EMİN KORAMAZ YAZDI: "AFET BÖLGELERİNDE DURUM"

03.09.2021

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 3 Eylül 2021 tarihli BirGün Gazetesi'ndeki köşesinde, geçtiğimiz ay yaşanan büyük sel felaketi sonrasında TMMOB Heyeti ile birlikte ziyaret edilen Kastamonu'nun Bozkurt ve Sinop'un Ayancık ilçelerindeki gözlemlerini yazdı.

AFET BÖLGELERİNDE DURUM

10-11 Ağustos 2021 tarihlerinde yaşanan şiddetli yağışlar, Kastamonu, Sinop, Bartın ve Karabük illerimizde büyük bir yıkım yarattı. 82 yurttaşımızın hayatını kaybettiği sel ve heyelan sonrasında Kastamonu’nun Abana, Azdavay, Bozkurt, Çatalzeyin, Devrekani, İnebolu, Küre, Pınarbaşı ve Şenpazar ilçeleri; Sinop’un Merkez, Ayancık, Türkeli, Gerze, Boyabat ve Erfelek ilçeleri ile Bartın’ın Ulus ilçesi Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi olarak ilan edildi.

Sel felaketi Kastamonu’da 71, Sinop’ta 10, Bartın’da 1 canımızı aldığı gibi bu şehirlerimizde büyük bir yıkım ve maddi hasar da yarattı. Özellikle Bozkurt, Abana, Ayancık ve Türkeli ilçelerimizde selden etkilenmeyen ev ve işyeri neredeyse kalmamış durumda. Köprüler, yollar, altyapılar kullanılamaz hale geldi.

TMMOB örgütlülüğü olarak felaketin ertesi gününden itibaren bölgede çalışmalar yürütüyoruz. Odalarımız kendi mesleki alanları uyarınca bölgede inceleme ve gözlemde bulundular. Felaketin nedenlerini ve sonuçlarını içeren ilk gözlem raporlarını kamuoyuyla paylaştılar.

BOZKURT VE AYANCIK

Geçtiğimiz hafta içerisinde TMMOB Yönetim Kurulu Üyelerimiz, TMMOB’ye bağlı Odalarımızın başkanları ve bölge illerindeki İl Koordinasyon Kurulu üyelerimizle birlikte bölgede inceleme ve ziyaretlerde bulunduk.

İlk olarak en fazla can kaybının yaşandığı Kastamonu’nun Bozkurt İlçesi’ne, ardından da büyük bir kentsel yıkımla yüz yüze gelen Sinop’un Ayancık ilçesine gittik. Her iki ilçemizde de de yaptığımız yerinde gözlemlerin ardından yerel halkla ve Belediye Başkanlarıyla görüşmelerde bulunduk.

Afetin üzerinden geçen 2 haftayı aşkın süreye rağmen afetin yoğun yaşandığı bölgelerde hayat henüz normal seyrine dönebilmiş değil. İlçe merkezlerindeki yıkıntı ve molozların kaldırılmasına devam ediliyor. Yıkılan ve büyük hasar alan yerleşim yerlerindeki halk, yakın yerlerde oluşturulan geçici yerleşim yerlerine aktarılmış durumda. Halk temel ihtiyaçlarını halen büyük oranda ülkemizin dört bir yanında sağlanan yardımlar aracılığıyla karşılıyor.

Nüfus yoğunluğunu bu kadar düşük olduğu bir bölgede yaşanan doğal afetin bu denli büyük yıkım yaratması, ülkemizin bütünü ve geleceği açısından endişe verici.

AFETLERİN NEDENİ

Bildiğiniz gibi iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi nedenlerle, son yıllarda aşırı doğa olaylarıyla daha sık karşı karşıya geliyoruz. Özellikle Karadeniz bölgemizde yoğun yağışlar nedeniyle çok sayıda sel ve heyelan yaşıyoruz. Doğaya yapılan yanlış müdahaleler, aç gözlülükle yapılan HES’ler, yerleşim yerlerinin plansızlığı, uygun olmayan köprü ve yollar bu doğa olaylarını yıkıcı hale getiriyor.

Burada yaşanan felakette de tüm bu faktörlerin etkisi olduğunu görüyoruz. Odalarımız tarafından yapılan gözlemlerde, akarsu yataklarının bölgedeki yol ve tümel inşaatlarının hafriyatlarıyla doldurulmasının, akarsu yakalarının bakım ve temizliğinin yapılmamasının, dere üzerine kurulan köprülerin selle beraber gelen ağaç ve bitkilerin geçişine engel olmasının ve en önemlisi de dere yatağının imara açılmasının felakete davetiye çıkardığı ifade ediliyor.

Bu durum sadece bu bölgeye ait bir sorun değil. Sakarya’dan Artvin’e kadar uzanan geniş kıyı şeridinde hemen hemen her kasabamız bu tehditle yüz yüze yaşıyor. Pek çok kentimizin yağmur suyu ve kanalizasyon taşıma sistemleri eski ve yetersiz durumda.

ÇÖZÜM İÇİN

Sel riskini afete dönüştüren en önemli olgunun plansız kentleşme olduğu asla unutulmamalı. Bu bağlamda merkezi ve yerel yönetimler ilk iş olarak çevre düzeni planlarını ve imar planlarını DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan taşkın tehlike ve risk haritalarını baz alarak revize etmeli. Mevcut imar planlarında taşkın tehlikesi bulunan alanlara yapı ruhsatı verilmesi durdurulmalı.

Hâlihazırda taşkın tehlikesi yüksek alanlar içinde kalan yerleşim alanları ise boşaltılarak, bu alanda yaşayan yurttaşlarımızın güvenli alanlara taşınması sağlanmalıdır. Yeni planlarda akarsu yatakları ve taşkın alanlarında kesinlikle yapılaşmaya izin verilmemeli.

Bölgede dere ve akarsuların doğal akışını engelleyecek, arazi topografyasını değiştirecek hiçbir çalışmaya izin verilmemeli, mevcut yapılar bu açıdan gözden geçirilmeli, yanlış su yönetimi ve HES politikaları sonlandırılmalı.

Kentlerimizi doğaya ve bilime uygun biçimde planlamak, yapılarımızı uygun mühendislik hizmeti ile yapmak, doğal dengeyi bozan müdahalelerden kaçınmak, böylesi felaketleri engellemenin en önemli yoludur.

Başta merkezi ve yerel yönetimler olmak üzere tüm halkımız, yaşamın, bilimin ve tekniğin ışığında, uygun mühendislik ve mimarlık hizmeti almış yapılarda ve yapılaşmalarda sürdürülmesi için çaba harcamak zorundadır. Afetlerden korunanın yegane yolu budur.