ŞPO: TÜRKİYE'NİN İKLİM KRİZİ İLE MÜCADELE İÇİN ORTAYA KOYDUĞU EMİSYON "AZALTIM" HEDEFİ: %33 ARTIŞ

23.11.2022

TMMOB Şehir Plancıları Odası 23 Kasım 2022 tarihinde "Türkiye`nin İklim Krizi ile Mücadele için Ortaya Koyduğu Emisyon "Azaltım" Hedefi: %33 Artış" başlıklı bir basın açıklaması yaptı.

Türkiye`nin İklim Krizi ile Mücadele için Ortaya Koyduğu Emisyon "Azaltım" Hedefi: %33 Artış

İklim krizi yaşamı ve doğayı her geçen gün daha fazla tehdit ediyor. Bu kapsamda iklim krizi ile mücadelede azaltım ve uyum politikaları üzerine daha fazla eğilmenin önemi artarken Türkiye‘nin de uzun bir süre konuyu bir kamu politikası olarak gündeme alması beklenmiştir.

2015 yılında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryasına sunulan Ulusal Katkı Niyet Beyanında (INDC) 2030 yılına kadar mevcut politikalar senaryosuna göre ülkemizde emisyonlarının yaklaşık 2,75 kat artacağı hesaplanarak, iklim krizi ile mücadele kapsamında bu artışı sınırlandırma niyetiyle ülkemiz adına yetkili makamlarca %21 emisyon azaltım hedefi belirlenmiştir. Başka bir deyişle 2012 yılına göre 2030 yılına kadar emisyonların 2,75 değil 2,15 katına çıkarılacağı beyan edilmiştir.

Bu beyan kapsamında ülkemiz adına yürütülen ve iklim krizinin derinleşmesine sebep olacak politikaların sürdürüleceği görülmektedir. Kömür madenciliğini kısıtlama veya termik santral yatırımlarına devam konusunda herhangi bir azaltım düzenleme ufukta görülmemektedir.

İklim krizinde en önemli etkiyi yaratan ve karbon salınımına sebep olan bu sektörlerde herhangi bir azaltım politika olarak benimsenmezken, ülkemizde karbon yutak alanları da yanlış kentleşme politikaları sebebi ile hızla kaybedilmektedir.

2016 yılında 3. köprü, 2018`de 3. havalimanı iklim krizi ile mücadelede en kritik önlemlerden biri olan doğal yutak alanların kaybı umursanmadan hayata geçirilmiştir. Bu sürecin devamı olarak 2019 yılında Kanal İstanbul projesini uygulamaya geçmek üzere harekete geçilmiştir. Benzer şekilde sanayi ve madencilik ile ilgili mekansal kararlar neticesinde yine yutak alan özelliği gösteren önemli doğa alanları ve ormanlar ciddi oranda tahribata uğramıştır.

Plansız kentleşme ve imar affı gibi süreçlerle yapılı çevre üretimini sürekli olarak rant uğruna arttırırken, 1990 yılından 2020 yılına kadar tarım arazilerinin yaklaşık olarak yüzde yirmisi kaybedilmiştir. Kentsel ısı adası özelliğini bertaraf etmede önemli olan kent için yeşil alanlar yapılı çevre baskısı ile ciddi oranda azalış göstermiştir. Turizm baskısı ile kıyı bölgelerinde ikincil konut ve turizm alanı üretimini kontrolsüzce gelişmiştir. Toplu taşım ve mikro ulaşım araçları yerine özel otomobil sahipliğini artıracak ulaşım politikaları üretimi ise iklim krizini derinleştiren karbon salınımını sürekli şekilde artıran politika olarak hala gündemdeki ağırlığını korumaktadır.

Tüm bu gelişmelerin sonucunda karbon emisyonları arttırılarak 2020 hedefi gerçekleştirilmiş oldu. Devamında Türkiye, 6 Ekim 2021`de Paris Anlaşmasını onayladı ve BM İklim Zirvesi COP27`ye kadar mevcut Ulusal Katkı Beyanını güncelleyeceğini açıkladı. Hemen sonrasında 2053 net sıfır emisyon ve yeşil kalkınma hedefleri açıklandı.

Bu sene Mısır`da gerçekleşen COP27`nin ikinci haftasına Türkiye ulusal katkı beyanını yine öngörülen emisyon artışından azalış (%41) olarak açıklamıştır. Ancak bu azalış özünde Türkiye için 2030 yılına kadar emisyonlarını yaklaşık %33 oranında artıracağı anlamına gelmektedir. İlk beyan sonrasında birçok kamusal ve doğal varlığımızı rant uğruna kaybettiğimiz, ülkemizde yangınların ve sellerin sayısının arttığı, tarımsal üretimin hızla düşmesini izlediğimiz bir dönem geçirdik. Kümülatif olarak emisyonlarda artış öngören yeni beyanın ardından da bu sürecin devam edeceği konusunda endişelerimiz güncelliğini korumaktadır.

Geldiğimiz noktada ülkemizin iklim krizi ile mücadele kapsamında ciddi bir kamu politikası geliştirmekten uzak olduğu ortadadır. Projeci ve piyasa odaklı bir yaklaşımla hareket edildiği sürece iklim krizi ile mücadelede yol alabilmemiz mümkün değildir. İklim değişikliği sürecinden en yıkıcı şekilde etkilenecek olan Akdeniz İklim kuşağında bulunan ülkemizde afete dönüşen atmosfer olayları, kuraklık ve gıda krizi doğrudan iklim krizini bizlere tüm yakıcılığı ve gerçekliği ile hatırlatmaktadır.

İklim krizi ile mücadele ve iklim değişikliğine uyum konusunda gerçekçi bir kamu politikası ancak planlama esaslarına, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına uygun hareket etmekle mümkündür. Bu durum birçok ülke gibi ülkemiz için de bir seçenek değil zorunluluktur. Bu çerçevede yetkili tüm mercileri iklim krizini ciddiye alan ve gerçekçi politika ve eylemleri biran önce hayata geçirmeye çağırıyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

TMMOB Şehir Plancıları Odası