ÇMO: MÜSİLAJ SORUNU VE ACİL ÇÖZÜM ÖNERİSİ!

08.06.2021

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından, Marmara Denizi'nin ölümü olarak adlandırılan müsilaj sorunu hakkında 7 Haziran 2021 tarihinde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

MÜSİLAJ SORUNU ve ACİL ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Musilajın oluşumunda başrolü iklim değişikliğine bağlı ısınma ve C, N, P içeren organik kirleticilerdir (nutrient).

Birincisi için akıllı kararlarla beslenmiş eylem planları ile uzun bir süreçte çözüm mümkündür ve sorun zaten küreseldir.

İkinci sorunun çözümüne diğerine görece daha kısa sürelerde ulaşılabilir ve sorun yereldir.

Dolayısı ile müsilaj oluşumuna çözüm üretmek için "acil" eylem planı kirletici deşarjlarını kontrol altına almaktır.

Bahsi geçen organik kirleticiler müsilajı oluşturan canlıların gıdasıdır; artan sıcaklıkla birlikte gıdaca (kirletici) zenginleşmiş ortamda uygun koşullar oluştuğundan var olanın hızla üremesi ve nüfus patlaması sonucu müsilaj oluşmuştur. Çünkü, uygun yaşam şartları bu parametrelerin hepsi birden belli düzeye gelmesi ile oluşur.

Sıcaklık, besin stoğundan birinin olmaması uygun ortamı sağlamaz.

O yüzdendir ki, uzun yıllardır atıksu deşarjları ile kirlenmiş olan Marmara‘da sıcaklık koşulu da sağlandığında müsilaj ile yüzyüze gelinmiştir.

Aynı şekilde denizlerin kendi içinde yarın oluşabilecek sıcaklık gradyanları nedeni ile oluşabilecek akıntılarla bu musilajın görsel olarak kaybolacak olması da sorunun çözüldüğü anlamına gelmeyecektir.

Sorun hem bugünün hem de sadece İstanbul`un sorunu değildir. İstanbul yüksek nüfusu ile birlikte elbette sorunda ağırlığını hissettirmekle beraber, Marmara`ya evsel atıksu dışında yine İstanbul başta, Kocaeli, Yalova, Bursa, Tekirdağ illerinden gelen endüstriyel atıksularla, yine Bursa, Yalova, Balıkesir, Trakya kaynaklı taımsal faaliyetler sonucu kirletici karışımı önemlidir.

 Dolayısı ile ilk hamle Marmara`ya uygun arıtılmamış atıksu deşarjının durdurulması olmalıdır.

 Marmara bir iç denizdir ve aşırı yüklenmiştir. Bu anlamda deşarj için ileri biyolojik arıtma (sadece C değil, N ve P giderimi) şartı olmalıdır. Marmara kıyıları bölge bölge kuşaklanmalı, toplanan atıksuların deşarjında N ve P giderimi şartı da aranmalı. Bu yöntemle kontrol altına alınacak deşarj noktaları azalacağından denetim kolaylığı da sağlanacaktır.

 Tesislerin devreye alınması yeterli olmayıp; kontrol ve denetim anlamında da ciddi eylem planları olmalıdır.

 Bu anlamda mevcut durum ve gerekli önlemleri bir arada yoğunluğun hissedildiği İstanbul`dan örneklersek:

 1. Bilinen ve söylenenlerin tersine İstanbul`da Atıksu Ön Arıtma tesisi yoktur.

Çevre teknolojisinde "ön arıtma tesisi"nin belli kriterleri vardır. İstanbul için "ön arıtma tesisi" olarak anılan tesisler bu şartları sağlamamaktadır. Anılan bu tesisler ızgara, kumtutucu ve pompa donanımlarına sahiptir. Yine çevre teknolojisi bu tesisleri "terfi istasyonu" olarak adlandırır. Sahip oldukları üniteler arıtma amaçlı değil çalışan pompa, ekipman ve atıksu hatlarını koruma amaçlıdır.

Izgaralar da ve kumtutucularda organik kirleticilerin tutulması yok sayılacak düzeydedir. Hatta kum tutucular da organik madde tutulması istenmez ve bu kritere göre dizayn edilirler.

Çevre teknolojileri "ön arıtma tesisleri"nde kendiliğinden çökebilen organik madde uzaklaştırılması afına bir çökeltim havuzu öngörür. Nitekim söz gelimi Kadıköy Atıksu ‘Ön Arıtma` tesisinin projesinde bu çökeltim havuzları vardır; ama mevcutta ön çökeltim havularının olması gereken alan İspark alanı olarak kullanılmaktadır.

Boğaz`da olan Üsküdar, Küçüksu, Baltalimanı, Paşabahçe gibi ‘ön arıtma tesisleri" aynı nitelikte birer terfi istasyonudur ve boğaz dip akıntısının yardımı ile atıksuyun Karadeniz`e iletme düşüncesi ile tesis edilmişlerdir.

Boğaz`dakilerin yanısıra Yenikapı, Büyük ve Küçük Çekmece gibi doğrudan Marmara`ya açılan ‘ön arıtma tesisleri" de aynı nitelikli terfi merkezi olarak yıllarca çalışmışlardır; onların ve adaların Karadeniz`e de temasları yoktur. Ancak son zamanlarda Büyük Çekmece tesisi için bir hamle yapılmış; tesis İleri Biolojik Atıksu Arıtma Tesisine evrilmiştir.

Tüm bunların yanısıra kapasite yetersizliği ayrı bir sorun olarak çok uzun bir zamandır varolmuştur. Gerek proje gerekse reel kapasiteleri kaldıramayan tesislerden yapılan by-passlar ciddi sorundur. 

Sözgelimi, Kadıköy ‘Ön Arıtma Tesisi` yetersiz kapasitesi ve projesinde var olan iki deşarj hattından birinin yapılmaması gibi bedenlerle özellikle kış aylarında doğrudan yapılan by-passlara mahkumdur.

 Bu durum; İstanbul`un atıksuyunun %60 ların üzerindeki kısmının ‘ön arıtmadan geçirilerek` tabiri yukarıda anlatıldığı gibi yanlış olduğundan arıtılmadan deşarjı anlamına gelir.

 2. Marmara Denizi`nde mevcut deniz deşarjlarının çevre teknolojisi anlamında tartışılması şarttır ve uygulanan hal ve yerlerde çözüm üniteleri değildirler.

Çevre teknolojisi kapsamında ‘deniz deşarjı` tanımı yoktur; var olan "derin deniz deşarjı" tanımıdır.

Derin deniz deşarjları ancak belli şartlarda uygulanması doğru kabul edilen ve bir dizi uzun süreli etüt ve saha çalışmasına dayanan tasarım ve projelendirme kriterleri olan yapılardır.

 Marmara`da ‘deniz deşarjı` olarak anılan yapılar bu kriterlere sahip değildir. Uzunlukları, difüzör noktaları vb genelde görsel rahatsızlığın önüne geçilmesi kriterine tabi seçilmiştir. Kriterlere uygun olan varsa da Derin Deniz Deşarjları bile iç denizlerde uygulanmaya alıcı ortam adına uygın değillerdir.

Kaldı ki, kıyı şeridi boyunca yüzlerce adı ‘deniz deşarjı` olan yapı vardır. Yüzlercesinin ne bakımı, ne kontrolü, ne de denetimi mümkün değildir. Ve elbette yukarıda söylediğimiz gibi tek kriter görsel rahatsızlığın önüne geçmek olan bu yapıların çevre teknolojisi içinde bir adı yoktur. Kuşaklamanın anlamı burada da ortaya çıkmaktadır. 

 3. Yukarıda değindiğimiz gibi tüm atıksu arıtma tesislerinin N ve P da giderecek hale, İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi olarak revize edilmesi, tüm atıksuların bu düzeyde arıtılması gerektir ve şarttır.

 4. Sorun bu günün sorunu değildir. Sorun sadece İstanbul ve Marmara sorunu da değildir.

Sanıldığı ya da söylendiği gibi Karadeniz bu sorundan bağımsız değildir. Sadece su sıcaklığı belli düzeye çıkmadığından doğa Marmara`daki gibi parmağını kör gözlerimize henüz sokmamıştır.

Bu coğrafyada yeyerince katliam yapılmıştır.

Bu coğrafyaya yeni bir yük getirecek, ekolojik dengeleri alt üst edip; yeni katliamlara yol açacak Kanal İstanbul ve çevresinde planlanan yeşil sermayenin gettosu çılgınlığından vazgeçilmelidir.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası