ŞPO: BİR SEÇİM YATIRIMI OLARAK YÜRÜRLÜĞE GİREN KAÇAK YAPILAŞMA AFFI, BARIŞ DEĞİL KAOS GETİRMEKTEDİR

12.06.2018

Şehir Plancıları Odası, 18 Mayıs'ta yürürlüğe giren ve 9 Haziran'da başvuruya açılan "Kaçak Yapılaşma Affı'na" ilişkin, 11 Haziran 2018 tarihinde bir açıklama gerçekleştirdi.

BİR SEÇİM YATIRIMI OLARAK YÜRÜRLÜĞE GİREN KAÇAK YAPILAŞMA AFFI, BARIŞ DEĞİL KAOS GETİRMEKTEDİR

Şehir ve bölge plancılarının tüm itirazlarına ve uyarılarına karşın, imar barışı adıyla 10 Mayıs 2018 gecesi Meclis`te kabul edilen "KAÇAK YAPILAŞMA AFFI", 18 Mayıs`ta yürürlüğe girmiş, 06 Haziran`da "Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar" yayımlanmış, 09 Haziran itibariyle de af başvuruları başlatılmıştır.

Yayımlanan düzenlemede yer verilen "Usul ve Esaslar" ile;

"Barış" adına sığınılarak çıkarılan bu kanun ile kamu yararından ve toplumun ihtiyaçlarından uzak, kentlerimizde, doğal alanlarımızda sınırsız talanı devlet güvencesiyle yasallaştıran yeni bir döneme girilmektedir.
Bu uygulamanın hayata geçirilmesiyle ülkemizin geleceği,  belki bir 50 yılı daha sosyolojik, toplumsal, ekonomik ve mekansal birçok soruna gebe bırakılmaktadır. 

Neredeyse "Yapı Ruhsat Belgesi"ne karşılık gelen "Yapı Kayıt Belgesi"nin verilmesine ilişkin detayları içeren söz konusu düzenleme ile; İstanbul Tarihi Yarımada`nın bir bölümü, Boğaziçi Kanunu ile tanımlanan Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi`nin bir bölümü ve Çanakkale Gelibolu Tarihi Alanı dışında kalan ancak ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmelerle korunması gereken alanlardaki ve imar mevzuatına, planlama ilke ve esaslarına uygun gelişmesi gereken tüm diğer alanlardaki kaçak yapılaşma yasallaştırılmaktadır. Örneğin, ülkemizin korunması gerekli tarihi, kültürel ve doğal değerleri olan ve herkesin eşit kullanımına açık, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki "Arkeolojik alanlar, doğal sit alanları, tarihi sit alanları ve kentsel sit alanları",

3621 sayılı Kıyı Kanunu ile koruma altına alınmış deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan "Kıyı alanları"

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile koruma altına alınan "Tarım arazileri"

 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ile koruma altına alınan "Zeytinlikleri"

ve burada adı geçmeyen diğer korunması gerekli alanlarda Anayasa ve bağlı yasal düzenlemelere  aykırı, kaçak uygulamalara karşı yaptırım ve düzeltim talep edilmesi, kamu yararı gözetilmesi gerekirken; bireysel çıkarlara yönelik bir tür af getirilmekte, yasadışılık ödüllendirilmekte, kaçak yapılaşma geleceğe dönük olarak özendirilmektedir.

Getirilen düzenleme, yapı kayıt belgesi alan kaçak yapılara bedel karşılığı göz yummakta, ancak bu yapıların mevzuata uygun hale getirilmesini zamana ve keyfiyete bırakmak suretiyle imar konusundaki sorunlara hızlı ve kalıcı bir çözüm getirmemektedir.

Bahse konu usul ve esaslarda belirtilen "yapı kayıt belgesi verilen kısımların eksik inşaat işlemleri tamamlanabilir" ifadesi, "yapı kayıt belgesi verilen yapılarda ruhsat aranmaksızın yapılabilecek basit onarım ve tadilatlar yapılabilir"  ifadesi, ve "yapı kayıt belgesi verilen yapılarda işyeri açma ve çalışma ruhsatı yapı kullanma izin ve belgesi aranmaksızın verilir" ifadesi kaçak yapı malikinin gelecekte de yapacağı kaçak tadilat ve eklentileri garanti ederek hukuksuzluğu geleceğe taşımaktadır. Bu koşullarda sağlıklı kentleşme adına kentlerin planlı gelişimi ve denetimi imkansız hale gelmektedir. Diğer taraftan kentlere yönelik ihanet anlamına gelebilecek uygulamaları sonlandırmak adına "kentleşme şuraları" düzenleyen; aynı amaçla geçici maddeler eklenerek, 2013`ten beri beş yıl içinde defalarca değiştirilen İmar Yönetmeliği çalışmalarını sürdüren iktidar, kentlere ve kamusal değerlere ihanet anlamını taşıyan bu uygulamayı yasallaştırarak önceki çalışmalarını etkisiz kılmaktadır. Bir anlamda, yasa ve yönetmeliklere uygun çalışanları cezalandırmaktadır.

Bu düzenleme ile imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanlarda yapılaşmış kaçak yapıların dahi yapı kayıt belgesi almasına izin verilmiştir. Bu alanlar kamusal kullanıma ayrılmış, herkesin eşit yararlanacağı; park, yeşil alan, yol, sosyal tesis alanı gibi yaşam alanlarımızda temel sosyal, teknik altyapıları içermektedir. Yoğun kent dokusu içerisinde sosyal, ekonomik ve mekansal olarak yaşam kalitesini arttırmak için kullanılması gerekli bu alanların kamuya kazandırılması gerekirken, planlı kentleşmenin karşısında yeni bir çözümsüzlük yaratılmıştır.

Söz konusu usul ve esaslarda belirtilen en önemli husus olan "yapının depreme dayanıklılığı ve yapının fen ve sanat norm ve standartlarına aykırılığı hususu yapı malikinin sorumluluğundadır" ifadesi, devletin vatandaşın can ve mal güvenliğini temin etmesi sorumluluğunu, Anayasaya aykırı olarak vatandaşa aktarmakta; ülkenin dört bir yanında güvenli yapı hedefiyle gerçekleştirilmeye çalışılan kentsel dönüşüm çaba ve hedeflerini de boşa çıkarmaktadır. Dolayısıyla imar affı vatandaşının can güvenliğini seçim yatırımına feda eden olumsuz içeriğiyle de yanlış bir adımdır.

Aftan yararlanacak yapı türleri incelendiğinde; tarım alanlarındaki yapılaşmalar, sanayi yapıları ve 7 kata kadar entegre sanayi yapıları, 8 kat ve üstü yüksek katlı yapılar, lüks binalar, villalar, alışveriş kompleksleri, hastaneler, vb. ile af kapsamının çok geniş olduğu görülmektedir. Çevresel etkilerine ve kentleşme açısından getireceği sorunlara bakılmaksızın doğal alanlarımızda yapılan kaçak sanayi yapıları ile kentlerin silüetlerini olumsuz etkileyen  ve kentlere maliyeti toplum tarafından karşılanan, büyük altyapı sorunlarına yol açan , donatı standartlarını düşüren yüksek katlı yapılaşmalar  da bu yasadan yararlanmaktadır. Bunlara ek olarak kaçak AVM, hastane, sanayi gibi ticari işletmeler de af kapsamına alınmakta; kıt kanaat, çoğunlukla uzun yıllar borçlanarak konut edinmeye çalışan yasalara uyarak yaşamaya çabalayan vatandaşların kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesine yönelik düzenlemeler yapılması gerekirken, bireysel ticari çıkar edinimine yönelik yasadışı uygulamalar gözetilmektedir.

Getirilen af, yalnızca imara aykırı, sağlıksız yapıların yasallaşmasını değil, aynı zamanda Maliye Hazinesi ya da belediyelerin mülkiyetindeki kamu yararına kullanılması gereken arsa ve arazilerin satışıyla sonuçlanacak bir süreci de başlatmaktadır. Kaçak yapıların 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca verilmiş yıkım kararları ve tahsil edilemeyen idari para cezaları da iptal edilmekte,  hukuka aykırılığı kesinleşmiş,  yıkılması gerekli yapılar da aftan yararlandırılmaktadır.

2000`li yıllarla birlikte ard arda çıkan ve temel çıkış noktaları afete karşı güvenli kentler yaratmak olan, kentsel dönüşüme olanak tanıyan çok sayıda yasaya rağmen bu düzenlemenin hayata geçirilmesi, gerçek sebebin darboğaza giren ekonomiye "kaynak sağlamak" olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir.

Düzenleme ile yaratılacak kaynağın kentsel dönüşümde kullanılacak olması da kentlerin planlama ve imar sorunlarını derinleştirecek olan bir kısır döngüyü işaret etmektedir.

İmar affı ile"planlama ilke esaslarının" ve "imar mevzuatının" oluşturmaya çalıştığı "sağlıklı, korumaya duyarlı, kalıcı çözümler içeren ve gelecek vaadeden" kentleşme politikasından topyekün vazgeçilen bir dönem başlatılmaktadır. Seçim yatırımı olduğu açık olan ve hemen her türlü kaçak yapılaşmaya af getiren, imar barışı adı altındaki bu çarpık uygulamayla;

Devlet güvencesinde korunması gereken tarihi, kültürel ve doğal değerlerimiz gözden çıkarılmaktadır,

Farklı nitelikte alanlarda ve farklı hukuki statüye sahip yapılarda tek tip bir uygulama ile kentsel mekanda kaos oluşturulmaktadır.
Kamusal arazi-arsa stoğumuz azaltılmakta, kamunun kentleşme politikasını yönetme gücü zayıflatılmaktadır,
Depreme dayanıksız, sağlıksız, standartlara uygun olmayan binlerce bina yasallaştırılarak kendi kaderlerine bırakılmakta, olası bir deprem, sel, heyelan gibi doğal olayda insanların yaşamları riske atılmaktadır,
Düzenlemenin varlık sebebi olan "yasadışılık"  ve "düzensizlik" çözüme kavuşturulmak yerine, sorun daha da kalıcı ve kronik hale getirilmektedir.
Yapının risk durumunda, malikin beyanını esas alan uygulama ile Devlet, vatandaşının can güvenliğini sağlama şeklindeki Anayasada tanımlanan görev ve sorumluluğunu askıya almaktadır.
Toplumsal adaletsizlik derinleştirilerek, toplum barışa değil, bir kaosa sürüklenmektedir.

TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak, kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

TMMOB Şehir Plancıları Odası