TMMOB-DİSK-KESK-TTB: BARIŞ AKADEMİSYENLERİNİN HUKUK DIŞI YARGILAMA SÜRECİ ÜLKEMİZ ADINA BİR UTANÇ TABLOSUDUR

06.03.2019

TMMOB, DİSK, KESK ve TTB Barış Akademisyenlerinin yargılanması sürecine ilişkin 6 Mart 2019 tarihinde 12.30'da TTB'de ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Basın toplantısına TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, KESK Eş Başkanı Aysun Gezen ve DİSK Genel Sekreteri Cafer Konca katıldılar. Ortak basın açıklamasını Prof. Dr. Sinan Adıyaman okudu:

Barış Akademisyenlerinin Hukuk Dışı Yargılama Süreci Ülkemiz Adına Bir Utanç Tablosudur

Bir An Önce Evrensel Normlara Uyulmalı Ve Adaletsizlik Giderilmelidir

2016 yılı Ocak ayında 1128 akademisyenin imzası ile “Bu Suça Ortak Olmayacağız” metni kamuoyu ile paylaşıldı. Açıklama sonrasında iktidar, imzacılara yönelik kin ve nefretle örülü bir siyasal linç başlattı. Buna karşın pek çok meslek, taraftar, mezun ve yurttaş gruplarından onbinlerce kişi “Barış Akademisyenleri”nin düşüncelerini ifade etme hakkına imzaları ile sahip çıktı. İmzacı akademisyen sayısı ise 2000’lere ulaştı.

Akademisyenler, eleştiri, kaygı ve tutumlarını içeren bir bildiriye imza attıktan sonra, gözaltı, tehdit ve linç girişimleri ile karşılaştı. 406 Barış Akademisyeni KHK’ler ile ihraç edildi. Pasaportları iptal edildi, “kara listeye” alındı. İşleri ellerinden alındıktan sonra iş bulmaları engellendi. Her türlü akademik haklarının yanı sıra yurttaş ve insan olarak pek çok hakları ortadan kaldırıldı. Dr. Mehmet Fatih Traş, “medeni ölüm” ve “kara liste” uygulamaları sonucu intihara sürüklendi.

2016 yılında metni kamuoyuna açıklayan akademisyenlerin gözaltına alınarak tutuklanması ile başlatılan ceza yargılaması, OHAL sonrasında bütün imzacı akademisyenlere doğru genişletildi. Tüm bu baskılara, tehditlere ve sonu gelmez tacizlere rağmen akademisyenler, metne attıkları imzanın arkasında durdular;  direnmeye ve dayanışmaya devam ettiler, ediyorlar.

Ceza yargılamaları ile ortaya çıkan hukuk dışılık inanılmaz boyutlara ulaştı; Akademisyenlerin yargılanma süreci “bir yargılama yapılıyormuş” görüntüsü verilmesinden ibaret kaldı.

“Yargılama” adı verilen süreç Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı iddianame ile yürütüldü.

İmza atılmış tek bir metin olmasına rağmen birleştirme talepleri reddedilerek her imzacıya ayrı ayrı dava açıldı.

Savunma yaptırılmaması, yapılan savunmaların dinlenmemesi, savunma hakkının sınırlanması ile pek çok mahkeme açık açık tarafsızlık ilkesini yok saydı.

Aynı metin için farklı mahkemelerde farklı maddelerden kararlar verildi, hatta aynı mahkemede farklı cezalara hükmedildiği görüldü.

Ceza veren mahkemeler, aynı metin nedeniyle açılan yeni davaları da görmeye devam etti. Mahkeme kararları kopyalanmış gerekçelerle verildi ve birbirinden farklı mahkemelerin sanki ortak karar almış ya da bu yönde bir direktif gelmiş gibi bir anda yargılamaları hızlandırdı ve istisnasız herkese ceza verdi.

Ve nihayetinde verilen hapis cezaları, tüm bu açık hukuksuzluklara rağmen istinaf mahkemelerinde onaylanmaya başlandı.

Bu hukuk dışı süreç ülkemiz demokrasisi ve adalet sistemi adına utanç vericidir.

Akademisyenlere, aydınlara karşı uygulanan bu hukuksuzluk ve hapis cezaları;  aynı zamanda hakları için mücadele eden işçilere, kamu emekçilerine, mimar ve mühendislere, hekimlere, bütün halk kesimlerine verilen bir sindirme ve korkutma mesajıdır.

Akademisyenlere, aydınlara karşı uygulanan bu hukuksuzluk ve hapis cezaları; grev erteleme ve yasaklamakla övünen, sermayenin ihtiyaçlarını tereddütsüz yerine getiren ama emekçilerin her türlü demokratik talebini terörle ilişkilendiren bir iktidar anlayışının yansımasıdır. Kendisi dışındaki bütün siyasi partilerin, demokratik kurumların vatan hainliği ile suçlanabilmesinin ilk adımıdır.

Sendikalarımıza, meslek odalarımıza yönelen baskıcı tutumlar, açılan davalar, binlerce üyemizin dava bile açılmadan “ihraç“ edilmesi, akademisyenlere, aydınlara karşı uygulanan bu hukuksuzluğun ve keyfi cezalandırmaların devamıdır.

Eşitlik, özgürlük, adalet, emek, barış ve demokrasi taleplerinin kararlı savunucusu emek ve meslek örgütleri olarak; bilimsel çalışmalarıyla ve mücadeleleriyle her zaman emeğin haklarını, demokrasiyi ve barışı güçlendirmeyi amaçlamış akademisyenlerimizin yanındayız.

Bu hukuk garabetine bir an önce son verilerek evrensel normlara uygun adil bir yargılama sürecinin işletilmesini, hukuk dışı yargılama sonuçlarının ortadan kaldırılmasını istiyoruz.

TMMOB-DİSK-KESK-TTB

 

Açıklama sonrası sırasıyla KESK Eş Başkanı Aysun Gezen, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve DİSK Genel Sekreteri Cafer Konca birer değerlendirme yaptılar. 
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın değerlendirmesi şöyle:

“Türkiye uzunca bir süredir yargının siyasal rant altına alındığı, iktidar yanlılığı dışında her türlü düşüncenin suç sayıldığı, toplumun tüm kesimlerinin susturulmak istendiği bir süreci yaşıyor. Ülkemizde hukukun siyasallaştırılması, yargı süreçlerinin adil bir şekilde işlememesi, tıpkı “Barış için Akademisyenler” örneğinde görüldüğü gibi “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” basın açıklamasından sonra Türk Tabipleri Birliği yöneticileri üzerinde, KESK üzerinde davalara dönüştü. TMMOB yöneticileri hakkında soruşturmalar açılıyor.

İktidar yargıyı en son Gezi iddianamesinde de gördüğümüz gibi kendi konjonktürü, kendi ihtiyaçları çerçevesinde kullanıyor.

2016 yılında yaşanan, akademisyenlerin ifade özgürlüğünün ve düşünceyi yayma özgürlüğünün kullanılmasıdır. Öyle bir ülke düşünün ki üniversite öğretim üyelerinin bile “Barış” gibi çok önemli bir konuda düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmasını, uyarı görevini yerine getirmesini, barış istemesini, yaşamı savunmasını kabullenemiyor.

Hatırlarsanız bu ülkenin en yetkili ağzının suçlamasıyla başladı süreç…  Ardından YÖK bunu görev bilerek birçok imzacı akademisyeni görevden uzaklaştırdı. Ardından yargı süreçleri başladı. OHAL tüm alanlarda olduğu gibi akademide de muhalif unsurları uzaklaştırmanın bir aracı olarak kullanıldı. Sadece barış için imza atan akademisyenler değil, üniversitede eşitliği, özgürlüğü, özerk demokratik üniversiteyi savunan tüm akademik kadrolar OHAL kararnameleriyle ya açığa alındılar ya da uzaklaştırıldılar.

Barış için akademisyenlere yapılanları kabul etmiyoruz. OHAL KHK’larıyla görevlerinden uzaklaştırılanları, atılmaları, yurt dışına çıkış yasaklarını, sosyal sivil bir ölüme terk edilmelerini kabul etmiyoruz.

Bir ülkede eğer adalete olan güven azalmışsa o ülkenin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün değil. O ülkede her zaman kaos olur, o ülkede her zaman meşruiyet krizi yaşanır.

Biz bu ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir plancıları ve onların örgütü TMMOB olarak “Barış için Akademisyenler ”in barışa yönelik taleplerini destekliyoruz, takipçisi olacağız. Bu yaşanan antidemokratik tutumu kınıyoruz. Yargıyı göreve çağırıyoruz. Tüm toplumu bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz.

Eğer görmezden gelirsek, başımızı kuma gömersek, bu baskı yavaş yavaş meslek odalarını, meslek kuruluşlarını, sendikaları da aşıp toplumun tüm kesimlerine gelecektir. Artık otoriter bir dönem değil neredeyse kurumsallaşmış bir faşizm dönemi yaşıyoruz. Buna karşı öğrencisiyle, işçisiyle, öğretim üyesiyle, köylüsüyle, esnafıyla toplumun tüm kesimlerinin eşitliğe, özgürlüğe, adalete sahip çıkması gerekir. Biz olayın bu tarafındayız. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederim.”