TMMOB 46. DÖNEM DANIŞMA KURULU TOPLANTISI BAŞLADI

14.05.2022

TMMOB 46. Dönem Danışma Kurulu Toplantısı 14 Mayıs 2022 tarihinde Ankara’da "TMMOB çalışmaları ve Gezi Davasında verilen cezalar" gündemiyle başladı.

Toplantı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşmasıyla başladı. Koramaz, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay'a selam ileterek başladığı konuşmasında Danışma Kurulu'nun Gezi Direnişi’nin anısına adandığını açıkladı. Ardından TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül TMMOB faaliyetleri üzerine bir sunum yaptı. 

Daha sonra TMMOB Yönetim Kurulu önceki dönem baskanları Kaya Güvenç, Yavuz Önen, Mehmet Soğancı ve Oğuz Türkyılmaz birer konuştma yaptılar. Eyüp Muhçu, Gencay Serter, Tevfik Peker, Tezcan Karakuş Candan, Kadir Dağhan, Yaşar Üzümcü, Buket Yararbaş Ecemiş, Yunus Yener, Şerefhan Aydın, Ali Ekber Çakar, Murat Türüdü, Ayhan Yüksel, Mehmet Mak, Cem Aldaş ve Aykut Akdemir de birer konuşma yaptılar. 

Danışma Kurulunun öğleden sonraki bölümünde Gezi Tutukluları Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay'ın mesajları okundu.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz Danışma Kurulunda şöyle konuştu:

Sayın Başkanlarım,

Sayın Onur ve Denetleme Kurullarımızın Değerli Üyeleri,

Birlik ve Odalarımızın Sayın Yöneticileri,

Sevgili Meslektaşlarım,

Pandemi yasaklarıyla ertelemek zorunda kaldığımız Genel Kurulumuz nedeniyle Birlik tarihimizin en kısa çalışma dönemi olarak kayıtlara geçen 46. Dönemimizin ilk ve son Danışma Kurulu toplantısına hepiniz hoş geldiniz.

Yönetim kurulumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Buradan bir selam da Bakırköy Kapalı Cezaevi'nde bulunan Yönetim Kurulumuzun değerli üyesi Mücella Yapıcı’ya gönderiyorum.

Buradan bir selam da Silivri Cezaevinde bulunan Tayfun Kahraman ve Can Atalay arkadaşlarımıza gönderiyorum.

Burada hepinizin huzurunda bir kez daha bizlere ve topluma örnek olan kararlı duruşlarını ve değerli mücadelelerini alkışlıyor, yüz yüze kaldıkları bu hukuksuzluğu şiddetle kınıyorum.

İzin verirseniz bu Danışma Kurulumuzu kendilerinin şahsında, parçası oldukları, parçası olduğumuz, milyonlarca yurttaşımızın içinde yer aldığı, gencecik canlarımızı verdiğimiz, ülke tarihimizin en kitlesel, en coşkulu halk hareketi olan Gezi Direnişi’nin tertemiz anısına adıyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Evet, Gezi Direnişi tertemizdir.

AKP’nin daha ilk günden itibaren yürüttüğü sistematik karalamaya, iftiralara, yalanlara rağmen Gezi Direnişi de, bu direnişin parçası olmuş insanlarımız da annemizin sütü gibi ak, alnımızın akı gibi onurludur.

Gezi Direnişi, yarattığı dayanışma ilişkileriyle, doğrudan demokrasi pratikleriyle, duvarlara yansıyan mizahıyla, hayatın her alanını etkileyen yaratıcı fikirleriyle bu ülkenin onurlu geçmişi, umutlu geleceğidir.

Gezi Direnişi, Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Afrika’dan Amerika’ya kadar farklı coğrafyalardaki halk hareketlerine ilham veren, tüm dünyadaki toplumsal mücadeleler tarihinde özel bir yer edinmiş bir halk hareketidir.

Gezi Direnişi bu topraklarda ağaca, doğaya ve kamusal mekânlara sahip çıkma iradesinin, var olanı koruma ve geleceği kazanma mücadelesinin zirvesidir.

Gezi Direnişi insanlığın ortak değerlerine, haklara ve özgürlüklere sahip çıkmanın, toplumun her kesiminden insanın bir arada yaşamasının ve en güzel örneğidir.

Gezi işte bu güzelliği ve ışıltısıyla siyasi iktidarın tüm kirliliğini, tüm çirkinliğini, tüm defolarını iyot gibi açığa çıkardığı için ilk günden itibaren iktidarın hedefindedir.

İktidar önce gaz bombalarıyla, Toma’larıyla, polis şiddetiyle saldırdı Gezi Direnişine, ama bizleri korkutamadılar.

Masum canlarımızı elimizden aldılar, Abdocan’ı, Mehmet’i, Ethem’i, Ali İsmail’i, Medeni’yi, Ahmet’i, Hasan’ı, Berkin’i hayattan kopardılar, ama bizleri yıldıramadılar.

Yalanlarıyla saldırdılar sonra: “Camideki içki görüntüsünü açıklayacağı” dediler, “Kabataş’taki üstü çıplak, deri eldivenli geziciler başörtülü bacımıza saldırdı” dediler, “eylemcilere para dağıtılıyor” dediler hatta son olarak “Dolmabahçe’den başbakanlık konutuna kanallar açtılar” dediler ama bir tanesini bile ispatlayamadılar.

İşte bu fantezi ürünü yalanlarıyla, FETÖ suçlusu emniyet mensuplarının kurgu delilleriyle, FETÖ Firarisi Savcının iddianamesiyle yarattıkları bir davayla saldırdılar son olarak.

Hukukun tüm evrensel ilkelerinin ayaklar altına alındığı bir yargılama sürecinin ardından “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek” suçundan arkadaşlarımıza onlarca yıl hapis cezası verdiler.

Bilinsin ki, Gezi Davasında ceza alan arkadaşlarımız, nasıl ki, onurlu bir halk hareketinin parçası oldukları için tarihe geçtiyse, onları cezalandırmaya çalışan iktidar sahipleri de tertemiz bir halk hareketine kara çalmanın utancıyla, alçaklığıyla tarihe geçtiler.

Daha önce söylemiştik bir kez daha yineliyorum: Demokratik bir direnişin parçası olan arkadaşlarımızın cezalandırılmasının vebali siyasi iktidarın üzerinde olduğu kadar, onun güdümündeki yargı organlarının da üzerindedir. Tarih ve hukuk, onların bu hukuk tanımazlıklarını, adaletsizliklerini kayıt altına almıştır.

Değerli Arkadaşlar,

Hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidarın ve onun maşalarının Gezi Direnişi nezdinde asıl cezalandırmak istediği eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye ideali için mücadele eden toplumsal muhalefet hareketini tümüdür.

Hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidarın arkadaşlarımız ve Taksim Dayanışması nezdinde cezalandırmak istediği parkına, şehrine, doğasına, tarihine sahip çıkan mühendis, mimar ve şehir plancılarının tümüdür.

Siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, attığı her hukuksuz adımda karşısında gördüğü mesleki bilgisini halktan yanan kullanan kamucu mühendis, mimar, şehir plancılarıdır.

Ve elbette hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, yıllardır her fırsatta saldırdığı TMMOB ve bağlı odalarının toplumcu çizgisi ve onurlu mücadele geleneğidir.

Bu yağmacıların, bu haramilerin, bu zorbaların saldırıları yürüdüğümüz yolun doğruluğunun, mücadelemizdeki ısrarımızın haklılığın göstergesidir.

Verdikleri cezalar, bu ülkedeki, mühendis, mimar ve şehir plancıları mücadelesi tarihine işlenmiş birer nişandır!

Ne diyor şair:

Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz..

Biz bu halkı ve bu ülkeyi sevmekten asla vaz geçmeyeceğiz.

12 Eylül Darbesi sonrasında Teoman Öztürk ve arkadaşlarının cezaevine girmesine neden olan 19 Eylül İş Bırakma eylemi nasıl ki TMMOB’nin şanlı tarihini gururlu bir parçası olduysa, bugün arkadaşlarımızın cezaevine girmesine neden olan Taksim Dayanışması ve Gezi Direnişi de TMMOB’nin şanlı tarihinin gururlu bir parçası olacaktır.

İktidar zorbalığına dün nasıl boyun eğmediysek, bugün de boyun eğmeyeceğiz. Gezi Direnişini, Gezi Davası’nda ceza alan arkadaşlarımızı, uğruna bedeller ödediğimiz değerlerimizi, kamusal faydayı ve meslektaşlarımızın haklarını savunmaya devam edeceğiz.

İktidar, arkadaşlarımızı cezaevlerine kapattığını sanıyor ama arkadaşlarımızın mahkeme salonundaki cesur duruşları bugün Türkiye’nin tüm illerindeki yüzlerce TMMOB biriminin balkonlarında, pencerelerinde gururla dalgalanmaya devam ediyor.

İktidar, arkadaşlarımızı cezaevlerine kapattığını sanıyor ama arkadaşlarımızın toplumcu fikirleri, Türkiye’nin dört bir yanındaki meydanlarında, meslektaşlarımızın dillerinden halkla buluşmaya devam ediyor.

Arkadaşlarımızın halktan, doğadan, aydınlıktan yana fikirlerini hiçbir biçimde dört duvar ardına koyamayacaklar. Buna izin vermeyeceğiz.

O fikirler tüm toplumla buluşmaya devam edecek. Bizler de en kısa zamanda arkadaşlarımızla bir kez daha kucaklaşacağız. Bir kez daha yan yana bu salonlarda, bu sokaklarda mücadele etmeye devam edeceğiz.

Buna tüm kalbimle inanıyorum. Çünkü iktidar dayatmasıyla verilen kararların ömrü, iktidarın ömrü kadardır ve hepimiz biliyoruz ki bu iktidarın ömrü dolmuştur.

Değerli Arkadaşlar,

Ömrünü tüketen iktidar, ülkenin kaderini de kendisine ortak etmeye, ülkeyi de kendisiyle birlikte uçurumun dibine sürüklemeye çalışıyor. Verdiği her karar, hayata geçirdiği her uygulama, attığı her adımda daha kötüye doğru sürükleniyoruz.

Geride bıraktığımız bu kısa çalışma dönemimiz, uzun yıllardır devam eden ekonomik krizin toplumsal etkilerinin en üst düzeye çıktığı dönem oldu.

Hayat pahalılığı, işsizlik, yokluk ve yoksulluk bütün toplum kesimlerinin yaşamını tehdit eder hale geldi.

TÜİK rakamlarıyla gizlemeye çalışsalar da bağımsız ekonomistlerin ortaya koyduğu verilere göre ülke tarihinin en yüksek enflasyonunu yaşıyoruz. Aldığımız hiçbir ürünü ikincisinde aynı fiyata alamaz hale geldik.

Çünkü her malın fiyatına ödeme garantili kıyak ihalelerin bedeli yansıyor. Her malın fiyatına faiz ödemelerinin yükü yansıyor. Her malın fiyatına örtülü ödenek kesintileri yansıyor. Her malın fiyatına saraylıların lüks harcamalarının bedeli yansıyor.

Bütçede bu denli gedik olunca, merkez bankasında bir kuruş para kalmayınca ekonominin tüm yükü, emeğiyle geçinenlerin sırtına yükleniyor. Her şey zamlanırken, gelirlerimiz giderek düşüyor. Her alışverişte daha çok yoksullaşıyoruz. Her gün daha fazla borçlanıyoruz. Yoksulluk ve geçim sıkıntısı halkın yaşam tarzı haline geldi.

Artan kiralar, kontrol altına alınamayan fiyatlar, temel tüketim maddelerinde yaşanan kıtlık, düşen alım gücü, açlık sınırına düşen ücretler nedeniyle geçtiğimiz dönem içinde toplumun farklı kesimleri tepkilerini ortaya koydu. Üniversite öğrencilerinden sağlık çalışanlarına, kamu emekçilerinden işçilere, esnaftan emeklilere kadar pek çok kesim “geçinemiyoruz” diyerek öfkelerini sokaklara taşıdılar.

Yaşanan krizin tek sorumlusu olan siyasi iktidar ise, halkın sorunlarına çözüm bulmak yerine, toplumu baskı ve şiddet yoluyla sindirmeye çalışıyor. Başarısızlığını ört bas etmeye çalışanların telaşıyla saldırıyor dört bir yana.

Artık kendileri de biliyor ki kurdukları bu tek adam rejimi, 20 yıllık iktidarlarının da sonu oldu. Tek adam rejimi, istikrar ve güven değil, kriz ve korku getirdi.

Meclisin etkisizleştirilmesi, güçler ayrılığının ortadan kaldırılması, yargı bağımsızlığının yok sayılması, hukukun üstünlüğü anlayışının bitirilmesi ülkeyi yönetilemez hale getirdi.

Yönetemedikleri bu ülkeyi ellerinde tutmaya devam edebilmek için de, her türlü zorbalığa başvuruyorlar. Devletin tüm organlarını, toplumsal muhalefeti sindirmek için kullanıyorlar. Devletin tüm organlarını toplumsal kamplaşma yaratmak için kullanıyorlar. Devletin tüm organlarını insanların yaşam tarzlarına müdahale etmenin aracı olarak kullanıyorlar.

Medyayı sansürlüyorlar, siyasetçileri-gazetecileri-muhalifleri tutukluyorlar, festivalleri yasaklıyorlar, eğlence mekanlarını yasaklıyorlar, sanatçıları-gençleri susturuyorlar. Toplumu baskıyla teslim almaya çalışıyorlar.

Geldiğimiz noktada tek adam rejimi halkın desteğiyle değil, halka yönelik baskı ve zorbalıkla ayakta duruyor.

Bugün elimizde her alanda harabeye dönmüş bir ekonomi ve bürokrasiden hukuka kadar her alanda çürümüş bir devlet yapısından başka bir şey kalmadı.

Toplumun barış içinde bir arada yaşamasının kurallarını belirleyen Anayasa’nın yok sayıldığı, hukukun evrensel ilkelerinin yok sayıldığı, AİHM kararlarının yok sayıldığı, tümüyle Tek Adam’ın buyruklarıyla yönetilen bir ülke haline geldik.

Hukuk kuralları ve yargı, demokratik bir ülkede yurttaşların hak ve çıkarlarını korumak için vardır. Yurttaşları devletin sınırsız gücünden korumak için vardır.

Bizim ülkemizde ise hukuk kuralları ve yargı, AKP iktidarına kalkan olmak için var. AKP’nin elinde, halka karşı bir silah olmak için var.

Bunun son örneğini Canan Kaftancıoğlu örneğinde gördük. Ana muhalefet partisinin İstanbul İl Örgütü Başkanı, 8-10 yıl önce yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle hapis ve siyaset yasağı cezasına çarptırıldı.

Aynı tarihlerde kendi sosyal medya hesaplarından FETÖ’ye övgüler düzenler, Türkçe Olimpiyatlarında sahne almak için birbirleriyle yarışanlar, bunlar hiç olmamış gibi, muhaliflerin 10 yıl önceki sosyal medya geçmişlerini tarıyorlar.

Hukukun geldiği bu durum, yargıçların içine düştükleri bu durum ülkemiz açısından utanç vericidir. Bu utanç 20 yıllık AKP iktidarının utancıdır.

Değerli Arkadaşlar,

Siyasi iktidarın bu halkın kaderini kendi kötü kaderine ortak etmesine izin vermeyeceğiz.

TMMOB olarak uzun yıllardır mücadelemizin temelini, siyasi iktidarın emek, halk ve doğa düşmanı politikalarına karşı ülkemize, mesleğimize ve halkımıza sahip çıkma mücadelesi oluşturuyor.

 

Ülkenin tüm kaynaklarını tüketen iktidarın yeni rant alanları yaratmak için doğamıza ve tabiat zenginliklerimize yönelik başlattığı yeni saldırılar, bu mücadeleyi büyütmemiz için bize çok daha büyük sorumluluklar yüklüyor.

Çünkü biz sahip çıkmazsak zeytinliklerimizi kesecekler, biz sahip çıkmazsak tarım alanlarımızı yok edecekler, biz sahip çıkmazsak ormanlarımızı bitirecekler, biz sahip çıkmazsak kıyılarımızı, madenlerimizi, tarihi eserlerimizi yağmalayacaklar.

İşte bu yüzden her zamankinden çok daha dikkatli, çok daha girişken bir TMMOB örgütlülüğü yaratmak için çaba harcıyoruz. Yürüttüğümüz kampanyalarla tüm odalarımızı, şubelerimizi ve en önemlisi de il koordinasyon kurullarımızı harekete geçirmeye çalışıyoruz.

Kasım ayında yürüttüğümüz “Sorunlarımız Çözüm İstiyoruz” ve bugün başlangıç adımını attığımız “Gezi’ye, Emeğimize ve Mesleğimize Sahip Çıkıyoruz” kampanyalarımız, taleplerimizi toplumsallaştırmanın önemli birer aracıdır.

Genel Kurula kadar Türkiye’nin dört bir yanını gezerek üyelerimizle, il koordinasyon kurullarımızla, illerdeki demokratik kamuoyuyla buluşacağız.

Pazartesi günü Zonguldak ve Denizli’de, Salı günü Kocaeli, Muğla ve Aydın’da, Çarşamba günü İzmir’de, Perşembe günü Balıkesir’de, Cuma günü Bursa ve Adana’da, Cumartesi günü Mersin’de, Pazar günü de İstanbul’da yapacağımız toplantı ve basın açıklamalarıyla sesimiz en gür biçimde duyuracağız.

Diğer illerdeki arkadaşlarımızın da kendi programlarını oluşturarak kampanyamızı illerinde gündem haline getirmesi, üyelerimize duyurması çok önemli.

Hem bugünkü danışma kurulumuz, hem önümüzdeki hafta illerde gerçekleştireceğimiz toplantılar, hem de ay sonunda gerçekleştireceğimiz Genel Kurulumuz, önümüzdeki dönemin mücadele başlıklarının belirlenmesi için önemli bir örgütsel fırsat sağlayacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlar,

Geçtiğimiz dönemimiz, neoliberal yağma politikalarına karşı kamusal değerleri, ekonomik krize karşı mesleki ve özlük haklarımızı, dinci gericiliğe karşı aydınlanma değerlerini ve laikliği savunmakla geçti.

Yaşadığımız tüm baskılara rağmen demokrasiye, özgürlüklere, bağımsızlığa, laikliğe ve toplumculuğa olan bağlılığımızdan asla taviz vermedik.

46. Çalışma Dönemi boyunca bir yandan toplumsal mücadelelerin aktif bir bileşeni olurken, meslek alanlarımızdaki bilimsel ve teknik birikimleri geliştirebilmek için çabamızı da sürdürdük. Bu dönem boyunca salgın döneminin kısıtlamalarına rağmen TMMOB’ye bağlı odalarımızda mesleki alanlarımıza ilişkin çok sayıda etkinlik geçekleştirildi.

Bu dönemde TMMOB bünyesinde yaptığımız etkinlikler ve yayınladığımız raporlarla ülkemizin sorunlarına ilişkin görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık. Meslek alanlarımızdaki teknik gelişmeleri üyelerimize aktardık. TMMOB’nin değerlerini ve birikimini genç mühendis, mimar ve şehir plancısı meslektaşlarımızla paylaştık.

Yine bu dönemde açtığımız davalar ve yürüttüğümüz hukuki mücadele ile şehirlerimizin, kıyılarımızın, madenlerimizin, tarihi eserlerimizin, kültürel mirasımızın yağmalanmasına karşı önemli davalar kazandık. Üyelerimizin haklarını koruma ve teknik yönetmeliklerin mesleki ilkelere uygunluğu noktasında önemli kazanımlar elde ettik.

Bu dönemde Birliğimiz bünyesinde;

  • Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarımız tarafından ortaklaşa düzenlenen TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumu,
  • Kadın Çalışma Grubumuz yürütücülüğünde TMMOB 7. Kadın Kurultayı,
  • Bilirkişilik Çalışma Grubumuz tarafından yürütülen Toplumcu Bakış Açısı ile Bilirkişilik Panel-Forumu,
  • Elektrik Mühendisleri Odamızın yürütücülüğünde TMMOB Enerji Sempozyumu,
  • Makine Mühendisleri Odamızın yürütücülüğünde TMMOB Sanayi Kongresi,
  • Gıda Politikaları Çalışma Grubumuz tarafından yürütülen Tarımsal Üretim ve Tüketimde Sosyal Dayanışma Pratiği olarak Kooperatifçilik Sempozyumu,
  • TMMOB bünyesinde oluşturduğumuz düzenleme kurulumuz tarafından yürütülen TMMOB Afet Sempozyumu gerçekleştirildi.

İki ayda bir düzenli olarak yayınlanan ve TMMOB çalışmalarının güncesi niteliğindeki Birlik Haberleri’nin yanı sıra, ülkemizin ve meslek alanlarımızın gündemine ilişkin yayınlarla üyelerimize ve kamuoyuna sesimizi duyurmaya çalıştık. 46. Çalışma Dönemi içerisinde “TMMOB TEİAŞ Raporu”, “TMMOB Yangın Raporu”, “TMMOB ve Mesleki Denetim”, “TMMOB Acil Durum Uzaktan Öğretim Raporu” yayınlandı.

Çalışma dönemimiz boyunca mesleki ve özel hayatlarından feragat ederek TMMOB örgütlülüğünü büyütmek için gecesini gündüzüne katan oda yönetim, onur ve denetleme kurullarında görev yapan arkadaşlarıma; Şube yönetim kurullarında ve temsilciliklerde görev alan arkadaşlarıma; İKK sekreterlerimize; işyeri temsilcilerimize; çalışma gruplarında, kongre, sempozyum ve kurultaylarımızın düzenleme ve yürütme kurullarında görev alan üyelerimize; Birlik ve oda çalışanı arkadaşlarıma, TMMOB çalışmalarında bize destek olan bilim insanlarına ve uzmanlara; büyük bir inanç ve özveri ile örgütümüze verdikleri katkılardan dolayı Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

Ülkemize, mesleğimize, meslektaşlarımıza sahip çıkma yolunda yürüyüşümüzü umutlu yarınlara taşıma dileğiyle…

YAŞASIN TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜ, YAŞASIN MÜCADELEMİZ