EMİN KORAMAZ YAZDI: "AKP'NİN EĞİTİM KARNESİ 1"

19.06.2020

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 19 Haziran 2020 tarihli Birgün Gazetesi'ndeki köşesinde, ülkemizin en önemli sorun alanlarından biri olan eğitim alanında yaşanan çürüme üzerine yazdı.

AKP'NİN EĞİTİM KARNESİ 1

İktidarın önemsizleştirme gayretine rağmen salgın ülkemizde yayılmaya devam ediyor. Kısıtlamaların kaldırılmasından bu yana sürekli artan günlük vaka sayısında Avrupa ülkeleri arasında zirvede yer alıyoruz. Vaka sayısındaki artışa rağmen iktidar, salgınla mücadeleyi tamamen yurttaşların inisiyatifine bırakmış görünüyor.

Yaşadığımız bu kontrolsüz salgın döneminde yurttaşları en fazla kaygılandıran konuların başında önümüzdeki iki hafta sonunda gerçekleştirilecek olan sınavlar geliyor. 20 Haziran’da gerçekleştirilecek Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavına 1 milyonun üzerinde, 27-28 Haziran’da gerçekleştirilecek Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) ise yaklaşık 2 buçuk milyon öğrenci katılacak.

Bilim insanlarının ve halkın itirazlarına rağmen milyonlarca öğrencinin geleceğini şekillendirecek sınavları salgın tehdidi altında gerçekleştirilmesinin akla sığar bir yanı bulunmuyor. Sınavlara girecek tüm öğrenci arkadaşlarımıza sağlık ve başarı diliyorum.

EĞİTİM SİSTEMİNİN DEFORMASYONU

İktidara geldiği günden itibaren AKP’nin en öncelikli hedeflerinden birisi eğitim sistemi oldu. Okul öncesinden yükseköğretime kadar her aşamadaki saldırılar, eğitim alanındaki geleneksel sorunların derinleşmesine neden olurken, pek çok yeni sorunun ortaya çıkmasına neden oldu.

Bu dönemde bir yandan özelleştirmeler yoluyla eğitimin kamusal niteliği ortadan kaldırılıp ticarileştirilirken, diğer yandan da sistem ve müfredat değişiklikleriyle eğitimin içeriği tamamen dönüştürüldü. Eğitimin kamusal niteliğinin aşındırılması farklı gelir grupları arasındaki fırsat eşitliğini ortadan kaldırdığı gibi, cemaat ve tarikatların eğitim ve sosyal hizmetler alanındaki etkinliklerinin artmasına neden oldu.

“Kindar ve dindar” bir nesil yetiştirme isteğini gizleme gereği duymayan AKP bu amacına ulaşabilmek ilkokul müdürlerinden üniversite rektörlerine kadar tüm kurum yöneticilerini kendine bağlı kadrolardan seçti. 4+4+4 sistemiyle bozulan eğitim yapısında din dersleri ve imam hatipler yaygınlaştırılarak eğitimin laik niteliğini ortadan kaldırıldı. Bugün artık temel eğitim sistemimiz tam anlamıyla çürüme içindedir.

YÜKSEKÖĞRETİMDE DARBE

Eğitimdeki çürümenin diğer ayağını da üniversiteler oluşturuyor. Tıpkı temel eğitimde olduğu gibi Yükseköğretimde de eğitimin niteliğinden müfredat içeriğine, akademik özgürlüklerden kampüs yaşamına kadar her alanda yapılan gerici ve baskıcı müdahaleler nedeniyle büyük bir çöküş yaşanıyor.

Plansız biçimde, seçim yatırımı olarak hayata geçirilen “Her İle Üniversite” projesi ile yükseköğretimin en önemli problemlerinden biri olan eğitim kalitesi ve standardı sorunu yaygınlaştırılmış, üniversiteler arası uçurumlar derinleşmiştir.

Üniversitelerin ve öğrencilerin sayısı arttıkça, özellikle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı gibi teknik bölümler için gerekli alt yapı, laboratuvar ve uygulama sistemleri açığı daha da büyümüştür.

Devlet tarafından desteklenen özel üniversiteler nedeniyle yükseköğretim ticari bir faaliyet alanına dönüşmüştür. Ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının % 40’ı özel üniversitelerden oluşmaktadır.

Cemaat ve tarikatların yükseköğretim sistemindeki kadrolaşması, çalınan-servis edilen sorular, yandaşlar için özel tahsis edilen kadrolar gibi nedenlerle akademik kadroların niteliği düşmüştür. ODTÜ bünyesinde oluşturulan URAP’ın dünya çapındaki üniversitelerinin akademik performanslarına göre yaptığı sıralamada ilk 500 içinde hiçbir üniversitemiz yer almamaktadır. İlk 1000 içinde ise sadece 13 Üniversitemiz bulunmaktadır. Bunların tamamı da 1990 yılı öncesinde kurulan üniversitelerdir.

12 Eylül Darbesi sonrasında darbecilerin üniversiteleri zapturapt altına alabilmek için kurduğu YÖK, AKP döneminde tümüyle siyasallaşmış bir kurum haline dönüştü. Ülkede egemen olan baskıcı, antidemokratik ve gerici ortam YÖK ve Rektörleri eliyle üniversitelere egemen oldu. Rektörlük seçimlerinin kaldırılması ve KHK’lar eliyle yapılan ihraçlar, uzun yıllar sonra bile anlatılmaya devam edilecek yüz karası kararlar olarak tarihe geçti.

Akademisyen cübbelerinin polis postalları altında çiğnendiği, kampüslerin karakollara dönüştürüldüğü, öğrencilerin potansiyel birer suçlu gibi görüldüğü karanlık bir dönemden geçiyoruz. Bu karanlıkla yüzleşmeden, tek adam rejiminin hayatlarımızın her alanına yayılan kötülüğüyle hesaplaşmadan yükseköğretimin sorunlarını çözmemiz mümkün görünmüyor.

Bu önemli konu hakkındaki yazıma önümüzdeki hafta devam edeceğim.