ODALARDAN ELAZIĞ DEPREMİ AÇIKLAMALARI

25.01.2020

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, Fizik Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Maden Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası ile Şehir Plancıları Odası 24 Ocak'ta meydana gelen depreme ilişkin birer basın açıklaması yaptılar.

EMO: GEREKLİ ÖNLEMLER ALINSIN, DEPREMLER AFETE DÖNÜŞMESİN

Elazığ ve çevresinde 24 Ocak 2020 tarihinde yaşanan depremde şimdiye kadar açıklanan bilgilere göre 22 kişinin hayatını kaybettiğini ve 1031 kişinin yaralandığını öğrenmiş bulunmaktayız. Hayatını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Yaralıların bir an önce sağlıklarına kavuşmasını umuyoruz.

Doğal afetler değil kar hırsı can alıyor!

Bilim insanlarının dikkat çekmeye çalıştığı ve ülkemizde sıklıkla yaşanan depremlerin en az yıkımla atlatılmasının yolu yine bilimden yana anlayışla denetimlerin her aşamada artırılmasıdır. Ülkemizin deprem bölgesi olduğunu bir kez daha ne yazık ki acı şekilde deneyimledik. Elazığ`da yaşanan depremde denetimsizliğin ve yetkin kişiler tarafından yapılmayan yapıların can aldığına şahit olduk. 

Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu olarak hasarların yaşandığı bölgelerde üyelerimizin ve birimlerimizin yapılacak çalışmalara katılması için çağrıda bulunuyoruz. 

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI
46. DÖNEM YÖNETİM KURULU

FMO: ELAZIĞ`DA 6.8 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM

T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanlığı`ndan alınan verilere göre; 24.01.2020 günü saat 20:55`de merkez üssü Sivrice (Elazığ), aletsel büyüklüğü 6.8 (Mw) ve Odak derinliği 08.06(Km.) olan şiddetli bir deprem meydana gelmiştir.

Depremde vefat eden vatandaşlarımıza rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.

Depremler ve doğal afetler ülkemizin kaçınılmaz bir gerçeğidir. Bu nedenle; toplumda deprem bilincinin oluşturulması, deprem ve afetlere karşı uygun yerleşim alanlarının belirlenmesi, güvenli binalar yapılması, deprem öncesi, sırası ve sonrası hazırlıklı olunması gerekmektedir.

Deprem zararlarını en aza indirmek için; mühendislik biliminin gerekleri dikkate alınmalıdır. Ülkemiz bulunduğu konum itibariyle her an deprem olabilir ve buna hazırlıklı olmalıyız.

DEPREM ÖLDÜRMEZ BİNA ÖLDÜRÜR.

Saygılarımızla

TMMOB FİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU

 

HKMO: YÜREĞİMİZ ELAZIĞ’DA

Dün (24.01.2020) Elazığ Sivrice‘de saat 20.55‘de 6,8 büyüklüğünde meydana gelen deprem, ülkemizin her an deprem gerçeği ile karşı karşıya olduğunu göstermiştir. Son verilere göre yaşanan bu afette 20 kişi hayatını kaybetmiş, 1015 kişi de yaralanmıştır. 

Daha önce de sık sık belirttiğimiz gibi yaşanan bu tür afetlerde can ve mal kaybına yol açan afetin kendisi değil öngörülebilir olduğu halde bu afetlere karşı önlem almamaktır. Deprem kuşağında yer alan ülkemizde tüm yapıların depreme dayanıklı bir şekilde inşa edilmesi, var olan yapıların sağlamlaştırılması için gerekli tedbirlerin alınması, aksi halde en ağır yaptırımların uygulanması gerekmektedir ve bunun için geç kalınmamalıdır. 

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası olarak Elazığ‘da meydana gelen ve pek çok ilimizde hissedilen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyor ve depremi yaşayan tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz; meydana gelebilecek olası depremlerdeki can ve mal kayıplarını en aza indirgemek için tüm önlemlerin geç kalınmadan hayata geçirilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor ve bilimsel ve teknik doğrular ışığında yapılacak her türlü çalışmaya katkı sunmaya hazır olduğumuzu yineliyoruz. 

TMMOB
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası

 

 

İMO: ÜLKEMİZİN EN TEMEL SORUNU FAY HATLARI DEĞİL YAPI STOKUNUN DEPREME DAYANIKLI OLMAMASIDIR!

Elazığ`da yaşanan 6.8 büyüklüğündeki depremle yeniden sarsıldık. Her şeyi bir kez daha sıcağı sıcağına yaşamış olduk. Bu deprem, ülkemizde insan canının ne kadar ucuz olduğunu tüm açıklığıyla ortaya serdi. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız geçmişte yaşamış olduğumuz depremlerden yeterince ders almadığımızı açıklıkla ortaya koydu.

"Ben karar verdim oldu" anlayışının ortaya çıkardığı acı sonuçları yine yaşıyoruz. Orta büyüklükte bir depremde bile can kayıpları ortaya çıkıyor. Olayın kendisiyle değil sonuçlarıyla uğraşıyoruz. Biliyoruz ki "AFET" bir olayın kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Elazığ Depremi de sonuçları itibariyle bir afettir. Edindiğimiz bilgilere göre şimdilik 40 yurttaşımız yaşamını yitirdi. 76 bina yıkıldı, 645 bina ağır hasar gördü. Tüm Türkiye`den giden arama kurtarma ekipleri üç gündür göçük altında kalanlara ulaşamadı, binaların enkazları kaldırılamadı.

Kartal`da kendi kendisine yıkılan YEŞİLYURT APARTMANI`NIN enkazı da beş günde kaldırılabilmiştir. İstanbul`un yaşayacağı deprem yıkımında canların kurtarılması, yangınların söndürülmesi, yıkılan yapı enkazlarının kaldırılmasının cevabını ELAZIĞ DEPREMİ ile ortaya çıkmıştır.

Böylesi durumlarda en önemli konu doğru bilgilerin kullanılması ve paylaşılmasıdır. Ülkemizin toprakları deprem tehlikesi altında olduğu tartışılmayacak kadar açıktır. Buna rağmen durmadan FAY hatlarını gündeme getirerek insanlarımız üzerinde biriken enerjiyi fay hatlarıyla boşaltmak, yapılması gerekenlerin üstünü örterek gerçeklerin öğrenilmesini engellemeye neden oluyor.

‘Neler Oluyor, Neler Yapılmalıdır?` Sorusu son derece önemlidir.

1-Elazığ`da yaşamış olduğumuz 6.8 büyüklüğündeki depremde aynı yerde bulunan bir çok bina ayakta duruyorken bazı binalar neden yıkıldı? Yıkılan binaların altından FAY hatları mı geçiyordu? Yoksa yıkılan binaların kendisinde mi bir sorun vardı? Bu konu üzerinde herkesin düşünmesi gerekir.

Açıklıkla söylenebilir ki sorun fay hatlarında ve ortaya çıkan depremde değil yıkılan yapıların deprem karşısında güvensiz olmalarıdır. Gelen deprem kuvvetlerine dayanamamasıdır. Sorunu fay hattında ve depremde değil depreme dayanıklı yapıların üretilmemesinde aramak lazım. Sorun fayda ve depremde olsa yerle bir olan yapıların yanında bulunan diğer yapıların da yıkılması gerekirdi.

2-İmar Barışı adıyla çıkarılan yasayla, tümüyle kaçak olarak yapılan yapıların deprem güvenlikleri yapı sahiplerinin beyanına bırakıldı. Yapı sahiplerinin kaçak olarak yaptıkları bu yapılar için depreme karşı güvenlidir diye bildirimde bulundular. İstanbul Kartal`da beş katı ruhsatlı üç katı kaçak olarak yapılan Yeşilyurt Apartmanı kendi kendisine yıkıldı, 21 insanımız yaşamını yitirdi.

Kaçak olarak yapılan yapıların deprem güvenlikleri yoktur. Bu yapılar yaşanacak depremde ayakta kalamazlar. Bu yapıları deprem yıkmadan önce, kamu iradesi bu tür kaçak yapıların içinde oturanlara destek olmalı ve bu yapılar kamu tarafından boşaltılarak yıkılmalıdır.

3-Projeli ve ruhsatlı, üzerinde kaçak kat ilavesi olan yapı sayısı hiç de az değildir. Bu kaçak katlar yıkılmalıdır. Kaçak katların yıkılmış olması bir yanıyla bu yapıların güçlendirildiği anlamına gelir. Aksi halde Kartal Yeşilyurt Apartmanında olduğu gibi kendi kendisine yıkılmasa da yaşanacak depremde yıkılmaları çok büyük bir olasılıktır.

4-Projeli ve projesi deprem yönetmeliklerine uygun olarak yapılan ve ruhsatlandırılan yapıların zaman içerisinde yıprandıklarını biliyoruz. Yapılarda kullanılan donatıları (çelik) paslanır ve betonun taşıma gücü zayıflayabilir. Bu tür yapılar incelenmeli, gerekiyorsa onarım ve güçlendirme projeleri yapılarak depremde yıkılmayacak şekilde güçlendirilmelidir.

5-Zemini sorunlu olan yerlere veya fay hatlarına yakın olan yerlere çevre ve kentleşme bilimi açısından yapı yapmamak başka bir şeydir. Buralara yapı yapılmaz diye teknik olarak iddialı bir şekilde konuyu yorumlamak başka bir şeydir. Zemin koşulları, deprem yönetmelikleri ve mühendislik ilkeleri dikkate alınarak yapılan yapılar hasar görebilir fakat can kayıpları yaratmaz. İnşaat mühendisliği bilimi ve bilgisi bu tür yapıların yapılabileceğine imkan veriyor. Bu nedenle tartışmaları fay hatlarına ve zemin koşullarına bağlayarak yapmak doğru değildir.

6-Deprem sonrası oluşturulan kriz masaları ve kurtarma çalışmalarıyla soruna çözüm aranması çıkar bir yol değildir. Asıl sorun insanlarımızı göçük altında bırakmamaktır. Bunun için yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmek gerekir.

7-Ülkemizde bilime, mühendisliğe ve bilgiye dayalı LİYAKAT sistemi tümüyle ortadan kalkmıştır. Mühendislik eğitiminde, yapı denetiminde ve kaliteli mühendislik hizmetlerinde ciddi bir sorun vardır. Bu sorunlar giderilmelidir.

8-İstanbul`a kaç kanal yapılırsa yapılsın, yaşanacak olan bir İstanbul Depremi`nin ortaya çıkaracağı sorunları ortadan kaldırmak hiçte kolay olmaz. Bu nedenle ülkemizin parasal kaynakları kanal yapmak için değil, İstanbul`u depreme hazırlamak için kullanılmalıdır.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası olarak tek bir insanımızın yaşamını kaybetmemesi için her türlü katkıyı yapmaya hazır olduğumuzun altını kalın harflerle çiziyoruz.

Saygılarımızla,

TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI

YÖNETİM KURULU

 

JFMO: ELAZIĞ`DA 6.8 (Mw) BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM

T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanlığı`ndan alınan verilere göre; 24.01.2020 günü  saat  20:55`de merkez üssü Sivrice (Elazığ),  aletsel büyüklüğü 6.8 (Mw) ve Odak derinliği 08.06(Km.) olan şiddetli bir deprem meydana gelmiştir.

Elazığ`ın yanı sıra Malatya, Tunceli, Adıyaman, Diyarbakır ve çevre illerde hissedilen, depremin ardından, 25.01.2020 00:58 ‘e kadar aynı bölgede büyüklükleri 1.8 ile 5.4 arasında değişen 92 artçı sarsıntılar meydana gelmiştir. Depremin belirgin süresi ise ilk belirlemelere göre 20,4 sn. Olarak hesaplanmştır.

Resmi açıklamalara göre (25.01.2020 saat 14:30); 22 vatandaşımız hayatını yitirmiş, 1103 vatandaşımız yaralanmış, birçok bina hasar görmüştür. Yıkılan binalarda kurtarma çalışmaları devam etmektedir.

Depremde vefat eden vatandaşlarımıza rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyoruz. Ayrıca hasar gören binalara girilmemesini öneriyoruz.

DEPREM ÜLKEMİZİN GERÇEĞİDİR, GEÇMİŞTE YAŞANDIĞI GİBİ GELECEKTE DE YAŞANACAKTIR.

Depremler ve doğal afetler ülkemizin kaçınılmaz bir gerçeğidir. Bu nedenle; toplumda deprem bilincinin oluşturulması, deprem ve afetlere karşı uygun yerleşim alanlarının belirlenmesi, güvenli binalar yapılması, deprem öncesi, sırası ve sonrası hazırlıklı olunması gerekmektedir.

Deprem zararlarını en aza indirmek için; mühendislik biliminin gerekleri dikkate alınmalı, zemin ve temel etüt raporları standartlara uygun yapılmalı, Riskli alanlar imara açılmamalı, bilimsel normlara dayalı yer seçimi yapılmalı, İmar Planına altlık teşkil eden jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmalı, ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilmemelidir.

Ülkemizde her an deprem olabilir. Depreme hazırlıklı olmalıyız. Derem zararlarının en aza indirmenin en önemli yolu depreme dayanıklı binaların üretilmesidir. Bilinmelidirki  DEPREM ÖLDÜRMEZ BİNA ÖLDÜRÜR.

Saygılarımızla

TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI

XVII. DÖNEM YÖNETİM KURULU

 

JMO: KANAL’I BIRAK, DEPREMLERE BAK: DEPREM BU KEZDE ELAZIĞ VE MALATYA’YI VURDU

çişleri Bakanlığı AFAD Başkanlığının verilerine göre 24.01.2020 tarihinde saat 20.55 sularında Merkez üssü Elâzığ İli Sivrice İlçesi güneybatısında olan olan Mw: 6.8 büyüklüğünde, yaklaşık 8.06 km. derinliğinde, ilk resmî açıklamalara göre 20 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, 1015 kişinin yaralandığı, 30’u aşkın vatandaşımızın enkaz altında olduğu ciddi can ve mal kayıplarına neden olan bir depremi daha yaşadık.

Öncelikle başta Elâzığ ve Malatya olmak üzere tüm halkımıza baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Depremin meydana geldiği Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ), Bingöl-Karlıova‘dan başlayan ve 580 km boyunca Antakya‘ya doğru uzanan 4-25 km genişlikteki aktif bir deformasyon kuşağıdır. En az iki milyon yıldan bu yana hareket ettiği bilinen sol yanal atımlı fayın bugüne kadar toplam 15 km’lik yanal öteleme yapmış olduğu, yani fayın yıllık kayma hızının 7.9 mm/yıl olduğu tespit edilmiştir. DAFZ’nun her biri ayrı bir depremde kırılması beklenen belirgin bölümleri (segment) bulunmaktadır. Bunlar

1-Karlıova-Bingöl fayı; 65 km

2-Palu-Hazar fayı; 50 km

3-Hazar-Sincik fayı; 85 km

4-Çelikhan-Gölbaşı fayı; 50 km

5-Gölbaşı-Türkoğlu fayı; 90 km

6-Türkoğlu-Antakya fayı; 145 km segmentleridir..

DAFZ üzerindeki büyük yerleşim birimleri Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Elâzığ, Bingöl, Muş ve Tunceli’dir.  

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, bugüne kadar sayısız açıklamalarımızla Doğu Anadolu Fay Zonunda meydana gelecek depremlere dikkat çekmeye özel bir çaba harcadık, bu amaçla “DAF Sempozyumları” gerçekleştirdik. Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) boyunca bu fay segmentlerinde büyüklüğü 6.7 ile 7.5 arasında değişen birçok deprem geliştiğini ve ağır hasarlara neden olduğunu, tarihsel deprem kayıtlarına göre DAF‘ın farklı bölümleri üzerinde 150 yıldır büyük yıkıcı depremlerin gelişmediğini ve bu fay zonunun yıkıcı depremlere gebe olduğunu ifade ettik.

Bütün dikkatler olası bir İstanbul depremine odaklanmışken, etkili olduğu bölgede önemli illerimiz ve barajlarımız bulunan, uzun süredir sessizliğini koruyarak enerji biriktiren ve geçmişte çok sayıda yıkıcı depreme kaynaklık etmiş, yakın gelecekte de yıkıcı depremlere kaynaklık etmesi kaçınılmaz olan Doğu Anadolu Fay Zonu’nun gözlerden uzak tutulmaması gerektiğini belirttik,  Sivrice ile Palu arasında uzanan segmentin en etkili ve yıkıcı nitelikte deprem üretme özelliğine sahip olduğunu özellikle vurguladık.

Odamız tarafından Türkiye Diri Fay Haritası baz alınarak yapılan incelemede, “Aksaray, Bolu, Sakarya, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Denizli, Erzurum, Kahramanmaraş, Hatay, Hakkari, Muğla, Eskişehir, Kütahya, Bingöl” gibi 18 ilimizin merkez yerleşim birimleri ile yine içinde son depremi yaşadığımız 80’ini aşkın ilçe merkezinin ve ilk belirlemelere göre 502 köyümüzün deprem üretme potansiyeli yüksek aktif fayların geçtiği hatlar üzerine doğrudan oturduğu vurgulanarak, fay hatları üzerindeki alanların yapılaşmaya kapatılarak,  bu yerleşimlerde öncelikli olmak üzere kentsel dönüşümün uygulamalarının başlaması gerektiğini belirttik.

Tüm uyarılarımızın ve önerilerimizin dikkate alınmadığını son yaşanan depremin ortaya çıkardığı olumsuz bu tablo ile maalesef bir kez daha gördük. Haklı olmayı değil bu acıları yaşamamayı tercih ederdik. Ancak, doğa kaynaklı olayların afete dönüşmesinde tıpkı eğitim sisteminde yaşanan olumsuzluklarda olduğu gibi yanlış ve yanlı uygulamaların ve siyasi bir irade eksikliğinin acı sonuçlarını yaşamaya devam ediyoruz.

Depremde ortaya çıkan bu olumsuz tablo afet zararlarının doğrudan belirleyicisi olan, düşük standartlarda, sağlıksız ve yasa dışı bir yapılaşma, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme, bilimsel normlara dayalı olmayan arazi kullanım ve yer seçimi kararları, etüt, proje ve yapı üretim süreçlerindeki denetimsizlik ve özellikle tüm bu olumsuzlukları giderecek yasal düzenleme ve idari yapılanmaya ilişkin bütünlüklü bir çalışma olmayışının sonucunda ortaya çıkmıştır.  

Başta deprem olmak üzere doğa olaylarının afete dönüşmemesi için yapılması gerekenlerin en başında afet zararlarını azaltıcı ve önleyici yasal düzenlemelerin bilimsel, teknik normlara ve uluslararası standartlara uygun olarak yapılması gelmektedir.

Bütün bu gerçeklerin bilinmesine karşın, 1948 den bu yana yapılan 22 imar affı yetmezmiş gibi geçtiğimiz yıllarda çıkarılan depreme dayanıksız yapılara meşruiyet veren imar affı düzenlemesi, depreme karşı güvenli yapılaşma sağlama yerine ranta dönük kentsel dönüşüm uygulamaları, Deprem Yönetmeliği, İmar ve Yapı Denetim Kanunu’nda yapılan yanlış ve eksikli yasal düzenlemelerin çıkarılmış olması doğa kaynaklı afetlere karşı zarar azaltma ve önleme anlayışının iş bilmezlerin ellerine terk edilmiş olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak kısa vadede yapılması gerekenleri bir kez daha ifade ediyoruz:

  • Afet zararlarının azaltılmasını esas alacak şekilde, 3194 sayılı İmar, 4708 sayılı Yapı Denetim, 7269 sayılı Afet, 2872 sayılı Çevre ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanuni düzenlemeler bütünlüklü olarak ele alınarak halkın afetlere karşı güvenli olmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
  • ABD Kaliforniya fay yasasında olduğu gibi, aktif fay hatları veya zonları üzerine bina inşa edilmesi yasaklanmalı veya özel jeolojik araştırmalardan sonra bina inşa edilip edilmeyeceğine karar verilmelidir. Aktif fay zonları üzerine inşa edilmiş bulunan binalar kentsel dönüşüme tabi tutularak vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği acilen sağlanmalıdır.
  • Günümüzde Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı acil durum ve müdahale iş ve işlemlerini yürütür bir konuma sürüklenmiş bulunmaktadır. Deprem ve depremlerle mücadele kurum iş yükü arasında ikinci, hatta üçüncü plana itilmiş durumdadır. Birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi DEPREM ARAŞTIRMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI ülkemizin jeolojik araştırmalar kurumu niteliğinde olan MTA Genel Müdürlüğü bünyesine alınmalı, deprem araştırmaları ve alınacak önlemler bütünlüklü olarak koordine edilmelidir.
  • Depremlerle mücadele etme amacıyla başta Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere, tüm belediyelerde “Jeolojik-Jeoteknik Araştırma Şube Müdürlükleri veya Daire Başkanlıkları” kurularak kentsel altyapı ve üstyapının afet duyarlı bir anlayışla “etüt, planlama, projelendirme, yapı üretim ve denetim “süreçleri kontrol altına alınmalıdır.

Sonuç olarak; bir doğa olayı olan depremlerin afete dönüşmemesinin ve dolayısıyla deprem zararlarının azaltılmasının mümkün olduğunu belirtiyor; ülke kaynaklarının Kanal İstanbul gibi bu ülke insanına hiçbir faydası olmayacak projelere harcanmasına değil, halkımızın sağlıklı ve güvenli yaşamasına ayrılması gerektiğini ifade ediyoruz.

Odamızın oluşturacağı teknik bir heyetin yerinde yapacağı incelemeler sonucunda hazırlayacağı rapor kamuoyu ile ayrıca paylaşılacaktır.

Halkımıza tekrar başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.

Saygılarımızla,

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu

 

MADENMO: HALKIMIZA BAŞSAĞLI DİLİYOR
ELAZIĞ DEPREMİ NEDENİYLE SİYASAL İKTİDARI BİR KEZ DAHA UYARIYORUZ

24 Ocak 2020 tarihinde saat 20.55'de Elazığ ili Sivrice merkezli 6.8 büyüklüğünde oluşan deprem sonucu Elazığ ve Malatya illerinde birçok yapı yıkılmış, can ve mal kaybı yaşanmıştır. Şu ana kadar 39 kişi enkazdan sağ olarak çıkarılmış, 22 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 22 yurttaşımızın halen aranmakta olduğu, bini aşkın yurttaşımızın ise yaralanmış olduğu bilgileri paylaşılmıştır.  Yaşamını yitiren yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyor, halkımıza geçmiş olsun diyoruz. 

Bilindiği gibi deprem yıkıcı bir doğa olayıdır.  Ancak asıl yıkım ve felaket bilim ve tekniği yadsıyan siyasi zihniyet, kötü yapı ve yapılaşma, imar afları, denetimsizlik, rant ve çıkar ilişkileridir.

Şu an için acil ihtiyaç, kurtarma çalışmalarını en üst seviyede organize etmek, yurttaşlarımızın temel ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamaktır.  Ancak yetkililer, yaraları sarmak ve sorunları çözmek yerine, sms ile para talep etmekte, "herşeyi devletten beklemenin doğru olmadığı"nı söylemekte ve "deprem vergileri nerede diye soranları tehdit eder" nitelikte talihsiz beyanlarda bulunmaktadırlar. Ülkemizin deprem ülkesi olduğunun bilinmesine rağmen hiçbir önlem almayan, deprem için toplanan vergileri amacı dışında kullanan, yaşanılan yıkım ve acının sorumluluğunu üstlenmeyen siyasi iktidar ve yetkilileri sorumlu davranmaya ve göreve davet ediyoruz.

Bir kez daha belirtmek istiyoruz ki; dün Marmara, Düzce ve Van depremlerinden ders çıkarmayanlar Elazığ ve Malatya’da yaşanan yıkımın sorumlusudur. Bundan da ders çıkartılmaması durumunda, beklenen İstanbul depremi daha önce görülmemiş acılara ve yıkımlara neden olacaktır. Benzer acıların tekrar yaşanmaması ve halkımızın yaşamsal sorunlarının çözümü için siyasi iktidar bilimin ve tekniğin ışığında gerekli tedbirleri almalıdır. 

TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak her koşulda yurttaşlarımızın yanında olduğumuzun ve yaraların sarılması için üzerimize düşen görevleri yerine getireceğimizin bilinmesini isteriz. 

Saygılarımızla;

TMMOB Maden Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu

 

 

MO: YAŞANAN FELAKETLERE RAĞMEN DEPREMLERE KARŞI SAĞLIKLI VE GÜVENLİ YAŞAM ALANLARI OLUŞTURULAMAMIŞTIR

24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ İli Sivrice İlçesi’nde 6,8 büyüklüğünde meydana gelen deprem Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin büyük bir bölümünde ve İran, Suriye, Irak gibi komşu ülkelerde de hissedilmiş, resmi verilere göre 22 yurttaşımız hayatını kaybetmiş 1031 yurttaşımız yaralanmıştır.

Topraklarının tamamı depremsellik koşullarında olan ülkemizde sık aralıklarla büyük şiddette depremler yaşanmakta olmasına rağmen; milat olarak kabul edilen 1999 Marmara Depremleri ile 2011 Van Depreminde yaşanan yıkım ve kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları merkezi ve yerel yönetimlerce günümüzde de sürdürülmektedir.

Aradan geçen yirmi bir yılda kentlerimiz afetlere karşı hazırlanmadığı gibi Bakanlık ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) eliyle; kentler ve kırsal alanlar, tabiat varlıkları, koruma alanları, ormanlar, kıyılar, milli parklar, doğal sit alanları, meralar, yaylalar ve kışlaklar yıkımın ve plansız yatırımların şantiyesi haline gelmiş; olası bir afette kullanılması planlanan toplanma alanlarında; imar planlarında yapılan değişikliklerle iş merkezi, alışveriş merkezi, toplu konut ve stat inşa edilmesinde bir sakınca görülmemiştir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi 2018 yılında “İmar Barışı” adı altında imar affı çıkarılmış; yapı kayıt belge bedeli alınarak yurttaşlara riskli binalarda oturma izni verilmiştir.

27 Eylül 2019 tarihinde İstanbul’da ve son olarak 22 Ocak 2020 tarihinde Manisa’da meydana gelen depremler yeni felaketlere karşı bizleri uyarmasına karşın afet risklerinin azaltılmasına yönelik çalışma yapılmamıştır.

Güvenli ve sağlıklı bir yapılı çevrede yaşam hakkının sağlanabilmesi için; afet öncesi, afet ve afet sonrası süreçlerin yönetimi hakkında geliştirilecek politikaların bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili tüm kesimleri dikkate alarak oluşturulması, toplumsal ve yönetimsel hafızanın korunarak gelecek kuşaklara aktarılması zorunludur.

Mimarlar Odası olarak, afetlerde kaybettiğimiz yurttaşlarımızı saygı ile anıyor, ailelerine ve toplumumuza başsağlığı, yaralı olarak kurtarılanların bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını diliyoruz.

Doğal afetlerin tahribata ve can kaybına yol açmasının temelinde yer alan, mimarlık ve şehircilik ilkelerine aykırı planlama, yapı üretim ve denetim süreçleri karşısında mesleki ve toplumsal sorumluluklarımız temelinde çabalarımızı kararlı bir şekilde sürdüreceğimizi değerli kamuoyumuzla paylaşıyoruz.

TMMOB MİMARLAR ODASI

 

ŞPO: DEPREMLER AFETE DÖNÜŞMEDEN ÖNLEMLER ALINMALI, SORUMSUZ YÖNETİM ANLAYIŞI TERKEDİLMELİDİR!

Elazığ`ın Sivrice ilçesinde 24 Ocak 2020`de gerçekleşen 6.8 şiddetindeki deprem ile  ülkemiz bir kez daha bir doğa olayının  afete dönüşmesi gerçeği ile karşılaşmıştır. Yaşanan deprem, Elazığ ve Malatya illerinde yurttaşlarımızın can ve mal kayıplarına neden olmuş; diğer taraftan çevre illerde de fiziksel hasara sebep olmuştur.

Yaşanan süreç bizlere göstermişti ki; yaşanan depremler ve afet sonrası yaşanan felaketlerden ders çıkarılmamakta ve yöneticiler afet yönetimine karşı etkin, kesin sonuçlar içeren, çözüm odaklı uygulamalardan uzak ve eksik politikalarla süreci yürütmeye devam etmektedirler. Geçmişte yaşanan  depremler sonrası yasal düzenlemelerle denetimin arttırılacağı mesajları her defasında verilmesine rağmen, tam aksi şekilde denetimler özelleştirilmiş, kamu otoritesi, önceliği olması gereken bu konudan uzaklaştırılmıştır. Ayrıca adına imar barışı denilen uygulama ile binlerce kaçak ve imar problemi olan yapı affedilerek  henüz yaşadığımız ve yaşayacağımız depremlerin afete dönüşmelerinin temeli atılmıştır.

Doğal olaylar afet olarak  nitelendirilip, doğanın ve ekolojik sistemin işleyişi tam anlaşılmadan deprem güvenli  yerleşimler oluşturulamayacağı gibi, sermayenin yönettiği politikaların afetlere, felaketlere yol açacağı açıktır. Bilimden ve tarihsel analizlerden uzak her türlü uygulama yaşanacak felaketlerin ana nedeni olmaya devam edecektir. Sorumsuz ve anı kurtarmaya yönelik yönetim anlayışı, uzun vadeli programlar ve kalıcı önlemler geliştirememekte, afet sonrasında yaşanan felaketler ile maddi ve manevi kayıplar; kader, fıtrat olarak sunulmakta ve sonuçlarına yönetenler değil toplum katlanmak  zorunda kalmaktadır.

Her ne kadar yaşam alanlarımız idari sınırlarla belirlenmiş olsa da Sivrice Depreminin gösterdiği üzere felaketler sadece çizilen sınırlar içerisinde kısıtlı kalmamaktadır. Bu deprem, Karadeniz`den Akdeniz`e kadar bir kara parçasını etkilemiştir. Dolayısıyla, deprem sorununun sadece yapı ölçeğinde ele alınmaması gerekmekte, bölgesel ölçekte ve kapsamlı biçimde bir planlama ve denetim sürecini zorunlu kılmaktadır. Oysa ülkemizde yaşanan pratikler, altı çizilen tüm bu gerekliliğin tam aksi şekilde yürütülmektedir. Ülkedeki tüm yatırımlar metropol alanlarda yoğunlaşırken, metropol alanlar dışında ülkenin oldukça büyük bir bölümünü oluşturan diğer bölgeler, kentsel ve kırsal yerleşimler göz ardı edilmektedir.

Planlama, kentsel tasarım ve mimari ölçekte, "deprem sonrası iş ve işlem odaklı politikalar" yerini biran önce "sağlam, sağlıklı, yaşanabilir yerleşimler için deprem politikasına" bırakmalıdır. Doğal kaynak yönetimi, afet korunumu ve sakınım planları detaylı olarak yapılmalı; afet öncesi, afet anı ve afet sonrası müdahale planları her düzeyde zorunlu kılınmalıdır.

Sadece gelir elde etme amacı ve mal sahibinin beyanına dayanılarak uygulanan imar barışı gibi popülist uygulamaların planlama mesleğine ve bilimsel birikime tamamen aykırı olduğu, deprem ve diğer doğal afetlere yönelik çözüm üretmediği görülmektedir. İmar affına belirli bir ücret karşılığı başvuru yapanların sayısı ve konumu mesleki ve bilimsel çevrelerle paylaşılmamış olup imar affı ile oluşacak riskler tespit edilememektedir. Bir program dâhilinde yürütülmeyen bu tip popülist uygulamalar riskli yapı stoğunu korumakta, kaçak yapı yapma konusunda geniş kesimleri cesaretlendirmektedir.  Af yasası ve yeni yasa tasarısındaki yapı odaklı uygulamalar ile plan bütünlüğü ve katılımdan uzak, sadece sermaye akışını hızlandıran, rant paylaşımı öncelikli uygulamaların, gerçekçi olmadığı ve geleceğe katkı sağlamadığı açık olup; bu tip uygulamalar yaşadığımız  ve gelecekte yaşayacağımız afetlerin altlığını oluşturmaktadır.

Kentleşme ve yapılaşma politikaları, yaşadığımız coğrafyanın deprem bölgesi olduğu gerçekliği göz önüne alınmadan ve bilimsel bulgulardan uzak oluşturulmaktadır. Depremin önlenemeyeceği, tarih ve konumunun tahmin edilemeyeceği ancak, bütüncül, şehircilik bilimi dâhilinde yapılacak sakınım planlaması ve afet yönetim planları ile risklerin ve kayıpların azaltılabileceği, afet sırasında oluşacak hasarların minimize edileceği bilimsel bir gerçekliktir.

Bu bilimsel gerçeklikler ve tespitler doğrultusunda Şehir Plancılar Odası olarak, mesleki bilgimizi kamu yararı amacıyla sunmaya hazır olduğumuzu belirtiriz. Deprem ülkesi olduğumuz ve aktif faylar üzerinde yaşadığımız gerçeği ile anlık ve geçici çözümler üreten uygulamalardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizerken başta Elazığ ve Malatya`da yakınlarını kaybedenler olmak üzere tüm yurttaşlarımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.

 TMMOB Şehir Plancılar Odası