EMİN KORAMAZ YAZDI: "MÜSİLAJ"

11.06.2021

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 11 Haziran 2021 tarihli BirGün Gazetesi'ndeki köşesinde, Marmara Denizi'nde ortaya çıkan müsilaj sorunu ve çözüm önerileri üzerine yazdı.

MÜSİLAJ

1979 yılı Kasım ayında İstanbul Boğazı’nda yaşanan gemi kazası sonrasında ham petrol yüklü Independenta isimli gemide başlayan ve gökyüzüne yükselen kara dumanıyla 27 gün boyunca devam eden yangın, o dönemde yangın yerine dönen ülkenin durumuyla benzeştirildi uzun yıllar boyunca.

Bugün yine aynı yerde, Marmara Denizi’nde, ortaya çıkan bir diğer çevre felaketi olan müsilaj da içinden geçtiğimiz dönemde su yüzüne çıkan iktidarın kirli ilişkilerinin dışa vurumuyla benzeştirilebilir belki de… Yılların birikimine dayanan, koşulların sürdürülemez hale gelmesiyle birden bire ortaya çıkan, hızla etrafa yayılan ve çevresindeki yaşamı yok eden vıcık vıcık ilişkiler ağını bu denli temsil edebilecek başka bir görüntü bulmak zor olurdu.

İlk olarak geçtiğimiz Kasım ayında deniz tabanında tespit edilmeye başlayan, bahar aylarından itibaren ise deniz yüzeyinde yaygınlaşan müsilaj, yarattığı görsel kirlilik bir yana, Marmara Denizi’nin canlılığı açısından taşıdığı tehdit nedeniyle en önemli gündemlerimizden birisi haline geldi.

SORUNUN NEDENİ

Denizde bulunan mikroorganizmalar tarafından salgılanan müsilaj aslında dünyanın bütün denizlerinde ve okyanuslarında görülen doğal bir olaydır. Denizlerdeki ekosistemin devamı için de önemli olan bu salgının Marmara Denizi’nde bir çevre felaketine dönüşmesine neden olan şey, kontrolsüz boyutlarda üremeye ve yaygınlaşmaya başlamasıdır. Salgının sümüksü yapısı nedeniyle bir araya gelerek deniz yüzeyinde kalın tabakalar oluşturması, denizin atmosferle bağını keserek bölgedeki deniz canlılığını büyük oranda azaltmaya başlamıştır.

İklim değişikliği sonucunda deniz suyu sıcaklığının artması ve Marmara Denizi’ndeki kirliliğin sürdürülemez boyutlara ulaşması nedeniyle başlayan bu yoğun müsilajın, uzun zamandan beri göz ardı edilen bir dizi sorunun sonucu olduğu konusunda tüm bilim insanları görüş birliğinde.

Türkiye nüfusunun neredeyse üçte birinin yaşadığı, ülke sanayisinin neredeyse üçte ikisinin bulunduğu Marmara Denizi, uzun yıllardan bu yana evsel ve endüstriyel atıklarla kirletilmektedir. Meslek örgütlerinin, üniversitelerin ve bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen yanlış atık politikaları ve yetersiz arıtma nedeniyle Marmara Denizi kendini yenileyemeyecek bir kirlilik düzeyine ulaşmış görünüyor.

Yaklaşık 20 yıldır ülkeyi yöneten, 25 yıl boyunca da İstanbul’u yöneten siyasi iktidar ise suçu ve sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP grup toplantısında Ekrem İmamoğlu’nu hedef göstermesi, iktidarın konuya yaklaşımını göstermektedir.

SORUNUN ÇÖZÜMÜ

Müsilajdan politik rant devşirmeye yönelik bir diğer açıklama ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’ndan geldi. Bakan, bir televizyon programında yaptığı açıklamalarda, sorunun kaynağına hiç değinmeksizin, Kanal İstanbul’un yapılmasıyla Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununun da çözüleceğini iddia etti.

Oysa Kanal İstanbul’a ilişkin bilim insanları tarafından yapılan eleştirilerin en başında Marmara Denizi’nin uzun yıllara dayanan ekolojik dengesinin bozulmaması gerektiği konusu yer alıyordu. Karadeniz’den açılacak yeni bir su yolunun bu dengeyi hızla değiştireceği, denizin bu hızlı değişime tepki vereceği açık biçimde dile getiriliyordu.

Bir kez daha hatırlatacak olursak, Karadeniz ile Akdeniz’den gelen suların karşılaşma ve birleşme noktası olarak Marmara Denizi, iki farklı su kütlesine sahip bir iç deniz özelliği taşımaktadır. Bu yüzden Marmara Denizi, iki farklı su tabakasıyla her iki deniz suyunun özelliklerini barındıran ve binlerce yıllık döngü ile bugünkü dengesini bulmuş olan hassas bir ekosisteme sahiptir. İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi’nde hızlı akıntılar, farklı nitelikteki ortamlar arasında karışım sağlar; bu da denizdeki tüm canlı yaşamına yansır.

Karadeniz ile Marmara Denizi arasında açılacak yeni bir kanal, su akışını ve yeni organik maddelerin miktarını artıracak, Marmara Denizi’nin doğal yapısını bozacaktır. Organik yapıların ve kirliliğin Marmara Denizi derin suyuna çökelmesi ile birlikte, buradaki yetersiz oksijen miktarı daha da azalacak ve metan, hidrojen sülfür, azot miktarı aşırı derecede artacaktır.

Bakanın sorumsuz açıklamaları bilimsel zeminden uzak olduğu gibi yangına adeta körükle gitme çabasını da göstermektedir. İhtiyacımız olan Marmara Denizi’nin ekosisteminin tümüyle bozulması değil, dengeye kavuşturulmasıdır. Bunun öncelikli ve acil çözümü atık politikasının hızla düzeltilmesidir. Endüstriyel ve evsel atıkların etkili biçimde arıtılmasıdır. Mevcut atıksu tesislerinin hızla İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi haline getirilmesidir. Kanal İstanbul gibi ekosistemi tahrip edecek projelerden vazgeçilmesidir.