TMMOB EMEKLİ MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILARI SORUNLARI ÇALIŞTAYI

Sunuş

AÇILIŞ KONUŞMASI

Değerli Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına selamlıyorum. Emekli mühendis, mimar ve şehir plancılarının sorunlarını tartışacağımız çalıştayımıza hepiniz hoş geldiniz.

Bildiğiniz gibi 45. Genel Kurulumuzda, ülkemizde yaşanan gelişmelerin meslek alanımıza yansımalarını ve meslektaşlarımızın sorunlarını ortaya koyabilmek için bir dizi çalıştay ve kurultay yapma kararı almıştık.

Bu doğrultuda “Krize Karşı Emeğimize, Mesleğimize ve Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz” kampanyamız çerçevesinde Kamuda Çalışan Meslektaşlarımızın, Ücretli Çalışan-İşsiz Meslektaşlarımızın ve OHAL KHK’larıyla İhraç Edilen Meslektaşlarımızın sorunlar ilişkin üç ayrı çalıştay düzenledik.

Daha sonrasında da İş Güvenliği Uzmanı meslektaşlarımızın ve Bilirkişilik alanının sorunlarına ilişkin çalıştaylar gerçekleştirdik.

Önümüzdeki aylarda Engelli meslektaşlarımızın sorunlarına ilişkin bir çalıştay ve TMMOB Kadın Kurultayı gerçekleştirilecek.

Bütün bu çalıştay ve kurultaylarımızda elde ettiğimiz veriler ve tartıştığımız konular ışığında 2020 yılı Nisan ayı içerisinde TMMOB Mühendis, Mimar, Şehir Plancılarının Güncel Sorunları ve Çözüm önerileri Kurultayı’nı gerçekleştireceğiz.

2 yıllık çalışma dönemimizde yürüttüğümüz tüm bu çalışmalardan elde ettiğimiz veriler, içinden geçtiğimiz krizin ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancılarına etkisini bütünlüklü olarak ortaya koyabilmemizi sağlayacak. Böylece 46. Genel Kurulumuzda çok daha sağlıklı bir tartışma yürütme ve mücadele programa hazırlama olanağı bulacağımıza inanıyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Bugünkü çalıştayımızın konusu daha öncekilerden çok daha kapsayıcı bir başlık. Tüm meslek disiplinlerinden ve tüm çalışma alanlarından meslektaşlarımızı kapsıyor.

Yasalara göre belirlenmiş çalışma süresini dolduran ve yaşlılık, hastalık gibi bir nedenle işinden ayrılan, kendisine geçmiş emeklerinin karşılığında aylık bağlanan tüm meslektaşlarımız emekli statüsüyle yaşamlarını sürdürüyor.

Aslına bakarsanız emekli olacak kadar çalışabilmenin, emekliliğe kadar sağlıklı yaşayabilmenin büyük bir mucize olduğu ülkedeyiz. Trafik kazaları, afetler, kitle katliamları, iş cinayetleri, terör saldırıları gibi doğal sayılamayacak ölümler nedeniyle pek çok yurttaşımız emekli olacak kadar yaşayamıyor bile.

Emekli olabilen yurttaşlarımız için ise emeklilik bir fırsat olarak değil, yeni bir yaşam zorluğu olarak yaşanıyor. Bugünkü çalıştayımızda emeklilik hakkı kazanan meslektaşlarımızın karşılaştıkları sorunları ele alıp, bu sorunların çözümü için yapılması gerekenler üzerine konuşacağız.

Az önce bu ülkede emekli olabilmenin zorluğundan bahsetmiştim. O yüzden emeklilere geçmeden önce emekli olamayanların, şimdilerde bilinen adıyla Emeklilikte Yaşa Takılanlar yani EYT’lilerle ilgili durumu hakkında konuşmamız gerekiyor.

Biliyorsunuz Türkiye’de siyasal iktidarlar yaşanan toplumsal felaketleri siyasal fırsata çevirmek konusunda ustadırlar. Bugün karşı karşıya geldiğimiz EYT sorununun kaynağı olan 4447 sayılı Kanun, DSP, ANAP, MHP koalisyonu döneminde 17 Ağustos 1999 depreminden 1 hafta sonra Meclis’te kabul edildi.

Dönemin Hükümeti insanların bedenleri hala enkaz altındayken, IMF ve Dünya Bankasına verdikleri sözü yerine getirebilmek için Sosyal Güvenlik Yasasını meclisten geçirerek emeklilik yaşını kadınlarda 58, Erkeklerde 60’a çıkardılar.

Getirilen bu yaş sınırı sadece yeni işe girenleri değil eski çalışanları da kapsıyordu. Yani çalışanların kazanılmış hakları gasp edilmiş oluyordu. Geçmişe dönük uygulama nedeniyle sigortalılık süresi ve prim gün şartlarını yerine getirenler ama yaş şartını yerine getiremeyenler emeklilik için yaş beklemek zorunda kaldı. Kademeli geçiş hükümleri ve ekonomik kriz nedeniyle bu sorun giderek büyüyor. Bugün artık EYT önemli toplumsal bir sorun haline gelmiş durumda.

TMMOB olarak bu konudaki tutumumuz nettir. Çalışanların kazanılmış haklarını gasp eden, bu sorun ekonomik maliyet ve kaynak gerekçesiyle görmezden gelinemez. Ekonomi politikaları, mevcut kaynakların hangi ihtiyaçlara harcanacağıyla ilgilidir. Bugün siyasal iktidar tüm kaynakları yandaş sermaye kesimlerinin hizmetine yönlendirmektedir. Birbiri ardına çıkarılan kurtarma yasaları ile yandaş şirketlere kamu kaynakları aktarılmaktadır. Kamu bankalarının tüm kredileri olanakları sermaye kesimlerine sunulmaktadır. Şirketlerin zararlarının maliyeti, tüm topluma ödetilmektedir.

Bizim talebimiz, kamu kaynaklarının emekçiler için kullanılmasıdır, emekçilerin alın terinin ödenmesi için kullanılmasıdır. Bugün EYT’liler kendileri için bir lütuf değil, emeklerinin, alın terlerinin karşılığını istemektedir. Bu soruna duyarsız kalınmamalıdır. Sorunun tarafı olan EYT’liler, sendikalar, toplumsal kesimler ve Siyasi Partiler derhal bir araya gelmelidir. Herkesi ikna ederek toplumsal sorunu ortadan kaldıracak bir çözüm üretilmelidir.

Değerli Arkadaşlar,

2018 yılı verilerine göre ülkemizde 12 milyon 828 bin emekli ve hak sahibi bulunuyor. Ülke nüfusumuzun yüzde 15’inden fazlası emekli statüsünde yaşamını devam ettiriyor. Türkiye’de yıllardır yaratılan toplumsal algı, bu büyük nüfus kesiminin toplumsal yaşamın aktif bir parçası olduğu gerçeğinin görmezden gelinmesidir.

Ülkemizde emekli denildiğinde akla gelen ilk şey, ayın belirli günlerinde bankalar önünde oluşan kuyruklardır. Gazete ve televizyon haberlerinde yıllardır aşina olduğumuz bu görsel, emeklileri maaş günlerinde sokağa çıkan, diğer günlerde evde oturup torun bakan bir kesim olarak algılanmasının göstergesidir.

Bu durum aslında egemen kesimlerin emeklilere yüklediği roldür. Emeklilik, bir tür toplumsal dışlama mekanizması olarak işlev görmektedir. Bu anlayışa göre üretimin aktif bir parçası olmayanlar, toplumsal zenginliklerin de hak sahipleri olamaz.

Bu dışlayıcı anlayış, emek ile emekli arasındaki bağı koparmak, görünmez kılmak istemektedir. Emekliler toplumun sırtında bir yükmüş gibi gösterilmektedir.

Oysa her şeyden önce bilinmelidir ki sosyal güvenlik devletin en temel görevi, yurttaşın da en öncelikli hakkıdır. Sosyal güvenliğin temel amacı bireyleri karşılaşacağı sosyal risklere karşı korumak ve bu risklerle karşılaştıkları zaman, riskin etkilerini en aza indirmektir. Bunun için çalışanların maaşlarından sosyal güvenlik primi tahsil edilir ve bu primler devlet tarafından kullanılır. Yani sosyal güvenlik mekanizmasının temel mantığı toplumun bütününün, her bir parçasına ve geleceğine ortaklaşa sahip çıkmasıdır.

