TMMOB YEREL YÖNETİMLER SEÇİM BİLDİRGESİ (MART 2019)

Sunuş

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) bugüne kadar yayımladığı seçim bildirgeleri ve 2013 Yerel Seçimleri Bildirgesinde de belirtildiği üzere demokratik katılıma açık, çağdaş bir yerel yönetim anlayışını vazgeçilmez önemde görmektedir. Bu anlayışla TMMOB, kentlerimizin yönetiminde kamu yararının, bilimin ve hukukun esas alınması için, seçim süreci ve yerel yönetim anlayışına ilişkin politika, düşünce, uyarı ve önerilerini kamuoyu ile paylaşmaya devam edecektir.

Emperyalizme bağımlı olan Türkiye’de, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana yeni liberal temellerde, yerli ve uluslararası büyük sermayenin çıkarları için, sermayenin sınırsız serbest dolaşımı önündeki tüm engelleri kaldırmaya yönelik olarak devlet yeniden yapılandırılmış, kamu iktidarının yönetsel düzeyde sermayeye devredilmesi ana amaç olmuştur. Bu süreç toplumsal ve ekonomik tüm sektörlerde serbestleştirme ve özelleştirmelerle çok yönlü olarak yürütülmüştür. Özellikle 16 yıllık iktidarında üretimden vazgeçerek ülke ekonomisini arazi rantı üzerinden temellendiren AKP, sanayiden eğitim ve sağlığa kadar kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesinde, ülke topraklarının dünyanın emlak/rant piyasası haline getirilmesinde, güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaştırılmasında ve kamu idari yapısının bu doğrultuda yeniden biçimlendirilmesinde hiçbir insani, hukuki, ulusal ya da evrensel değer ve kurala uymaksızın ülkemizi ve kentlerimizi yağma ve talana açmıştır.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin terk edildiği, demokrasinin hiçe sayılarak iktidar erklerinin tamamının tek merkezde toplandığı, kendi söylemleriyle “bir anonim şirket gibi” yönetilen ülkede sermaye ile devlet arasındaki ilişki arazi rantı üzerinden şekillenmektedir. İnşaat sektörünün başat aktör olduğu bu ekonomik politikaların doğrudan uygulama alanı ise kentler ve yerel yönetimlerdir.

Merkezi idarenin sınırsız yetkisi, geçtiğimiz 5 yılda, mega projeler adı altında tüm kentlerde, kıyı, orman, mera, tarım alanı, su havzaları, mili park gibi fark gözetmeksizin tüm doğal alanların talanına yol açılmasıyla sonuçlanmıştır.

2014 yerel seçimlerinden önce, KHK’lar dönemi olarak adlandırılan dönemde, AKP’nin 20 yasada yaptığı değişiklikle bakanlıkların gerek kurumsal yapısı gerekse görev alanı yeniden belirlenmiş; su, orman, mera, yaylak, kışlak, tarım alanları gibi doğal varlıklar ve çevre; planlama, enerji, kültürel varlıklar, bayındırlık, ulaşım gibi ülke topraklarının kullanım kararlarını doğrudan etkileyen sektörlere ilişkin ilgili tüm yasal düzenlemeleri etkisiz hale getiren bir yeniden yapılanma gerçekleştirilmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ayırım yapılmaksızın ülke topraklarının tamamı üzerinde istediği tasarrufu yapma yetkisi verilmiştir.

Ülkenin hemen her noktasında şehir planlama, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin gerektirdiği mesleki denetimin ve bilimsel, teknik kriterlerin devre dışı bırakılmasının sonuçları yaşanmakta, seller, toprak kaymaları, otoyolların çökmesi, hafriyat sırasında çöken binalar gibi olağan dışı olaylar olağanlaşırken, can ve mal kayıpları ile ağır bedeller ödenmektedir.

Kentsel alanlardaki nüfus yığılmasının yarattığı sorunlar; bütüncül planlamanın benimsenmemiş olması denetimsizlik, yanlış arazi kullanım politikaları, cumhuriyet tarihine koşut kaçak yapılaşma ve imar affı süreçleriyle de beslenmiş, sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentsel çevreler oluşturulmamıştır.

Mera, yaylak –kışlak alanları, kıyılar, akarsular, ormanlar, su havzaları, sit alanları vb. doğal kültürel alanları etkileyen, gerek yapılaşma oranları gerekse konumlandıkları doğal araziler açısından her türlü teknik, hukuki ve değerlendirme süreçlerinden muaf hale getirilmeye çalışılan rezidanslar, büyük liman, sanayi, enerji tesisleri gibi mega projeler olarak adlandırılan yapıların af kapsamına alınmasının, kentlerimizde ve doğal alanlarımızda yaratacağı tahribat bugün itibarıyla ölçülemez durumdadır.

Şehir planlama hizmetlerinde bütüncül yaklaşımdan, kamu yararı anlayışından vazgeçilmiş, serbestleştirme, özelleştirme, ticarileştirmenin aracı haline getirilmiş; rant odaklı projelere teslim edilen kentlerde plansızlık ve denetimsizlik egemen kılınmıştır.

Plansızlığın ve denetimsizliğin ağır sonuçları her depremde tekrar yaşanmasına karşın, bugüne kadar hiçbir ders çıkarılmadığı gibi aksine mekânsal ve çevresel bağlamda niteliksiz yapılaşma, sağlıksız büyüme kentleri deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afet risklerine karşı hazırlıksız hale getirmiştir.

Kentler, sağlıksız büyüme ile ulaşım, enerji, su, çöp, atık su gibi teknik altyapı hizmetleri yetersiz, kültür, eğitim, sağlık tesislerinden ve açık yeşil alanlardan yoksun hale gelmiştir. Yerel idarelerin yükümlü olduğu kamusal hizmetlerde kamu yararı önceliği ihmal edilmiş, içinden otoban geçen kentler, yaya, engelli, hasta, yaşlı, yoksul kesimler için ulaşılabilir olmaktan çıkmıştır.

Başta ulaşım, su, elektrik, doğalgaz olmak üzere temel kentsel altyapı hizmetleri ile eğitim, kültür, sağlık, çevre vb. alanlarda sağlanan sosyal hizmetlerin özelleştirilerek ticarileştirilmesiyle hizmetlere eşit erişim toplumun yoksul kesimleri aleyhine bozulmuştur. Yoksul kesimler barınma eğitim, sağlık ve beslenme gibi temel haklardan yoksun bırakılmıştır.

Kentler, giderek artan biçimde bütünlüğünü yitirerek birbirinden bağımsız ve ilişkisiz parçacıklara bölünmekte, varsıl ve yoksul kesimler arası ayrışma ve uzaklaşma fiziksel mekâna da yansımaktadır.

Sosyal devlet olmaktan çıkıp sadaka toplumuna dönüşen sosyal hizmet üretme anlayışından uzak birçok uygulama ile kentlerde yaşayan engelli, çocuk, hasta, yaşlı yurttaşların kentsel hizmetlere erişimi giderek daha da zorlaştırılmaktadır.

Kent parçaları, “kentsel dönüşüm” adı altında yeni imar hakları verilerek sermaye çevrelerine pazarlanmaya devam edilmektedir. Bu süreç, gelir eşitsizliğini, sosyal kutuplaşmayı, mekânsal ayrışmayı, kentsel gerilimi arttırmaktan başka bir işe yaramamakta, sosyal yarılma, ayrışma ve kültürel yozlaşma giderek derinleşmektedir.

“Halk” kavramı yerine “müşteri” kavramı ile yönetim anlayışı pekiştirilmiş; “Bireysellik, özel alan, serbest piyasa, rekabetçilik, yerelcilik, yönetişim, sivil toplumculuk, rantiye, yolsuzluk” kavramları yükselen değerler haline gelmiştir.

Birçok yerel yönetimin temel icraatı, kentsel kamusal hizmetlerin pervasızca özelleştirilmesi, planlama, imar, kentsel altyapı ve ulaşım hizmetlerinde yolsuzlukların artması, kentsel rantın yandaş ve varsıl kesimler lehine yönlendirilmesi olmuştur.

Tüm bunlar bugüne kadar izlenen, toplumsal çıkarları göz ardı eden ve insan yaşamını hiçe sayan yerel yönetim politikalarının yetersizliğinin en açık göstergesidir.

Sağlıklı kentleşme, kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, çevre, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; kamu yararı öncelikli bütüncül planlama, çevre, enerji, sanayi ve tarım politikalarının benimsendiği ve yerli mühendislik, yerli kaynak kullanımıyla; bağımsızlık, planlama, sanayileşme ve kalkınma ile olanaklıdır.

Yerel seçimlere, ülkemiz, kentlerimiz, doğal alanlarımız kısacası yaşam alanlarımız, geleceğimiz üzerine koyulan ipotekle, imar affı gölgesinde; yerel idarenin hiçe sayıldığı, anayasal düzenin tek bir iradeye teslim edildiği bir ortamda giriliyor.

TMMOB, kentlerimizde var olan sorunların aşılmasını, sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kentsel çevrelerin üretilmesini, kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesini, kent halkının, emek ve meslek örgütlerinin demokratik katılımını ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesini, öncelikli ve temel gereklilik olarak görmektedir.

Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde, her zamankinden daha çok, “toplumcu demokratik ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışına ihtiyacı vardır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.

İçindekiler

Özerk-Demokratik-Etkin Yerel Yönetim İstiyoruz

Halkçı, Toplumcu, Katılımcı Yerel Yönetimlerde Kentin Sakini Değil, Sahibi Olmak İstiyoruz

Etkin Kentsel Hizmet Üretimi İstiyoruz

Kamu Yararı Odaklı Kent Planlaması İstiyoruz

İnsanlık Onuruna Yaraşır Sağlıklı Bir Çevrede Yaşamak İstiyoruz

Nitelikli, Erişilebilir ve Herkes İçin Sağlık İstiyoruz

Sağlıklı, Erişilebilir ve Güvenli Gıda Hakkımızı İstiyoruz

Güvenli ve Sağlıklı Barınma Hakkı İçin Kentsel Dönüşüm İstiyoruz

Güvenli Yaşam Hakkımızı İstiyoruz

Kent İçi Ulaşım Sorunlarının Çözülmesini İstiyoruz

Kentlerde Enerji Verimliliği Esasına Dayalı Enerji Yönetimi İstiyoruz

Doğal ve Kültürel Mirasın ve Kent Kimliğinin Korunmasını İstiyoruz

Kadınların, Çocukların, Engellilerin, Yaşlı ve Yoksunların Toplumsal Yaşama Tam ve Eşit Yurttaşlar Olarak Katılımı İçin Engelsiz Kent Ortamları İstiyoruz

Şeffaf ve Denetime Açık Yerel Yönetimler İstiyoruz

Kent Suçlarından Arındırılmış Kentler İstiyoruz

Nitelikli Hizmet Üreten Yerel Yerel Yönetimler İstiyoruz