TMMOB BURSA İKK: HALKÇI, TOPLUMCU, KATILIMCI YEREL YÖNETİMLERDE KENTİN SAKİNİ DEĞİL, SAHİBİ OLMAK İSTİYORUZ

14.03.2019

TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Bursa Akademik Odalar Birliği Yerleşkesi Ortak toplantı salonunda 13 Mart 2019 tarihinde yaptığı basın toplantısıyla “TMMOB Bursa İKK Bursa Kent Raporu”nu kamuoyu ile paylaştı.

Halkçı, Toplumcu, Katılımcı Yerel Yönetimlerde Kentin Sakini Değil, Sahibi Olmak İstiyoruz

Değerli basın emekçileri, sevgili arkadaşlar

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) bugüne kadar yayımladığı seçim bildirgeleri ve 2013 Yerel Seçimleri Bildirgesinde de belirtildiği üzere demokratik katılıma açık, çağdaş bir yerel yönetim anlayışını vazgeçilmez önemde görmektedir. Bu anlayışla TMMOB, kentlerimizin yönetiminde kamu yararının, bilimin ve hukukun esas alınması için, seçim süreci ve yerel yönetim anlayışına ilişkin politika, düşünce, uyarı ve önerilerini kamuoyu ile paylaşmaya devam edecektir.

Emperyalizme bağımlı olan Türkiye’de, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana yeni liberal temellerde, yerli ve uluslararası büyük sermayenin çıkarları için, sermayenin sınırsız serbest dolaşımı önündeki tüm engelleri kaldırmaya yönelik olarak devlet yeniden yapılandırılmış, kamu iktidarının yönetsel düzeyde sermayeye devredilmesi ana amaç olmuştur. Bu süreç toplumsal ve ekonomik tüm sektörlerde serbestleştirme ve özelleştirmelerle çok yönlü olarak yürütülmüştür. Özellikle 16 yıllık iktidarında üretimden vazgeçerek ülke ekonomisini arazi rantı üzerinden temellendiren AKP, sanayiden eğitim ve sağlığa kadar kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesinde, ülke topraklarının dünyanın emlak/rant piyasası haline getirilmesinde, güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaştırılmasında ve kamu idari yapısının bu doğrultuda yeniden biçimlendirilmesinde hiçbir insani, hukuki, ulusal ya da evrensel değer ve kurala uymaksızın ülkemizi ve kentlerimizi yağma ve talana açmıştır.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin terk edildiği, demokrasinin hiçe sayılarak iktidar erklerinin tamamının tek merkezde toplandığı, kendi söylemleriyle “bir anonim şirket gibi” yönetilen ülkede sermaye ile devlet arasındaki ilişki arazi rantı üzerinden şekillenmektedir. İnşaat sektörünün başat aktör olduğu bu ekonomik politikaların doğrudan uygulama alanı ise kentler ve yerel yönetimlerdir.

2014 yerel seçimlerinden önce, KHK’lar dönemi olarak adlandırılan dönemde, AKP’nin 20 yasada yaptığı değişiklikle bakanlıkların gerek kurumsal yapısı gerekse görev alanı yeniden belirlenmiş; su, orman, mera, yaylak, kışlak, tarım alanları gibi doğal varlıklar ve çevre; planlama, enerji, kültürel varlıklar, bayındırlık, ulaşım gibi ülke topraklarının kullanım kararlarını doğrudan etkileyen sektörlere ilişkin ilgili tüm yasal düzenlemeleri etkisiz hale getiren bir yeniden yapılanma gerçekleştirilmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ayırım yapılmaksızın ülke topraklarının tamamı üzerinde istediği tasarrufu yapma yetkisi verilmiştir.

Şehir planlama hizmetlerinde bütüncül yaklaşımdan, kamu yararı anlayışından vazgeçilmiş, serbestleştirme, özelleştirme, ticarileştirmenin aracı haline getirilmiş; rant odaklı projelere teslim edilen kentlerde plansızlık ve denetimsizlik egemen kılınmıştır.

Plansızlığın ve denetimsizliğin ağır sonuçları her depremde tekrar yaşanmasına karşın, bugüne kadar hiçbir ders çıkarılmadığı gibi aksine mekânsal ve çevresel bağlamda niteliksiz yapılaşma, sağlıksız büyüme kentleri deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afet risklerine karşı hazırlıksız hale getirmiştir.

Başta ulaşım, su, elektrik, doğalgaz olmak üzere temel kentsel altyapı hizmetleri ile eğitim, kültür, sağlık, çevre vb. alanlarda sağlanan sosyal hizmetlerin özelleştirilerek ticarileştirilmesiyle hizmetlere eşit erişim toplumun yoksul kesimleri aleyhine bozulmuştur. Yoksul kesimler barınma eğitim, sağlık ve beslenme gibi temel haklardan yoksun bırakılmıştır.

Sosyal devlet olmaktan çıkıp sadaka toplumuna dönüşen sosyal hizmet üretme anlayışından uzak birçok uygulama ile kentlerde yaşayan engelli, çocuk, hasta, yaşlı yurttaşların kentsel hizmetlere erişimi giderek daha da zorlaştırılmaktadır.

“Halk” kavramı yerine “müşteri” kavramı ile yönetim anlayışı pekiştirilmiş; “Bireysellik, özel alan, serbest piyasa, rekabetçilik, yerelcilik, yönetişim, sivil toplumculuk, rantiye, yolsuzluk” kavramları yükselen değerler haline gelmiştir.

Birçok yerel yönetimin temel icraatı, kentsel kamusal hizmetlerin pervasızca özelleştirilmesi, planlama, imar, kentsel altyapı ve ulaşım hizmetlerinde yolsuzlukların artması, kentsel rantın yandaş ve varsıl kesimler lehine yönlendirilmesi olmuştur.

Sağlıklı kentleşme, kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, çevre, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; kamu yararı öncelikli bütüncül planlama, çevre, enerji, sanayi ve tarım politikalarının benimsendiği ve yerli mühendislik, yerli kaynak kullanımıyla; bağımsızlık, planlama, sanayileşme ve kalkınma ile olanaklıdır.

Yerel seçimlere, ülkemiz, kentlerimiz, doğal alanlarımız kısacası yaşam alanlarımız, geleceğimiz üzerine koyulan ipotekle, imar affı gölgesinde; yerel idarenin hiçe sayıldığı, anayasal düzenin tek bir iradeye teslim edildiği bir ortamda giriliyor.

TMMOB, kentlerimizde var olan sorunların aşılmasını, sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kentsel çevrelerin üretilmesini, kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesini, kent halkının, emek ve meslek örgütlerinin demokratik katılımını ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesini, öncelikli ve temel gereklilik olarak görmektedir.

Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde, her zamankinden daha çok, “toplumcu, demokratik ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışına ihtiyacı vardır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.

 

Ferudun TETİK
TMMOB Bursa İKK Sekreteri