Neoliberal anlayış bu toplumsal mekanizmayı ortadan kaldırmak istemektedir. 1980’li yıllardan beri ülkemizde emekçilerin ve emeklilerin yaşadığı hak kayıplarının temelinde bu neoliberal anlayış yatmaktadır. Neoliberalizm, eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlerle birlikte, sosyal güvenlik sistemini de ticarileştirmek, özelleştirmek istemektedir. Bu anlayış, yıllar içerisinde emeklilerin haklarının, maaşlarının ve sosyal durumlarının kötüleşmesine neden olmaktadır. 

2008 yılında, TMMOB’nin içinde bulunduğu emek ve meslek örgütlerinin etkin muhalefetine rağmen çıkarılan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası, sağlıkta ve sosyal güvenlikteki bu neoliberal dönüşümün, ticarileşmenin en önemli adımı oldu.

Daha önce söylemiştim siyasal iktidarlar krizleri fırsata çevirmek konusunda eşsiz bir yeteneğe sahiptir diye. 2008 yılında Türkiye’nin dört bir yanında SSGSS yasasına karşı geniş bir muhalefet örgütlenmişti. Birbiri ardına yapılan sokak eylemleriyle AKP’nin sarsılmaz gibi görülen toplumsal hegemonyası büyük bir yara almıştı. Ama tam o dönemde açılan Kapatma Davası, oluşan bu toplumsal dalganın geri çekilmesine neden oldu. AKP bu krizi fırsat bilerek SSGSS Yasasını meclisten geçirdi.

Yasayla beraber emeklilik yaşı uzatıldı, çalışma gün sayısı artırıldı, aylık bağlama oranları düşürüldü, sağlığın finansman modeli değiştirildi. Sonrasında özel hastanelere büyük kaynaklar aktarıldı. Bireysel emeklilik sistemleri ortaya çıktı. Zamanla Bireysel Emeklilik Sistemi zorunlu hale getirildi.

Sosyal güvenlik sisteminin dönüştürülmesindeki amaç emeklilik primlerimizin toplandığı fonların kamunun değil, özel şirketlerin kontrolünde olmasıdır. Bizim alın terimizden, sermaye kesimleri için kaynak yaratılmak istenmesidir.

Tüm bu süreçler sermayenin küresel ihtiyaçlarına paralel olarak yürütülmektedir. Bu açıdan bakıldığında 199 yılında DSP, ANAP ve MHP Koalisyonu’nun IMF-Dünya Bankası güdümünde yaptığı düzenlemeler ile 2008 yılında ve sonrasında AKP’nin uluslararası sermaye odaklarının güdümünde yaptığı düzenlemeler ortak bir amaca hizmet etmektedir. O amaç da kamunun tasfiyesi, kamusal zenginliklerin sermayeye aktarılmasıdır. Bu anlayış emekliliği zorlaştırdığı gibi, emeklilerin yaşamını da zorlaştırmaktadır.

Bu durumdan meslektaşlarımız da etkilenmektedir. Bugün için kamuda en üst düzey bir görevden emekli olmamışlarsa, mimar, mühendis ve şehir plancılarının alacakları emekli maaşıyla günümüzde insanca yaşamaları mümkün değildir. Toplumun dar ve sabit gelirli diğer kesimleri gibi, emekli meslektaşlarımız da büyük sıkıntılar içinde yaşamaktadır. Kriz dönemiyle birlikte artan yaşam maliyetleri bu sıkıntıları sürdürülemez boyutlara taşımıştır.

Değerli Arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi yıllardır yapılan tüm neoliberal düzenlemeler reform adı altında topluma sunuluyor. Sosyal güvenlik adı altında yapılan reformlara da gerekçe olarak hızla artan emekli sayısı nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun aktüeryal dengesinin bozulması öne sürülüyor. Çalışan nüfus başına düşen emekli sayısının fazlalığını ülkenin geleceği için tehdit olarak göstermek istiyorlar.

AKP’nin her alanda kullandığı ayrıştırma-çatıştırma politikasını bu konuda da uygulayarak emekliler ile çalışanlar, gençler ile yaşlılar arasında uzlaşmaz bir karşıtlık varmış gibi gösteriliyor. Oysa konuşmamın başında da değindiğim gibi temel mesele toplumsal kaynakların nereye aktarılacağı sorunudur.

Sorun çalışan sayısı ile emekli sayısı arasındaki orantısızlığın giderilmesiyse, çözüm, çalışan sayısının yani istihdamın artırılmasıdır. Ülkede % 14 işsizlik varken, emeklilik yaşını 80 yaşına da çıkartsanız, bu sorunu çözemezsiniz. Ülkemizin sorunu emeklilerin çokluğu değil, çalışanların daha doğrusu iş

bulabilenlerin azlığıdır.

İstihdamı artırmadan, kayıt dışı istihdamı ortadan kaldırmadan hangi reformu yaparsanız yapın bu konuda ileri bir adım atılamaz. Fakat AKP iktidarı istihdamı artırma konusunda beceriksiz olduğu kadar, kayıt dışı istihdamı azaltmak konusunda da isteksiz görünmektedir.

Bunun en önemli delili, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Birliğimiz arasında 2012 yılında imzalanan İşbirliği Protokolünün 2017 yılında iptal edilmesidir.

Hatırlayacaksınız TMMOB ile SGK arasında imzalanan protokol, mühendis, mimar ve şehir plancılarının TMMOB tarafından duyurulan ücretin üzerinde çalıştırılmasını ve SGK’nın gerçek ücretler üzerinden prim toplamasını sağlamayı hedefliyordu.

Bu protokolle mühendis, mimar ve şehir plancılarının istihdam edildiği çalışma alanları disipline edildi ve kayıt dışılığın önlenmesinde ciddi adımlar atıldı.

SGK, 2017 yılında bu protokolü tek taraflı olarak feshetti. Bunun sebebi olarak da işverenlerin isteklerinin bu doğrultuda olduğunu tarafımıza bildirdi. Yani çalışanların sosyal güvenliğinden sorumlu SGK açık biçimde işverenden yana tutum alarak, kayıt dışılığa ve eksik prime göz yumduğunu dile getirdi.

Protokolün iptal edilmesi mühendis, mimar ve şehir plancılarının hak kaybına uğraması ve SGK’nın pirim kaybına uğraması anlamına gelmektedir. Devlet bu duruma çanak tutmaktadır.

Bizler TMMOB olarak SGK protokolü öncesinde de asgari ücret açıklıyorduk, sonrasında da açıklamaya devam ettik. TMMOB ve Odalarımız olarak bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz. Üyelerimizi bu konuda daha fazla bilinçlendirip, daha fazla cesaretlendirmeliyiz. Onların yanında olduğumuzu, hukuki olarak yaptırımımızın olduğunu üyelerimize göstermemiz gerekiyor.

Değerli Arkadaşlar,

Emekli meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal sorunları konusunda Birliğimiz bünyesinde oluşturduğumuz ve bu çalıştayı organize eden çalışma grubumuz emekli meslektaşlarımızın farklı alanlarda yaşadığı sorunlar ve taleplerimiz konusunda bugüne kadar oldukça detaylı çalışmalar yaptılar. Bugünkü çalıştayımızda sizlerin de katkısıyla bu konudaki birikimlerimizin zenginleşeceğine kuşkum yok.

Her zaman söylediğimiz gibi emekli üyelerimizin sorunları, TMMOB’nin sorunudur. Emekli üyelerimizin talepleri, TMMOB’nin talepleridir. Çalıştayımızın düzenlenmesinde emeği geçen düzenleme kurulu üyelerimize hepinizin huzurunda teşekkür ediyorum. Burada yürütülecek tartışmaların sorunlarımızın çözümüne ve örgütlülüğümüzün büyütülmesine katkı vereceğine olan inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü, Yaşasın Mücadelemiz!

Emin KORAMAZ
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı