ODALARIN GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRGELERİ

08.04.2016

TMMOB'ye bağlı Odaların Olağan Genel Kurul Sonuç Bildirgelerine haberin devamından ulaşabilirsiniz.

BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ ODASI 3. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

Ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz…

Yaratılan kaos koşullarında, Anayasa Mahkemesi kararları bile hiçe sayılarak, hukukun üstünlüğünün ortadan kalktığı bir düzen hızla tesis edilmeye çalışılıyor…

Bir yaşam tarzı iktidar eliyle kamusal alana ve tüm ülkeye dayatılırken, kendisi gibi olmayan, kendisi gibi düşünmeyen tüm kesimler sindirilirken, özgür düşünce ve laik-seküler yaşam özel alanlara itiliyor ve kendi içimize kapanmaya zorlanıyoruz…

Piyasacı politikalar sonucu yapılan özelleştirmeler, taşeronlaştırma uygulamaları ve kamusal denetimdeki yetersizlikler nedeniyle iş kazaları, iş cinayetlerine, iş cinayetleri ise toplu katliamlara dönüşürken, bizler madenlerde, şantiyelerde; Soma’da, Ermenek’te, Torunlar’da ölüyoruz, öldürülüyoruz…

Bilimsel düşünceye ve onun taşıyıcıları olan; eğitimli, düşünen, sorgulayan, barış ve kardeşlikten yana herkese, halkı bilgilendirme görevini yerine getiren gazetecilere karşı tahammülsüzlük ve “düşünen insana düşman” anlayış “politik” linç kampanyalarına dönüştürülürken, itibarsızlaştırılıyor, yalnızlaştırılıyoruz…
Kadınlar, iktidar politikalarıyla hayatın dışına itilirken, Özgecan’lar, Tuğçe’ler, Cansel’ler olup katlediliyor, yaşamdan koparılıyoruz…

Ortadoğu halkları kan gölüne çevrilmiş coğrafyalarında yaşatılmaz, göçlere savrulurken, sahillerimizde kıyıya vuran sadece Aylan bebeklerin bedenleri değil, insanlığın vicdanı oluyor, utanıyoruz…

Ülkemiz, Ortadoğu’daki savaşın tarafı haline getirilerek bir bataklığa sürüklenirken, 20 Temmuz 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara, 12 Ocak 2016 Sultanahmet, 17 Şubat 2016 Ankara ve tüm yurtta yaşanan saldırılarda, katlediliyoruz…

Silahlar sussun, insanlar ölmesin, artık yeter diye haykırırken, memleketin Güneydoğu’sunda yiten her çocukla, gençle, askerle, polisle, her “Elçi”yle  geleceğimizi, gülüşümüzü yitiriyoruz…

Daha dün, Gezi’de ağaçlar kesilmesin isteyen fidanlarımız kırılmışken, bugün yaylalarımız yola, Cerattepe’de ormanlarımız madene kurban edilmesin diye Havva Ana, Ali Dede’yle birlikte direnmek durumunda bırakılıyoruz…

Birliğimiz TMMOB’ye yönelik, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporlarıyla, kanun hükmünde kararnamelerle başlayan müdahaleler ve tasfiye girişimleri, torba yasalarla, yönetmelik değişiklikleriyle, taraflı basındaki tehditleri ile sürüyorken, bir başımıza bırakılıyor, örgütsüzleştiriliyoruz…

BMO’nun 2.Olağan Genel Kurulu’nun yapıldığı 2014 Mart ayından bu yana geçen dönem boyunca bunları yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Öyle ki, ülkenin bu ağır gündemi içinde çoğu kez, mesleğimize dair söyleyeceklerimizin, insan kimliğimizle söylememiz gerekenlerin yanında tali kaldığını biliyoruz.

Hep ifade ettiğimiz gibi, hem bilgisayar mühendislerinin hem de meslek örgütümüz olan BMO’nun bu süreçlerden bağımsız/yalıtık olduğunu düşünmedik/düşünmüyoruz.
Bilgisayar Mühendisleri olarak, bu ülkenin aydınlık ve Cumhuriyet değerlerine bağlı insanlarının yaratacağı ortak iradenin bu zorlu zamanları aşacağına ve bu iradenin yanında yer almanın, onun bir parçası olmanın tarihsel bir zorunluluk ve sorumluluk olduğuna inanıyoruz.

Bu iradeye olan inanç ve umudumuzla;
Kamudan yana, toplumcu bilişim politikaları için,
Sansürsüz ve gözetimsiz bir yaşam için,
Bilişim politikalarının Bilgisayar Mühendisleri ve sektördeki diğer paydaşların katılımıyla demokratik ve çoğulcu biçimde belirlenmesi için,
Bilişim projelerinde BMO tarafından kamu adına denetim yapılabilmesi için,
Özgür ve yerli yazılımın daha fazla teşvik edilmesi ve kamu kaynaklarının güçlendirilmesi için,
Bilişim teknolojilerinin getirilerinin tüm ülkeye yaygınlaştırılması ve sayısal uçurumun kapatılması için,
Diplomalarımızın, sertifikalara; bilimin, piyasaya yenilmemesi için,
Bedelsiz fazla mesailerle, esnek çalışma saatleri ile, zorla imzalatılan sözleşmelerle emeğimizin sömürülmemesi için
İş yaşamındaki tüm haksızlıklarla örgütlü mücadele için,
Vasıfsızlaştırmaya karşı, nitelikli üniversite eğitimi için,
Meslek onurumuza, odamıza sahip çıkmak için,
Bu ülkede özgür ve eşit bireyler olarak yaşamak için,
Çocuklarımıza  onurlu bir gelecek bırakmak için,
Gezi’de yeşerttiğimiz düşü Odamızda büyütmek için,
Güneşin gökyüzünden hiç eksik olmadığı bu güzelim ülkeyi karanlığa  teslim etmemek için,
Tüm üyelerimizi biz olmaya,
Bilgisayar Mühendisleri ile birlik olmaya çağırıyoruz!

Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü, Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!

(12 Mart 2016, Ankara)

 

TMMOB GIDA MÜHENDİSLERİ ODASI

11. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

 

            Mart 2014 tarihinde başlayan 10.Dönem çalışmalarımızı oda yönetim, denetleme ve onur kurulları, şube ve temsilciliklerimizden almış olduğumuz destekle sempozyum, kongre, kurultay, konferans, bahar şenliği, söyleşi ve sosyal etkinliklerle zenginleştirerek, bu zor şartlar altında TMMOB ve bağlı odalarına yapılan her türlü saldırıya, görev, yetki ve sorumluluk alanlarımızın daraltılmasına rağmen teslim aldığımız bayrağı eğmeden, bükmeden, yere düşürmeden üyelerimizden ve örgütlülüğümüzden aldığımız güçle bu günlere kadar taşımayı başardık.

            Bu bilinçle bugün gerçekleştirdiğimiz 11.Olağan Genel Kurulumuza katılım sağlayan tüm delege ve desteklerini bizden esirgemeyen dost ve kardeş meslek örgütlerini ve üst birliğimiz TMMOB’yi selamlıyoruz.

            Şube genel kurullarımızı, odamızın ve mesleğimizin saygınlığına yakışır bir biçimde tamamlayarak gelişen bu süreçte şubelerimizden başlayan demokratik kongreler üzerine oluşan delegasyon üye ve dostlarımızla Genel Kurulumuz gerçekleşmiştir.

            Genel Kurulumuz divan seçimiyle başlayıp oda başkanımızın genel kurulu selamlaması ve TMMOB yönetim kurulu başkanı Mehmet Soğancı’nın genel kurulumuza mesajıyla devam etmiştir. Üye ve konuklarımızın katkılarıyla zenginleşen genel kurulumuzda geçmiş dönem Çalışma Raporu, Mali Rapor ve Denetleme Kurulu Raporları sunulmuş, üzerinde gerekli değerlendirmeler yapılmış ve 10.Dönem Yönetim Kurulu, genel kurula katılan delegelerin oybirliğiyle aklanmıştır.

            Meslek ve oda sorunları üzerine konuşmalar, sunum ve değerlendirmeler yapılıp, mesleğimizin etik kurallarını evrensel boyutta geliştirerek özenle bu anlayışın devam ettirileceği vurgulanmıştır. İstisnasız herkesin gıdaya eşit bir şekilde erişim hakkı vardır. Hakça paylaşımın olduğu bir dünyada açlıktan söz edilemez. Gıdaya erişim hakkının engellenmesi bir insanlık suçu ve sorunudur. Gıda güvencesinin ayrılmaz bir parçası olan gıda güvenliğinin sağlanabilmesi için de gıda mühendisine ve gıda denetimine ihtiyaç vardır. Kamuda gıda mühendisi istihdamı gıda güvenliğinin garantisidir.

            Ülkemizde uygulanan gıda politikasına karşı üretim-tüketim ekonomisi ve gelişiminin, meslektaşlarımızın çalışma koşullarının ve taleplerinin etkin takipçisi olacağız ve bu yolda halkımızın çıkarları yanında yer alarak mesleğimizi onurla yerine getirmeye devam edeceğiz.

            Gıda mühendisliği eğitimini sadece bir diploma almak olarak gören anlayışlara karşı duran, nitelikli bir gıda mühendisliği eğitiminin sağlanmasını savunup bunu her alanda yüksek sesle dile getireceğiz.

Önümüzdeki dönemde TMMOB ve odamız örgütlülüğünü güçlendirici, iktidarın saldırgan politikalarına karşı birlik içinde hazırlıklı olmamızı gerektirecek bir yaklaşım ve içerikle örgütlenme sorumluluğumuz artmaktadır. Bundan dolayı mesleki uygulama ve kamusal hizmet niteliğimizi yükseltmek zorundayız.

            Yeni dönemde ülkemiz ve halkımız üzerinde olduğu kadar TMMOB de baskı altındadır. Toplumdan yükselen barış, eşitlik, özgürlük ve demokrasi taleplerine bir bütün olarak yaşamın her alanında kadın erkek omuz omuza ses vermeye ve katkı sunmaya Odamız devam edecektir.

            Ülke, meslek ve oda sorunlarına karşı yeni çalışma döneminde sorunların köklü tarzda aşılması ve insanca başka bir yaşam, başka bir TÜRKİYE için; eşitlikçi, özgürlükçü, barış içinde demokratik, laik, sanayileşmiş, kalkınmış, her alanda tam bağımsız bir TÜRKİYE için mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz. Şubelerimiz, temsilciliklerimiz, tüm üye ve dostlarımızla BİR olarak BİRLİKTE olarak ;  “BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ”

TMMOB GIDA MÜHENDİSLERİ ODASI
11. OLAĞAN GENEL KURULU

 

 

TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI 45. DÖNEM GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ  

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası 45. Olağan Genel Kurulu 02/03.Nisan 2016 tarihlerinde Ankara da 465 delegenin katılımı ile yapıldı.

Genel Kurulumuz, dünyada ve ülkemizde şiddetin tırmandırıldığı, kan ve gözyaşının günlük yaşamımızın bir parçası haline geldiği, insanlığın ve uygarlığın birikim alanları olarak bildiğimiz kentlerin günümüzde savaşın, çatışmanın, yıkımın, ayrışmanın, ötekileştirmenin, göçe zorlamanın mekânı haline dönüştürüldüğü, toplumun ve halkların kutuplaştırıldığı, şiddet ortamının körüklendiği, çocuk istismarı, kadına tecavüz ve şiddetin yaygınlaştığı, bir arada yaşama kültürünün aşındırıldığı, yaşamımızın terörize edildigi, ırkçı, mezhepçi ve ayrımcı politikalar sonucu çatışmaların yaşandığı, bombalar patlatılarak terörün ve katliamların sık sık yaşandığı, can güvenliğimizin ve yaşam alanlarımızın tehdit edildiği, toplumda travmaların yaşanmasına neden olan bir korku imparatorluğunun yaratıldığı sorunlu bir dönemde gerçekleştirilmiştir.

Süreç ne olursa olsun, savaş ve terörün bir insanlık suçu olduğunu, kınadığımızı, bu suça ortak olmadığımızı, asla olmayacağımızı, her koşulda barışı ve insanlığı, insanlık onurunu, özgürlüğü ve kardeşliği savunduğumuzu ve savunmaya devam edeceğimizi bir kez daha vurgulayarak genel kurulumuzu gerçekleştirdiğimizi ifade ediyoruz.

Dünyada ve bölge coğrafyamızda yaşanmakta olan emperyalist /kapitalist kriz ve savaşlar, yüzyıl önce dünya halklarına yaşatılan 1. emperyalist paylaşım savaşının benzeri şekilde Ortadoğu halklarını bu savaşın alevleri içerisinde yok etmektedir. Kapitalist-emperyalist sistem son yüzyılda insanlığı bir savaştan öteki bir savaşa sürüklemeye devam etmektedir.

7 Haziran 2015 genel seçimlerinde ortaya çıkan halk iradesi, başta Kürt sorunu olmak üzere, halklarımızın barış ve demokratikleşme sürecine verdiği güçlü bir yanıttı. Türkiye’yi sorunlar sarmalından çıkaracak bu halk iradesi yok sayılmış, tarihi bir fırsat kaçırılmıştır. Kürt sorununun siyasi statü temelinde demokratik çözümü esas alınmalıdır.

Ankara’da, İstanbul’da, Suruç’ta, Cizre’ de, Sur’da, Yüksekova’da, Nusaybin’de ve diğer birçok yerde yaşanılan çatışmalar, patlatılan bombalar, ablukalar, katliamlar, gözaltılar ve tutuklamalarda yüzlerce insanımız; çocuk, kadın, yaşlı, asker ve kamu görevlisi yaşamını kaybediyor,  hendekler açılıyor, kentler yıkılıyor, insanlar yaşadıkları ortamdan kopartılarak bilinmez bir yöne doğru göçe zorlanıyor...

UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan ve Kentsel Sit Alanı olarak tescilli olan, toplam 160 hektar büyüklüğünde, içerisinde 15 mahalle, 6292 adet parsel, 595 adet tescilli taşınmaz, 9846 adet yapıyı bulunduran 50 bin nüfuslu Diyarbakır Suriçi Bölgesi’ne Acele Kamulaştırma kararı ile el konulmak istenmektedir.

TMMOB ve Odamız, meslek alanlarımızdan hareketle oluşturduğu mesleki politikalar ile yer üstü ve yer altı doğa zenginliklerimize, orman alanlarımıza, mera ve tarım alanlarımıza, derelerimize, suyumuza, kentlerimize, kültürel miraslarımıza halktan yana ve toplumcu bir anlayışla sahip çıkmaya devam edeceğinin altını çizmektedir.

Odamız; dün mayınlı arazilerin temizlenerek topraksız köylülere dağıtılması için Nusaybin’de, orman alanlarımıza sahip çıkılması için İstanbul Acarkent’te, Gezi Parkında, rantsal Kentsel Dönüşüme karşı Sulukule’de, Fırtına deresi için Rize’de, Nükleer santrallere karşı Mersin Akkuyu’da, Sinop’ta, bugün ise hukuksuzca yürütülen madencilik faaliyetlerine karşı Artvin Cerattepe’de,  kültürel mirasın ve yaşam alanlarının savunulması için Diyarbakır Sur’da, kısaca güzel yurdumuzun her yerindedir.

Genel Kurulumuz, önü kesilmeyen aşırı kar güdüsü mekanizması ile çalışan taşeron çalışma sistemini ve "iş kazası" görünümündeki bütün işçi cinayetlerini şiddetle kınamaktadır.

Genel Kurulumuz, 1980 sonrası neo-liberal politikaların uygulamaya konulması ile birlikte yapısal değişikliklere gidildiğini, torba ve çuvala dönüşen kanun ve kanun hükmünde kararnameler ile meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının, kamu kurumlarının görüşleri alınmadan, tartışma süreçleri yapılmadan geleceğimizi karanlığa taşıyacak düzenlemelerin yapılmasının asla demokratik bir süreç olmadığını dün olduğu gibi bugünde ifade etmektedir.

Genel Kurulumuz, sözde reform niteliğinde olan kamu üst kurulları ile kamu düzeninin aşındırıldığı, kurumların yeniden yapılandırılması adı altında kamusal niteliğinin yok edildiği, özelleştirme programları ile eğitimden sağlığa, enerjiden haberleşmeye, tarımdan sanayiye neredeyse her alanda kamusal sürecin piyasalaştırıldığı, kamu kurumlarının ticari bir şirkete dönüştürüldüğü sürece tanıklık etmektedir. Bu politikalar uzantısında bizlere dayatılan ve meslek alanlarımızı da birebir etkileyen uygulamalar hızla devam etmektedir. Kamu ihale yasası sonucu serbest çalışan meslektaşlarımız köle durumuna sokulmakta, giderek fakirleşmekte, hizmet niteliği düşürülmektedir.

Benzer uygulamalar ile Yapı Denetim Kanununda değişiklik yapılarak müelliflik haklarımız elimizden alınmak istenmekte, bilirkişilik Kanunu çıkartılarak bilirkişilik müessesi meslek alanı olarak tanımlanmakta, kurulacak bir üst kurul ile bağımsızlığı ve tarafsızlığı yok edilmek istenmektedir. Özel istihdam büroları yasasında yapılmak istenen değişiklikler ile esnek çalışma dışında kadrolu kiralık işçi orduları yaratılmak istenmekte ve bu uygulamanın mühendislik alanlarımıza taşınmasının kaçınılmaz olacağı şimdiden görülmektedir. 

4. Sanayi devriminin yaşandığı günümüzde ileri teknoloji, bilişim tekrar bilgileri ve sosyal medya giderek toplum ve sektör üzerinde yönlendirici bir rol almakta, bu kapsamda kurumsal yapılar yeniden modellenmekte ve hizmetlerimizden yararlanan diğer kullanıcıların sektörümüzden beklentilerinin artması gibi toplumsal baskılar yaşanmaktadır.

Teknolojide mobil ve mekân tabanlı uygulamalar, üç boyutlu - dört boyutlu çalışmalar, çoklu kaynak veri kullanımı ve yeni algılayıcılar, sürdürülebilir gelişme için arazi yönetimi, amaca uygunluk, topyekûn kırsal kalkınma ve kentsel kalkınma konularında mesleki gelişmeler sektörün önünü açacak yeni olanaklar sunmaktadır.

Mesleki alanlarda gelişen teknoloji ve toplumsal gereksinimler sektörün tüm aktörlerinin daha etkin politikalar oluşturmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda sektörün tüm tarafları bir araya gelerek sürdürülebilir yapılar ve iş modellerinin geliştirilmesini sağlayarak yerel ve uluslararası alanda yeni açılımlar sağlayabilmelidirler.

TMMOB ve Odalarımızın, meslek ve meslektaş sorununun ülke sorunlarından ayrılamayacağı anlayışı, bilimi ve tekniği emperyal güçlerin değil emekçi halkımızın hizmetine sunulmasındaki inanç ve kararlılığı Siyasal İktidarların her daim saldırısına uğramaktadır.

Bu dönemde de, gücünü anayasadan alan ve özerk kamu kuruluşu olan TMMOB’nin Yasasının değiştirilerek işlevsizleştirilmek istenilmesine Genel Kurulumuz kararlılıkla karşı durmaktadır.

