TMMOB SANAYİ KONGRESİ/13 Aralık 2019/ANKARA

13.12.2019

"Değerli Hocalarım, Değerli Meslektaşlarım

TMMOB Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum, hepiniz hoş geldiniz.

Öncelikle, TMMOB adına, Makina Mühendisleri Odamız tarafından organize edilen kongremiz dolayısıyla, Oda Yönetim Kurulu’na, düzenleme ve yürütme kurullarına, kongremize katkıda bulunan akademisyen ve uzman dostlarımıza, kurultay sekreterleri ve Oda çalışanlarına emek ve katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Bu yıl yirmi ikincisini gerçekleştirdiğimiz Sanayi Kongresi, TMMOB’nin en uzun erimli kongrelerinden birisi. İlki 1962 yılında gerçekleştirilen Sanayi Kongresi, tam 57 yıldır Türkiye’nin sanayileşme serüveninin takipçisi olma özelliğini taşıyor.

Aslına bakarsanız bu serüvenin son 20 yıllık dönemi “sanayileşme” kavramıyla değil, “sanayisizleşme” kavramıyla özdeşleşmiş durumda.

Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları listesine baktığımızda, büyük bir bölümünün özelleştirilen eski KİT’lerden, 1930’lu yıllardan itibaren devlet teşvikiyle kurulan sanayi kuruluşlarından ve doğrudan dış yatırımlardan oluştuğunu görüyoruz. Bu listede AKP döneminde kurulan tek bir sanayi kuruluşuna bile rastlamıyoruz.

Türkiye’nin en zengin insanları listesine baktığımızda ise bunları büyük bir çoğunluğunun AKP döneminde, özellikle inşaat ve gayrımenkul işleriyle yükselişe geçen isimlerden oluştuğunu görüyoruz.

Bu manzara ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik çarpıklığın en özet halidir. Son 20 yılda ülkede sanayi yatırımları durmuş, tüm zenginlik hizmet, finans, inşaat ve gayrımenkul sektörlerine aktarılmıştır.

Dışarıdan gelen sıcak para ile şişen rant ekonomisi, bazı yıllarda suni bir ekonomik büyüme yaratsa da bu büyüme kalıcı bir istihdam yaratamamıştır.

Bu sürecin bizi getirdiği nokta, yabancı hakimiyetinin ve dışa bağımlılığın pekişmesi, yüksek işsizlik, yüksek borçlanma, yüksek cari açık, yüksek enflasyon, yüksek faiz ödemeleri ve ekonomik çöküş oldu.

Bugün içinde bulunduğumuz sosyo ekonomik bunalımda bu çarpık ekonomik yapının bir sonucudur.

Değerli Arkadaşlar,

Bu yıl sanayi kongremizin teması “Bunalım, Sanayi ve Mühendisler” olarak belirlendi. Aslında, ülkemizde yaşanan bunalımın sanayimiz ve mühendisler üzerindeki etkisini uzun yıllardır dile getiriyoruz.

2 yıl önce düzenlediğimiz sanayi kongresinde de ekonominin sürdürülemez hale geldiğini dile getirmiştik. Esasen, iktidar bloğu da bunun farkındaydı ve bu nedenle 2019 yılında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini öne çektiler.

2017 sonunda ödemeler dengesindeki bozulmanın ve cari açığın döndürülemez seviyelere ulaşmasıyla fitili ateşlenen kriz, Haziran ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ertesinde yaşanan kur şokuyla birlikte yepyeni bir aşamaya sıçradı.

Döviz kurları birkaç ay içerisinde 1,5 katına çıktı. Enflasyon yüzde 25 seviyesine yükseldi. Temel gıda maddeleri satın alınamaz hale geldi. Birbiri ardına konkordato ilanları başladı. Borçlu şirketler birbiri ardına kapandı. Büyük sanayi kuruluşları vardiya azaltarak üretim durdurdu. Büyük çaplı işten çıkarmalar yaşandı. Belediyelerin kurduğu tanzim satış çadırları önünde uzun kuyruklar oluştu.

Hükümet yerel seçimlerin de etkisiyle uzun süre boyunca kriz hiç yokmuş gibi davrandı. Yaşanan her büyük krizde olduğu gibi bir kez daha dış güçleri sorumlu tuttu.

En baştan şunu vurgulamamız gerekiyor: Krizin nedeni, iktidarın bize yansıtmak istediği gibi ABD ile yaşanan gerginlikler, s400 Füzelerinin alınması gibi nedenler değildir. Kuşkusuz bu gerginlikler bölgesel riskleri artırdığı için sermaye girişini azaltsa da, krizin asıl nedeni zaten tüm ekonomiyi dış sermaye akışına mahkum eden neoliberal politikalardır.

Devletin sosyal sorumluluklarının terk edilmesini, ekonomik alandan çekilmesini, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesini, üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesini, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılmasını, uluslararası sermaye hareketleri önündeki tüm engellerin kaldırılmasını temel alan bu politikalar ülkemizi düzenli olarak krizlere sürüklemektedir.

1970’li yıllarda yapılan kamu yatırımlarının yüzde 30’u sanayi sektörlerine yönelikti.  Neoliberal yönelimle 1980 sonrası kamunun sanayiye yatırımı neredeyse durduruldu. Kamu yatırımları ağırlıkla karayolu odaklı ulaştırma ve inşaat sektörlerine kaydırılırken sanayiye yapılan kamu yatırımlarının payı yüzde 1’in altına indi.

Kamunun sanayi yatırımlarından çekilmesiyle oluşan boşluk, özel sektör yatırımlarıyla kapatılamadığı, dışarıdan gelen para rant ekonomisine yönlendirildiği için Türkiye hem sanayisizleşme sorununu, hem de ekonominin tüm alanlarında dışa bağımlılığın artma sürecini birlikte yaşadı.

Ülkenin dört bir tarafına yayılmış KİT yatırımlarının tasfiyesi, bunların yöresel ölçekte beslediği özel sektöre ait küçük ve orta boy işletmelerin de tasfiyesini de beraberinde getirdi.  Anadolu deyim yerinde ise kurutuldu. Bölgesel eşitsizlikler arttı. Bugün konuştuğumuz sanayisizleşme sürecine girildi.

Değerli Katılımcılar,

17 yıllık AKP iktidarı, neoliberal programın en gaddar biçimde uygulandığı dönem oldu.  İktidar döneminin bütün aşamalarını piyasacı, baskıcı,  laiklik karşıtı tek adam rejimi ve parti devleti inşasına adayan AKP bu piyasalaştırma sürecini de kendine yakın kesimlere rant ve imtiyaz sağlama aracı olarak kullanarak kendisine doğrudan bağımlı bir sermaye sınıfı da yaratmış oldu.

Bu sürecin hızlı ve kesintisiz işlemesi için ülke topraklarının ve kamu kaynaklarının yağma ve talanının önünde engel olan tüm mevzuat birer birer değiştirilerek yasal alt yapı oluşturuldu. Halkın ortak malı olan kıyılar, ormanlar, madenler, su kaynakları vb her türlü doğal, tarihi, kültürel ve kentsel değer sermaye odaklarının ve iktidar çevrelerinin yağmasına açıldı. Ülkemizin en önemli kamusal varlıkları yok pahasına özelleştirildi, geri kalan tüm kamu varlıklarına da tüm tasarruf hakları Varlık Fonu adı altında kurulan Sayıştay denetiminden muaf bir şirkete devredilmek suretiyle el konuldu.

Üretimden, yatırımdan kopuk politikalarla AR-GE’ye inovasyona, yerli üretime, ülkenin teknolojik yeterliliğini geliştirmeye,  teknik eğitimin niteliğinin yükseltilmesine gereken önem verilmedi. Mühendislik alt yapımız aşındırıldı. Teknolojik bağımlılığın artması mühendislik hizmetlerinin de dışardan alınmasını ve meslek alanlarımızda işsizliğin artmasını da beraberinde getirdi.

Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sitemi ticarileştirildi. Emeklilik yaşları yükseltilerek sosyal güvenlik şemsiyesi daraltıldı.

Sevgili Katılımcılar,

17 yıllık AKP iktidarı döneminde fütursuzca uygulanan bu rant ve talan politikaları sadece krize yol açmakla kalmamış, krizin toplumsal maliyetlerini de artırmıştır. Maliye Bakanı’nın dengelenme dediği ekonomik daralma sürecinde kapanan işletmeler ve duran üretim nedeniyle yüzbinlerce kişi işsiz kalmıştır.

Bugün işsizlik gerçekte yüzde 20’lere dayanmış, işsiz sayısı 7 milyonu aşmıştır. Gençlerde her 100 kişiden 27’si iş bulamazken, genç kadınlarda işsizlik yüzde 34’ü geçmiştir. TÜİK’in “dar tanımlı” işsizlik verileri esas alındığında bile Cumhuriyet tarihinin en yüksek işsizlik oranlarına ulaşılmıştır.

Artan işten çıkarmalar, sefalet düzeyine inen ücretler, kabaran elektrik-doğalgaz-su faturaları, ardı ardına yapılan zamlarla ateş pahasına dönen pazarlar-marketler yalnızca buzdağının görünen kısımdır. Buzdağının altındaki kısım, gelecek nesillerin ödeyeceği yüklü faturalarla doludur

Toplam 453 milyar dolara yükselen brüt dış borç stoku, ilk kez milli gelirin yarısını aşarak yüzde 60’ına ulaşmıştır. 2002 yılından bu yana ülkemizin dış borcundaki artış yüzde 350 oranındadır.

Bireysel borçluluk oranı ise 2003 yılından itibaren 13 kat artmıştır. Yaklaşık 12,5 milyon yurttaşımız borcunu ödeyemez durumdadır. Ülkemiz dünya sıralamasında gelir adaletsizliğinin en fazla olduğu ikinci ülke haline gelmiştir

AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana “hak” zemininde kopartarak “sadaka” anlayışına dönüştürdüğü sosyal politika anlayışının çöküşü, yoksulluğu baş edilemez bir travma haline dönüştürmüştür. Son dönemde birbiri ardına yaşanan aile intiharları, ekonomik bunalımın artık toplumsal bir bunalıma dönüştüğünü açıkça göstermektedir.

Toplum olarak derinden hissettiğimiz bu bunalım ne yazık ki iktidar tarafından görmezden görülmeye devam ediyor. Bunu en net biçimde halen TBMM’de tartışılmakta olan 2020 bütçesinde görüyoruz.

Saray tarafından hazırlanan ve Parlamento’da kabul edilse de edilmese de son sözü Saray’ın vereceği bütçede, yaşanan ekonomik krizin sonuçlarını telafi etmeye yönelik hiçbir şey yok.

Bütçede faiz ödemelerine 140 milyar lira ayrılırken, yeni istihdam yaratacak yatırımlar için hiçbir pay ayrılmıyor. Son dönemde ekonominin çarklarını döndürmek için giderek artan devlet harcamaları, faiz indirimleri ve kredi destekleri ise sermaye kesimlerine kaynak aktarımından ibaret kalıyor.

Devlet harcamalarının kaynağı ise yeni vergiler, yeni zamlar ve yeni borçlar olacak. Yani bunalımın yükü yine emeğiyle geçinen kesimlere taşıtılacak.

Değerli Arkadaşlar,

Kamuda ve özel sektörde her türlü mühendislik, mimarlık ve şehir planlama hizmetlerini, planlama, projelendirme, uygulama, denetleme işlerini yapan meslektaşlarımız ekonomik kriz koşullarından en çok etkilenen kesimler arasında yer alıyor.

İşten çıkarılma tehdidini her zaman yanı başında hisseden ücretli çalışan meslektaşlarımız kriz koşullarında ilk gözden çıkarılacaklar listesinde bulunuyor. İşsizlik tehlikesi; düşük ücretlerle esnek, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışma mecburiyetinin hatırlatıcısı olarak meslektaşlarımız üzerinde açık bir tehdit oluşturuyor.

Ücretlerimiz enflasyon karşısında giderek eriyor ve yaşam standardımız dibe doğru çekiliyor. Sigorta primlerimizin gerçek ücretler üzerinden yatırılmaması ile emeklilik ve sosyal güvence haklarımız da gasp ediliyor.

İşsiz kalma, mühendis emeğinin değersizleşmesi ve niteliksiz işlerde istihdam edilme meslektaşlarımızın en önemli sorunu haline gelmiş durumda.

Nitelikli bir eğitim alan, köklü üniversitelerden iyi derecelerle mezun olmuş birçok genç meslektaşımız, mesleki, maddi ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında arıyor.

Krizin meslek alanımıza ve meslektaşlarımıza ilişkin Makina Mühendisleri Odamız tarafından gerçekleştirilen üye profili araştırmasının sonuçları paylaşıldığında bu tabloyu çok net biçimde göreceğiz.

TMMOB olarak 45. Genel Kurulumuzdan bu yana en önemli önceliğimiz, krize karşı emeğimize, mesleğimize ve haklarımıza sahip çıkmak oldu.

Gerek ücretli ve kamuda çalışan meslektaşlarımızın kriz karşısında korumaya yönelik kampanya faaliyetlerimizle, gerekse farklı meslek alanlarındaki üyelerimizle gerçekleştirdiğimiz çalıştaylarımızla bu konuda mümkün olan en geniş kesimlere ulaşmaya çalıştık.

Bu çabamızı farklı illerde yaptığımız Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri Yerel Kurultayları ile sürdürüyoruz. Yerel Kurultaylarımızdan elde edeceğimiz sonuçları, Nisan ayında gerçekleştireceğimiz Merkezi kurultayda hep birlikte tartışarak TMMOB 46. Genel Kurulu için somut politikalar ve çözüm önerileri oluşturacağız.

Değerli Arkadaşlar,

Sanayileşme Politikaları ve bu politikaları tartıştığımız Sanayi Kongreleri TMMOB açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü sanayi, mesleki olarak bütün mühendislik disiplinlerini ilgilendirdiği gibi, üretim sürecindeki yeriyle de bütün toplumsal yaşamı belirlemektedir.

Bizler yıllardan bu yana;

Bilimi ve teknolojiyi esas alan, Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren; Dış girdilere bağımlı olmayan, yerli yatırımcıyı ve yerlileşmeyi özendiren; Kamunun ekonomideki yönlendiriciliğini toplumsal yararlar doğrultusunda artıran; Sosyal refah-sosyal hukuk devleti anlayışını benimseyen; Sanayinin gelişmesini ve ekonomik büyümeyi en geniş toplumsal tabana yayan; Erişilebilir, nitelikli, ücretsiz sağlık, eğitim, sosyal güvenlik hizmetlerini öngören; Doğayla, tarihle ve kentle barışık; İstihdam, emek ve halk odaklı bir sanayileşme ve kalkınma planlamasını savunduk ve bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.

Kongremizin bu yönde kamusal-toplumsal bilinç oluşumuna katkılar sunmasını diliyor ve TMMOB’nin bu yöndeki yurtsever, demokratik sorumluluğunu bundan sonra da yerine getireceğini özellikle belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum."

Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı