TMMOB KADIN ÇALIŞMA GRUBU: "KADINLAR HER YERDE"

18.11.2019

TMMOB 6. Kadın Kurultayı programı çerçevesinde kurultay delegelerinin katılımıyla 16 Kasım 2019 tarihinde "Kadınlar Her Yerde" başlıklı basın açıklaması gerçekleştirdi.

BASINA VE KAMUOYUNA

“Antalya’da 4 kişilik aile ölü bulundu.”

“ İstanbul’un Fatih ilçesinde dört kardeş, kapılarına bir “dikkat” notu asarak, siyanürle intihar etti.

“ Bir milyondan fazla kişi 1 yıldır iş arıyor.”

“ Fizikten tek net yapmadan fizik öğretmeni oluyorlar “

“ Türkiye, eğitim, cinsiyet eşitliği, iş cinayetleri, sağlık, basın özgürlüğü, temel hak ve hürriyetler başta olmak üzere 9 farklı konuda dünya ortalamasının çok altında,”

Son bir haftaya ait gazete başlıkları/haberleri…

Sadece bir haftanın gündemine bakmak bile ülkemizde yaşanan ağır siyasal ve ekonomik krizin toplumsal yansımalarını görmemize yetiyor.

SGK ve TÜİK tarafından geçen haftalarda paylaşılan 2018 yılı verileri dikkate alınarak hazırlanan İşsizlik ve Yoksulluk Raporu’na göre;

  • Türkiye 36 OECD ülkesi içerisinde işsizliğin en yüksek olduğu dördüncü ülke konumundadır.
  • 2018’de İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin yüzde 82’si kadın ve gençlerden oluşmaktadır.
  • İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı tüm zamanların rekorunu kırarak, 3 milyon 509 bin 603’e ulaşmış durumdadır.
  • İŞKUR’a kayıtlı diplomalı işsiz kadın sayısı 445.300’e yükselmiştir.

AKP iktidarında kadın istihdamdan dışlanmış durumdadır. İŞKUR verilerine göre 2003 yılında 118.031 olan işsiz kadın sayısı 2018’de 1.805.439’a yükselmiştir. Geride bırakılan 16 YILDA işsiz kalan kadın sayısı ise yüzde bin 430 artmıştır.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik had safhaya ulaşmış durumdadır. Sosyal devlet olma anlayışından uzaklaşılarak zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir toplum yaratılmıştır. Bir gazetede ifade edildiği üzere “artık kimse komşusu açken tok uyumuyor çünkü açlar ve toklar şehrin birbirine uzak, başka mahallelerinde yaşıyor.”

Ünlü bir sosyal bilimcinin de tespit ettiği üzere “Din iktidarın elinde mülkiyeti ve üst sınıfların çıkarlarını meşrulaştırarak, alt-sınıfların sosyal yapıyı sorgulamalarını önleyen araca dönüştürülmüştür.”

Birçok bakanlığı geride bırakan bütçesini kısa zamanda tüketerek 1.3 milyar ek ödenek alan ve 2017 yılını 8.1 milyar liralık harcamayla tamamlayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın istatistiklerine göre Türkiye’de cami sayısı 90 bine ulaşmıştır. Diyanet’e bağlı cami sayısı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2016 yılına ilişkin yayımladığı “Örgün Eğitim İstatistikleri”nde 61 bin 201 olarak açıklanan okul sayısını geçmiş durumdadır.

4+4+4 ile çocukların, özellikle kız çocuklarının eğitime katılmada önleri kesilmiştir. İmam hatip okullarının önünü açmak üzere 2012 yılında bir oldubitti ile kabul edilen 4+4+4 sistemi iflas ettiği gibi eğitim sisteminde ve ülkemizin eğitim paradigmalarında onarılamaz tahribatlar yaratmıştır.

“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” denilmek suretiyle Anayasa ile güvence altına alınan “eğitim hakkı” çiğnenmiş; parası olmayanın ilkokul dahi okuyamadığı bir sistem yaratılmıştır.

Her şehire bir üniversite açan hükümet, üniversite eğitimi ile sadece işsizlik gerçeğini ertelemektedir.

İşsiz, umutsuz, geleceksiz bir gençlik yaratılmıştır.

Hükümet kendi gibi olmayanı dışlayan, ötekileştiren, eğitim sistemi üzerinden kendisinin “iyi ve kötülerini” tüm topluma dayatmış, toplumsal yaşamdaki çatışmaları daha da körüklemiştir.

Kuruluş felsefesi siyasal islama dayanan Laiklik karşıtı, dini değerler üzerinden yeni bir toplum yaratma sevdasında olan siyasal iktidarın, eğitim, çalışma hayatı, istihdam gibi toplumsal yaşamın tüm alanlarında gerici politikalarını kadınlar üzerinde yürüttüğü, bu gerici yaklaşımının bir sonucu olarak kadın cinayetlerinin her geçen gün arttığı kadın bedenleri ve varlıkları üzerinde “sahiplik” mekanizması oluşturmaya çalışıldığı, kadınların sokaktan, iş yerlerinden tüm kamusal alanlardan uzaklaştırılıp ev içi köleliğe mahkum etmeye çalıştığı bu süreçte yapılan kadın çalışmalarının değeri ve önemi bir kat daha artmıştır.

Bir dönem çatışmalı süreçler nedeni ile köyler boşaltılırken bugün kentlerimiz, bombalandıkları için, ve istihdam olanağı bulunamadığı için boşalmaktadır. Medeniyetler kenti Mardin’in Suriye sınırında yer alan birçok ilçesi bombalar ile hasar alırken, diğer bir kısmı da TOKİ eli ile yapılan ucubeler ile yok edilmektedir. Güneydoğuda ve Suriye sınırında kalan birçok kentin akıbeti aynıdır.

Ekonomik krizlerin en önemli nedenlerinden biri eğitim ve sağlığa ayrılması gereken bütçenin savaşa aktarılmasıdır. Hükümetin ömrünü uzatmak için sürekli bir savaş çığırtkanlığı yapıp halkların ortak iradesine saldırısını kabul etmediğimizi ve her koşulda kadınlar olarak savaşa karşı olduğumuzu beyan ediyoruz.

Bu hükümetin ilk imzacısı olmakla övündüğü Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi kamuoyunda bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, üzerinden 8 yıl bir zaman geçmişken aynı hükümet tarafından iptal edilmek istenmektedir.

En önemli özelliği, biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören sözleşme Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge niteliğindedir.

Aradan geçen sürede sözleşmeyi hayata geçirme yönünde samimi adımlar atmayan hükümet; bugün artık her alanda gerçek yüzünü göstermiş ve kadına yönelik şiddetin, tacizin önündeki engelleri bir bir kaldırma yoluna girmiştir;

  • OHAL bahane gösterilerek kayyum eline geçen yerel yönetimlerdeki kadın çalışmaları yapan birimler dağıtılmıştır.
  • Mevzuatlardaki “ kadın “ kelimesi çıkarılarak yerine “aile” kelimesi konulmuştur.
  • Tutum Belgesi” olarak bilinen ve 2015 yılında YÖK tarafından tüm üniversitelere gönderilen, yükseköğretim kurumlarınca toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için yapılması gerekenlerin ifade edildiği metin bu yılın başında YÖK tarafından web sayfasından kaldırılmıştır.
  • Bir yandan “Tutum Belgesi” kaldırılırken eş zamanlı olarak 2013 yılında imzalanan İslam Konferansı Örgütü Kadının İlerlemesi Teşkilatı Tüzüğü Cumhurbaşkanı tarafından Kanun teklifi olarak TBMM Meclis Başkanlığı’na havale edilmiştir.
  •  Yaşlı bakımı, çocuk bakımı, hasta bakımı gibi ev içi işleri kamunun bir görevi hâline getirilmesi gerekirken tam tersine, “Ailenin güçlendirilmesi, iş ve aile hayatının uyumlaştırılması” adı altında üretilen projeler ve kamu spotları ile kadın anneliğe, eşliğe, ev hanımlığına yönlendirilmekte, toplumsal hayatın ve çalışma hayatının dışına itilmektedir.
  • Kadının eğitim, sağlık, karar alma mekanizmalarında yer almasının önünde engeller oluşturulmaktadır.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Ekim ayı Raporu’na göre sadece geçtiğimiz ay 36 kadın cinayeti işlendi. Bu kadın cinayetlerinin 8’i şüpheli ölüm olarak kaydedilirken, 17 kadının neden öldürüldüğü tespit edilemedi. 5 kadın, ekonomik sıkıntılar bahanesiyle, 6’sı boşanmak istediği veya barışma isteğini reddettiği için, telefona cevap vermediği için öldürüldü.

Emine Bulut’un “ölmek istemiyorum” diyen çığlığı hala kulaklarımızdan silinmemişken cinsel İstismar suçlularına af masadadır ve 7 bin kişinin tahliyesi söz konusudur. Adaleti sağlaması gereken hukuk sisteminin bizatihi kendisi şiddet uygulama aracına dönüştürülmeye çalışılmaktadır.

Politik alanda cinsiyetçi anlayışlar ve yaklaşımlar var olduğu sürece ne kadınların eğitimi ne de kamusal alanda çalışıyor olmaları tek başına bir anlam ifade etmeyecek, kadına yönelik şiddet artarak devam edecektir. Bu bağlamda kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri sadece sosyal sorunlar olarak tanımlanamaz. Politiktir.

Bilinsin ve anlaşılsın ki; kadınların kendilerine dayatılan koşullar karşısında susmalarını, korkmalarını ve itaat etmelerini bekleyenler yanılıyor. Bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancısı kadınları olarak, iktidarın tüm saldırılarına karşı, işyerlerimizi de sokakları da bırakmayacağız. Çünkü biz kırıntılarını değil tüm hayatı istiyoruz.

Susmuyoruz, korkmuyoruz ve itaat etmiyoruz.