TMMOB 47. OLAĞAN GENEL KURULU BAŞLADI

26.05.2022

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 47. Olağan Genel Kurulu, davetli konuklarımızın ve Birliğimize bağlı 24 Odamızdan seçilen delegelerin katılımıyla 26 Mayıs 2022 tarihinde Kocatepe Kültür Merkez'inde başladı.

TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül'ün açtığı 47. Olağan Genel Kurulumuzun Divan Kurulu, Ali Ekber Çakar'ın başkanlığında, Mehtap Ercan Bilgen, Adil Güneş Akbaş, İmren Taşkıran, Buket Çelik, Mukaddes Şamioğlu ve Mehmet Veysi Çevrim'den oluştu.

Gezi Direnişi hakkında gerçekleştirilen sinevizyon gösteriminin ardından TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Genel Kurulun Açılış Konuşması'nı yaptı. Koramaz konuşmasına cezaevinde bulunan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve tüm Gezi Davası tutuklularını selamlayarak başladı. Siyasi iktidar güdümündeki yargı kararlarının Gezi Direnişine leke düşüremeyeceğini dile getiren Koramaz, Gezi Davasında tutuklanan arkadaşlarımıza sahip çıkmaya devam edeceklerini bir kez daha vurguladı. Emin Koramaz konuşmasında ayrıca bir önceki genel kurulumuzdan bu yana geçen 10 aylık sürede ülkede derinleşen kriz ve yaşanan sorunlar hakkında değerlendirmelerde bulunurken, bu süreçte TMMOB'nin çalışmaları hakkında da bilgi vererek konuşmasını tamamladı.

Emin Koramaz'ın ardından salonda bulunan siyasi parti ve emek örgütleri temsilcilerine söz verildi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar iktidarın Gezi Davası, Kobane Davası, HDP Kapatma Davası gibi siyasi davalar eliyle toplumsal muhalefeti kontrol altına almaya çalıştığını dile getirerek, ortak mücadelenin önemine dikkat çekti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Gezi'de suç ve terör arıyorlarsa Gezi Direnişi sırasında öldürülen gençlerin katillerinin yargılanması gerektiğini söyleyerek, iktidarın farklı düşünen kesimleri susturmaya yönelik girişimlerini eleştirdi. Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, konuşmasında, yıllardır halka yapmadığı kötülük kalmayan AKP iktidarı sonrasında kurulacak Türkiye'de Gezi'de yarattığımız değerlerin temel belirleyici olacağını, tek adam rejimine karşı hep birlikte mücadele ederek son verileceğini ifade etti. Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan, son zamanlarda verilen yargı kararları ve sosyal hayatı yasaklamaya dönük uygulamalar ülkeyi faşizme götürme yolunda döşenen taşlar olduğunu ve gidişata hep birlikte engel olunması gerektiğini dile getirdi. TKP Merkez Konseyi üyesi Ali Uruk Arıkan, TKH sözcüsü Cengiz İlker, Kıbrıs TMMOB adına Tunç Adanır da konuşmalarında ortak mücadelenin önemine dikkat çektiler.

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu konuşmasında, DİSK olarak TMMOB, KESK ve TTB ile Yıllardır omuz omuza yürütülen mücadeleyi büyütme kararlı olduklarını, eşitlik, adalet, özgürlük ve demokrasi temelinde yeni bir ülke kurmak için mücadele edeceklerini vurguladı. KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, kapitalizmin içinde bulunduğu krizden çıkmak için emeğe yönelik saldırıların arttığını, sermayenin azgın saldırılarına ve sömürüsüne karşı emekçiler olarak hep birlikte mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti. TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı konuşmasında barış içinde insanca ve onurlu bir yaşam kurma mücadelesinde yan yana olmayı sürdüreceklerini belirterek 29 Mayıs'ta yapılacak olan sağlık mitingine davet etti. Son olarak İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan, toplumun ortak talebi olan adalet mücadelesi yanında savaşa karşı barış mücadelesini de büyütmemiz gerektiğini söyledi.

Konuk konuşmalarının tamamlanmasının ardından çalışma raporu üzerine görüşmelere geçildi.

TMMOB YÖnetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın 47. Olağan Genel Kurulu Açılış Konuşması şöyle:

Sayın Divan,

Emek meslek örgütlerimizin, siyasi partilerimizin, demokratik kitle örgütlerinin değerli başkan ve yöneticileri,

Ülkemizin en karanlık günlerinde TMMOB mücadelesine ve örgütlülüğüne sahip çıkan sevgili delege arkadaşlarım,

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 47. Olağan Genel Kuruluna hepiniz hoş geldiniz.

Varlığınız ve desteğiniz bize onur ve güç veriyor. TMMOB Yönetim Kurulumuz adına hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.

Selamların en büyüğünü bugün aramızda olamayan mücadele arkadaşlarımıza, Bakırköy ve Silivri cezaevlerine gönderiyorum:

Selam olsun Yönetim Kurulumuzun değerli üyesi Mücella Yapıcı’ya, selam olsun Tayfun Kahraman’a, selam olsun Can Atalay’a.

Gezi davasında yargılanan, ceza alan tüm arkadaşlarımıza selam olsun.

Aradan geçen dokuz yılın ardından bile iktidar sahiplerine korku salan görkemli Gezi Direnişini selamlıyorum.

O direnişin parçası olmuş muhteşem kalabalıkları selamlıyorum.

Ve elbette Gezi Direnişinde kaybettiğimiz çocuklarımızı, Abdocan’ı, Mehmet’i, Ethem’i, Ali İsmail’i, Medeni’yi, Ahmet’i, Hasan’ı, Berkin’i selamlıyorum.

İktidar, korkusundan unutamadı onları, bizler hasretimizden. Gezi Direnişi gibi tertemiz alınlarından öpüyorum hepsini…

Sevgili dostlar,

Buradan bir selamda, emeğinin karşılığını alabilmek için, insanca yaşayabilecekleri bir ücret ve çalışma koşulları için, yaşam alanlarına, ülke varlıklarına, üniversitelerine, toplumsal cinsiyet eşitliğine, haklara, özgürlüklere ve çocuklarının geleceğine sahip çıkmak için, Türkiye’nin dört bir yanında direnen, mücadele eden işçilere, emekçilere, emeklilere, gençlere, kadınlara tüm toplum kesimlerine göndermek istiyorum.

Ne diyor Usta:

“Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm,
Bizim de üstümüze güneş doğacak gülüm,
Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,
Unutma ki umuda kurşun işlemez GÜLÜM

Gerçekten de, direnenlerin, mücadele edenlerin varlığı bizlere umut veriyor.

Direnerek, mücadele ederek elde ettiğimiz her kazanım, tüm toplumun ortak kazanımıdır. Ortak geleceğimiz, bu kazanımlarla şekillenecek ve güzelleşecektir.

Emeğin güçlü kollarıyla kurulacak bir dünyada ne açlık olacak ne sefalet, ne savaş olacak ne nefret, ne emperyalist boyunduruk olacak ne kapitalist sömürü, ne gericilik olacak ne de cehalet!

Emeğimizle kuracağımız dünyada demokrasi olacak, özgürlük olacak, barış olacak, bağımsızlık olacak, laiklik olacak, gönenç olacak, huzur olacak!

Buna yürekten inanıyorum.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Tam 1 ay oldu…

Adalet ayıbı siyasi güdümlü bir kararla arkadaşlarımız hapse atılalı tam 1 ay oldu.

Onları elimizden aldıkları mahkemenin kapısında hep birlikte bir söz vermiştik:

“Gezi Parkına nasıl sahip çıktıysak, Gezi Direnişine nasıl sahip çıktıysak, tutuklanan arkadaşlarımıza da aynı kararlılıkla sahip çıkacağız” demiştik.

Bu söz sadece mahkeme salonundakilerin sözü değil, ülkedeki tüm toplumsal muhalefetin sözüydü.

Ve tam 1 aydır ülkenin dört bir yanında yaptığımız eylemlerle, astığımız pankartlarla, devam eden adalet nöbetlerimizle arkadaşlarımıza sahip çıkma irademizi dosta düşmana gösteriyoruz.

İlk günden beri yurdun dört bir yanında yapılan eylemlere, tutulan adalet nöbetlerine verilen destek, Gezi Direnişi’nin arkasında ne denli geniş bir toplum desteği olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bu destek, Gezi Direnişi’nin, mahkemenin iddia ettiği gibi “kökü dışarıda olan bir hükümeti devirme girişimi” değil, milyonlarca insanın parçası olduğu bir halk hareketi olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bu destek, iktidar güdümündeki mahkemenin verdiği bu cezaların hukuki dayanağı olmadığı gibi, hiçbir toplumsal meşruiyetinin de bulunmadığını gösterdi.

Burada bir kez daha altını çiziyorum: İktidar ne kadar büyük yalanlar söylerse söylesin, güdümlü mahkemeleri ne karar verirse versin, yandaş medya ne yazarsa yazsın Gezi Direnişi ve bu direnişin parçası olmuş herkes, tarih karşısında ve toplum vicdanında tertemizdir, lekesizdir.

Ne kadar çabalarsa çabalasınlar ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar Gezi’nin masumiyetine, Gezi’nin haklılığına, Gezi’nin gerçekliğine en ufak bir leke süremeyecekler.

Hep söylüyorum, bir kez daha gururla söyleyeceğim: Gezi bu ülkenin onurlu geçmişi, umutlu geleceğidir. Gezi bu ülkenin başına gelmiş en güzel şeydir.

Gezi Direnişi, bu topraklarda ağaca, doğaya ve kamusal mekânlara sahip çıkma iradesinin, geleceği kazanma mücadelesinin zirvesidir.

Gezi Direnişi insanlığın ortak değerlerine, haklara ve özgürlüklere sahip çıkmanın, toplumun her kesiminden insanın bir arada yaşamasının ve dayanışmasının en güzel örneğidir.

Gezi direnişi katılımcılığın, yaratıcılığın ve doğrudan demokrasinin ifadesidir.

Siyasi iktidarı asıl korkutan da zaten Gezi’de kolektif olarak ortaya çıkardığımız bu değerlerdir.

İktidarın sığ dünya görüşü bu değerlerle boy ölçüşemediği için, iktidar bu değerlerle siyaseten baş edemediği için talimatlı yargı eliyle bu değerlerimizi karalamaya çalışıyor.

Ama bilsinler ki, onlar gidecek, karanlık gidecek ama, Gezi kalacak.

Bu ülkede kök salmış bir direniş geleneğinin adı haline gelen Gezi’ye kara çalmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidarın ve onun maşalarının Gezi Direnişi nezdinde asıl cezalandırmak istediği eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye ideali için mücadele eden toplumsal muhalefet hareketidir.

Siyasi iktidarın arkadaşlarımız ve Taksim Dayanışması nezdinde cezalandırmak istediği parkına, şehrine, doğasına, tarihine sahip çıkan mühendis, mimar ve şehir plancılarıdır.

Siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, attığı her hukuksuz adımda karşısında gördüğü mesleki bilgisini halktan yanan kullanan kamucu meslektaşlarımızdır.

Ve elbette hepimiz biliyoruz ki, siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, yıllardır her fırsatta saldırdığı TMMOB ve bağlı odalarının toplumcu mücadele çizgisi ve onurlu mücadele geleneğidir.

Bu yağmacıların, bu haramilerin, bu zorbaların saldırıları yürüdüğümüz yolun doğruluğunun, mücadelemizdeki ısrarımızın haklılığın göstergesidir.

Ne diyor şair:

Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz…

Ne yaparlarsa yapsınlar, üzerimize ne kadar gelirlerse gelsinler biz bu halkı ve bu ülkeyi sevmekten asla vaz geçmeyeceğiz.

Arkadaşlarımıza verdikleri cezalar, bu ülkedeki, mühendis, mimar ve şehir plancıları mücadelesi tarihine işlenmiş birer nişandır!

Bu nişan, TMMOB’nin onurlu mücadele tarihinde sonsuza dek gururla parlayacaktır.

İktidar zorbalığına dün nasıl boyun eğmediysek, bugün de boyun eğmeyeceğiz.

Gezi Direnişini, Gezi Davası’nda ceza alan arkadaşlarımızı, uğruna bedeller ödediğimiz değerlerimizi, ülkemizi savunmaya devam edeceğiz..

Ve ant olsun ki, en kısa zamanda arkadaşlarımıza yeniden kavuşacağız. Eşit, özgür, demokratik bir Türkiye için yan yana mücadele etmeye, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Buna tüm kalbimle inanıyorum. Çünkü iktidar dayatmasıyla verilen kararların ömrü, iktidarın ömrü kadardır ve hepimiz biliyoruz ki bu iktidarın ömrü dolmuştur.

Buradan iktidara bir kez daha sesleniyorum: hukuku ve yargı organlarını siyasal çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaktan vaz geçin.

Buradan yargı organlarına ve yargıçlara da bir kez daha sesleniyorum: kararlarınızı iktidarın ihtiyaçlarına göre değil, hukukun evrensel ilkelerine göre verin.

Adaletin yerini bulması için, zedelenen toplumsal vicdanın onarılması için arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın.

Hiç kimsenin bu ülkeye, bu halka bu denli kötülük yapmaya, bu denli acı çektirmeye hakkı yok.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

İçerde tek adam rejiminin halk düşmanı politikaları, dışarda emperyalistlerin güç mücadeleleri yaşadığımız hayatı hepimize zehir ediyor.

Bu zehirden kurtulmak, hepimizin en önemli ve öncelikli görevidir.

İktidar partisinin yirmi yıldır adım adım kurduğu tek adam rejimi, ne yazık ki ülkemizin ve halkımızın kabusu haline dönüştü.

Yirmi yıllık iktidar dönemlerinde uyguladıkları politikalar ülkeyi her alanda krize sürüklemiş durumda.

Ekonomiden siyasete, hukuk sisteminden eğitime, tarımdan sanayiye, kamu yönetiminden dış politikaya kadar her alanda derin krizler yaşıyoruz.

Verdikleri her kararla, hayata geçirdikleri her uygulamayla, attıkları her adımla daha kötüye doğru sürükleniyoruz.

Ömrünü tüketen iktidar, ülkenin kaderini de kendisine ortak etmeye, ülkeyi de kendisiyle birlikte uçurumun dibine sürüklemeye çalışıyor.

Bu denli saldırganlıklarının, bu denli hoyratlıklarının, bu denli şuursuzluklarının nedeni bu ülkenin geleceğine ilişkin hiçbir umutlarının, planlarının kalmamasıdır.

“Suçluların telaşı”, “kaybedenlerin korkusu” içinde geçiriyorlar son günlerini.

Herkes gibi kendileri de biliyor ki, bugün tüm ülke tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birisi yaşanıyorsa, bunun nedeni yıllardır uyguladıkları neoliberal politikalardır.

Uygulanan özelleştirme politikalarıdır. Üretim ve sanayileşme politikalarından uzaklaşarak ranta dayalı sektörlere yatırım yapılmasıdır.

Kamu yararı taşımayan çılgın projelere ve saraylıların lüks yaşamına ayrılan kaynaklardır.

Kamu kaynaklarının yandaşlara, 5’li çeteye, cemaatlere, tarikatlara, akraba vakıflarına aktarılmasıdır.

Her kriz çıktığında kapısına dayandıkları sıcak para muslukları suyunu çekince, her kriz çıktığında soluğu aldıkları yurt dışı kaynakları birer birer kuruyunca çarkları döndüremez hale geldiler.

Bütçede bu denli gedik olunca, merkez bankasında bir kuruş para kalmayınca, dış ticaret açığı artınca ekonominin tüm yükü, emeğiyle geçinenlerin sırtına yüklenmiş durumda

Yaşanan bu kriz tüm toplumsal kesimler gibi biz mühendis, mimar ve şehir plancılarının hayatlarını da çok olumsuz etkiliyor.

Kamuda ve özel sektörde sistematik bir biçimde daraltılan iş alanlarımız nedeniyle işsizlik tehlikesi, düşük ücretler ve güvencesiz çalışma biçimleri ortak kaderimiz haline geldi

Artan kiralar, kontrol altına alınamayan fiyatlar, temel tüketim maddelerinde yaşanan kıtlık, düşen alım gücü, açlık sınırına düşen ücretler ve giderek artan işsizik bizlerin de yaşamını söndürüyor.

Ekonomik ve sosyal koşullarımız, üstlendiğimiz sorumluluk ve almış olduğumuz eğitime uymayan bir düzeye gerilemiş durumda.

Ücretlerimiz enflasyon karşısında giderek eriyor ve yaşam standardımız dibe doğru çekiliyor.

Nitelikli bir eğitim alan, köklü üniversitelerden iyi derecelerle mezun olmuş birçok genç meslektaşımız, mesleki, maddi ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında arıyor.

TÜİK rakamlarıyla ne kadar gizlemeye çalışsalar da ülke tarihinin en yüksek enflasyonunu yaşıyoruz.

Aldığımız hiçbir ürünü ikincisinde aynı fiyata alamaz hale geldik.

Çünkü her malın fiyatına ödeme garantili kıyak ihalelerin bedeli yansıyor. Her malın fiyatına faiz ödemelerinin yükü yansıyor.

Her malın fiyatına örtülü ödenek kesintileri yansıyor. Her malın fiyatına saraylıların lüks harcamalarının bedeli yansıyor.

Her şey zamlanırken, gelirlerimiz giderek düşüyor. Her alışverişte daha çok yoksullaşıyoruz.

Her geçen gün daha fazla borçlanıyoruz.

Bugün geldiğimiz noktada yüz yüze olduğumuz sorun sadece yoksullaşma, borçlanma sorunu olmanın da ötesine geçmiş durumda.

Artan fiyatlar, karşılanamayan maliyetler, yanlış politikalar nedeniyle tıpkı sanayi üretimi gibi tarımsal ve hayvancılık üretimi de durma noktasına geldi.

Bütün ülke olarak büyük bir gıda krizi, kıtlık tehdidi ve açlık tehlikesiyle yüz yüze bulunuyoruz.

IMF ve Dünya Bankasına verdikleri sözler nedeniyle, çok uluslu şirketlerin gönlü olsun diye yıllardır bu ülkede tarım ve hayvancılığı sistematik olarak bitiren iktidar, bugün ülkemizi ayçiçeği yağına, buğdaya, bir tutam samana muhtaç hale getirdi.

Türkiye gibi verimli ve geniş bir coğrafyayı açlığa mahkum edenleri asla unutmayacağız. Asla affetmeyeceğiz.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Ülkemizde yaşanan kriz ekonomiyle sınırlı değil. Tek adam rejimi, her alanda bir kriz rejimi haline geldi.

Meclisin etkisizleştirilmesi, güçler ayrılığının ortadan kaldırılması, yargı bağımsızlığının yok sayılması, hukukun üstünlüğü anlayışının bitirilmesi ülkeyi yönetilemez hale getirdi.

Yönetemedikleri bu ülkeyi ellerinde tutmaya devam edebilmek için de, her türlü zorbalığa başvuruyorlar.

Devletin tüm organlarını, toplumsal muhalefeti sindirmek için kullanıyorlar. Devletin tüm organlarını toplumsal kamplaşma yaratmak için kullanıyorlar.

Devletin tüm organlarını insanların yaşam tarzlarına müdahale etmenin aracı olarak kullanıyorlar.

Medyayı sansürlüyorlar, siyasetçileri-gazetecileri-muhalifleri tutukluyorlar, festivalleri yasaklıyorlar, eğlence mekanlarını yasaklıyorlar, sanatçıları-gençleri susturuyorlar. Toplumu baskıyla teslim almaya çalışıyorlar.

Mafya ile kurulan karanlık ilişkiler, uyuşturucu kartellerinin ülkedeki etkinlikleri, denetimsiz gümrükler, denetimsiz sınırlar ülkeyi güvensiz ve güvenliksiz bir hale soktu.

Güvensizlikten, belirsizlikten, kaostan medet uman bir yönetim anlayışı egemen olmuş durumda.

Geldiğimiz noktada tek adam rejimi halkın desteğiyle değil, halka yönelik baskı ve zorbalıkla ayakta duruyor.

Bugün elimizde her alanda harabeye dönmüş bir ekonomi ve bürokrasiden hukuka kadar her alanda çürümüş bir devlet yapısından başka bir şey kalmadı.

Toplumun barış içinde bir arada yaşamasının kurallarını belirleyen Anayasa’nın yok sayıldığı, hukukun evrensel ilkelerinin yok sayıldığı, AİHM kararlarının yok sayıldığı, tümüyle Tek Adam’ın buyruklarıyla yönetilen bir ülke haline geldik.

Hukuk kuralları ve yargı, demokratik bir ülkede yurttaşların hak ve çıkarlarını korumak için vardır. Yurttaşları devletin sınırsız gücünden korumak için vardır.

Bizim ülkemizde ise hukuk kuralları ve yargı, AKP iktidarına kalkan olmak için var. AKP’nin elinde, halka karşı bir silah olmak için var.

Bunun son örneğini Canan Kaftancıoğlu örneğinde gördük. Ana muhalefet partisinin İstanbul İl Örgütü Başkanı, 8-10 yıl önce yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle hapis ve siyaset yasağı cezasına çarptırıldı.

Aynı tarihlerde kendi sosyal medya hesaplarından FETÖ’ye övgüler düzenler, Türkçe Olimpiyatları’nda sahne almak için birbirleriyle yarışanlar, bunlar hiç olmamış gibi, muhaliflerin 10 yıl önceki sosyal medya geçmişlerini tarıyorlar.

Hukukun geldiği bu durum, yargıçların içine düştükleri bu durum ülkemiz açısından utanç vericidir. Bu utanç, 20 yıllık AKP iktidarının utancıdır.

İktidarın utançlarının hangi birini saysak bir şeyler mutlaka eksik kalacak:

Seçimlerde kazanamadıkları belediyelerin başkanlarını görevden alarak tutuklayıp yerlerine kayyum atamak AKP’nin utancıdır.

Muhalefet partisi başkanlarını ve milletvekillerini hukuksuz biçimde cezaevinde tutmak AKP’nin utancıdır.

Kadınlara reva görülen şiddet, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak AKP’nin utancıdır.

OHAL KHK’ları ile kamu emekçilerini sorgusuz, sualsiz işlerinden atmak AKP’nin utancıdır.

Yıllardır sürdürülen çıkarcı, kavgacı, saldırgan dış politika AKP’nin utancıdır.

Yandaş rektörler eliyle üniversitelerimizi niteliksizleştirmek, kampüsleri karakola çevirmek AKP’nin utancıdır.

Gencecik çocuklarımızın hayatlarını tarikat ve cemaatlerin insafına terk etmek AKP’nin utancıdır.

Yok edilen ormanlarımız, yağmalanan madenlerimiz, tüketilen derelerimiz AKP’nin utancıdır.

Bunca utançla yaşamak, yaşayabilmekse büyük bir utanmazlıktır.

AKP’nin en büyük silahı belki de budur. Ve sanırım bu silahı hafife almamamız gerekiyor.

Ne diyordu şair:

“Eğer; hak haksızlıktan yüce,

Sevgi nefretten üstün,

Aydınlık karanlıktan güçlüyse...

Çaresi yok usta...

Biz kazanacağız.”

Evet biz kazanacağız.

Bizim onurlu duruşumuz, siyasi iktidarın utanmazlığına galebe gelecek!

Buna yürekten inanıyorum.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB olarak uzun yıllardır mücadelemizin temelini, siyasi iktidarın emek, halk ve doğa düşmanı politikalarına karşı ülkemize, mesleğimize ve halkımıza sahip çıkma mücadelesi oluşturuyor.

Yağmacı bir zihniyetle, ülkenin tüm birikimini tüketen iktidarın, yeni rant alanları yaratmak için doğamıza ve tabiat zenginliklerimize yönelik başlattığı yeni saldırılar, bu mücadeleyi büyütmemiz için bize çok daha büyük sorumluluklar yüklüyor.

Çünkü biz sahip çıkmazsak zeytinliklerimizi kesecekler.

Biz sahip çıkmazsak tarım alanlarımızı yok edecekler.

Biz sahip çıkmazsak ormanlarımızı bitirecekler.

Biz sahip çıkmazsak kıyılarımızı, madenlerimizi, tarihi eserlerimizi yağmalayacaklar.

Biz sahip çıkmazsak Hasankeyf gibi Salda’yı da yok edecekler.

Biz sahip çıkmazsak derelerimizi kurutacaklar.

Biz sahip çıkmazsak İstanbul’un sonunu getirecek Kanal İstanbul’u hayata geçirecekler.

Biz sahip çıkmazsak bu ülkenin her metrekaresini satacaklar.

Bu ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir plancıları olarak, ülkemizin geleceğinin karartılmasına izin vermeyeceğiz.

Önümüzdeki dönemde de atacağımız her adımda, bu sorumluluk bilinciyle davranacağız.

Ve bizlere nasıl saldırırlarsa saldırsınlar, savunduğumuz değerlerden geri adım atmadık, atmayacağız.

İftiralarla örgütlerimizin yıpratılmak istenmesine, ilerici ve toplumcu değerlerimizin ortadan kaldırılmak istenmesine izin vermedik, vermeyeceğiz!

Örgütsel yapımızın, demokratik işleyişimizin, iç hukukumuzun ve kamusal varlığımızın çiğnenmesine göz yummadık, yummayacağız!

Bu örgüt bizlere Harun Karadeniz’lerin, Akın Özdemir’lerin, Teoman Öztürk’lerin mirasıdır.

Bizler bugüne kadar TMMOB’yi aşkla sevdik, sevdayla koruduk ve kararlılıkla savunduk. Bundan sonra da bu duygularla sahip çıkmaya devam edeceğiz!

Ülkemizin geleceğini kurtarabilmek, daha iyi koşullarda yaşayabilmek ve çocuklarımızın geleceğini güvenceye alabilmek için tüm toplumsal güçleri mücadelemizi ortaklaştırmaya ve büyütmeye çağırıyoruz.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

İktidar partisinin kendi genel kurullarını tıklım tıklım salonlarda yaptığı bir dönemde TMMOB’ye konulan yasaklamalar nedeniyle bir önceki Genel Kurulumuzu olması gerekenden tam on dört ay sonra gerçekleştirebilmiştik.

Genel Kurul takvimimizdeki bu kaymadan dolayı TMMOB 46. Çalışma Dönemimiz 10 ay gibi kısa bir süreyi kapsadı.

Çalışma dönemimiz bu yönüyle TMMOB tarihinin en kısa çalışma dönemi olarak tarihe geçti.

Bu kısa çalışma dönemimizde de, bir yandan toplumsal mücadelelerin aktif bir bileşeni olurken, mesleki bilgi ve birikimlerimizin ülke ve halk yararına seferber edilebilmesi için çabamızı da sürdürdük.

Meslek alanlarımızdaki neoliberal yağma, talan ve tahribata karşı kamucu, toplumcu politikaların takipçisi olduk.

Orman yangınlarından, sel felaketlerine, çevre katliam ve talanlarına kadar nerede bir efkar varsa tüm örgütlü gücümüzle oradaydık.

Salgın döneminin kısıtlamalarına rağmen TMMOB ve bağlı odalarımızda mesleki alanlarımıza ilişkin çok sayıda etkinlik geçekleştirildi çok sayıda rapor yayımlandı.

Odalarımız tarafından yapılan onlarca kongre kurultay ve sempozyumun yanı sıra, 10 ay süren bu kısa çalışma döneminde Birliğimiz bünyesinde TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumunu, TMMOB 7. Kadın Kurultayını, Toplumcu Bakış Açısı ile Bilirkişilik Panel-Forumunu, TMMOB Enerji Sempozyumunu, TMMOB Sanayi Kongresini, Tarımsal Üretim ve Tüketimde Sosyal Dayanışma Pratiği olarak Kooperatifçilik Sempozyumunu ve TMMOB Afet Sempozyumunu gerçekleştirdik.

“TMMOB TEİAŞ Raporu”, “TMMOB Yangın Raporu”, “TMMOB ve Mesleki Denetim Raporu”, “TMMOB Acil Durum Uzaktan Öğretim Raporu” ile güncel konulara ilişkin görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık.

Ülkemizi kasıp kavuran kriz koşullarında meslektaşlarımızın ekonomik, demokratik ve mesleki çıkarlarının geliştirilmesi için mücadele ettik.

Yürüttüğümüz kampanyalarla meslektaşlarımızın taleplerinin sözcüsü olduk.

Yine bu dönemde açtığımız pek çok dava ve verdimiz hukuki mücadele ile şehirlerimizin, kıyılarımızın, madenlerimizin, tarihi eserlerimizin, kültürel mirasımızın yağmalanmasına karşı önemli davalar kazandık.

Üyelerimizin haklarını koruma ve teknik yönetmeliklerin mesleki ilkelere uygunluğu noktasında da önemli kazanımlar elde ettik.

Halk için çalışmaya, emekçi sınıflarla yan yana olmaya devam edeceğiz.

Teoman Öztürk’ün dediği gibi, “bilimi ve tekniği, emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız.”

Bizi bu onurlu yolumuzdan asla döndüremeyecekler.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Sözlerime son verirken, çalışma dönemimizin hemen başında yitirdiğimiz Yönetim Kurulu üyemiz sevgili Ufuk Ataç’ın şahsında, sonsuzluğa uğurladığımız tüm TMMOB kadrolarını saygıyla, sevgiyle, hasretle andığımı, anılarını mücadelemizde yaşatacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

Çalışma dönemimiz boyunca mesleki ve özel hayatlarından feragat ederek TMMOB örgütlülüğünü büyütmek için gecesini gündüzüne katan TMMOB ve Oda organlarında görev yapan arkadaşlarıma;

Şube yönetim kurullarında ve temsilciliklerde görev alan arkadaşlarıma;

İllerde TMMOB örgütlülüğünü büyüten İKK sekreterlerimize;

Çalışma gruplarında, kongre, sempozyum ve kurultaylarımızın düzenleme ve yürütme kurullarında görev alan üyelerimize;

TMMOB çalışmalarında bize destek olan bilim insanlarına ve uzmanlara;

Ve elbette emeklerini emeğimize katan Birlik ve oda çalışanı arkadaşlarıma büyük bir inanç ve özveri ile örgütümüze verdikleri katkılardan dolayı Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

Geziyle başladığım konuşmamı, Metin Altıok’un umut dolu dizeleriyle tamamlamak istiyorum:

Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.

Ülkemize, mesleğimize, meslektaşlarımıza sahip çıkma yolunda yürüyüşümüzü umutlu yarınlara taşıma dileğiyle…

YAŞASIN TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜ, YAŞASIN MÜCADELEMİZ

EMİN KORAMAZ

TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI