DÜNYA GIDA GÜNÜ’NDE AİLE ÇİFTÇİLİĞİ ELE ALINDI

20.10.2014

TMMOB’ye bağlı Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odaları tarafından her yıl Dünya Gıda Günü dolayısıyla düzenlenen etkinlik bu yıl "Aile Tarımı ve Küçük Çiftçiler" temasıyla gerçekleştirildi.

Ankara Barosu Eğitim ve Kültür Merkezi’nde 18 Ekim 2014 Cumartesi günü “Aile Çiftçiliği: Dünyayı Besle, Yeryüzünü Önemse” başlığıyla düzenlenen sempozyum kapsamında, “Türkiye’nin Gıda Güvencesi ve Tarımsal Üretim Süreci” ve “Yoksullukla Mücadelede Aile Çiftçiliği” oturumları ve “Gıdalarımız Güvenilir mi” konulu panelde uzmanlar tarım politikalarını ve gıda üretimini masaya yatırdılar.

Sempozyumun açılışında düzenleyen üç oda adına Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, FAO Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji ve CHP Ankara Milletvekili Doç. Dr. Gökhan Günaydın birer konuşma yaptı.

 

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı’nın açılış konuşması şöyle:

Sevgili Arkadaşlar,

 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün kuruluş yıldönümü nedeniyle her yıl 16 Ekim Dünya Gıda Günü olarak kutlanmaktadır. Bugünün gerçek anlamda bayram olarak kutlanması ancak herkesin güvenilir ve yeterli gıdaya ulaşabilmesiyle sağlanabilecektir.

 

TMMOB ve odaları her zaman olduğu gibi bugün de uyarı ve bilgilendirme görevini yerine getirmekte, düzenlenen etkinliklerle bilgi birikimini kamuoyuyla paylaşmaktadır. Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odamızın her yıl birlikte Dünya Gıda Günü etkinlikleri çerçevesinde düzenledikleri sempozyumun bu yılki teması “Aile Çiftçiliği, Dünyayı Besle-Yeryüzünü Önemse” olarak belirlenmiş. Öncelikle bu sempozyumun gerçekleşmesinde emeği geçen üç odamızın yöneticilerine, çalışanlarına teşekkür etmek isterim.

 

Değerli Konuklar

 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun 2010 yılı verilerine göre dünyadaki aç nüfus sayısı önceki yıla göre 100 milyonun üzerinde bir artışla bir milyara ulaşmıştır. Sistemin bu şekilde devam etmesi durumunda, bu rakamın önümüzdeki dönemlerde katlanarak artmasından endişe ediliyor.

Açlık sorunu Türkiye açısından da pek olumlu sinyaller vermiyor. Bugün ülkemizde yirmi milyon insanımız yani nüfusumuzun dörtte bire yakını yeterli gıdaya ulaşamamakta,  % 10’a yakın bir kısmı ise açlık tehlikesi ile burun buruna yaşamaktadır.

Açlık tehlikesi bu kadar belirgin iken, Dünya Bankası’nın rakamlarına göre temel gıda fiyatları son dört yılda yüzde 100’e yakın bir artış göstermektedir.

Dünyada yaşanan açlığın ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamamasıdır.

Neden insanlar açlık sınırında ve yeterli gıdaya ulaşamıyor? Çünkü dünyada tarım ve gıda üretimini piyasalaştırarak tekelleşmeyi dayatan kapitalist sistemin ürünü bir gıda emperyalizmi mevcut.

Hemen her alanda olduğu gibi gıda alanında da sayısı 5-10’u geçmeyen çokuluslu şirket tüm dünyada egemendir ve gıda temel besin aracı olmaktan çıkıp bunların rant aracına dönüşmüştür.

Örneğin; bu şirketlerden altı tanesi dünya tahıl ticaretinin yüzde 85’ini, 8 şirket kahve satışlarının yüzde 60’ını kontrol ediyor. Özellikle insanların temel besin ihtiyacı olarak bilinen mısır, pirinç, buğday ve soya gibi gıdaları da hakimiyetleri altına almak için büyük savaşlar veriyorlar.

Bu şirketler veya taşeronları, yüzlerce çeşit ticari marka adı altında kendilerini gizlemekte ve Dünya’nın gıda kontrolünü ellerinde tuttuklarını maskelemektedir. Tekellerini pekiştirmek için, gerek gelişmiş ülkeler, gerekse IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi kuruluşlar aracılığı ile en acımasız uygulamaları hayata geçirmekten kaçınmıyorlar.

Türkiye’de çıkarılan, Tohumculuk, Toprak ve Tarım, Tarım Sigortaları ve Lisanslı Depoculuk, GDO Yönetmeliği ve özellikle mühendisi üretim sürecinden dışlayan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Yasası gibi yasalar bunun somut örnekleri olarak ele alınmalıdır.

 

Ülkemizde tarım ve gıdanın piyasalaştırılması, doğal kaynaklarımızın, sermayenin sınırsız ve kuralsız kullanımına açılması bu yasalarla hız kazanmıştır.

 

Gıda alanındaki özelleştirmeler, kamu kurumlarının tasfiyesi veya işlevsizleştirilmesi, KİT’lerin yabancı sermaye veya yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmesi gibi uygulamalarla bir talan süreci devam etmektedir. Bu süreç köylülerimizi olduğu gibi kentlilerimizi de yoksullaştırmakta, halkımızın açlık sınırına hızla yaklaşmasına neden olmaktadır.

Gıda emperyalizminin açlığı körükleyen diğer uygulamaları ise; GDO ve Biyoyakıtlar konusudur.

GDO’lar 10 yıla yakın bir süredir Türkiye’ye hiçbir sınırlama getirilmeden girmekte, gıda işletmelerine girdi ve halkın önüne ise besin maddesi olarak konmaktadır. Gıda tekellerinin elinde bulunan bu ürünlerin sayısının 900’ün üzerinde olduğunu belirtilmektedir.

Bizler de diğer tüketiciler gibi her gün biraz daha fazla, yağdan hazır çorbaya, domatesten buğdaya, bebek mamalarından şekerli içeceklere kadar genetiği değiştirilmiş bu gıdaları tüketmekteyiz. Her gün biraz daha fazla, halkımızın sağlığı tehdit altına girmektedir.

Genetiği ile oynanmış bu ürünler, aynı zamanda ülkemizde 3 bini endemik olmak üzere 13 bin bitki türünü yok etmekte, zenginliği tüm dünya tarafından bilinen Anadolu biyoçeşitliliği, bu nereden geldiği belli olmayan GDO’lu tohumlarca yavaş yavaş tükenmektedir. Kısaca sadece bu günümüz değil, geleceğimiz de bağımlılık altına alınmaktadır.

Biyodizel veya biyoetanol gibi biyoyakıt üretiminde girdi olarak; mısır, soya, şeker pancarı ve temel besin maddesi olarak kullanılan birçok yağlı tohumlu bitki türleri kullanılmaktadır. Özellikle petrol piyasasında ve emtiya fiyatlarındaki spekülatif artışlar, biyoyakıt üretimini kontrolsüz arttırmakta, bu da ülkelerin gıda güvenliğini tehdit etmektedir.

Değerli Konuklar peki biz TMMOB olarak neyi savunuyoruz?

TMMOB olarak; gıdaya ulaşmanın temel bir hak olduğunu görüyor, gıda maddelerinin borsada bir meta olarak ele alınamayacağını düşünüyoruz.

Gıda egemenliği kavramına sahip çıkıyor ve bunu ulusların tarım, hayvancılık, depolama gibi gıda kaynaklarını belirleme ve yönetme hakkı olarak tanımlıyoruz.

Halkımızın herkes gibi sağlıklı, kültürel açıdan uygun ve sürdürülebilir gıdaya ulaşma hakkı olduğunu savunuyoruz.

Yine doğru ve yeterli beslenmede gıdanın çeşitliliğinin önemli olduğunu söylüyor ve bunun da ancak yerli çiftçi, yerel tarım ve yerli üretim ile sağlanabileceğini düşünüyoruz.

Halkların gıda egemenliği hakkı, ellerinden alınamaz, satılamaz ve devredilemez bir haktır. Bu eksende insan yaşamında, besin kaynaklarından yani gıdadan daha önemli bir şeyin olmadığını biliyoruz.

Yoksulluk ve açlığın kader olmadığını söylüyor, açlık ve yoksulluğun; yaşam hakkını ihlal eden, yıkıcı ve insanlık dışı kapitalist sistemin ekonomik adaletsizliğinin bir sonucu olduğunu düşünüyoruz.

Kısacası, gıda egemenliğinin karşısındaki en büyük engelin “Gıda emperyalizmi” olduğunu, dünyanın ve ülkemizin açlıkla mücadelesinin gıda emperyalizmine karşı durmaktan geçtiğini söylüyoruz.

Ne yapmalı?

IMF ve Dünya Bankası ile Dünya Ticaret Örgütü’nün ülkemiz tarımı ve kırsal yaşam üzerindeki, genel düzenleyici işlem yapma yetkisi kaldırılmalı, her türlü dayatma reddedilmelidir.

Avrupa Birliği kapsamında önerilen “Ortak Tarım ve Gıda Politikası” gibi Türkiye’nin gıda ve tarım sektörünü piyasalaştıran neoliberal yasalar kaldırılmalı, köylü ve tüketiciden yana olan yasalar yürürlüğe sokulmalıdır.

Tarım ve gıda konulu yükseköğretimde, üretici ile mühendisin bağımsız bir tarım-besin modeli altında dayanışma içinde çalışacağı bir zemin yaratılmalı, ülke ihtiyaçlarına göre yerli ekim, yerli üretim ve istihdama yönelik yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır.

Gerçekçi öngörüler ile planlamacı, yatırımcı, mühendis ile köylünün omuz omuza çalışacağı bir zemin üzerinde, üretimi yeniden organize eden, üreticiden tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, emek eksenli ve dayanışmayı arttıracak yeni bir yapı, ülkemiz insanı, ülkemiz tarımı, kırsal hayat ve tüketici sağlığı açısından en acil gereksinimdir.

Sözlerimi bitirirken, bu etkinliği düzenleyen Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odamıza ve emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

 

Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı