SANAYİNİN SORUNLARI VE ANALİZLERİ (44): EKONOMİDE RESESYONDAN DEPRESYONA GEÇİŞ

19.12.2018

TMMOB Makina Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan, Sanayinin Sorunları ve Analizleri (44): "Ekonomide Resesyondan Depresyona Geçiş" 19 Aralık 2018 tarihinde yayımlandı.

EKONOMİDE RESESYONDAN DEPRESYONA GEÇİŞ

TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO), her ay iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları ve analizleri bülteninin 44’üncüsünü, 3. çeyrek büyüme verilerinin analizine ayırdı. Ekonominin Temmuz-Eylül yaz döneminde resesyona yani durgunluğa girdiği, Ekim sonrası ve kış aylarında da kriz, depresyon yaşamaya başlandığı belirtildi. Analizde, rejimin 31 Mart seçimlerine kadar krizi daha az hissettirme gayreti içinde olduğu, Nisan ayından itibaren acı reçeteler uygulatacak IMF’ye başvuru yapmasının ise kaçınılmaz hale geldiği belirtildi.

TÜİK, Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı, IMF verileri kullanılarak yapılan analizde, 2018’in özellikle ikinci yarısında yabancı sermaye çıkışının durgunluğa, ardından krizi yaratan döviz tırmanışına neden olduğu vurgulandı.   MMO analizinde, yıllık tüketici fiyat artışının en az yüzde 25’leri bulacağı ifade edildi. 

MMO analizinde şu noktalara vurgu yapıldı:

  • Türkiye ekonomisi için “normal büyüme” yüzde 5-6 sayılıyor. Üçüncü çeyreğin yüzde 1,6’lık performansı, resmen resesyona girildiğinin ifadesidir.  Resesyon, yani ekonomik durgunluk, Ekim sonrası, yani 4. çeyrek ile ilgili göstergelerle yan yana getirildiğinde, bunun sadece resesyon değil, bir küçülmeye gidiş, depresyona geçiş olduğu da söylenmelidir. Hatta yüksek seyreden enflasyon ile birlikte buna “slumpflasyon” da denilmekte ve neticede içinde bulunduğumuz durum baş edilmesi zor bir krizi işaret etmektedir.
  • Resesyonun sektörel analizi, ilerisi için neden pek iyimser olunamadığını da ortaya koyuyor. Üretici sektörlerden tarım ve sanayide büyüme çok cılız kalırken inşaatta sert bir küçülme gözlenmiş, yüzde 1,6’lık büyüme, hizmetler, daha çok da devlet hizmet üretiminden gelmiştir.
  • Yılın 3. çeyreğinde sanayinin omurgası olan imalat sanayisinde büyümenin yüzde 0,6 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Son 15 yılın “yükselen sektörü” olan inşaatın 3. çeyrekte yüzde 5,3 küçüldüğü, böylece depresyona giren ilk sektör olduğu söylenebilir.
  • Üretici sektörler olan tarım, sanayi ve inşaat hızla durgunluk, küçülme sürecine girerken, ayakta gibi duran tek sektör hizmetler ve daha çok da 31 Mart seçim kaygısıyla canlı tutulan devlet harcamaları oldu. Ancak bütçe gelirlerinin azalması nedeniyle, devletin büyümeye katkı sağlamasına olanak tanıyan imkanların giderek yok olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor.
  • Yatırımlar, 3. çeyrekte yüzde 3,8 küçülmüş ve geleceğe dönük uzun süreli kriz sinyalleri vermektedir.

  • Üçüncü çeyrek itibariyle  kişi başına yıllık GSYİH de geçen yıla göre 284 dolar azaldı ve 10 bin 272 dolar düzeyine indi. Ancak, Türkiye nüfusuna, sayıları 4 milyonu aşan Suriye ağırlıklı göçmenleri de katarsak, kişi başına gelirin şimdiden 9 bin 700 dolar dolayına indiğini belirtmek gerekiyor. Yıl bittiğinde, 4. çeyrekte yaşanması muhtemel küçülme ile birlikte, bu rakam 9 bin doların altına da inmiş olacaktır.
  • Ekonominin son çeyrekte yaklaşık yüzde 3 daralması, yıllık büyümenin de böylece yüzde 2,5 dolayında gerçekleşmesi sürpriz olmayacaktır.
  • Durgunluk, ardından da küçülme eğilimleri, dış kaynak çekilişiyle bire bir ilgilidir. 2018’de 5 milyar dolar sermaye çıkışı yaşanmış ve açık için rezervlere ve kaynağı belirsiz kaynaklara başvurulmak zorunda kalınmıştır.
  • Mevcut ekonomik modelde yeniden büyüme,  anlamlı yabancı sermaye girişine bağlı. Yabancıların yeniden giriş yapması ise, hem içerideki göstergelerin, başta da enflasyonun iyileşmesine ve risk üreten Türkiye’nin risk priminin 400’lerden en az 200’lere kadar gerilemesine bağlı. Bunun sağlanması için ise muhtemelen 31 Mart seçimleri sonrasında IMF kaynaklarına başvurulması ve karşılığında IMF’nin dayatacağı acı reçetenin topluma uygulanması kaçınılmaz gibi görünüyor.
  • Büyüme, işgücünün aleyhine gelişiyor. Üretilen gelirden işgücünün aldığı pay yüzde 31 dolayında. Oysa işgücünün payı, yılın ilk çeyreğinde yüzde 38 dolayındaydı.
  • Yaklaşık 10 milyon ücretliyi doğrudan ilgilendiren asgari ücret görüşmelerinde, yüzde 20’lerin üstünde bir enflasyon yaşanırken nasıl bir karar çıkacağı da önemli. TÜİK 2017 Kasım ayı için asgari ücreti 1.894 TL olarak hesaplamıştı. Son bir yıllık enflasyon yüzde 25 civarı kabul edilince 2019 için TÜİK’in asgari ücret önerisinin net 2.310 TL civarında olması gerekir. Ancak bunun üzerine 2019 yılı büyüme ve enflasyon beklentileri eklenmelidir. Bu durumda asgari ücret sendikaların söylediği gibi en az 2.800 TL olmalıdır.