TMMOB 12. ENERJİ SEMPOZYUMU DİYARBAKIR'DA GERÇEKLEŞTİRİLİYOR

06.12.2019

TMMOB adına, Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından düzenlenen TMMOB 12. Enerji Sempozyumu, EMO Diyarbakır Şubesi`nin ev sahipliğinde 5 Aralık 2019`da törenle başladı.

Diyarbakır Demir Otel`de yapılan etkinliğin açılışında ilk olarak Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Arif Nacaroğlu konuştu. Sempozyumda 3 gün boyunca 40 konuşmacıyla 10 oturumda enerjinin ele alınacağını belirten Nacaroğlu, şunları söyledi:

"Enerjinin tartışıldığı yerde ne yazık ki siyaseti de tartışmak zorunda kalacağız, kirli siyaseti, hatta kanlı siyaseti tartışacağız. Dünya servetinin yarısından fazlasını elinde tutan 40 aileye kafa tutarken, Türkiye servetinin yarısından fazlasını elinde tutan 5-10 aileye sesini çıkartamayan siyaseti de tartışacağız. Enerji silahıyla rehin alınmışlık siyasetini tartışacağız. Enerji politikalarındaki yandaşlığı, doğa katliamını, tarihin, kültürün, kadim kentlerin yok edilişini tartışacağız.

Konuşmalarla sadece günümüzün bir fotoğrafını çekip sunmayı değil, halk düşmanı politikalara karşı nasıl direnileceğinin de tartışılmasını hedeflediklerini vurgulayan Nacaroğlu, "Halktan yana doğruları söyleyeceğiz. Belki ülkeyi yönetenler bizi dinlemeyecekler, rehin alınmışlıklarının bedelini ‘nükleer santralle`, ‘doğalgazla` ödeyecekler"  dedi.

EMO Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Orak, 3 gün sürecek sempozyumda fosil enerji üretimi, yenilebilir enerji, barajlar, Türkiye`nin enerji politikası gibi birçok konunun ele alınacağını belirterek, enerji varsa siyasetin de olacağını ve şu an dünyanın en önemli varlığının ve sömürü düzeninin tek aktörünün "enerji ve kaynakları" olduğunu söyledi.

Siyasi gelişmelere dikkat çeken Orak, ülkede bir kaos hali yaşandığını, ekonomik duruma bakıldığında devletin resmi kurumu olan TÜİK`in verilerinin gerçeği yansıtmadığını kaydetti. "Enflasyon oranı saray damadının eli ile istenen oranda belirlenmektedir" diyen Orak, iktidarın yoksul, yetim ve emekçilerin cüzdanına göz diktiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Birçok meslektaşımız ekonomik açıdan çok zor durumdadır. AKP-MHP bloğu, faşizmi kurumsallaştırarak, düşünmeyen, üretmeyen, biat eden bir toplum yaratmak istiyor. Sarayın politikaları bu topraklarda yaşayan halkları, birbiri ile düşmanlaştırdı, ötekileştirdi, ayrıştırdı. Her türlü baskı, işkence, şiddet ve yıldırmayla bizleri korkutmaya ve sindirmeye çalışıyorlar. Fakat asla korkmayacağız. Bu ülke bizim, bu ülkenin demokratikleşmesi için tüm gücümüzle direneceğiz."

EMO Yönetim Kurulu Başkanı Gazi İpek, son dönemde yaşanan gelişmelere işaret ederken, seçilmiş belediye başkanlarının görevden alındıklarını, yerlerine kayyum atandığını, bununla da kalmayıp tutuklandıklarını söyledi. İpek, "Maalesef şu anda kürsüde bulunması gereken insanlar bulunamıyor. Bunları söylemek durumundayız. Bu bölgenin savaş koşullarından çıkarılması gerekiyor" diye konuştu.

Termik santralların bacalarına filtre takılması için süre uzatımı öngören yasanın veto edildiğini anımsatan İpek, şunları söyledi:

"Aslında garip bir durum. Hazırlandı, hazırlayanlar belli ama sonra veto edildi. Süreç bir bütündü arkadaşlar, şimdi bakıyorsunuz 15 tane santral var, bunlara 6 yıldır filtre yapılmıyor. Neden yapılmıyor diye sorduğumuzda gördüğümüz tablo şu: Evet filtre sisteminin bir maliyeti var ama bir taraftan da kendi iç tüketiminde yüzde 5 ile 10 arasında değişen enerji kullandığı için filtre sistemi, dolayısıyla satış meselesi de bunu etkiliyor. İki parametre üzerinden bir oyun oynanıyor."

