MÜHENDİSLİK FAKÜLTELERİNİN DEKANLARI MÜHENDİSLİK EĞİTİMİNİN GELECEĞİNİ TARTIŞTI

28.04.2015

YÖK’ün tüm mühendislik fakültesi dekanları ile birlikte 28 Nisan 2015 tarihinde yaptığı “Mühendislik Eğitiminin Durumu, Sorunları, Geleceği” konulu toplantıya TMMOB adına Yürütme Kurulu Üyesi Mehmet Torun katıldı. 

Torun toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi: .

Ülkelerin kalkınmışlık düzeyi, sadece ekonomik değil sosyal açıdan da değerlendirilen çok boyutlu bir kavram olup, gelişmiş ya da gelişmemiş olmalarında sosyal, kültürel ve ekonomik sonuçlar gözönünde tutulmaktadır. Bir ülkenin gelişmişlik durumuna bakılırken değerlendirilen en önemli kriterlerden biri de eğitimdir. Yapılan çalışmalar, eğitim ile kalkınma arasında sıkı bir bağ olduğunu göstermektedir.

Eğitim; nitelikli işgücü ve dinamik toplum dolayısıyla üreten toplum anlamına gelmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen İnsani Gelişme Raporlarına göre, ülkemiz bizden daha alt gelir düzeyinde bulunan ülkelerle karşılaştırıldığında; eğitim, okullaşma, özgürlük, gelir dağılımındaki eşitsizlik, işsizlik gibi konularda daha alt seviyelerde gösterilmektedir. Bu bulgular gelişmişlik alanında Türkiye’nin bilgi boyutunun zayıf olduğunun bir göstergesidir.

Ülkemizin; mimarlık-mühendislik alanında lisans eğitiminde ve lisans sonrası meslek içi eğitimdeki yetersizliği, mesleki ve meslek içi eğitim konularında AB’de uzun süredir yürütülen programlara dahil edilmemiş olmasının ortaya çıkardığı eşitsiz gelişme, sektörde denetim ve düzenleme yapma konusunda Mühendis ve Mimar Odalarının etkilerinin artmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin gerçekleştirilememesi, mühendislik ve mimarlık hizmeti ücretlerinin çok düşük olması nedeniyle serbest mühendislik ve müşavirlik bürolarının teknik donanım, eleman niteliği ve mekan açısından oldukça kısıtlı olanaklarla çalışması gibi faktörler bu alanda rekabet gücümüzü olumsuz yönde etkilemektedir. 

Mühendislik, “doğadaki ve sosyal hayattaki kaynakları, olayları insanlığa daha fazla fayda sağlamak amacıyla matematiğin ve temel bilimlerin ilkeleri ve yöntemleri ile  yöntem, sistem, süreçler ve teknolojiler araştıran, planlayan, projelendiren, üreten bir meslek, uygulamalı bir bilim dalı olarak” tanımlanır. Mühendislik belirtilen etkinlikleri güvenli, ekonomik, çevreye duyarlı ve estetik olarak gerçekleştiren bir meslek dalı ve aynı zamanda sanat dalıdır. Mühendislik bilimleri; buna göre matematik, fizik, mekanik, istatistik bilimleri yanı sıra sosyal ve ekonomi bilimlerini, çevre bilimleri ve güzel sanatlar yaklaşımlarını içerir. Ülkemizde ABET tanımını da içeren bu tanıma uygun bir mühendislik eğitiminden söz etmek mümkün değildir.

Mühendislik mesleği insan odaklı bir meslektir. Mesleğin öznesi insandır. Meslek toplumun güvenliği ve sağlığı ile yakından ilgilidir. Bu nedenlerle mühendislik-mimarlık mesleği özel bir eğitim ve özel beceriler gerektirmektedir. Mühendislik-mimarlık eğitimi veren üniversitelerin, donanım, kalite ve alt yapı yetersizliği, eğitim sonucunda mesleğin uygulanması aşamasında yanlış, kusurlu, yetersiz ürün kullanımı ve uygulamaları sonucunu doğurmaktadır. Mesleğin niteliği ve uygulama alanları itibari ile bu durum  doğal ve kültürel çevrenin tahribi, birey ve toplumun sağlığını risk altına sokma ve hatta yaşama hakkını ortadan kaldırma gibi çok ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Bu nedenle, mühendislik fakültesi kurulurken eğitimin kaliteli ve fakültenin alt yapı donanımının tam olması dikkate alınmak durumundadır.

Yeterli fiziki alt yapı ve öğretim elemanına sahip olmadan açılan mühendislik-mimarlık fakülteleri ve ülkenin ihtiyaçları dikkate alınmadan mühendis ve mimar yetiştirmeye yönelik olarak uygulanan eğitim politikaları, mesleki eğitim alanındaki en önemli sorunları oluşturmaktadır. Mühendislik ve mimarlık alanında arz fazlası bulunması sebebiyle TMMOB’a bağlı 24 meslek odasına üye 467.000 mühendis ve mimarın % 30’ı açık işsiz durumunda bulunmakta veya meslekleri dışında alanlarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Her ile plansız ve programsız üniversite açılması, teknoloji fakültelerinin kapatılarak mühendislik bölümlerine dönüştürülmesi, mühendislik ve mimarlık alanlarına yeni sorunlar eklemiştir. Hayat boyu eğitim gerekçe gösterilerek teknik öğretmen ve teknikerlere mühendislik yolunu açan program, herkesin mühendis unvanına sahip olacağı anlamına gelmektedir. Bugüne kadar üniversite sınavlarında, fen bölümünden mezun olmak ve başarılı olmak ön koşul iken, eşitlik ve hakkaniyet ilkesine aykırı olarak “mühendis” unvanı dağıtılmaya başlanmış ve ihtiyaç olan “ara eleman” yok edilmiştir. Tabiri caiz ise YÖK eliyle ucuz unvan dağıtımı, mühendislik eğitiminde ve iş yaşamında  kalitenin iyice düşeceği anlamına gelmektedir.

 Yine mezun olan öğrencilerin çok büyük bir kısmı işletmelerde, üretimin içinde gerçek anlamda staj yapmamakta ya da kağıt üzerinde naylon staj yapmaktadır. Taşra üniversitelerinden mezun olanların büyük çoğunluğu bir laboratuarda  deney yapamamakta ve temel mühendislik derslerinde taşıma usulüyle akademisyenlerden ders alabilmektedir. Bu durumda mezun olan gençlerimize, birlikte çalıştığı kişilerin yaşama hakkını korumak başta olmak üzere birey ve toplumun sağlığını koruma, doğal ve kültürel çevrenin korunması gibi oldukça çok önemli sorumluluklar yüklenmektedir. Bu konular toplumun her kesimini yakından ilgilendirmekte olup, asıl sorumluluk yetki sahibi yöneticilerde bulunmaktadır.

Eğitim-öğretim ülkemizde çok ciddi bir sorundur. Orta öğretimin gittikçe niteliksizleştirilmesi, fakülte eğitim programlarının belirlenmesinde paydaşların söz sahibi olmaması, üniversitelerin yönetiminde üniversite bileşenlerinin katılımının engellenmesi, yükseköğretimin daha da niteliksizleşmesine katkı koyan önemli unsurlardır. Anadolu ve fen liselerinde yabancı dil hazırlık sınıflarının kaldırılması, müfredat, öğretmen ve idareci kadrolarının nitelik olarak boşaltılması, genel liselerin olmaması gibi sorunlar üniversiteye giriş başarılarını etkilemekte, 3-5 matematik sorusunu doğru yanıtlayan öğrencilerin mühendislik fakültelerine (vakıf ve taşra fakülteleri) girişi için yeterli olmaktadır. Temel bilimler eğitimindeki bu eksikliği, üniversite öğretimi doğal olarak tamamlayamamakta ve sonuç olarak mühendislik ve mimarlık fakültelerinde eğitim çıtası her geçen gün daha da düşmektedir. Bu çıtanın düşmesinde YÖK’ün katkısı da büyüktür. “Bologna süreci paydaşlarla yürütülecektir” diyen YÖK, bu süreci kendi kendine tamamlamış ve ilan etmiştir.(Ankara-Dedeman Oteli).  Daha sonra “Bologna süreci 240 krediyi yeterli görüyor” gerekçesi ile 2000’li yıllara kadar denklik verilmeyen üniversite veya okulların diplomalarına denklik verilmeye başlanmıştır. Bu durum, fakültelerde verilen eğitimin çıtasını daha da düşürmüş, hiçbir fakülte kendini altyapı, öğretim görevlisi yeterliliği ve laboratuar vb. gibi maliyet getiren unsurlar açısından zorlamamıştır.

YÖK, şeffaf ve katılımcı değildir. Mühendislik ve mimarlık fakülteleri ile öğrenci sayıları devamlı değişmekte ancak bu sayılara ulaşabilmek mümkün olmamaktadır. Diplomalardan kaynaklanan sorunları çözebilmek için muhatap bulmakta zorlanılmakta ve yazılı başvurulara yanıt alınamamaktadır. Bu nedenlerle, bugün mühendislik, mimarlık ve kent planlaması bölümlerinden mezun olanların sayısı dahi tarafımızca bilinmemektedir. Oysa bu bilgilere ulaşmak ve kullanmak yasal hakkımızdır.

Sonuç olarak; neoliberal küreselleşme ideolojisinin toplumsal ve kamusal alanları yeniden tanımlayarak, bu alanları bireysel yarar ve piyasa süreçlerine bağlı kıldığı ve bütün toplumsal ilişkilerde olduğu gibi eğitim sürecinin de bu ilişkilerle şekillendiği bilinmektedir. Yine halen üniversitelerimizin pek çoğunda çağdaş, nitelikli ve bilimsel bir eğitim verilemediği de bir gerçektir. Bu anlamda YÖK’ün varlığı da sorgulanmalı ve yeniden değerlendirilmelidir.

Bu  değerlendirmeler ışığında görüşlerimizi ve önerilerimizi bir kez daha paylaşıyoruz;

 - Planlamacı bir anlayışla toplumsal gereksinimleri, üretimi, istihdamı, ülkenin bilim ve teknoloji yeterliliğinin güçlendirilmesini temel alan ulusal eğitim politikaları yaşama geçirilmelidir.

-Toplumsal eşitsizliğin her çeşidine sürekli ve sistemli olarak üreten eğitim yapısı terk edilmeli, eğitim her kademede eşit ve parasız olmalıdır.

- Üniversite öncesi eğitim-öğretim laik, demokratik, çağdaş ve bilimsel ilkelere göre yeniden yapılandırılmalı, üniversiteler bilimsel bilgiyi üretme mekanları olmalıdır.

- Çok sayıda niteliksiz mühendis yetiştirmek ve yine çok sayıda donanımsız üniversite ve bölüm açmak yerine ülkenin gereksinim duyduğu elemanlar yetiştirilmeli ve yine gereksinim doğrultusunda yeterli eğitim kadrosu ile kütüphane, derslik, laboratuar, yurt ve benzeri alt yapısı tamamlanmış kuruluşlar oluşturulmalıdır.

- Uygun nitelik ve sayıda öğretim üyesi yetiştirilmeli, öğretim üyelerinin eğitim dışında ticari faaliyette bulunması engellenmeli, eğitim hizmeti üreten öğretim üyelerinin ekonomik, sosyal ve mesleki sorunları çözülmeli öğretim üyeliği, saygın ve cazip hale getirilmelidir. Öğretim üyelerinin düşüncelerinden, sendikal eylemlerinden ve demokratik taleplerinden dolayı karşılaştıkları her türlü ceza ve sürgün uygulamalarına son verilmelidir.

- Üniversiteler özerk ve demokratik bir anlayış temelinde yeniden düzenlenmeli, üniversitenin bütün bileşenlerinin yönetim ve karar sürecine katılmaları güvenceye alınmalıdır. Üniversitenin üç temel bileşeni olan öğretim üyeleri, öğrenciler ve üniversite çalışanlarının üniversite yönetimine katılmaları sağlanmalıdır.

- Staj konusunda yeni bir mevzuat oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.

- TMMOB; üniversitelerde yeni mühendislik, mimarlık ve şehir planlama ile ilgili yüksek öğrenim planlanmasında, yeni fakülte ve bölümlerin açılmasında, eğitim programlarının oluşturulmasında, kontenjanların belirlenmesi süreçlerinde yer almalı bu süreçte Birliğimizin öneri ve onayı istenmelidir.

 Sözlerimi bitirirken; bilim ve demokrasi yuvası olan bir üniversitemizde yapılan rektörlük seçim sonuçlarına saygı göstermeyenleri ve bugünlerde bazı üniversitelerde genç öğrenci arkadaşlarımızın bahar şenliklerini yasaklayan zihniyeti kınıyorum.