ANKARA İKK: "ŞEKER FABRİKALARI NEDEN SATILMAK İSTENİYOR?" PANELİ YAPILDI

06.04.2018

TMMOB Ankara İKK tarafından 4 Nisan 2018 günü İMO KKM Rüştü Özal Salonu’nda “Şeker Fabrikaları Neden Satılmak İsteniyor?” paneli gerçekleştirildi. Panelde, TMMOB Ankara İKK Sekreteri Özgür Topçu, ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör,  Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem ve CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal konuştu.

Açılış konuşmasını TMMOB Ankara İKK Sekreteri Özgür Topçu yaptı. Topçu, “Yapılmak istenilen özelleştirmeler ülkenin ve kamunun çıkarına değildir. TÜRKŞEKER’in yayınladığı verilere göre ülkemizde üretilen şeker miktarının yaklaşık %70’i bu özelleştirilmek istenilen fabrikalar tarafından karşılanmaktadır. Bu kapsamda baktığımızda geçmişten de bu özelleştirilmeler gerçekleşirse eğer bir süre sonra bu fabrikalar asli görevlerinden terkedilerek belki bazıları kapatılarak rant eksenli projelere alan açmış olacaktır. Yaklaşık 500 işçi işsiz kalacak, 50.000 pancar üreticisi pancar üretimine son verecek. Dolaylı olarak özelleştirilmeyen diğer 9 fabrikanın da özelleştirilmesinin önünü açacaktır. Bu noktadan baktığımızda da bu özelleştirmeler ne ülkenin ne de halkın çıkarına değildir. Bir grup sermayedarların çıkarınadır” dedi. Topçu, sonrasında sözü panelistlere bıraktı.

Panelde ilk sözü modaratör ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör aldı. Güngör, “Türkiye’de 33 tane şeker fabrikası var. Bunlardan 25 tanesi devlete ait. Geçen yıllarda bunlar satılacaktı ancak yargı kararıyla durduruldu. Ama hükümetin her zamanki gibi dediğim dedik, öttürdüğüm düdük felsefesiyle 14 tanesini özelleştirme adı altında ihaleye sundu” dedi. Güngör’ün ardından panelist Çiftçi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem söz aldı.

Şeker pancarının ve tarımın doğal döngüsünün önemini vurgulayarak konuşmasına başlayan Erdem, “Yüzlerce yıl tarımın doğal döngüsü içerisinde kamusal üretim yapılmıştır. Hayvanlar, bitkiler ve insanlar bu döngü içerisinde bir aradadırlar. Sanayinin tarıma müdahalesiyle birlikte kentleşme olmuş, insanlar kentlere göç etmeye başlamışlar. Önce insanlar ayrılmış, arkasından endüstriyel tarımın bugün aldığı boyutlarla hayvan kentleri de kurulmaya başlamış. Bitkilerle hayvanlar ve insanlar artık ayrı ayrıdır. Sanayinin her tarıma müdahalesi aslında bu döngüyü bozmuştur” diyerek konuşmasına devam etti. 1980’li yıllarda 24 Ocak kararları ve askeri darbe sonucunda Türkiye tarım ve ekonomik politikalarını liberal politikalar olarak değiştirildiğini vurgulayan Erdem, unun değişimiyle birlikte Türkiye’deki tarım da etkilendiğini ve devletin tarımdan çekilmesi için var olan tarımsal yapıların dağıtıldığını,  1999 ve 2001 yılları arasında Dünya Bankası’nın ve IMF’nin dayattığı tarımsal dönüşüm programlarıyla birlikte bu süreç hızlandığını belirtti. “Tütün Yasası’nın çıkmasının ardından tütün üreticileri Tekel’in devre dışı kaldığı bir piyasada sözleşmeli üreticiliğe mahkum olmuşlar ve 2000’li yıllarda 580.000 civarında olan tütün üreticisi bugün 60.000’e düşmüştür. Şeker Yasası’nın çıkması ile birlikte Şeker Fabrikaları’nın özelleştirme süreci başlamış, 8 fabrika özelleştirilmiş ve bunun 5 tanesini de Panko Birlik almıştır. 3 tanesi özel sektörün elindedir. 25 tanesi de şimdi özelleştirme sürecine giren fabrikalar oluşturulmaktadır” dedi. “Burada amaçlanan aslında çok açıktır. Küçük çiftçileri üretemez hale düşürmek, endüstriyel tarımın bütün desteklerinin çekildiği ve sözleşmelere mahkum edildiği, topraklarını terk etmeleri özel olarak istenmektedir. Çünkü hedeflenen şey bütün dünyada tarımı tohumundan başlayarak üretimine bütün girdilerinin sağlanmasına ve pazarlanmasına kadar olan bütün üretim zincirini uluslararası küresel şirketlerin eline geçmesi ve bu küresel şirketler aracılığıyla da bütün dünya halklarının teslim alınması sürecini sürdürmektir. Bugün Türkiye’de yaşadığımız durum budur.  Soma aslında tütün üretim merkeziydi.  Tütün Yasası’ndan sonra orada çiftçiler tütün üretmez duruma düştüler, borçlandılar ve maden ocaklarında çalışmaya başladılar. Sadece tütün üreticileri değil, Türkiye’nin her yerinden tarımın çözülmesi ile birlikte kopup gelenler de oraya geldiler. Madenlerde çalışanlar aslında eski çiftçilerdi. Toprağın altında bilmedikleri bir yaşamın içerisinde bir yaşama mahkum oldular. 301 tanesini kaybettik ve kaybettiklerimizin çoğu çiftçiydi” dedi. Mevcut Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı raporda nişasta bazlı şekerin insan sağlığına ne kadar zararlı olduğunu açıklamak zorunda kaldığını ve nişasta bazlı şekerin, uzun süreli kullanımında kansere hatta bilinmeyen birçok hastalığa neden olacak bir zehir olduğunu söyleyen Erdem sözlerini bu zehri kullanacak olan tüketicileri de bu mücadeleye katılabilirse üreticiler ve işçilerle beraber bu mücadelenin kazanılabileceğini vurguladı.

Erdem’in ardından CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal konuştu. Bu durumun emperyalizmin az gelişmiş ülkelerde sömürü düzeninin bir parçası ve gelecek yüzyılın enerji, su ve gıda üretiminin üzerinde hegemonya kurma isteği olduğunu belirterek sözlerine başlayan Sarıbal, “Biz bu topraklarda kendi insanımızın karnı kendi ürettiklerimiz doğal ürünlerle mi, yöresel ürünlerle mi doyuracağız, yoksa bir kısmı dışardan ithal edilen ama yeni düzenin getirmiş olduğu bizi taşeron olarak kullanan toprak bizden, su bizden, güneş bizden, emek bizden ama aynı araba üretiminde olduğu gibi taşeron olarak mı kullanılacağız? Mesele bu” dedi. “Şeker pancarı ve şeker pancarı fabrikaları öncelikle temel besin gıdası olması açısından çok önemlidir, ikinci olarak ise Türkiye’deki tarımın şekillenmesi açısından çok önemlidir. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ya da satılması sadece şekerin özelleştirilmesi olarak değerlendirilemez. Çünkü şeker fabrikalarının gittiği yere memurlar gidiyor, lojmanlar gidiyor, teknik elemanlar gidiyor, mühendisler gidiyor, tiyatro gidiyor, okul gidiyor, spor sahaları gidiyor yani aslında bir kültür, tarih ve bellek. Toplumda dönüşüme neden olabilecek mekanizmalar. O kadar ince düşünülmüş ki sadece bunlar da değil. O bölgenin geneline de katkısı olmuş” diyerek sözlerine devam etti. Şeker fabrikalarının zarar etme gibi bir şansının olmadığını belirten Sarıbal, “PANKO’nun 2017 yılında yayınladığı rapora göre özel 8 şeker fabrikaların ürettiği şeker pancarı aldığı yerlerde dekar verimi 6 tondur. Türkşeker’e bağlı şeker fabrikalarının şeker pancarı aldığı yerlerde verim yine 6 tondur. Bir verim eksiği yoktur. Dünyayla değerlendirdiğimiz zaman bir tek kuzey yarım küredeki Almanya, Fransa ve İtalya’da dekar başına 7, 8 ton gibi rakamlara ulaşabiliyoruz. Ama Rusya’dan bile öndeyiz. Rusya’da 5 ton, bizde 6 tondur. Dekar verimi olarak da bir düşüş olması kesinlikle söz konusu değildir. Özellikle çalıştırılmayan fabrikaların önemli mekanizasyonları özelleştirme yüksek kurulu aracılığıyla başka yerlere gönderilmiştir. Bunlar o fabrikalardan çıktı gösterilip zarara yazdırmıştır. Ama özelleştirme yüksek kurulu onu alıp götürüp başka yerde gelir elde etmiştir” dedi. “Bu bir sömürü düzeni, toprak gaspı, hayatımızın ve geleceğimizin çalınmasıdır. Buna itiraz ediyoruz. Ferman padişahınsa bu ülke, bu topraklar, bu coğrafya bizim. Direneceğiz, mücadele edeceğiz. Yaşasın birleşik mücadele, yaşasın dayanışma” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Panel soru-cevap bölümüyle sona erdi.