Vetonun sonucunun ne olacağının henüz bilinmediğini anlatan İpek, uygulanan enerji politikalarını eleştirdi. Enerji zamlarının gerekçesinin anlaşılamadığını belirten İpek, "Bu zamların maddi altyapısı yok, gerekçeler doğru değil. Enerji sektörü çok ciddi bir kriz içinde. Bu kriz ortamında bakanlık bir dizi girişimde bulunuyor ve bazı firmaları kurtarmaya çalışıyor. Maliyet bazlı enerji politikaları uyguluyor. Her zamdan sonra yeni zammı bekliyoruz. Zam gelmeye devam edecek. Türkiye enerji politikası, bu cendereden çıkarılmak zorundadır."

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, konuşmasına Tahir Elçi`yi anarak başladı. Kayyum atamalarını eleştiren Koramaz, "Atanmışların seçilmişler üzerindeki bu zorbalığı, AKP`nin demokrasiye ve halk iradesine bakışının özetidir. Bu anlayış, benzerlerini darbe dönemlerinde gördüğümüz faşizan bir yönetim zihniyetinin ürünüdür" dedi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emşn Koramaz'ın açılış konuşması şöyle:

Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,

TMMOB Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum. 45. Genel Kurulumuzda aldığımız karar doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz Enerji Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz.

Öncelikle, Birliğimiz adına bu önemli etkinliğin hazırlanmasında ortak sorumluluk üstlenen Elektrik Mühendisleri Odamıza, TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulumuza ve ev sahipliğimizi üstelenen EMO Diyarbakır Şubemize çok teşekkür ediyorum.

Bu yıl “Enerji, Ekoloji ve Toplumsal Barış” temasıyla on ikincisini gerçekleştirdiğimiz Enerji Sempozyumumuzun ilk olarak 1996 yılında yapmıştık. O dönemde enerji ihtiyacımızın neredeyse tamamı, kömür kaynaklı Termik Santrallerden ve Hidroelektrik santrallerden karşılanıyordu.

Aradan geçen zamanda gelişen teknolojiyle birlikte enerji kaynaklarımız da çeşitlendi. Bugün artık Doğalgaz, Rüzgar, Güneş, Jeotermal, Biyogaz gibi kaynaklar da ülkemizdeki enerji üretiminde önemli bir yer tutuyor. Kaynaklar çeşitlendikçe alana ilişkin sorunlar da büyüyüp çeşitleniyor. 3 gün boyunca sürecek sempozyumumuzda enerji alanındaki gelişmeleri, bu gelişmelerin toplumsal ve uluslararası ilişkilerdeki yansımalarını tüm boyutlarıyla ele alacağız.

Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,

Geçtiğimiz hafta aramızdan ayrılışının 4. yılında bir kez daha andığımız, hayatını toplumsal barışa, adalete ve halkların kardeşliğine adamış Tahir Elçi'nin değerli anısına saygıyla başlamak istiyorum sözlerime. Herkesin ortasında, onlarca kamera önünde gerçekleştirilen cinayet dört yıldır çözülebilmiş değil.

Tüm yaşamı boyunca faili meçhul cinayetleri açığa çıkartma mücadelesiyle geçiren bir hukuk insanının ölümünü failini meçhul bırakmak, ancak bizim ülkemizde yaşanabilecek bir garabettir. Ailesinin ve meslektaşlarının tüm gayretlerine rağmen adalet sürecinin yavaşlatılma, faillerinin korunma gayretini kınıyorum. Ailesine ve dostlarına buradan bir kez daha sabır diliyorum. TMMOB olarak adaletin yerini bulması, katillerin cezalandırılması için sürecin takipçisi olmaya devam edeceğimizi bir kez daha vurguluyorum.

TMMOB olarak takipçisi olduğumuz bir diğer konu da görevden alınarak yerlerine kayyumlar atanan belediyelerin durumudur. Geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdiğimiz ziyaretler sırasında dile getirdiğim gibi, kayyumlar konusu başından sonuna kadar hukuki değil siyasi bir konudur. AKP’nin demokrasiye ve halk iradesine bakışının özetidir. Bu anlayış, benzerlerini darbe dönemlerinde gördüğümüz faşizan bir yönetim zihniyetinin ürünüdür.

Tek adam rejiminin halk iradesini yok sayan bu faşizan yönünü gerek 2017 yılındaki Anayasa Referandumu sırasında gerekse 2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde sürekli olarak dile getirdik. Tek adam rejiminin halk egemenliğini, hukuk devleti anlayışını ve güçler ayrılığını ortadan kaldırmak anlamına geldiğini yayınlarımızda ve açıklamalarımızda dile getirdik.

Tek adam rejimi bir keyfiyet rejimidir. Tek adam rejiminin özü, halk egemenliğinin ilkesinin ortadan kaldırılması, halk ile yönetenler arasında bağın koparılmasıdır. Tek adam rejiminin bir üst aşaması yerel yönetimlerin de tümüyle valiliklere ve merkezi idareye bağlanmasıdır. Bölgeye egemen olan bu kayyum  rejimini püskürtemezsek, yarın tüm ülkede beneri süreçleri yaşayacağız.

Bizler bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak demokrasiye, halk iradesine ve hukukun üstünlüğüne olan inancımızı bugüne kadar her defasında açık biçimde dile getirdik. Bundan sonra da bu tutumumuzdan geri adım atmayacağız. Demokrasiyi, barışı ve adaleti savunacağız. Bizim bu değerleri savunma konusundaki cesaretimizin, onların bu değerleri ayaklar altına alma cüretinden daha fazla olduğunu göstereceğiz.

Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,

Doğanın ve doğal kaynakların insan ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesi çabası, mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki faaliyetlerinin ortak unsurudur. Bu çabanın, dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini güvence altına alacak biçimde sürdürülebilmesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin en önemli önceliklerinden birisidir.

Doğanın ve insanlığın ortak geleceği söz konusu olduğunda akla gelen ilk başlıklardan birisi “Enerji” olmaktadır. Enerji konusu TMMOB’nin en önem verdiği konulardan birisini oluşturuyor. Çünkü enerji, hem mesleki faaliyetlerimizi temelini oluşturan bir faktör olarak, hem de ekonomik ve toplumsal gelişmelere yön verebilme kapasitesiyle hayatımızda büyük bir yer tutmaktadır. Günümüz dünyasında enerji, insan yaşamının zorunlu ve temel bir gereksinimi haline gelmiştir.

Sizler de biliyorsunuz, sanayi devriminden itibaren enerjiye olan gereksinimin giderek artması, enerji kaynakları üzerindeki hakimiyet kurma çabalarının da giderek şiddetle iç içe geçmesine neden olmuştur. Günümüzde özellikle Ortadoğu’da devam eden çatışmaların temelinde büyük oranda bölgenin zengin enerji kaynakları üzerinde söz sahibi olma mücadelesi yatmaktadır.

Enerjiye ihtiyacımızın bu kadar büyükken, enerji kaynaklarına ulaşma imkanımızın bu denli sınırlı olduğu bir dünyada enerji politikalarının önemi çok daha artıyor. Bizler TMMOB olarak yıllardır enerjinin tüm yurttaşlarımız için ihtiyacı kadar, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir biçimde sağlanabileceği enerji politikasının oluşturulması için çaba harcıyoruz.

Değerli arkadaşlar,

TMMOB’ye bağlı odalarımızın meslek alanlarına ilişkin konularda düzenlediğimiz kongre ve sempozyumlarda en çok öne çıkan konu, “kamusal fayda” anlayışıdır. TMMOB’nin 1970’li yıllardan bu yana savunduğu bu anlayış, dünyamızın ve ülkemizin geleceği için yegâne çözümdür.

Daha fazla kar uğruna sadece insan emeğini değil, doğal kaynaklarımızı da insafsızca sömüren küresel kapitalizm, bütün dünyayı büyük bir çöküşe doğru sürüklüyor. Kıtlık, enerji krizi, çevre felaketleri, göç ve savaş gibi küresel çaplı felaketlerin önüne geçmenin yegâne yolu, rant hırsının yerine kamusal çıkarı, kontrolsüz bir tüketim anlayışı yerine sürdürülebilir politikaları öne çıkarmaktır.

Enerji politikalarını da bu anlayış çerçevesinde düşünmemiz gerekiyor. TMMOB, enerjiyi kamusal bir hak olarak görmektedir. Tüm yurttaşlarımızın bu haktan eşit biçimde yararlanabilmesi için enerjinin erişilebilir ve nitelikli bir kamusal hizmet olarak sunulması gerekmektedir.

Bildiğiniz gibi enerji sektöründe üretim, iletim, dağıtım ve tüketim faaliyetleri birbiriyle organik olarak bağlıdır. Dolayısıyla üretimden tüketime kadar her aşaması bütüncül olarak kamusal planlanma ile yönetilmelidir. Dışa bağımlılığın azaltılması, sürdürülebilirlik, yenilenebilirlik ve arz güvenliği ilkeleri bu kamusal planlamanın temelinde yer almalıdır.

Petrol, doğalgaz, kömür, hidrolik, jeotermal, rüzgâr, güneş, biyoyakıt vb. enerji sektörlerinde konunun uzmanları ve meslek örgütlerinin de katılımıyla hazırlanacak bütünleşik strateji belgeleri ile geleceğimizi güvence altına alan bir enerji politikası ortaya çıkartılmalıdır. Bu enerji politikasının temelinde ise rant değil, kamusal fayda olmalıdır.

Görüldüğü gibi enerji alanında yapılması gerekenler ile hali hazırda yapılanlar arasında derin bir uçurum bulunuyor. 1980 sonrasında uygulanan neoliberal politikalar, enerjinin kamusal niteliğini görmezden gelerek bu alanı tümüyle piyasalaştırdı.

Cumhuriyet dönemi boyunca enerji alanında kurulan kamu yatırımları bölünerek özelleştirildi. Mevcut enerji şirketleri parça parça özelleştirilirken, kamusal kaynaklar da Yap-İşlet-Devret modeliyle özel sektörün talanına açıldı. Elektrik santralleri, madenler ve dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sonucunda elektrik piyasası büyük oranda özel sektörün kontrolü altındadır.

Geçmişte Türkiye Elektrik Kurumu’nun tekel statüsüne karşı çıkanlar, bugün birkaç holdingin sektörde tekelleşmesini görmezden geliyor. Enerji sektörünün özel şirketler elinde tekelleşmesi, enerji üretim ve dağıtımın tümüyle kâr-zarar hesabına indirgenmesi, ülkenin ortak geleceğini riske atmaktadır.

Değerli arkadaşlar,

Hepinizin bildiği gibi geçmişten bugüne enerji konusundaki politikalarımızı belirlerken üzerinde en fazla durduğumuz konulardan biri de doğanın ve ekolojik dengenin korunması meselesi oldu. Enerji üretiminde yenilenebilir kaynakların öncelikli olması, fosil yakıt kullanımı en alt seviyeye indirilmesi ve enerji üretiminde çevreye en az zarar verecek teknolojilere öncelik verilmesi gibi başlıklar temel ilkelerimiz arasında yer aldı.

Bu konudaki hassasiyetimizin ne denli önemli olduğu son yıllarda yaşanan çevre felaketleri ve iklim krizi gibi küresel tehditlerle bir kez daha ortaya çıktı. Ülkemizde halk arasında çevre bilinci her geçen yıl artarak gelişse de ülkeyi yönetenler ve sermaye kesimleri bu konunun öneminin farkında görünmüyor.

Geçtiğimiz günlerde ülke gündemine gelen Termik Santrallere filtre takılması meselesi ülkemizi yönetenlerin bu konuda ne kadar sorumsuzca davrandığının açık göstergesidir.

Bildiğiniz gibi hali hazırda ülkemizde üretimde bulunan 42 termik satralden 15 tanesinin baca filtresi bulunmuyor ve çevre mevzuatı gereği bunların 6 yıldır filtre taktırması gerekiyordu.  Bu santrallere sahip olan şirketler 6 yıldır bunu yapmadılar ve başta Kahramanmaraş ve Manisa olmak üzere bu santrallerin bulunduğu illerimizde hava kirliliği yaşamı tehdit eden boyuta geldi.

Buna rağmen AKP ve MHP’nin oylarıyla TBMM’de kabul edilen kanunla bu santrallerin filtre takma zorunluluğu 2,5 yıl daha ertelenmişti. Neyse ki, bu karara karşı gelişen toplumsal muhalefet Cumhurbaşkanı’nın yasayı veto etmesine neden oldu. Böylelikle Erdoğan, AKP Genel Başkanı sıfatıyla çıkardığı yasayı, Cumhurbaşkanı sıfatıyla veto ederek tarihe geçti.

Ülkeyi yönetenlerin bu vurdumduymazlığı bizlerin üzerindeki sorumluluğu daha fazla artırıyor. Bizler TMMOB olarak doğayı, ekolojik dengeyi ve insan sağlığını korumak için Türkiye’nin dört bir yanında mücadele veriyoruz. Kaz Dağlarında maden şirketine karşı, Aydın’da Jeotermal Enerji Santrallerine karşı, Salda Gölü’nde yapılaşmaya karşı, Hasankey’in sular altında bırakılmasına karşı, Munzur’un, Fırtına Vadisinin kurutulmak istenmesine karşı hem hukuki, hem de toplumsal mücadele veriyoruz.

Ülkenin neresinde olursa olsun bilime aykırı, kamu çıkarına uymayan, doğayı ve insan sağlığını tehdit eden tüm projelere karşı aklın, bilimin ve kamusal sorumluluklarımızın gösterdiği yolda mücadele etmeye devam edeceğiz.

3 gün sürecek bu sempozyumda yürütülecek tartışmaların da, bu mücadelemizde bizlere katkı vereceğine yürekten inanıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Emin Koramaz

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı