JMO'DAN AĞLASUN – BURDUR DEPREMİ BASIN AÇIKLAMASI

29.08.2014

 Jeoloji Mühendisleri Odası, 24 Ağustos 2014 tarihinde meydana gelen AĞLASUN-BURDUR depremine ilişkin bir basın açıklaması yaptı.

AĞLASUN – BURDUR DEPREMİ BASIN AÇIKLAMASI

 AFAD-TDVM (Türkiye Deprem Veri Merkezi)`den alınan bilgilere göre 24. 08. 2014 tarihinde yerel saate göre 22:43.31`te, yerin 7.06 km derinliğinde, 4.8 (Mw) büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. AĞLASUN-BURDUR depremi olarak adlandırılan ve Isparta, Burdur, Antalya ve Afyonkarahisar illerinde hissedilen deprem, halkı korku ve paniğe sevk etmiş ve vatandaşların birçoğu geceyi sokaklarda geçirmiştir.

Farklı deprem araştırma merkezleri tarafından yapılan odak mekanizma çözümlerine göre, depremin yaklaşık KB–GD doğrultulu normal bir faylanmadan kaynaklandığı, depreme ait en büyük ivmenin ise deprem dış merkezine 16 km uzaklıktaki Isparta kent merkezindeki istasyonda 44 gal olarak ölçüldüğü ifade edilmiştir. 

Deprem nedeniyle can kaybı yaşanmazken; 5 kerpiç evde büyük çapta hasar oluştuğu, bazı evlerin bacalarının yıkıldığı, çatılarından kiremitlerin düştüğü, çok sayıda binanın sıvalarının döküldüğü, duvarlarda çatlakların oluştuğu ve bazı işyerlerinin camlarının kırıldığı belirtilmiştir. Deprem sırasında camlardan atlayan 7 kişi çeşitli yerlerinden yaralanmış, krize giren 20 kişiye de tıbbi müdahalede bulunulmuştur.

24 Ağustos Pazar günü akşam yerel saatle 22.43‘te meydana gelen deprem; Burdur-Dereköy`ün harita üzerinde 1.5 km kuzeyinde, Ağlasun İlçesinin yaklaşık 3.5 km doğu-kuzeydoğusunda, Burdur-Isparta il sınırının yakın güneyinde yer alan Akdağ Fayı‘ndan kaynaklanmıştır. Akdağ Fayı çizgisel olmayıp büklümlü ve değişik gidişe sahip birkaç segmentten oluşmaktadır. Fayın en batı segmenti altıncı yüzyılın başında iki adet yıkıcı depreme yol açmış ve fayın aşağı düşen tavan bloğunda kurulu bulunan tarihi (Roma Dönemi) Sagalassos kenti yıkılıp harabeye dönüşmüştür. 

Yerel ve uluslararası kayıt istasyonları tarafından kayıt edilen son depremin odak mekanizması çözülmüş ve KB-GD doğrultulu normal fay depremin kaynağı olarak önerilmiştir. Merkezüstü de dikkate alındığında Yazır-Dereköy (Sagalossos-Burdur) depreminin Akdağ Fayı‘nın doğu kesiminin oluşturan yaklaşık 12 km uzunluğundaki kuzet-kuzeybatı gidişli ve güney-güneybatıya eğimli segmentin aktif hale gelmesi sonu oluştuğu düşünülmektedir. 

Bazı basın yayın organlarında hiç bilinmeyen, keşfedilmemiş bir fayda depremin oluştuğu yönündeki haberlere rağmen Odamız tarafından yapılan incelemelerde Akdağ Fayı ve Sagalossos antik kentini etkileyen eski depremlerin yerli ve yabancı bir çok araştırmacının çalışma konusunu oluşturduğu, çok sayıda makalenin de yayınlandığı görülmüştür. Akdağ Fayı`nın ayrıca MTA Genel Müdürlüğü tarafından 2012 yılında yayınlanmış olan "Türkiye Diri Fay Haritası‘na"  da işlenmediği tesbitlerimiz arasında yer almaktadır. 

Öte yandan, bu depremin büyüklüğü ve episantrı üzerine ilgili kurumlar arasında yaşanan tartışmalar "deprem verilerinin paylaşımı ve yorumlanması" konusunda hala "ulusal konsensusun" sağlanamadığını ve "deprem yönetiminde parçalı yapının devam ettiğini" göstermesi açısından önemlidir. 
 
Başta 2004 yılında düzenlenen Deprem Şurası raporlarında olmak üzere çok sayıda araştırmada deprem verilerinin üretilmesi, paylaşımı ve yorumlanması konularında "ulusal veri alt yapı sistematiğinin" geliştirilmesi yönünde öneriler olmasına rağmen "kurumsal taassup baskın çıkmış" ve "ortak akıl sağlanamamıştır".

Ancak bilinmelidir ki, kamuoyunda tereddütlerin oluşmasına neden olan bu tür olayların en temel toplumsal ihtiyacımız olan "risk azaltma odaklı afet kültürünün" gelişmesine hizmet etmeyeceği açıktır.

Son iki yıldır Fetiye ve Rodos açıkları, Marmaris ve Antalya Körfezi‘nde meydana gelen ve büyüklükleri 6.0 (Mw)  varan depremlerin meydana gelmesi, son olarak Ağlasun`da meydana gelen bu deprem, Sagalassos Antik kentinde yaşayan ve yaşananları bir kez daha hatırlatırken, ben buradayım önlemlerinizi alın diye uyarıda da bulunmaya devam etmektedir. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, konuyla ilgili öneri ve görüşlerimizi kamuoyu ve karar vericilerle bir kez daha paylaşmayı kamusal görevimizin gereği olarak görüyoruz.

 

  • Deprem Yönetim Sistemi "kağıt üstünde kalan ülkemizde", "idare-i maslahatçı uygulamalara ivedilikle son verilmeli; deprem veri alt yapısından risk azaltma politikalarına kadar bütünlüklü bir yönetim sisteminin oluşturulup-geliştirilmesi için vakit geçirmeden adım atılmalıdır.
  • Yapılan jeolojik araştırmalar ülkemizde orta ve büyük manyitüdlü deprem üretebilecek çok sayıda fay veya fay zonunun olduğu göstermektedir. Ancak yaşanan son tartışmalar sismo-tektonik çalışmaların sürekliliğinin sağlanması ve elde edilen her verinin işlenerek "Diri Fay Haritalarının" sürekli güncel tutulması gerektiğini bir kez daha göstermiştir.
  •  
  • Son yıllarda Güneybatı Anadolu (Antalya – Fetiye – Marmaris – Muğla - Burdur)  bölgesinde özellikle denizel alanlarda meydana gelen depremler, denizel alanlarımızın da tektonik yönden oldukça aktif olduğunu bir kez daha gösterirken, denizel alanlarda meydana gelebilecek depremlerin özellikle kıyı yerleşimlerimizde önemli hasarlara neden olacağı konusunda da bizleri uyarmaktadır. Ülkemizin deniz alanlarında yer alan ve deprem üreten tektonik yapılar hakkında yeteri bilgi ve araştırmamızın olmadığı gerçeğinden hareketle, ülkemiz deniz alanlarına ait tektonik yapıların ortaya çıkarılması amacıyla başta MTA olmak üzere, üniversitelerin jeoloji mühendisliği bölümleri ile deprem araştırma merkezlerince ortaklaşa çalışmalar yapılarak deprem üreten tektonik yapıların belirlenerek haritalanması bir zorunluluktur.
  • Güneybatı Anadolu`da yer alan yerleşim birimlerinin büyük bir bölümü dar kıyı şeritlerinde; yüksek yeraltısuyu seviyesine sahip gevşek alüviyal düzlükleri üzerinde kurulduğu dikkate alındığında, bu zemin birimleri üzerine inşa edilmiş yapılarda, kara alanlarında veya kara alanlarına yakın denizel alanlarda meydana gelebilecek orta veya daha yüksek büyüklükteki deprem(ler)de önemli miktarda hasar oluşabilecektir. Bu nedenle, denizel alanlarımızda deprem üreten tektonik yapılar hakkında yeteri kadar bilgimiz bulunmamasına rağmen mevcut veriler ışığında, Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası‘nda başta Akdeniz sahil bölgelerimiz olmak üzere önemli karasal alanlarımızın 3. ve 4. derece deprem bölgeleri kuşağı içerisinde gösterilmesi yanlışı bir an önce düzeltilmelidir.
  • Elde edilen yeni bulgular ışığında 18 yıl önce hazırlanmış ve halen yürürlükte bulunan   Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası vakit geçirmeden hızlı bir şekilde yenilenmelidir.
  • Binanın üzerine oturacağı zeminin özelliklerini ortaya koyan, statik projesine veri sağlayan jeolojik-jeoteknik etüt (Zemin ve Temel Etüt) çalışmalarıyla belirlenen parametrelere göre binalar projelendirilmeli, buna uygunluk denetiminin araçları yerel yönetimler ve yapı denetim sistemi içinde oluşturulmalıdır.
  • Yapı güvenliğinin denetim dışı olduğu ülkemizde, afet güvenli yapı üretiminin ve etkin bir denetimin, jeoloji bilim ve uygulamalarına önem ve yer verilerek mümkün olacağı; sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrede güvenli bir barınma için yapı denetim süreçlerinde jeoloji mühendislerinin mutlaka yer almasının gerekli olduğu unutulmamalıdır.

 
Bilimle, emekle, inatla, umutla.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu