıldığında Karadeniz bölgesinde her yıl farklı illerde tekrarlanan bu durum bu yılda Artvin-Hopa`da meydana gelmiştir. Siyasi iktidar, meydana gelen bu durumdan dersler çıkaracağına bu afet olayı da "takdir-i ilahi" olarak kabul edilmiş ve her afet olayından sonra olduğu gibi çözüm üretmek yerine yara sarma politikaları gündeme getirilerek çevre illerden "kaç adet  AFAD ekibinin gönderildiği" ile acil durumda kullanılmak "kaç lira" gönderildiği  ifade edilmiştir.

Türkiye`nin de katıldığı Kobe Konferansı (Japonya, 2005) kararları uyarınca uygulanmakta olan Hyogo Eylem Planı (2005-2015) kapsamında Birleşmiş Milletlere bağlı teşkilatlarca uluslararası düzeyde belirlenmiş temel politikalara uygun doğal afetler politikalarının gereklerine de tamamen aykırı olan "afet sonrası yardım ve yara sarma politikaları" terk edilmelidir.

Hyogo Eylem Planı (2005-2015) kapsamında ‘Dirençli Kentler Kampanyası` ile yeni bir evreye girmiş bulunan bu yeni politikanın ana hedefi, afetler öncesinde riskleri azaltmak amacıyla çok yönlü önlemler alınmasıdır. Günümüzde başlıca risk alanlarının kentler olduğu gerçeğine dayanarak, kentlilerin doğrudan katıldığı süreç ve yöntemlerle risk azaltma) kararlarının alınması ve uygulanması gerektiği, uluslararası kabul gören yeni politikanın öncelikli ilkelerindendir.

Uluslararası yeni politikanın diğer hedefleri: risk azaltma önlemlerinin, ‘sürdürülebilirlik` ilkesi gözetilerek her ölçekteki planlama çalışmalarına entegre edilmesi; kentsel risklere önem verilmesi; risk azaltma kararlarının, yalnızca yönetimler tarafından değil, risklere maruz toplum kesimleriyle birlikte alınması ve bu amaçla ‘platformlar` oluşturulması; dar gelirli kesimlerin risklerine öncelik verilmesi olarak özetlenebilir.

Küresel iklim değişikliği sonucu son yıllarda giderek artan ve ülkemizde de daha sık yaşanır hale geldiğimiz heyelan, taşkın ve sel baskını afetine karşı;

1- Ülkemizin yerleşme ve kentleşme politikaları yeniden düzenlenmeli ve sosyal devletin temel görevlerinden biri olan "İnsan yerleşmelerini daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir" kılmak, "gerekli planlama mekanizmaları ve kaynakları sağlayarak doğal afetlerin ve diğer acil durumların insan yerleşimleri üzerindeki etkilerini hafifletmek, afetten etkilenen yerleşimleri gelecekteki afetlerle ilgili riskler"ekarşı korumak (Habitat II-1996) ilkesi çerçevesinden yeniden yapılandırılmalıdır. Bu amaçla katılımcı bir anlayış ile ,kentleşme, planlama, imar ve  yapı denetimi kanunu acilen ülke afet risklerini öncelleyen bir anlayış ile yeniden ele alınarak düzenlenmelidir.
2- Ülkemiz doğal afet tehlikelerinin araştırılması ve buna ilişkin önlemlerin alınması ile afetler konusunda koordinasyonun sağlanması amacıyla büyük umutlarla kurulan Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, şu an acil durumların yönetimine ve Suriyeli mültecilerin iaşelerine sağlayan bir kurum haline dönüşmüş, afetlerle ilgili çalışmalar neredeyse kurumun gündeminden düşmüştür.
Kurumun yeniden yapılandırılmalı üniversiteler, diğer kamu kurum ve kuruşları ile  işbirliği içinde Ülkemizi etkileyen doğal afet risk (deprem, heyelan, sel baskını, çığ v.b) alanlarını tespit etmeli, ülkesel, bölgesel ve yerel düzeyde etkili olabilecek afetlere karşı, afet risk   haritalarını hazırlanmalıdır.
Bu kapsamda;

  • a) DSİ Genel Müdürlüğü en kısa sürede "Taşkın Tehlike ve Taşkın Risk Haritaları"nı hazırlamadır. Başta Belediyeler ve  imar planı yapma ve onama yetkisine sahip idareler "Taşkın Tehlike ve Taşkın Risk Haritalarını" baz alarak dere yataklarının imar ve yapılaşmaya açılmasını önlemelidir. Dere yatakları üzerinde yer alan yapılar DSİ Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırılarak boşaltılmalıdır. Dere yatakları üzerinde yer alan köprü, menfez vb. mühendislik yapıları DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan taşkın risk haritaları baz alınarak planlamalı ve inşa edilmelidir.
    Ayrıca kentsel veya kırsal yerleşim birimlerinin içinde veya kenarlarında yer alan dere yatakları kontrol altına alınmalı, ilgili idareler tarafından sürekli kontrol edilerek dere yataklarının moloz vb. malzemelerle dolması/ doldurulması engellenmeli ve sürekli temizlenmelidir.
  • b) AFAD Başkanlığı, üniversiteler ve MTA ile işbirliği içinde Türkiye Heyelan Risk haritalarını acilen hazırlamalı, heyelan riski altında bulunan yerleşim yerleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 6306 sayılı yasa kapsamına alınarak boşaltılmalıdır.

3- Her tür plan ölçeğinde; doğal afetlerden sakınım planlamasının gereklerine uygun, yukarıda belirtilen risk haritaları ile bölgesel ve yerel düzeyde elde edilen jeolojik jeoteknik veriler, yağış, topografik eğim gibi bilgiler de elde edildikten sonra yerleşime uygun alanlar tespit edilmelidir. Yerleşime uygun olmayan alanlar yapılaşmaya kapatılarak yoğunluk taşımayan kentsel sosyal donatı alanları için kullanılmalı, yapılaşma açısından uygun alanlar ise doğa ile uyum içinde insan yerleşimlerine izin verecek şekilde planlanmalı ve plan olmaksızın hiçbir alan yapılaşmaya açılmamalıdır.
4- Hopa`da afetin yaşandığı alanın dışında, Karadenizde yer alan bir çok kente merkezinde  de çok sayıda  dere yatağının kapatılarak yüksek yoğunluklu yapı alanları olarak kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Karadeniz bölgesi yağış alışkanlıkları bilindiği halde yapılan ve yapılmakta olan bu uygulamaların gelecekte, nüfusun çok daha yoğun olduğu bölgelerde de yaşanması çok daha büyük can ve mal kayıplarına da yol açacağı açıktır. Bu nedenle; bölgede özellikle kentler içinde yer alan altyapı ve üst yapı tesislerinin (Karadeniz Otoyolu gibi) afete neden olmasının engellenmesi amacıyla; açık dere ve çay yatakları kapatılmamalı, akış ortalamaları gözetilerek mevcut haliyle kapatılmış dereler için doğal drenaja imkân verecek şekilde menfez vb. alt yapılar gözden geçirilerek, gerekli olanlar yeniden inşa edilmelidir.
5-  Bölge aşırı yağışlarda meydana gelen  ve sığ karakterdeki moloz ve çamur akmalarına karşı son derece hassastır. Bu hassasiyet özellikle kentsel yerleşim alanları içinde çay tarımı sebebiyle iyice yükselmiştir. Bununla birlikte bölgedeki drenaj ağları üzerine inşa edilen HES‘ler hem akış rejimini bozmakta hem de inşaat çalışmaları yeni heyelanların tetiklenmesine katkı koymaktadır. Bölgede çay tarımı için doğal arazinin daha fazla tahribatına izin verilmemeli ve yeni çay tarımı sahaları açılmasının önüne geçilmelidir. Ayrıca bölgede yeni HES ruhsatı verilmemeli ve verilmiş ancak henüz inşa edilmemiş HES ruhsatları iptal edilmelidir.
6-Hopa`da yaşan heyelan ve su baskınından dolayı çok sayıda konut ve iş yeri kullanılmaz duruma gelmiş, ilçe altyapısı  tahrip olmuş durumdadır. Bu da çok sayıda vatandaşımız ev ve işyerlerini kaybetmesine sebep vermiştir. Bu afetin etkilerinin azaltılması amacıyla Bakanlar Kurulu Hopa`yı 7269 sayılı  yasa çerçevesinde "Afet Bölgesi" ilan etmeli, yerel idare ve halka gerekli destek acilen sağlanmalıdır.
7- Evleri hasar gören ve oturulamayacak durumda olan vatandaşlarımızın barınma sorunları sosyal devletin bir gereği olarak kalıcı bir şekilde giderilmelidir.
8- İşyerleri hasar gören ve işini kaybeden vatandaşlarımıza gerekli sosyal destek sağlanmalıdır.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak dün olduğu gibi bugünde ülke insanın sorunlarını çözmek için görevli kurumlarını asli görevlerini yapmaya davet ediyoruz. Saygılarımızla

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu

 

 

 

 

MADENMO: NE SOMA FITRAT, NE HOPA DOĞAL AFET
HEPSİ BİRER CİNAYET

29 Ağustos 2015 Pazartesi günü Artvin Hopa ilçesi ve çevre köylerinde meydana gelen sel sonrası 8 insanımız hayatını kaybetmiş 3 kişi selde kaybolmuş ve 17 kişi ise yaralanmıştır. Son yıllarda özellikle Doğu Karadeniz de artan sel ve heyelan olayları sonucu birçok insanımız hayatını kaybetmiş bunun yanın sıra büyük maddi kayıplar yaşanmıştır. Daha önce Karadon`da Kozlu`da ve Soma da karşımıza çıkan ‘kader ve fıtrat‘ tanımlamaları bu kez Hopa‘da ‘doğal afet‘ gibi bilimsel dayanağı olmayan, olayın nedenlerini ve sorumlularının üstünü örtmeye yönelik açıklamalar yapılmıştır. Bu olaylar doğal afet değildir! Akp iktidarı Döneminde artış Gösteren bu tip Olayların Başlıca nedeni bilimsel ve teknik hiç bir altyapısı olmayan, sadece rant ve talan için yapılan projelerdir.

TMMOB ve Odalarımız tarafından hazırlanan bilimsel ve teknik raporları sürekli görmezden gelen siyasi iktidar her olay ve katliam sonrası olduğu gibi bizleri yine maalesef haklı çıkarmıştır. Daha önce, başta Karadeniz sahil yolu, HES‘ler, 3. Havaalanı ve Boğaz Köprüsü ile ilgili yayınlanan raporlarda ve açıklamalarda doğanın yanlış projelerle katledildiği, dengesinin rant için bozulduğu ve er geç bu yanlış projelerin olumsuz sonuçlara yol açacağı, yine yoksul halkımızın zarar göreceği defalarca ilan edilmiştir.
Hopa da meydana gelen selin Başlıca nedeni,  Karadeniz sahil yolu ile dereler ve deniz arasına Çekilen "suni set" derelerin denize ulaşmasına engel olmuştur. Daha önce kendi dere yataklarında  sorunsuz bir şekilde denize ulaşan sular, yapılan küçük yetersiz kanallar içine hapsedilerek ve yönleri değiştirilerek denize ulaştırılmaya çalışılmıştır. Ancak yoğun yağmur alan bu bölgelerde yapılan kanallar yetersiz kalmış, yönlerinin de değiştirilmesiyle tıkanarak taşkınlara neden olmuştur. Bu tip mühendislik bilim ve tekniğine aykırı projelerin sonu dün Soma ve Ermenek`e bugün Hopa`ya yarın da bir başka faciaya neden olacaktır.
Öncelikli olarak Hopa afet bölgesi ilan edilerek gerekli yardımlar yapıldıktan sonra Karadeniz Bölgesinde benzeri olayların bir daha yaşanmaması için bir an önce aşağıda belirtilen önlemler alınmalıdır:

-Dere yatakları ve su kanallarının yeni felaketlere yol açmaması için yeniden projelendirme yapılarak uygun mühendislik önlemleri alınmalıdır.
-Bölgenin su taşkın risk haritası çıkarılarak, riskli bölgelerdeki yerleşim yerleri tahliye edilmeli ve bu bölgelere imar izni verilmemelidir.
-Bölgedeki heyelan toprak kayması riski taşıyan alanlar için mühendislik bilim ve tekniğine uygun  bilimsel çalışmalar yapılarak risk haritaları çıkartılmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır.
-Yaşam güvenliği için insana ve doğaya zarar verecek, bilim ve teknikten uzak projeler derhal durdurularak doğayla Barışık halk için kamu yararına olan projeler üretilmelidir.

Maden Mühendisleri Odası olarak bu faciada hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve Hopa halkının maddi manevi yaralarının sarılması hususunda kendileriyle dayanışma içinde olduğumuzu kamuoyuna duyuruyoruz.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
29 Ağustos 2015, Ankara

 

 

 

 

 

ŞPO: SİZİN PLANLAMA ANLAYIŞINIZ BİZİ BOĞUYOR!

Kısa süre önce, toplumumuzu acılara boğan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi‘nin 16. yılı nedeniyle yaptığımız açıklamada "…Geçen bu sürede ne Türkiye‘nin deprem ülkesi olduğu gerçeği değiştiğini, ne kıyılar, ne dere yataklarındaki betonlaşma sonucu oluşan sellerde ölümler, ne de afetlere çanak tutan yapılaşma ve rant odaklı uygulamalardan vazgeçildiğini; Marmara Depremine, Düzce, Elazığ, Van Depremi, depremler üzerine de birçok insanımızı kaybettiğimiz İstanbul, Ankara, Karadeniz`de yaşanan seller" in eklendiğini belirtmiştik. Aynı açıklamada ve daha önceki birçok açıklamamızda da söylediğimiz, çağdaş demokratik bir ülke olduğumuz iddia ediliyor ise, deprem, sel, çığ, fırtına gibi doğal afetlerde can kaybının yaşanmaması gerektiğini belirterek, bilimi yok sayan rant odaklı uygulamaları yapan idarecilerden, önlem alınmayan afetler sonucu yaşanan ölümler ve toplumumuzun maruz kaldığı tüm acılar nedeniyle hesap sorulması gerektiğini; doğa olayları olan depremlerde, sellerde, çığlarda; dağlarda, ovada, sokakta, meydanda, kamusal mekanda, devletin mekanında ve görevinde; faili meçhul saldırılarda ve terör eylemlerinde artık bir kişinin dahi ölmesini istemediğimizi, basına ve kamuoyuna çok defa duyurduk.

Ne yazık ki, bu açıklamanın üzerinden sadece bir hafta geçti ve toplumumuz, 8 yurttaşımızın hayatını kaybettiği, 3 kişinin kayıp olduğu yeni bir acıyı Artvin-Hopa`da yaşadı. Artvin‘de yaşanan yoğun yağış, yine yanlış enerji, orman ve kentleşme, imar politikaları nedeniyle afete dönüştü.

Oysa biliyoruz ki, yaşanan bu felaketler ne tesadüf ne de 500 yılda bir yaşanan beklenmedik bir doğa olayıdır. Bu felaket, Karadeniz`in dağlar arasında derin vadiler ve yüksek debili akarsularla şekillenen bu özgün coğrafyasının oluşturduğu klimatolojiyi göz ardı ederek;  dere yataklarını doldurularak daraltanların, doldurulan alanları yapılaşmaya açanların, dereleri beton kanallara alanların, bunlar yetmiyormuş gibi tüm bu akarsuların önüne adeta tıpa gibi Karadeniz Sahil Yolunu yapanların eseridir.

Bu felaketin nedeni, izlenen doğaya duyarsız enerji politikaları ile Karadeniz vadilerini yok eden HES`lere, ormansızlaşmaya neden olan yapılaşmalara, bilimsel verileri yok sayan dere ıslah projelerine, yol inşaatları için gelişigüzel açılan onlarca taş ocaklarına, doğayı, yaşayanları hiçe sayan madencilik faaliyetlerine,  topografya koşullarını göz ardı eden gelişigüzel yol uygulamalarına izin verenlerdir. 

Bu felaketin sorumlusu, tüm bu felaketlere rağmen, hala ısrarla, turizm kisvesi altında, hiçbir ihtiyaca bağlı olmayan, yaylaları birbirine bağlandığını iddia eden, ormanları yok edecek olan, madencilik faaliyetleri, HES uygulamaları taş ocakları ve her türlü yapılaşmaya yol açacak "Karadeniz Doğal Orman" ekosisteminin ölüm fermanı olan, ‘‘yeşil yol"u uygulayanlardır.

Bugüne kadar izlenen popülist kentleşme politikaları nedeniyle, ülkenin neredeyse tüm yerleşim alanlarında,  altyapıya alanın özgün değerlerine önem vermeyen yapılaşma anlayışıyla yol, kanalizasyon, yağmur drenajı gibi altyapı yatırımlarına para harcamayan, orman alanlarını yok eden, vadilerde, tarım arazilerinde, dere yataklarında ve kıyılarda adeta kaçak ve sağlıksız yapılaşmanın teşvik eden uygulamalar nedeniyle, zaten Karadeniz ikliminin sonucu olan mevsimsel yağışların her an afete dönüşme riski ortadadır.

Bir kez daha uyarıyoruz;

Acil olarak ranta dayalı parçacı planlamadan, popülist kentleşme politikalarından vazgeçilmeli, tüm derelerin üzerleri açılmalı, deniz ile bağlantı noktalarında derelerin HES kıskaçlarından da kurtarılarak özgür akması sağlanmalıdır.

Yaşanan can kayıpları nedeniyle, başta Hopa ve Karadeniz halkı olmak üzere tüm yurttaşlarımıza başsağlığı diliyor, kayıpların bir an önce sağlıklı bir şekilde bulunmasını ümit ediyoruz.

 

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI