Emek Platformu Programı 26 Eylül 2002

SUNUŞ

Giriş

Ülkemizde bugün de süren kriz, uzun yıllardır uluslararası finans kuruluşlarının güdümünde uygulanan, insanı ve emeği gözardı eden ekonomik ve sosyal politikaların ve siyasal tercihlerin sonucudur. Kasım 2000 ve Şubat 2001 bunalımları bu sürecin doğal aşamalarıdır. Türkiye‘ye bu politikaları dayatan IMF ve Dünya Bankası güdümündeki hükümetler ardı ardına yaşadığımız krizlerin baş sorumlusudurlar.

Türkiye bütçesi, sosyal devlet ilkelerinin gereklerini yerine getirme anlayışından tümüyle uzaklaştırılarak, tamamıyla bir iç ve dış borç faizi ödeme mekanizmasına İndirgenmiştir. Türkiye‘deki mali sistem, sadece belirli bir süre içerisinde yeterli gelirin toparlanıp toparlanamayacağı aritmetik hesabına dayanan bir politikanın sarmalına girmiştir. Gelir dağılımı son derece bozulmuş ve ülke içinde yoksullaşma artmıştır. Birleşmiş Milletler 2002 İnsani Gelişme Raporu‘na göre ülkemiz ekonomik anlamda gerilemiş; %18‘i yoksul, %2,5‘u ise mutlak yoksul, 1,5 milyondan fazla kişi l dolar ile geçiniyor hale gelmiştir. Bunun sonucu olarak ülkemiz dünya sıralamasında geçmişte gelişmişlik düzeyi bizden daha geride olan ülkelerin de gerisine düşmüştür.

Planlama fikrinin tümden gözardı edildiği ve gerçek anlamda "vahşi kapitalizmin" uygulandığı bir süreç yaşanmaktadır.

"IMF Yasaları" olarak bilinen 15 tasarı, Meclis‘te tartışılması bile sağlanmadan süratlice yasalaştırılmıştır. Toplumun geniş kesiminin haklarında hiç bir bilgisi olmadığı bu yasalar ile ülkenin ekonomik hayatının yakın ve orta dönemli geleceği tamamıyla IMF ile Dünya Bankası‘nın yönetimine terk edilmiştir. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanımında, yıllardır halktan toplanan vergilerle kurulan kamu kurumlarının yönetimleri kamu denetimi dışı kurullara verilmiştir. Bu kurulların yönetimlerinde ise, yürütme ve yargı organları da devre dışı bırakılmaktadır.

Özelleştirme ile KİT‘lerin tasfiye edilme sürecine ek olarak, tarımda liberalleştirme adı alanda tarımın uluslararası tekellere açılması gerçekleştirilmektedir. Tarım kesiminin verim artışı azalmakta ve özellikle tarımdaki küçük üreticiler yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Hayvancılık gözden çıkarılmış durumdadır.

Her kriz döneminin faturası ücretlilere, emeklilere, kent yoksullarına, çiftçilere, esnaf ve sanatkârlara çıkartılmıştır. Vergi politikaları ücretliler aleyhine şekillendirilmektedir. Sosyal güvenlik, sağlık, eğitim başta olmak üzere; tüm temel haklar sadece parası olanların yeterince yararlandığı bir anlayışa terk edilmiştir.

Pek çok küçük ve orta ölçekli işletmeler batmakta ve pek çok esnaf kepenklerini kapatmak zorunda kalmaktadır.

Daha önceki hükümetler dönemlerinde olduğu gibi 57. Hükümetin kurulduğu günden beri de uygulamaya devam ettiği ve krizler karşısında değiştirerek sürdürmeye çalıştığı bu politikalar, ülkemizin çalışanlarının, işsizlerin ve emeklilerin, küçük çiftçilerin, esnaf ve sanatkârların çıkarlarıyla temelden çelişmektedir. Ulusötesi sermayenin ve ülkemizdeki bir avuç azınlığın çıkarlarının korunmasını ve alacaklarının tahsilini hedefleyen bu programlar sürekli yinelenen krizlerle sonuçlanmaktadır.

Kriz sonrası uygulamaya konulan "2002-2004 Stand By Düzenlemesi" yukarıdaki acı tabloyu yaratan uygulamaların devamı niteliğindedir. Bugüne kadar IMF ve Dünya Bankası politikalarını savunarak uygulayan hükümetler, ülkemizi derin açmazların içine sürüklemektedirler.

Geniş halk kesimlerinin özlemlerini siyasi iradeye yansıtmayan, halkın refah düzeyini yükseltmeyi, gelir dağılımındaki uçurumları gidermeyi ve rant yerine üretimi arttırmayı amaçlamayan hiçbir politika çözüm üretmeyecektir. Türkiye ekonomisinin sanayileşme, istihdam ve yatırım artışlarına dayalı dengeli bir büyüme yapısına kavuşturulması ancak kapsamlı ve eş zamanlı bir kamu kesimi, mali kesim ve ödemeler dengesi reformu ile sağlanabilecektir.

Irak‘a müdahale sonucu çıkması muhtemel sıcak savaşın bölge halklarına büyük bir yıkım getireceğinden hareketle; 11 Eylül bahanesiyle, emperyalizmin dünya çapında egemenliğini ve doğal kaynaklar üzerindeki denetimini pekiştirmeye yönelik uluslararası hukuka aykırı savaş senaryosuna karşı, bölgemizde barışın, dostluk ve kardeşliğin egemen olması, halkımızın acil gündemlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu savaşa müdahil olunması durumunda ise Körfez Krizi‘nde olduğu gibi insani tahribatlarının yanısıra ülkemiz çok ağır ekonomik kayıplara uğratılacaktır ve bunun bedelini yine halkımız ödeyecektir.

Yukarıda ortaya konulan sürece karşı oluşan tepkileri bastırabilmek amacıyla antidemokratik uygulamalar artmış; ülkenin emek ve demokrasi güçlerinin görüş ve önerilerini kamuoyuna aktarma ve kamuoyu yaratma olanakları da kısıtlanmıştır. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda yasal ve fiili kısıtlamalarla insan hakları ihlalleri gündemde kalmaya devam etmiştir.

Hukukun üstünlüğü yerine, her kademede hukuksuzluğun ve kuralsızlığın sürdüğü bir çürümüşlükle karşı karşıya kalınmıştır.

Ekonomik krizleri önlemenin ve toplumsal güveni sağlamanın yolunun Emek Platformu Programının uygulanmasıyla mümkün olduğuna inanmaktayız.

Yolsuzluklarla etkili bir biçimde mücadele, demokratik sosyal hukuk devleti olgusunun hayata geçirilmesi ve çalışma mevzuatının, onaylanmış uluslararası sözleşmeler ve ILO Sözleşmeleri ile uyumlu hale getirilmesi de başta olmak üzere; Anayasa, Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası değişikliklerini de kapsayacak bir demokratikleşme paketi temelinde oluşturulacak ve halkımızın desteğine sahip bu programın uygulanmasından geçmektedir.

Emek Platformu Programlarının Temel ilkeleri

1. Türkiye‘de devletin küçültülmesi yönündeki politikalar, kamu kesimi potansiyelinin kalkınma amaçlı olarak harekete geçirilmesi önünde engel oluşturmaktadır. Sosyal devletin gelişmesi ve kalkınmanın önünün açılması için devletin küçültülmesi saplantısından vazgeçilmeli; üretimin ve istihdamın önünü açacak, büyümeyi ve kalkınmayı hedefleyen politikalara dönülmelidir.

2. Devletin ekonomik ve sosyal fonksiyonlarını yeniden kazanması ve geliştirmesi, Türkiye‘nin geleceğini planlama yetkilerini yeniden kazanmasıyla mümkündür. Özel sektör için yönlendirici, kamu sektörü için bağlayıcı planlama, bölgesel ve sektörel bağlantıları etkin bir şekilde oluşturularak başlatılmalıdır. Planlamanın uygulamanın ve denetimin her aşamasında, toplumun tüm kesimlerinin örgütsel temsilcileri aracılığıyla demokratik katılımı sağlanmalıdır.

3. Sürekli kriz koşullarının toplumun geniş kesimlerinde yarattığı yoksullaşmanın aşılabilmesi ve gelirin adil paylaşılabilmesi için sosyal devlet anlayışına uygun politikalar tartışmasız bir biçimde hayata geçirilmelidir.

4. Borçlanmaya dayalı spekülatif ekonomi politikalarından vazgeçilerek üretime yönelik ekonomi politikaları benimsenmelidir. Ana para ve faizleriyle birlikte iç ve dış borç ödemeleri yemden takvimlendirilmelidir.

5. Kısa vadeli yabancı sermaye girişleri ve çıkışları denetim altına alınmalı, her türlü sermaye hareketinden doğan kazanç vergilendirilmelidir.

6. Banka sistemi planlı bir rasyonelleştirmeye tabi tutulmalı; bankaların mevduat ve kredi faizlerini ölçüsüz arttırmaları engellenmeli; mevduat garantisi küçük tasarruf sahiplerini korumak kaydıyla daraltılmalıdır. Kamu ihtisas bankaları asli görevlerini yapacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

7. Vergi tabanı yaygınlaştırılmalı, vergi gelirleri artırılmalıdır. Sermaye gelirlerinin vergi gelirleri içindeki payını yükseltecek önlemler alınmalıdır. Vergi adaletini ve herkesten mali gücüne, servetine ve gelirine göre vergi alınması ilkesini sağlayacak bir vergi reformu gerçekleştirilmelidir.

8. Bütçelerin faiz ödeme öncelikli bir aktarma organına dönüşmesine son verilmeli; kamu mali sistemindeki parçalı yapıyı sona erdirecek, kamu hizmetlerinde etkinliği ve saydamlığı arttırıcı düzenlemeler içerecek kapsamlı bir bütçe ve harcama reformu gerçekleştirilmelidir. Bütçeden, sosyal güvenliğe, eğitime, sağlığa ve yatırana ayrılan pay sosyal devlet ilkesine uygun biçimde arttırılmalı, bunlar dışındaki gereksiz harcamalar kısılmalıdır. Bütçe dışı harcama ve fonlar bütçe kapsamına alınmalıdır. Devletin her kademesinde üretken olmayan ve kamu yararı taşımayan harcamalarda tasarrufa gidilmelidir. Ulusal çıkar ve kamu yaran ilkeleri çerçevesinde kamu ihalelerinin şeffaflığı sağlanmalıdır.

9. Gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, siyasal sorumluların da yargı önüne çıkarılması sağlanarak, yolsuzlukların üzerine gidilmelidir.

10. Kayıt dışı ve yasadışı ekonomik faaliyetler önlenmelidir.

11. Başta sanayi olmak üzere tarımın diğer sektörlerle organik bütünlüğünü gözeten uzun vadeli bir planlaması yapılmalıdır.

12. Dengeli bir kalkınmayı sağlamak, gelir dağılımını iyileştirmek hedef olarak alınmalıdır. Bu amaçla çalışanların ve emeklilerin uygulanan politikalar ve krizler nedeniyle oluşan ücret kayıpları derhal telafi edilmelidir.

13. Toplumsal güven ve bansın hayata geçirilebilmesi için Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Yasası değiştirilmeli;

yasalar çağdaş, demokratik düzene uygun hale getirilmelidir. Hukuk devleti olmanın temel koşulu olan hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilmesi seçim sürecine girdiğimizi bugün ve yarın da talebimizdir. Çalışanların haklarının tanınması doğrultusunda, ILO normlarına uygun düzenlemeler yapılmalıdır.

Emek Platformu tarafından yapılan ekonomik ve sosyal hayata ilişkin tüm uyanlar bilerek ve isteyerek gözardı edilmiştir. Artık bu sese kulak verilmeli, Emek Platformu önerileri dikkate alınmalıdır. Bu ülkeyi yönetmeye talip olanlar, içinde bulunduğumuz krizden çıkış için IMF ve Dünya Bankası‘nı, ulusötesi sermayeyi ikna etmek için uğraşmaktan vazgeçmeli; yüzünü kendi toplumsal dinamiklerine çevirmelidir.

Her biri birer talan ve yıkım yasası olan Şeker, Tütün, Elektrik Piyasası, Doğalgaz Piyasası, Kamulaştırma, Uluslararası Tahkim, Bankacılık ve Merkez Bankası, Yabancı Sermaye, İhale vb. yasalar tüm sonuçlarıyla birlikte iptal edilmeli; uluslararası sermayenin değil, halkımızın çıkarlarını esas alan yeni düzenlemeler hayata geçirilmelidir.

Bu ülkenin içinde bulunduğu krizi aşabilecek ve krizsiz bir kalkınma gerçekleştirebilecek potansiyeli vardır. Bu ülkenin insanları toplumsal yarar içeren; çalışanların, emeklilerin, işsizlerin, küçük çiftçinin, esnafın ve sanatkarların ve bu politikalardan mağdur olan tüm toplumsal kesimlerin çıkarlarını koruyacak bir programı hayata geçirmek için çaba harcamaya hazırdırlar. Unutmayalım ki, gerçek bir ulusal program, ancak bu hedefler doğrultusunda bu kesimlerle birlikte hazırlanan programdır.

Son Söz

Parlamento ve hükümetlerin yapması gereken, başarısızlığı kanıtlanmış ve toplumsal desteği kalmamış, yolsuzluk ve yoksulluk üretmekten başka bir işe yaramayan IMF ve Dünya Bankası politikalarından ve bu politikalara zemin oluşturan siyasal sistemden vazgeçmek ve siyasal sistemi demokratikleştirerek halka açmaktır..

Öncelikle, siyasi iradenin uluslararası sermayeye değil; halka hizmet yönünde belirmesi gerekmektedir. Bu nedenle de sorun, emekten yana politikaları yaşama geçirecek siyasi iradenin iktidara taşınması sorunu haline gelmiştir.

Emek Platformu Programı‘nın yaşama geçirilmesi çerçevesinde; diğer emek örgütleri, köylü ve esnaf ile daha sıkı dayanışarak, taleplerimizin gerçekleştirilmesinin takipçisi olacağız. Uluslararası finans kuruluşlarınca bizlere dayatılan kuralsızlaştırma, özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, yoksul ve işsiz bırakma politikalarına karşı önerilerimizi, eylemlerimizi, sendikal ve örgütsel dayanışmamızı arttıracağız.

Emek Platformu, yıllardır uygulanan ve başarısızlığı kanıtlanmış olan IMF ve Dünya Bankası programlarının alternatifinin Emek Platformu Programı olduğunu seçim sürecine girdiğimiz bugünlerde bir kez daha vurgulamakta ve programına sahip çıkmaktadır.

·ÇÖZÜM EMEK PLATFORMU PROGRAMINI HAYATA GEÇİRMEKTİR.
·YOLSUZLUK VE YOKSULLUK KADER DEĞİLDİR.
·BAŞKA BİR TÜRKİYE MÜMKÜNDÜR.
·TÜRKİYE‘NİN BU PROGRAMI UYGULAYACAK VE KRİZLERİ AŞACAK GÜCÜ VARDIR.

PROGRAM

A) EKONOMİK İSTİKRAR VE SOSYAL ADALET SAĞLAMAK İÇİN UYGULANMASI GEREKEN POLİTİKALAR

Ülke ekonomist üzerinde tahribat yapan krizlerin sorumluları tespit ve teşhir edilmelidir.

Çalışmanın temel bir insanlık hakkı olduğundan hareketle; Devlet, bu hakkın insanlık onuruna yaraşır koşullarda korunması, hayata geçirilmesi ve işsizliğin ortadan kaldırılmasında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nde de belirtildiği gibi yükümlüdür. Bu yükümlülükle Anayasa‘daki sosyal devlet ilkeleri ve Türkiye‘nin onaylamış olduğu 122 saydı ILO Sözleşmesi hükümleri uyarınca; tam istihdamı sağlamaya yönelik, herkese adil koşullarda çalışma olanağı sağlayacak, işsizliği ortadan kaldırmaya yönelik, aktif istihdam politikaları hayata geçirilmelidir.

Çalışanların başta hak grevi hakkı olmak üzere her türlü grev hakkı kabul edilerek sendikal örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkı üzerindeki yasaklamalar kaldırılmalı; lokavt bir yetki olarak kabul edilmemelidir.

158 sayılı ILO Sözleşmesi normlarınca iş güvencesi sağlanmak, 94 sayılı ILO Sözleşmesi uygulanarak işçileri bireysel ve toplu iş hukuku kapsamının dışında çalıştırmayı amaçlayan taşeronlaştırmanın önüne geçilmelidir. Esnek çalışma ve kuralsızlaştırma biçimleri engellenmelidir.

Kamuda her iktidar değişikliğinde yaşanan siyasi kadrolaşmaya son verilmeli; atama, nakil, terfi, denetim, teftiş ve cezalar objektif kriterlere dayandırılmalıdır. Çalışanlarla ilgili her türlü kararda, çalışanların örgütleri müdahil olarak yer almalı; kamu çalışanlarının siyaset yasağı kaldırılmalıdır. Avrupa Sosyal Şartı‘nın onaylanmamış maddeleri onaylanmalıdır.

Kamu çalışanlarının krizden doğan kayıpları başta olmak üzere geçmiş yıllardaki kayıpları giderilmeli, kamu çalışanları ile yapılacak toplu pazarlık ve toplu sözleşmelerde eşit değerdeki işe eşit ücret ilkesinden hareketle, ücretler insan onuruna yaraşır bir hayat sürecek düzeye getirilmelidir.

Her ne sebeple olursa olsun işçilerin ve kamu çalışanlarının resen veya zorunlu emekliliği uygulamaları durdurulmalıdır.

Bütçelerin faiz ödeme öncelikli bir aktarma organına dönüşmesine son verilmeli; yıllardır kısıtlanan eğitim, sağlık, adalet ve sosyal güvenlik, altyapı yatırımları gibi sosyal ve ekonomik harcamalar ile personel ödeneklerine ağırlık verilmelidir. Kamu tarafından sağlanan, her kademedeki eğitim ve sağlık hizmetleri parasız olmalıdır.

Kamu mali sistemindeki parçalı yapıyı sona erdirecek, kamu hizmetlerinde etkinliği ve saydamlığı arttırıcı düzenlemeler içerecek kapsamlı bir bütçe ve harcama reformu gerçekleştirilmelidir. Bütçe dışı harcama ve fonlar bütçe kapsamına dahil edilmeli ve bütçe harcamalarında kamu yararı esas alınmalıdır.

Bütçe görüşmelerini sadece bir tahmin olan Bütçe Kanunu ile sınırlı olarak sürdüren parlamentonun, bütçe gerçekleşmelerini içeren Kesin Hesap Kanun Tasarılarını daha ciddi incelemesi sağlanmalıdır.

Kayıt dışt ve yasadışı iktisadî faaliyetler ve yolsuzluklar önlenmeli; kimi medya, bürokrat ve siyasetçinin de katıldığı her kademedeki çeteleşme engellenmeli, saptandığında ağır yaptırımlar uygulanmalıdır. Bunun temel aracı olarak, kamudaki denetim birimlerinde denetim faaliyetleri etkin hâle getirilmeli, aralarında eşgüdüm sağlanmalıdır. Kamu kuruluşlarının ve özel kuruluşların denetimine, çalışanları temsil eden sendikal ve meslekî kuruluşların katılması ilke olmalıdır. Sendikal örgütlenme, kayıt dışılığın panzehiri olarak desteklenmelidir.

Kamu kaynaklarının adaletsiz, dengesiz, kamu yararı gözetilmeden kullanılmasına neden olan ve bir toplumsal hastalığa dönüşen yolsuzluk olaylarıyla yönetsel, yargısal ve toplumsal denetim aracılığıyla mücadele edilmelidir.

Özelleştirmeler ve işten çıkartmalar derhal durdurulmalıdır. "Kaynak yaratma" adı altında ülkemizin bağımsızlığı, gelişmesi ve geleceği için stratejik ve sosyal önemi haiz olan savunma, ulaştırma, iletişim, enerji, madencilik, kentsel hizmetler, tarım vb. sektörlerdeki KİT‘leri bile satmayı öngören politikalar terk edilmelidir.

Örgütsüzleştirme ve ucuz emek istihdamına dayalı ekonomi politikalarından vazgeçilmelidir. Tüm çalışanlara ve emeklilere insan onuruna yaraşır bir gelir sağlanmalıdır.

Türkiye‘ de sağlık sektörü için de gerçekçi ve toplum yararına bir planlamaya gereksinim vardır. Sağlık sektörüne en az % 10 bütçe payı ayrılmalıdır. Sektörün etkin çalışabilmesi için kaynakların ve hizmet üretimlerinin tek elden yönetilmesi gerekmektedir. Sağlıkta finansman modeli genel vergilerle oluşan genel bütçe sistemi olmalıdır. Bir sağlık sisteminin kalbi toplumun en uç noktalarına kadar ulaşabilecek birinci basamak sağlık hizmetleridir. Türkiye‘de sağlık ocağı, sağlık evleri ve dispanserlerin sayısal ve donanım yetersizliği giderilmelidir. Birinci basamak ile hastaneler arasında sevk sistemi işletilmeli ve bu uygulama tam süre çalışma politikası ile pekiştirilmelidir. Toplumsal sağlık düzeyinin gelişmesi için sağlık hizmetlerine toplum katılımı sağlanmalı, bölgelerarası sağlık alanındaki dengesizlikler giderilmelidir. Koruyucu sağlık hizmetlerine önem verilmelidir. Sağlık konusunda kararlar ilgili meslek kuruluşlarının da katılımıyla alınmalıdır.

Ana okullarından, yüksek öğrenime, meslek edindirme ve geliştirme eğitimleri de dahil olmak üzere eğitimin her kademede fırsat eşitliği ilkesine uygun ve parasız olarak düzenlenmelidir. Kız çocuklarının okullaşma oranının arttırılmasına yönelik politikalar benimsenmelidir.

Emlak Bankası‘nca Emlak Konut Şirketi‘ne Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı payları biçiminde aktarılan Konut Edindirme Yardımı birikimleri hak sahiplerine derhal ve nakden ödenmelidir.

Zorunlu tasarruf hesabındaki birikimlerin toplamı, yani ana para ve nemalar 01.06.2000 tarihli döviz kuruna bağlanarak ve piyasa rayiçleri üzerinden nemalandırılarak hak sahiplerine derhal ve nakden ödenmelidir.

Emeklilerin yaşam standardının yükseltilmesi ve sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması için yeterli kaynak sağlanmalıdır. Milli gelir artışlarından çalışanların yararlandırılmasını sağlayan refah payı uygulaması emekliler için de getirilmeli, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına bağlı emekliler arasındaki gelir farklılıkları ortadan kaldırılmalıdır. Bu bağlamda işçi ve bağ-kur emeklilerine yapılan aylık artışlar TÜFE‘den değil, tekrar memur katsayısına bağlanmalıdır. Emeklilerin de sendikal örgütlenme haklarının hayata geçirilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

B) MALİ SİSTEME VE SERMAYE HAREKETLERİNE YÖNELİK KISA VADEDE UYGULANMASI GEREKEN POLİTİKALAR

Ülkemizde yaşanan krizlerin ana nedenlerinden biri olan kısa vadeli yabancı sermaye girişleri ve çıkışları, adil vergi ve para politikalarıyla denetim altına alınmalı ve bu doğrultuda 3 2 saydı kararname yeniden düzenlenmelidir.

Türkiye‘nin dış borçları yeniden takvimlendirilmelidir.

Merkez Bankası‘nın döviz kuru ve faiz hadlerini birbirinden bağımsız iktisat politikası araçları olarak kullanma olanağı yeniden oluşturulmalıdır.

Döviz tevdiat hesaplarına uluslararası faiz hadlerinin üzerinde faiz verilmeyerek, TL‘nin dövizle ikamesi caydırılmalıdır.

Bütçenin yatırıma, eğitime ve sağlığa ayrılan kaynaklarının azaltılması pahasına faiz dışı fazla vermeye zorlanması yoluyla tedricen azaltılamayacağı belli olmuştur. Yurtiçi borç stokunun mali sisteme ve giderek tüm reel ekonomiye olan yükünü azaltmak için Hazine, Merkez Bankası ve bankacılık kesimi arasında borcun vadesini uzun döneme yayan ve bu borcun reel faiz yükünü düşüren bir düzenleme yapılmalıdır.

İçi boşaltılmış batık bankaların sorumluları hakkında, gerekli caydırıcı cezalar verilmelidir. Mali suçlarla ilgili cezalar ağırlaştırılmalıdır.

Banka sistemi plânlı bir rasyonelleştirmeye tâbi tutulmalı; bankaların mevduat ve kredi faizlerini" ölçüsüz arttırmaları engellenmeli; mevduat garantisi küçük tasarruf sahiplerini koruyacak şekilde tedricen daraltılmalıdır.

Bankaların mevduat ve TCMB kredileri dışında kaynak kullanmaları ve yurtdışından borçlanmaları etkin bir denetim altına alınmalıdır. Türkiye‘deki özel bankalara kredi açan yabancı bankaların alacaklarını Hazine garantisi kapsamına alan uygulamaya son verilmelidir.

Tarım üreticilerine hizmet vermesi gereken Ziraat Bankası, esnaf ve sanatkâra hizmet vermesi gereken Halk Bankası, sosyal konut talebine ve finansmanına hizmet vermesi gereken ve kapatılan Emlak Bankası gibi kamu ihtisas bankaları asli görevlerini yapacak şekilde yeniden yapılandırılmalı, kapatılan ihtisas bankaları yeniden açılmalı, bu bankaların özelleştirilme süreci durdurulmalı, siyasi baskılardan uzaklaştırılarak sektör temsilcilerini ve sosyal tarafları da içerecek özerk ve katılımcı bir yönetime kavuşturulmalıdır.

C) KALKINMA POLİTİKALARI

Türkiye‘de devletin küçültülmesi yönündeki politikalar, kamu kesimi potansiyelinin kalkınma amaçlı olarak harekete geçirilmesi önünde engel oluşturmaktadır. Türkiye‘de faiz dışı bütçenin milli gelire oranı AB ülkeleri ortalamasının çok üstündedir. Sosyal devletin gelişmesi ve kalkınmanın önünün açılması için devletin küçültülmesi saplantısından vazgeçilmelidir.

Devletin ekonomik ve sosyal fonksiyonlarını yeniden kazanması ve geliştirmesi, Türkiye‘nin geleceğini planlama yetilerini yeniden kazanmasıyla mümkündür. Devletin ekonomiye müdahale araçları güçlenmeli, ulusal egemenliğin araçları ulusötesi sermayenin denetimine sokulmamalı, yatırımcı ve üretimci sosyal devlet güçlendirilmelidir. Özel sektör için yönlendirici, kamu sektörü için bağlayıcı plânlama, bölgesel ve sektörel bağlantıları etkin bir şekilde oluşturularak başlatılmalıdır. Planlamanın hiyerarşik her aşamasında, toplumun tüm kesimlerinin örgütsel temsilcileri aracılığıyla demokratik katılımı sağlanmalıdır.

Ülkemizin bilim ve teknoloji politikaları temelinde, ulusal stratejik kalkınma programlarını uygulayabilmesi için eğitim sisteminde, tüm çalışanların çalıştıkları alanda her türlü üretim bilgisine sahip, araştırıcı özellikleri gelişmiş, nitelikli insan gücünü yaratmayı hedefleyen, yapısal bir reform gerçekleştirilmelidir. YÖK kaldırılmalı; üniversitelerde bilimsel ve yönetsel özerklik sağlanmalıdır.

Türkiye stratejik öngörüyle insan kaynaklan planlamasını da göz önüne alarak ulusal politikalarını belirlemelidir. Bilim ve teknolojide yetkinleşme ve bunu ülkemiz ölçeğinde toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme isteğiyle; sistemsel bütünlük, siyasi kararlılık, süreklilik içerisinde ulusal bir strateji saptamalıdır. İnsandan, yaşamdan ve emekten yana bir sanayileşme politikası, toplumsal bir proje çerçevesinde tüm ilişkileri yeniden düzenleyerek ele alınmalıdır.

Madencilikte planlı ulusal bir politika belirlenmeli, madencilik üretimine sadece ihracat kalemi olarak bakılmamalıdır Madenlerimiz, üretimden pazarlanmasına kadar kamu mülkiyetini esas alan bir anlayışla ele alınmalı, yerli ve yabancı sermayeye teslim edilmemeli, yeni yatırımlarla çağdaş teknolojiye kavuşturulmalıdır. Doğal kaynaklarımızı ve madenlerimizi sermayenin sınırsız ve denetimsiz kullanımına açan ve TBMM gündeminde bulunan Maden ve Petrol Yasa Taşanları geri çekilmelidir. Doğalgaz Piyasası Yasası iptal edilmelidir. Bu gelişmelerin önünü açan Tahkim Yasası anayasal dayanağı ile birlikte iptal edilmelidir.

Ülkemizde "Stratejik Ulusal Enerji Planı" acilen hazırlanmalı ve kısa, orta ve uzun vadeli alt planlar hızla devreye sokulmalıdır. Sektördeki tüm özelleştirmeler geri alınmalı ve tüm imtiyazlar iptal edilmelidir. Enerjiyi ucuza üretebildiğimiz ölçüde sanayi ürünlerimizin rekabet şansı olabileceği unutulmamalıdır. Ucuza üretmenin birinci koşulu, ulusal kaynaklarımızın ulusal politikalar çerçevesinde hızla değerlendirilmesinden geçmektedir. Alternatif temiz enerji kaynaklarına yönelinmelidir. Bu amaca hizmet etmeyen Enerji Piyasası Yasası iptal edilmelidir.

Sermayenin kuralsız mal, hizmet, teknoloji ve finansıyla işleyecek; kamusal denetim mekanizmalarını yok edecek ulusal sanayiyi çökertecek, çevre ve doğal kaynakları tahrip edecek bir anlayışla yapılan düzenlemelerden vazgeçilmelidir. Bu Yasa‘dan vazgeçilmelidir.

Serbest bölgeler mevzuatı ülke çıkarları göz önüne alınarak yeniden düzenlemeli, mevcut serbest bölgeler de bu kapsam içine alınmalıdır.

Kamu arazileri bütçe açıklarını kapatmak için, "kaynak paketi" adı altında kelepir fiyatlarla satılmamalı; "yurttaşlarımızın eşit yararlandırılacağı düzenlemeler" için, kamu elinde tutulmalıdır. Kentsel toprak rantının kamuya geri döndürülmesi sağlanmalıdır. Hazine arazi satışları ile ilgili düzenleme ise iptal edilmeli ve kamu yararını esas alarak yeniden düzenlenmelidir.

Parçacı ve yasak savıcı imar uygulamaları kaldırılmalı, imar, gecekondu ve orman afları yasaklanmalı, su havzaları korunmalı, "kente karşı suç" tanımı yasal ve toplumsal yaptırımlarla güvence altına alınmalı, çevreye duyarlı imar planlan hazırlanmalıdır.

Deprem sonrası süreçte oldu-bittiyle önümüze dayatılan yaşanabilir, güvenli, dayanıldı yapı üretim ve denetimi sürecini, sermayeye ticari bir alan olarak teslim eden 4708 Sayılı Yapı Denetimi Yasası iptal edilmeli, kamusal denetim etkinleştirilmelidir. Kamusal denetim, ilgili meslek kuruluşlarının da katılımıyla etkinleştirilmelidir.

Tarımın tasfiyesini amaçlayan süreç, kentlere çok hızlı bir göç dalgası yaratmakta; yıkım boyutunda ekonomik- toplumsal bir fatura oluşturmaktadır ve oluşturacaktır. Bu nedenle dengeli kalkınma politikaları ve bölgesel planlama ile tarımın yeniden canlandırılması ve atıl kaynakların faaliyete geçirilmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla, köye dönüş bir araç olarak değerlendirilmeli ve göçe neden olan ve göçün yaratacağı olumsuzluklar tüm yönleri ile giderilmelidir.

Uzun bir süredir gündemde tutulan ve "reform" olarak getirildiği öne sürülen Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı ile, işletmeci belediyecilik ve Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı anlayışı çerçevesinde; kent ve imar rantlarının, özelleştirmelerin ve kamu arazilerinin satışlarının önü açılmaktadır. Yasa Tasarısı, toplum yararına olarak yeniden düzenlenmelidir. Yerel yönetimlerce toplumsal hizmetlere "şirket", kentli yurttaşa "müşteri" gözüyle bakan yaklaşımlara son verilmeli, demokratik katılım ve kamusal denetim yaşama geçirilmelidir. Tasarıda istihdam ile ilgili düzenlemeler yerel yönetim çalışanlarını kuralsız, güvencesiz ve esnek çalışmaya zorlamakta; sendikal hakların ihlaline zemin hazırlamaktadır. Geçici işçiliğin kural, daimi işçiliğin istisna haline getirildiği tasarının, Emek Platformu‘nca kabul edilmeyeceği açıktır. Yerel Yönetimler Yasası yerinden yönetim ve katılımcı demokrasiyi sağlamaya yönelik olarak yeniden ele alınmalı, çağın gereklerine uygun ve evrensel normlar ışığında halkımızın ve çalışanların beklenti ve taleplerine cevap verebilmelidir.

Sanayileşmeye hem doğrudan hem dolaylı hizmet veren ulaştırma sektörümüzde; ülkemizin jeolojik, jeopolitik, doğal ve kültürel yapısı göz önüne alınarak, kent içi ana ulaşımları da kapsayacak şekilde, ilke ve hedefleri ortaya koyacak uzun vadeli ulusal ulaştırma ana planı hazırlanmalı ve buna bağlı olarak ulusal ulaştırma politikaları belirlenmeli, demiryolu ve denizyolu taşımacılığı özendirilmeli, kaynak israfına yol açan otoyol ve havaalanı projelerinden vazgeçilmelidir. Toprak, özenle korunması gereken bir doğal kaynaktır ve her ülkedeki varlığı sınırlıdır. Bu varlık kamu yararına korunmalıdır.

Emeğin serbest dolaşımına izin vermeden, sadece malların serbest dolaşımı anlamına gelen Gümrük Birliği anlaşması Türkiye‘nin çıkarlarına uygun biçimde gözden geçirilmelidir. Dünya Ticaret Örgütü ve OECD bünyesinde yürütülen hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi çalışmalarının, GATS 1994 Anlaşmaları içinde kalkınma politikalarına aykırı düzenlemelerin yeniden müzakere edilmesi için uluslararası girişimlerde bulunulmalıdır.

İthal edilen mallan ülkemizde üretmeye, ihracatı arttırmaya yönelik yatırım projeleri teşvik edilmelidir.

İthalatı denetleyebilmek ve lüks tüketim mallan ithalatını caydırabilmek için tarife dışı engeller kullanılmalıdır. Özellikle demir çelik ve tekstil hammaddesi ithalatında ihtisas gümrüklerine işlerlik kazandırılmalıdır.

Rekabet Kurulu imalat ve hizmet sektörlerindeki işletmelerin minimum etkin ölçekle çalışmalarını sağlayacak, firma birleşme, yatırım koordinasyonu, yeni firmaların sektöre girişini sağlayacak teşvik veya zorlaştırma gibi uygulamalar yapmalıdır. Rekabet Kurulu yeniden yapılandırılmalı ve çalışmalarında sosyal rekabet unsurunu da göz önünde bulundurmalıdır.

İhracatın bileşimi yüksek katma değerli ürünler lehine değiştirilmeli, bu yönde sanayi, finansman ve teknoloji planlaması yapılmalıdır.

Banka kredilerinin dengeli kalkınmanın gerektirdiği şekilde kullanılması sağlanmalıdır.

Türkiye Kalkınma Bankası ve İller Bankası gibi kamu kalkınma ve yatırım bankacılığı, gerçek işlevleri ve kuruluş amaçlan doğrultusunda çalışır duruma getirilmelidir.

Bölgesel kalkınma politikaları yeniden canlandırılmalı, bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesi sağlanmalıdır.

D)VERGİ POLİTİKALARI

Otokontrol aracı olarak servet beyanı ve benzeri inceleme teknikleri getirilmeli, vergi yönetimi, denetimi, ücret, araç ve gereç yönünden daha da güçlendirilmelidir.

Sermaye gelirlerinin vergi gelirlerine katkısı arttırılmalıdır. Vergi adaletini ve herkesten mali gücüne, servetine ve gelirine göre vergi alınması ilkesini sağlayacak bir vergi reformu gerçekleştirilmelidir.

Verginin tabana yayılması, vergi ve sigorta incelemelerinin yaygınlaştırılması, ücretlilere vergi iadesinin ücretlere eklenerek kapsamının genişletilmesi, faiz gibi menkul sermaye gelirlerinin ve özellikle kamu borç senetleri gelirlerinin üniter tarife kapsamına alınması sağlanmalıdır.

Gerçekleştirilecek vergi reformunun; gelir idaresinin sorunlarına çözüm getirecek, vergi denetim örgütlerinin ve 3568 sayılı Yasaya tabi meslek mensuplarının sorunlarına, vergi kanunlarındaki eksiklik ve yanlışlıklardan doğan sorunlara, vergi yargısının, vergicilik ve ekonomiyle ilgili diğer kurumsal ve yasal düzenlemelerdeki (bankacılık sistemi, sermaye piyasası ve Türk Ticaret Kanunu, kara paranın önlenmesi gibi) eksiklik ve yanlışlıkların doğurduğu sorunlara çözüm getirecek, düzenlemeleri aynı anda yapmayı amaçlayan kapsamda olması gerekir.

Vergi sisteminde bulunan teşvik, muaflık ve istisnalar ile indirimler ekonominin içinde bulunduğu durum dikkate alınarak, yeniden gözden geçirilmeli, üretimi, ihracatı ve istihdamı özendirici hale getirilmelidir.

Lüks tüketimden daha yüksek oranda katma değer vergisi alınması sağlanmalıdır.

Dar ve sabit gelirlilerin aleyhine olan dolaylı vergilerin (tüketim vergilerinin) vergi sistemi içindeki ağırlığı azaltılmalıdır.

Ücretliler için uygulanan özel indirimin asgari ücret düzeyine çıkarılması sağlanmalıdır.

Gelir vergisi tarife dilimlerinin en az yeniden değerleme oranında artışı sağlanmalıdır.

Kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alacak ve kayıt dışı çalıştırmayı önleyecek, düzenlemeler getirilmelidir. Bu bağlamda sendikal örgütlenmenin önünü tıkayan yasal engeller ortadan kaldırılmalıdır.

Sağlık ve eğitimden alınan KDV en alt düzeye indirilmeli, vergi ve sigorta primi affı kesinlikle söz konusu olmamalıdır.

E)TARIM POLİTİKALARI

Tarıma ilişkin destekleme kurumlarının özelleştirilmesi, işlevsizleştirilmesi veya tasfiyesine yönelik IMF/Dünya Bankası programı derhal durdurulmalıdır.

Türkiye‘nin net ithalatçı olduğu başta buğday, pamuk olmak üzere tarım ürünlerinde gümrük vergileri korunmalı, böylece hem tarımsal üreticiliğin yaşaması sağlanmalı, hem ülkenin besin güvenliği korunmalı, hem de gümrük vergilerinin tarıma dönük Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kaynaklarını beslemesi sağlanmalıdır.

Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri‘ni her türlü mali desteğin dışında bırakan 45 72 sayılı düzenleme değiştirilmeli; Yeniden Yapılandırma Kurulu, Dünya Bankası güdümünden çıkarılmalıdır.

Tarımda kooperatif türü örgütlenme desteklenmelidir.. Bu kuruluşların alım fiyatlarına kredi yoluyla desteklenmeleri sağlanmalıdır.

Mevcut desteklerin yerine geçirilmek istenen ve üretimle ilişkilendirilmeyen doğrudan gelir desteği uygulaması terk edilmeli, bu araç yeni bir ürün deseni oluşturulmasına dönük tamamlayıcı bir destekleme unsuru olarak kullanılmalıdır.

Sulama, toprak ıslahı, toplulaştırma, tohumluk, damızlık üretimi, eğitim, yayım, AR-GE‘ye yönelik yatırımların ve desteklemelerin geliştirilmesi sağlanmalıdır.

Hayvancılık desteklenmeli ve et ithali önlenmelidir. Ayrıca yok edilen çayır-meralarımızın geri kazandırılması sağlanmalıdır.

F)DEMOKRATİKLEŞME, SENDİKAL VE SOSYAL HAKLARA YÖNELİK POLİTİKALAR

Yasalar, çağdaş, özgürlükçü demokratik düzenin gereklerine uygun hale getirilmelidir. Hukuk devleti olmanın temel koşulu olan hukukun üstünlüğü ilkesi hayata geçirilmelidir. Çalışanların haklarının tanınması doğrultusunda ILO normlarına uygun düzenlemeler yapılmalıdır.

Haberleşme, basın ve TV alanında kamu hizmeti yapan özel kuruluşların başka sektörlerde faaliyette bulunmasına, bulunduğu faaliyete yönelik haksız rekabet yapmasına ve tarafsız haberciliği ihlal etmesine izin veren RTUK Yasası vb. yasalar yeniden gözden geçirilmelidir.

Sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ve meslek örgütlerinin televizyon radyo vb. kurma ve işletmeleri önündeki yasal engeller kaldırılmalıdır. Sendikalaşmanın özendirilmesi için sendikalı çalışanlar tarafından üretilen ürünlere, "bu ürün sendikalı çalışanlar tarafından üretilmiştir" ibaresinin bulunduğu sosyal etiketleme yapılmalıdır.

Türkiye tarafından onaylanmış olan Birleşmiş Milletler‘in Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı‘nın Çalışan Kadınların Korunması Hakkına ilişkin 6. Maddesi hayata geçirilmeli, Uluslararası Çalışma Örgütü‘nün 3 (Analığın Korunması), 140 (Ücretli Eğitim izinleri), 156 (Aile Sorumluluğu Olan İşçiler), 157 (Sosyal Güvenlik Haklarının Sağlanması) ve 168 (İstihdamın Arttırılması ve İşsizliğe Karşı Koruma) sayılı Sözleşmeleri onaylanıp iç hukuka aktarılmalı; Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, iş Kanunu‘nda ve diğer mevzuatta yer alan doğrudan ve dolaylı olarak kadına karşı ayrımcılığa yol açan maddeler değiştirilmeli, kadın ve erkek işi ayrımına, eşit değerdeki işe eşit ücret ilkesiyle son verilmelidir.

Çocuk işçi çalıştırmaya yol açan koşullar düzeltilmeli, ocukların çalışmasını önleyici ve yönlendirici düzenlemeler yapılmalı, çocuk işçi çalıştırmaya son verilmeli, çocuk işçiler eğitime yönlendirilmelidir.

Kayıt dışı ekonomi ve kaçak işçilik, hakça bir gelir dağılımı, sosyal devlet uygulamaları ve insanca yaşamın gerektirdiği çalışma koşullarını öngören demokratik bir çalışma hayatının önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Kaçak işçilikle mücadele ulusal bir politika haline getirilmeli, İşçi ve işveren sendikaları, demokratik kitle örgütleri, meslek birlikleri, merkezi ve yerel devletin yetkili kurumlan ve kuruluşlarının kaçak işçilikle mücadelede işbirliğinin ortam ve olanakları düzenlenmelidir. Sorunun önemli bir boyutunu oluşturan, yabancı kaçak işçilik de bu kapsamda ele alınmalıdır.

Düşük nitelikli işgücü, düşük verim, düşük ücret, daralan etkin talep kısır döngüsünden çıkmak için; işçiyi, memuru ve emekliyi sefalet ücretlerinden kurtarmayı, iş barışını ve toplumsal huzuru sağlamayı, gelir dağılımındaki uçurumları düzeltmeyi amaçlayan, ülkemizin ekonomik potansiyeline denk düşen bir ücret politikası geliştirilmelidir. Üretin maliyetlerinin düşürülmesi, üretim kalitesinin arttırılması, ma ve hizmet çeşitlenmesinin sağlanması ve sonuçta sanayimizin rekabet gücünün arttırılması için ücretlerin düşürülmesi yerine diğer girdi maliyetlerini düşürmeyi, sabit sermaye yatırımlarının arttırılmasını; ileri teknoloji kullanımını, üretim organizasyon ve yönetiminde endüstriyel demokrasi ilkelerini içeren bir modernizasyonu, işgücünün eğitim ve beceri düzeyin yükseltmeyi hedefleyen bir ekonomi politikası izlenmelidir.

Hükümet ve parlamento, kamu çalışanlarının toplu sözleşme ve grev hakları önündeki engelleri kaldırmalı; tüm çalışanlar sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakları, onaylanmış uluslararası sözleşmelere, ILO sözleşmelerine uygun hale getirecek biçimde düzenlemelidir.

Kamuda her iktidar değişikliğinde yaşanan siyasa kadrolaşmalara son verilmeli, atama, nakil, terfi, denetim, tefti ve cezalar objektif kriterlere dayandırılmalı, çalışanlarla ilgili bütün kararlarda çalışanların örgütleri müdahil olarak yer almalıdır. Sendikal çalışmalar dolayısıyla verilen disiplin cezaları tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmak, açılan adli, idari disiplin soruşturmaları ve sürgünler durdurulmalıdır.

İşten çıkartmaların ekonomik kriz nedeni ile daha da yoğunlaştığı ortamda işsizlik ödeneğine hak kazanma koşullar ile ödenek miktar ve süreleri çalışanlar lehine yeniden düzenlenmelidir. İşyerinin istihdam büyüklüğüne bakılmaksızın tüm çalışanlar için iş güvencesi sağlanmalıdır.

İç ve dış sermayeye yeni kâr alanları açmak isteyen bireyse emeklilik ve özel sağlık sigortası düzenlemelerine dair girişimle sosyal devlet ilkesiyle bağdaştırılmalıdır. Sosyal Sigortala Kurumunda prime esas ücretin taban ve tavanları günün koşullarına göre yeniden belirlenmelidir.

Toplum ve çalışma yaşamında bireyciliği, fırsatçılığı teşvik eden anlayışlardan vazgeçilmeli; ülkesinin, halkının ve toplumun çıkarlarını ön planda tutan, emeğe saygıyı temel alan anlayışı önerilen tüm düzenlemelerde hakim kılınmalıdır.

Demokrasinin maddi koşullarının yaratılabilmesi için kitlelerin ve örgütlerinin eşit yararlanabileceği ortamlar sağlanmalıdır Öncelikle Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası bu doğrultuda değiştirilmelidir.

Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel olan 1982 Anayasası yerine, evrensel hukuk ilkeleri temelinde ulusa bağımsızlığı ve ulusal egemenliği, demokratik hak ve özgürlükleri ve insan haklarını koruyan ve güvence altına alan çağdaş, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa, özgür bir ortamda tartışılarak ve tüm halk kesimlerinin etkin katılımı ile hazırlanmalıdır.

TÜRK-İŞ
HAK-İŞ
DİSK
KESK
TÜRKİYE KAMU-SEN
MEMUR-SEN
BASK
TÜRKİYE İŞÇİ EMEKLİLERİ DERNEĞİ
TÜM İŞÇİ EMEKLİLERİ DERNEĞİ
TÜM BAĞ-KUR EMEKLİLERİ DERNEĞİ
TMMOB
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
TÜRK DİŞ HEKİMLERİ BİRLİĞİ
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
TÜRK VETERİNER HEKİMLERİ BİRLİĞİ
TÜRMOB