TMMOB ve Odamız, bilimin ışığında ve aklın yol göstericiliğinde ifade ettiğimiz ilkeler ve mücadele anlayışımız ile yaşamın her alanında aydınlık yüzü, çağdaş, demokrat, ilerici anlayışı ile sürece müdahale etmeye devam edecektir.

Savaşa hayır, Barış hemen şimdi…

TMMOB 
HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI

 

 

 

TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
45. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

10 Ekim katliamında yaşamını yitiren meslektaşlarımız Başak Sidar Çevik ve Güney Doğan`ın anısına saygıyla...

Odamız; örgüt içi demokrasisi güçlendirilmiş, demokratik katılımcılık anlayışını benimser. "Birlikte üretme, birlikte karar alma, birlikte yönetme" temel ilkemizden hiçbir zaman ödün vermeden, İnşaat Mühendislerinin mesleki sosyal gelişmelerini sağlamayı ve uzmanlık alanlarını toplum yararına kullanmalarını amaçlar. Mesleğimizin ve örgütümüzün muhatap olduğu politikaların, ülkemizdeki ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlardan bağımsız ele alınamayacağı bilinmektedir, ülke ve halkın sorunları üzerine politikalar geliştirip, çözüm önerileri getiren, insan hakları, kamusal alanın genişletilmesi ve demokrasi mücadelesinde aktif olarak yer alan bir örgütlenme olma sorumluluğunu 45. Dönemde de sürdürmekte kararlıdır.

Ülkemiz ve Ortadoğu coğrafyası, 2008 krizi sonrası dönemde, uluslararası sermayenin oyunlarına sahne olmayı sürdürmektedir. Irak işgali ile başlayan Ortadoğu ve bölgenin yeniden tasarlanması süreci Suriye noktasında çıkmaza girmiş, bölgemizden başlayarak tüm dünya ülkelerini 3. Dünya Savaşının eşiğine getirmiştir. Küresel aktörler Suriye üzerine politikalarında anlaşamamış ve yine halkların payına yokluk, sürgün, acı ve ölümlerden başka bir şey düşmemiştir.

Dün Irak`ta bugün Suriye`de Ortadoğu halklarının kaderi üzerinden çıkar devşirmeye çalışan zihniyet bugün savaşı ülkemize getirmiş, içinden çıkılmaz bataklığın ortasına sürüklemiştir. 7 Haziran sonrası süreçte "istikrar" açıklamalarının peşi sıra gelen Suruç`la başlayan Diyarbakır, Ankara, Sultanahmet ve İstiklal`e kadar yayılan katliamlarla savaş politikalarının en ağır bedeli yine halkımıza ödetilmiştir.

Siyasal iktidar 14 yıllık politikaları süresinde, tüm muhalif sesleri susturma, tüm toplumu zapt-u rapt altına alma çabaları hız kesmeden devam etmiştir. Akademisyenlerden, gazetecilere, sendikalardan meslek örgütlerine tüm kişi ve kurumlar hedef tahtasına oturtulmuş, yok sayılıp yok edilmek istenmiştir. Tam da bu sebepten ötürüdür ki, emekten, halktan ve kamu yararından taviz vermeyen tutumu sebebiyle TMMOB sürekli iktidarın gündeminde olmuş ve her fırsatta yeni bir torba içine konulmaya çalışılmış, itibarsızlaştırıp etkisizleştirilmek istenmiştir.

Emeğe yönelik saldırılar had safhaya ulaşmış, iş cinayetleri fıtratlaştırılmış, ölüm emekçilerin kaderi haline getirilmek istenmiştir. İş cinayetlerinde emekçilerimiz katledilirken, hayatta kalanların tekmelenmesi "ihmal" edilmemiştir. Önümüzdeki süreçte gündemleşecek olan Özel istihdam Bürolarıyla ise taşeron uygulama da yeni bir boyuta geçmenin, işçi güvenliğini hiçleştiren ve geleceksizliği garantileyen yasa ve uygulamalarla da sömürüde yeni bir boyut atlamanın hesapları yapılmaktadır.

Sokağa çıkma yasakları ve fiili OHAL uygulamalarıyla insanlarımız katledilmiş, darbe dönemlerini aratmayan uygulamalar hayata geçirilmiş, iktidar içerde ve dışarıda devam eden savaş politikalarıyla kendi varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Bunca katliam, ölüm acı yetmezmiş gibi, insanların acıları dinmeden bölge halkı göçe zorlanmıştır. Kentlerde alınan acil kamulaştırma kararları sonrası TOKİ devreye sokulmak istenmekte, yıkımlar üzerinden rant devşirme zihniyeti tüm çirkinliğiyle sergilenmeye devam ettirilmektedir. Yine bu bölgelerin kaderi de ülkemizdeki pek çok pratikten de bildiğimiz üzere kimliksizleştirilmek istenmektedir.

14 yıllık tahakkümün sonunda taciz ve tecavüz normalleştirilmiş, kadın cinayetleri sıradanlaştırılmış, ülkemiz kadınları korunmak yerine tahrik ve iyi hal indirimleri ile bir kez daha katledilmiştir. Devletin ilgili organlarından sapkınca açıklamalarla, yaşananlar topluma kanıksatılmaya çalışılmıştır. Pek çok olay ya üzeri kapatılmaya çalışılmış ya da bilinçli bir siyasetin ürünü olarak yok sayılmıştır.

Emeğe düşman, insana düşman, doğaya düşman, yaşama düşman politikalar,  görülmemiş bir pervasızlıkla sürdürülmektedir. İhtiyaca cevap vermekten uzak, sürdürülebilir olmayan HES projeleri, Nükleer ve Termik Santraller, Kanal İstanbul, 3. Havalimanı, 3.Köprü, Yeşilyol, gibi doğa talanı ile rant sağlayacak uygulamalar ortak değerlerimizi tüketerek yok etmeye devam etmektedir. Munzur özelinde olduğu gibi, toplumun belli kesimi için önemli olan tüm yapılar bir bir yok edilmektedir. Cerattepe`de ağacına, havasına, yaşamına sahip çıkan halkın direnişi, iktidarın baskı aygıtlarıyla bastırılmak istenmiş, polis copunun, gazın, TOMA`nın hedefi olmakla birlikte, yargı süreçlerini hiçe sayan bir dikta anlayışının uygulamalarıyla pasifize edilmeye çalışılmıştır. Direnişin giderek büyümesi ve yeni bir muhalefet cephesinin gelişme ihtimali AKP`yi geri adım atmaya zorlamıştır.

Tüm bu uygulamalar neticesinde mesleğimiz ve meslektaşlarımız da neo-liberal politikalar ve uygulayıcıların en büyük mağdurlarından olmuşlardır. Ülke ekonomisi inşaat sektörü üzerinden sürdürülmeye çalışılmaktadır. İnşaat özelinden başlayarak, ekonomik sistemin devamı için bilimsel bilgi ve bilgiyi üreten odalar ve meslek insanları yok sayılmıştır. Meslek eğitimindeki konularda keyfi kararlarla meslek eğitimi niteliksizleştirilmiş, hemen hemen her üniversitede bir inşaat mühendisliği bölümü açılmıştır. Mantar biter gibi açılan üniversiteler teknik ve donanım açıdan yetersiz eğitimlerle mesleğin niteliğini düşürürken, ucuz işgücü ve taşeron uygulamaları mesleğin hak ve sorumluluklarına ilişkin tam bir kaos hali yaratmaktadır.

45. Olağan Genel Kurulumuz, meslek örgütümüzün;
·         Ülkemizde demokrasi ve özgürlük mücadeleleri,
·         Eğitim Politikaları,
·         Yapı Denetim Yasası ve Yönetmelikleri,
·         İmar Yasası ve Yönetmelikleri,
·         Kentsel Dönüşüm Yasası,
·         Enerji Politikaları,
·         Meslektaşlarımızın Özlük Haklarına Yönelik Yasal

Düzenlemeler,
·         İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Politikaları,
·         Kamu İhale Yasası,
·         Bilirkişilik Kanunu,
·         Mesleki Denetim Yasası,
·         Mesleki Yeterlilik Yasası
gibi gündeminde olan konularda bilgilendirme ve mücadelesini sürdürme konusundaki çabalarının devam etmesi gerektiğini,

Gücünü aldığı örgütlülüğünü güçlendirmek adına Genç-İMO ve Genç Mühendisler çalışmalarını yoğunlaştırarak sürdürmesini,

Taşeronlaştırma, özelleştirme vb. alanlarda kamu yararını hiçe sayan uygulamalara karşı savunduğu emek eksenli hattı korumasını ve geliştirmesini,

Mühendislerin de aralarında bulunduğu kamu çalışanları özelinde yaşanan sendikasızlaştırma, görev alanı dışında çalıştırılma, keyfi sürgünler vb. alanlarda mücadeleyi sürdürmesini ve sendikal alanda faaliyet yürütülmesini desteklemesini,

Ülkenin bağımsızlığına, ülke kaynakları ve toplum çıkarlarının gözetilmesini, demokrasi talebini, insan hak ve özgürlüklerinin savunulmasını, bilimin yol göstericiliğine önem ve özen gösterilmesini,

Odayı vesayet altında bırakabilecek yaklaşımlardan ve ilişkilerden uzak durulmasını,

Başta TMMOB ve bağlı Odaları olmak üzere, diğer meslek kuruluşları, sendikalar ve demokratik kitle örgütleriyle iş birliği ve güç birliğini artırmasını,

Üyeleşme oranının artırılması doğrultusunda çalışmalar yapmasını,

Üye-Oda ilişkilerinde, üyenin işlerini kolaylaştırmasını, bütün üyelere eşit mesafede durmasını,

Kolektif, üretken, ve uyumlu bir tarz`a sahip olmasını,

Merkezi-demokratik yapımızın korumasını ve geliştirmesini,

Üye ve toplumun odamız faaliyetlerini yakından takip edebilmesi için yayın organlarının ve sosyal medyanın aktif bir şekilde kullanılması için çalışmalar yapılmasını,

Acil ve temel sorunlar kapsamında değerlendirmektedir.
Meslek örgütlülüğümüz; temel şiarı olan "Bilimi ve tekniği rantın değil, emeğin hizmetine sunma" ilkesinden taviz vermeden, ilerici, yurtsever, devrimci bir yön göstericilikle mücadele ve örgütlüğünü gündeminde tutmaya devam edecektir. 

 

 

TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI XVI. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

Jeofizik mühendisliği ve onun örgütlü gücü olan JFMO, ülkenin ve dünyanın problemlerinden bağımsız davranamaz ve davranmayacaktır.

Odamızın 16. Olağan Genel Kurul toplantısının, ülkemizin bir kaos ortamına sürüklendiği bu günlerde yapılıyor olması, çeşitli olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Şüphesiz bu kaotik ortamın birinci derecede sorumlusu, siyasal yönetimlerdir. Talebimiz, ülkemizin içerisinde bulunduğu ve her gün çok sayıda can kaybına neden olan bu kaotik ortamın sonlandırılmasını ve Atatürk‘ün "Yurtta sulh, dünyada sulh" ekseninde somutlaştırdığı gösterdiği barışçıl ortamın bir an önce sağlanmasıdır.

Bazen iktidarların demokrasi anlayışı, karşı fikirlere yaşam hakkı tanınmadığı, yalnız kendi doğrularının uygulanabileceği bir ülke yönetimi tarzı olmaktadır. Bu nedenle, son dönemde meslek ve demokratik kitle örgütleri finansal kıskaca alınarak etkisiz hale getirilmek istenmektedir. Bu bağlamda, mühendis ve mimar odalarım işlevsiz hale getiren yasal düzenlemeler yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir.

Jeofizik Mühendisleri Odası da bu olumsuz süreçte mesleki denetimini yapamaz hale gelmiştir.

Son zamanlarda, cinsel taciz, saldırı ve toplumun bazı katmanlarına yönelik şiddetin alabildiğine yükseldiğine tanık olmaktayız. Bu saldırılar toplumumuzun sosyal dengelerini alt üst etmekte ve toplumumuzu ayrıştırmaktadır. Örneğin kadınlarımızın sosyal yaşamdan uzaklaştırılma girişimi ve planlı uygulamaları, büyük bir kaygıyla karşılanmaktadır. Meslek topluluğumuz ve örgütümüz her zeminde, bunun karşısında olacaktır. 

Sonuç olarak, yerküreyi, çevreyi, insanı; bilim ve teknolojiyi inceleyen Jeofizik Mühendisleri, depremlerden heyelanlara, en küçük yerleşim birimlerinden büyük şehirlere, tüm enerji bileşenleri, çözümlerini, önerilerini sunmuş, sunuyor ve gelecekte de sunacaktır. 

SONUÇ BİLDİRGE KOMİSYONU

 

 

TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI 45. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası; bilimi, emeği ve barışı savunmaya devam ediyor...

Genel Kurulumuzu ülkemizin zor günlerden geçtiği yanı başımızda bombaların patladığı, insanların psikolojik olarak sindirilmek istendiği,gericiliğin vakıflar vb. kuruluşlar eliyle dayatıldığı, ülkemizin doğusunda savaş ortamında insanların evsiz bırakıldığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz.Üzerimize düşen görevlerin farkındayız ifade özgürlüğünün, aydınlanmanın,barışın, emeğin yanında olmak şimdi daha zorunlu hale geldi. Sindirilmiş ve korku toplumu yaşamını kanıksamadan kitlesel karşı koyuşların günün ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.

Bilimsel gelişmeler hızla akıp gidiyor periyodik cetvelde boşluk kalmadı, ışık hızı sınırları aşıldı ancak bir taraftan temiz su ve yiyeceğe ulaşım her geçen gün daha da azalıyor. Büyük endüstriyel felaketler sadece bir şehri değil ülkeyi, ülkeleri etkiliyor.

Kimya Sanayisinin imalat sektörü istihdamı içindeki payı yüzde 5.4 düzeyindedir. İmalat sanayi içinde kimya sanayinin dışa bağımlılığı artmaya devam etmektedir.Kimya Sanayisinin 2014 yılı ihracatı 15.5 milyar Dolar, ithalatı ise yaklaşık 40 milyar Dolardır.

Kimya Mühendisleri arasında işsizlik ve meslek dışı çalışma oranı Odamız kayıtlarına göre  % 35 civarındadır. Yaşamlarının en güzel yıllarını ağır eğitim müfredatı ile Kimya Mühendisi ve Biyomühendis olmak için tüketen gençlerimizi işsiz bırakmak, geleceklerini karartmak onlara yapılan en büyük haksızlıktır. Meslektaşlarımıza iş olanağı yaratmak devletin asli görevlerindendir.

Ülkemizde mühendislerin yaşadığı işsizlik sorunu, kalkınma ve gelişim planları ve buna uygun istihdam politikasının oluşturulmamış olması ile gerçekleşmektedir. Siyasi amaçlarla plansız bir şekilde artan mühendislik fakülteleri ve mezun olan binlerce mühendis işsizliğe mahkum edilmektedir. Artan işsiz ordusuyla meslektaşlarımız asgari ücretin dahi altında çalışmaya zorlanmaktadır.

Biyomühendis meslektaşlarımız açısından açılan bölüm ve arttırılan kontenjanlar, henüz oluşmaya çalışan meslek dalı için  değer kaybı tehlikesini de beraberinde getiriyor. Çalışma alanı yaratma ve tanımlama konusunda Biyomedak Meslek Dalı Ana Komisyonu`na ve örgütlü Biyomühendislere önemli görevler düşmektedir. 

Son dönemde toplumsal muhalefetin her hareketinde biber gazı olarak bilinen kimyasal silahlara, milyonlarca yurttaşımız maruz kalmıştır. Gerek ateşli silah gibi kullanılmaları sonucu gerekse de kimyasal etkilerinden kaynaklı olarak onlarca kişi hayatını kaybetmiş, yüzlercesi de yaralanmış, çok sayıda yurttaşımız uzuv kaybı yaşamıştır.Biber gazı, kimyasal bir silahtır, ölümcüldür, tamamen yasaklanmalıdır.

Bir yandan kimyasal silahlara maruz kalırken bir yandan da çalışma hayatımızda birçok olumsuzluğa maruz kalmaktayız. Alınmayan önlemler yüzünden her yıl bini aşkın işçi hayatını kaybediyor ve binlerce işçi işgöremez duruma düşüyor. Türkiye iş kazalarında Avrupa birincisi olup 2015 yılında iş cinayetlerinde en az 1730 işçi yaşamını yitirmiştir. 

Kadına yönelik erkek şiddeti, taciz, tecavüz cezasız kalmakta, tecavüzcüyü öldüren kadınlar müebbet ceza alırken, fail erkekler indirim almaktadır. Kadın cinayetleri gittikçe artmaktadır. 2015 yılında 178 kadın katledilmiştir. Kadınlar esnek ve güvencesiz çalışmaya hapsedilirken hükümet "makbul kadın" tanımlaması ile kadın özgürlüğünü sınırlamaya çalışmaktadır. Kadınların bu baskı politikalarına cevabı direniştir. Kadınlar eşitlik için, var olmak için, eşit işe eşit ücreti sağlayabilmek için sokakları doldurmaya, şiddete, öldürmeye karşı barışı ve yaşamayı savunmaya devam ediyor.

Çocuklar laik ve bilimsellikten uzak eğitim politikalarıyla şekillendirilmeye çalışılıyor. Vakıf adı altındaki kuruluşlarda cinsel istismara uğramaktadır.İktidar durumu "münferit" olarak kabul ettirmeye çalışmakta bu da durumun vahametini arttırmaktadır. Çocuk işçi sayısı gün geçtikçe artmakta, çok sayıda çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir.

Odamızın kamu adına denetim görevlerinden biri olan sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşmak için gerçekleştirdiği denetimler;07.01.2014 Tarihinde gıda işletmelerinin kayıt ve onay işlemlerine dair yönetmelikte yapılan değişiklikle, gıda işletmelerinde istihdamı zorunlu olan Gıda, Kimya, Ziraat Mühendislerinin ve Veteriner Hekimlerinin bağlı oldukları meslek odalarınca belgelendirilmeleri zorunluluğu kaldırılarak kamu sağlığı riske atılmıştır.

Çevre, doğa geri dönülemez biçimde tahrip edilmekte, halkımız ve tüm canlıların yaşam alanları yok edilmeye çalışılmaktadır.

Sonuç olarak;

KMO; meslektaşlarımız, sektörlerimiz, üreten Türkiye`miz, meslek onurumuz, güçlü, dinamik örgütümüz için bıkmadan, usanmadan savaşımını sürdürecektir.

Yeni Kimya Mühendisliği ve Biyomühendislik Bölümlerinin açılmasını doğru bulmuyoruz. Öğretim üyesi sayısı ve niteliği yeterli olmayan, laboratuvarı ve uygulama olanakları sınırlı olan ve kontenjanlarını dolduramayan bölümlerin  acilen kapatılmasını istiyoruz. Kimya Mühendisliği ve Biyomühendislik kontenjanlarının en az 20 yıl boyunca yüzde 35  oranında azaltılmasını arzu ediyoruz.

Halkımızın güvenli gıdaya erişimi için sektörde çalışanların mutlaka Odamız tarafından eğitime tabi tutulması gerekliliğini savunuyoruz, mesleki sorumluluğumuz gereği gıda işletmelerinin denetlenmesine devam edeceğiz.

Mevcut iktidarın Türkiye`de nükleer enerji tercihi güvenli olmayan, dışa bağımlı ve pahalı bir tercihtir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı`nın böylesine yanlış bir seçeneği yasallaştırması yerine daha güvenli, ulusal, ucuz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi gerekir. Bu ülke topraklarının tamamına yakınının deprem kuşağı üzerinde olduğu unutulmamalıdır.

‘İş Cinayetleri` olarak nitelendirdiğimiz iş kazalarının en aza indirilebilmesi için;6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yeniden düzenlenmeli, devletin ve meslek odalarının denetim mekanizması artırılmalıdır. Bu alanlarda meslektaşlarımız ucuz iş gücü olarak değerlendirilmekte,  iş kazası vakalarında en ağır cezalarla yüz yüze gelmektedirler. OSTİM örneğinde olduğu gibi 1200 TL ücretli meslektaşımız şu anda 32 yıl ile yargılanmaktadır. 

Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakkında 6269 Sayılı Kanun`un 6.ncı maddesinin uygulanması ile ilgili yönetmelik hükümleri gereğince, kimya işletmelerinde ‘Sorumlu Müdür` unvanıyla KMO`dan Eğitim Sertifikalı Kimya Mühendisleri / Kimyager istihdam edilmesi zorunluluğunun denetimi Odamıza verilmelidir.

Tehlikeli ve çok tehlikeli sanayi dallarını içeren meslek alanlarımızda, Bakanlıkların yönetmeliklerince verilen İş Güvenliği Uzmanlığı, Çevre Görevlisi,Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanı ve Sorumlu Müdür unvanları ile, diğer ilgili- ilgisiz meslek dallarının da görev alabildiği, çalışma alanlarımızdaki riskler hafife alınmakta, telafisi mümkün olmayan  can kayıpları ve çevre tahribatı gibi sonuçlar görmezden gelinmektedir. Bu tür düzenlemeler odamızın görüşü  dikkate alınarak hazırlanmalıdır.

Türkiye`nin üreten bir sanayiye sahip olabilmesi, nitelikli istihdama katkı koyabilmesi için Ulusal Kimya Sanayisini güçlendirmesi, büyütmesi gerekir.İstihdam yaratacak yatırımlar desteklenmelidir.

En temel insan hakkı olan kendini ifade edebilme özgürlüğü için her sokağa çıkıldığında devlet tarafından uygulanan işkenceye son verilmesi için kolektif bir mücadele hattı örülmelidir. Biber gazı başta olmak üzere devletin kullandığı tüm işkence araçları yasaklanmalıdır.

Kimya Mühendisleri Odası; meslek sorunlarının ülke sorunlarından ayrılmazlığı ilkesinden hareketle emek ve demokrasi güçleri ile birlikte halktan ve meslekten yana politika üretmeye, bağımsızlık, eşitlik, demokrasi ve özgürlük mücadelesini sürdürmeye, siyasi iktidarın tüm anti demokratik  uygulamalarına karşı durmaya, bunları deşifre etmeye, ırkçılığı ve dinci gericiliği körükleyen saldırılar karşısında dik durmaya devam edecektir. 

Üreterek büyüyen, paylaşarak gelişen bir ülkede insanca yaşamak dileğiyle.

TMMOB KİMYA MÜHENDİSLERİ ODASI 45. DÖNEM GENEL KURULU

- See more at: http://www.tmmob.org.tr/icerik/kmo-genel-kurul-sonuc-bildirgesi-yayimlan...

 

MADENMO 45. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB Maden Mühendisleri Odası 45. Dönem Olağan Genel Kurulu, ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü koşullarda 13 Şubat 2016 tarihinde Ankara`da toplanmıştır. Genel Kurul sonucunda dünya ve ülke gündemine ilişkin aşağıdaki görüş ve önerilerin kamuoyuna duyurulması kararlaştırılmıştır.

Soma ve Ermenek Faciaları, Dağlıca, Suruç ve Ankara Katliamları ve daha niceleri ile dolu çok acılar yaşadığımız bir 2 yılı daha geride bıraktık. Ülkemizin bilinen temel sorunları ile sektörümüzün ve meslektaşlarımızın sorunlarının çözümünde somut ilerleme ve gelişme sağlanamayan bir dönemi daha bitirmiş bulunuyoruz.

Sektörümüzün/meslek alanımızın hukuksal, teknolojik, işçi sağlığı-iş güvenliği ve yatırımlarla ilgili önemli yapısal sorunları devam etmektedir. Bu sorunlarla madencilik sektörü daha uzun yıllar istenilen seviyeye ulaşamayacaktır.

Geçmişte olduğu gibi 13 yıllık AKP İktidarı Döneminde de her türlü sosyal ve ekonomik güvenceden yoksun kalan emekçiler, sendikal örgütlenmenin sönümlenişi ile birlikte, sadece sermayenin belirlediği tek taraflı koşullarda çalışmaya mahkûm edilmiştir. Böylece emekçiler, sermaye tarafından maliyet unsuru olarak görülen çalışma hayatının riskleri ile tekr başına bırakılmıştır. Üstüne örgütsüz bir çalışma hayatının dayatılması, emek örgütlerinin çalışanların değil iktidarın ve işverenlerin sesi haline getirilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik önlemlerin göz ardı edilmesi durumun vahametini bir kat daha artırmıştır.

Elbette başka faktörler de söz konusudur ancak yaşadığımız toplu ölümlü faciaların temelinde bu yatmaktadır. Geride bıraktığımız dönem içinde yaşadığımız Soma, Ermenek Faciaları, hem "madencilik" hem de "işçi sağlığı iş güvenliği" alanında son 13 yıldır ağırlaştırılmış biçimde sürdürülen "özelleştirme", "piyasalaştırma" ve "taşeronlaştırma" politikalarının çöktüğünü göstermektedir. Açıktır ki Soma`da yaşanan felakete, şirketin "ne pahasına olursa olsun, maliyeti düşürme ve üretimi kesintisiz sürdürme" politikası neden olmuştur. Yaşanan bu facia aşırı kar uğruna canların heba edilmesidir, bu işin fıtratında "ölüm" var diyen zihniyetin bilimi dışlamasıdır. Bu facia; ölümlerin yaşanmaması için önlemler almak, denetimler yaparak, yaptırımlar uygulama yetkisi olan hükümetin görevini savsaklamasıdır, sermayeyle içli dışlı olarak iktidarını sürdürme gayretinin bir ürünüdür. Aynı zamanda, bu üretim modelini yaratan, maden sahalarını ihalelerle devreden ve denetim sorumluluğunu yerine getirmeyen zihniyet de yaşanan bu facialardan birinci derecede sorumludur.

Odamız; kamu yararı gözetmeyen ve örgütsüz bir toplum hedefleyen bu tür özelleştirme ve taşeronlaştırma uygulamalarının her zaman karşısında olmuş ve bu doğrultuda mücadelesini sürdürmüştür. Yaşadığımız iş kazaları/iş cinayetleri mücadelemizin ne kadar haklı olduğunun acı bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye`nin gelişmesinin önündeki engelin kamu kuruluşları olduğu, devletin küçültülmesi ve kamunun faaliyet alanının daraltılması ile ülke sorunlarının çözülebileceği söyleminin madencilik sektörüne yansıması, "kamu madencilik kuruluşlarının kapatılması veya özel sektöre devredilmesi ya da en azından TTK, TKİ gibi kuruluşlarda olduğu gibi "yapmakla sorumlu oldukları işlerin" özel şirketlere gördürülmesi" şeklinde olmuştur. Ancak bugüne kadar, madencilik sektöründe özelleştirme çalışmalarından olumlu bir sonuç alınamamış, sektör giderek küçülmüş, buna karşın iş kazaları artmıştır. Tüm bu sorunlar ulusal bir madencilik politikamızın olmamasından kaynaklanmaktadır. Kendi kaynaklarını yok sayan bir anlayışla da bu sorunları çözmek mümkün değildir. Madencilik, tarih boyunca uygarlıkların gelişmesinde çok önemli yer tutan sektörlerden biri olmuştur. Özellikle, insanlığın gelişim sürecinin son iki yüz yılındaki baş döndürücü ilerlemede, kömür ve demirin önemini yadsımak mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda da yeraltı ve yerüstü kaynakları insanın yaşamını sürdürülebilmesi ve refah düzeyinin yükselmesi bakımından belirleyici olacaktır. Dolayısıyla, madencilik sektörü dün olduğu gibi bugün de ülkeler için vazgeçilmez konumunu sürdürmektedir.

Hal böyleyken, ülke çıkarları temelinde yerli sanayimizi destekleyen, akılcı, halktan ve emekten yana bir madencilik politikasının oluşturulmasının gerekliliği düşünülmemektedir. Bu durum; ülkenin kalkınmasında ve toplumsal refahın yükseltilmesinde madenciliğin payını arttırmadığı gibi, madencilik sektöründe çalışan emekçilere de işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yoksun bir çalışmayı, üretilen değerden hakça pay alamamayı da beraberinde dayatmaktadır. Jeolojik olarak milyonlarca yılda oluşan, oluşurken hiçbir kişinin, kurumun, sınıfın katkısının bulunmadığı, emek harcamadığı madenlerimizin bu özelliğiyle de tüm insanlığın ortak değeri olduğu, sağlayacağı faydanın da toplumsal olması gerektiği bilinir. Bilinir bilinmesine de, madenlerin ülkeye yansıttığı zenginliğin çok uzağında kalır maden emekçileri...

Soma`da yangından, Ermenek`te su baskınından, Zonguldak`ta grizudan, göçükten, yaşamlarını yitirmek onların "kaderleri", Elbistan‘da altında kaldıkları milyonlarca ton toprak onların "mezarları" olur. Açlığa yoksulluğa mahkûm edilirler, sigortasız çalıştırılırlar. İlkel koşullarda alın terlerini akıtmaya devam ederler. Kısa ömürlerin kol gezdiği bir sektörde genç yaşta öleceklerini bilir yine üretirler. Her şeyin ama her şeyin; insan, doğa, ekolojik sistem, tüm kavram ve etik değerlerin "ticarileştirilerek" yıkımının arsızca sürdürüldüğü günümüzde madenlerimiz de sadece ticari bir meta, piyasa malı gibi değerlendirilmiş ve pazara sürülmüştür. Bunun sonucu; her dakika 7 iş kazası yaşanması, ölümler, meslektaşlarımızın giderek artan işsizlik gerçeği, çalışma koşullarının olumsuzluğu ve yaşam standartlarının sürekli düşüşü ile kaynaklarımızın talanı olmuştur.

7 Haziran 2014 seçimlerinden sonra oluşan tabloda halk muhalefete gereken desteği vererek iktidarı koltuğundan etmiş ve ne olduysa ondan sonra olmuştur. Cumhurbaşkanı ve AKP bu sonucu kabullenmemiş ülke terör belasının içine itilmiştir. Hepimizin gözleri önünde gerçekleşti bu süreç. Muhalefette kalmanın sonunu getireceğini hisseden iktidar yeniden seçim için bütün kozlarını kullandı. Ardından Suruç Katliamı, 2 polisin katledilmesi, Dağlıca Katliamı ve art arda yaşanan acılar. Ve 10 Ekim Ankara Katliamı. Barış, Emek ve Demokrasi Mitingi. Kana buladılar. İçlerinde arkadaşlarımız, dostlarımız var…

Son aylarda ülkemizin doğu ve güneydoğusunda "terörle mücadele" diyerek çocuklar, siviller, askerler, polisler ölüyor… İnsanlar ölüme gönderiliyor. Evet, ne yazık ki hep birlikte bir felaketi yaşıyoruz. Şehirler tahrip edilerek insanlar göçe zorlanıyor. Kentlerde sokağa çıkma yasakları ilan edilirken çatışmaların arasında kalan çocuklar, kadınlar kurşunların hedefi oluyor. Bu gidişten kurtulmanın tek yolu barışı istemek, barış için mücadele etmektir. Gün, birlik, kardeşlik ve barış günüdür. İçerisinden geçtiğimiz süreç nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, yaşanan ölümler söylenen bütün sözleri anlamsız kılmaktadır. Ölümler acilen son bulmalı, PKK koşulsuz olarak silahlı eylemlere son vermeli ve devlet operasyonlarını durdurmalıdır. Dökülen her damla kan, yaşanan her ölüm yeni ölümlerin kapısını açmaktadır. Şiddet ortamını besleyen, büyüten ve ateşe benzin döken her kim olursa olsun şiddetle reddediyoruz. Sadece çocuklar ölmesin diyen Ayşe öğretmen ve imzacı akademisyenler örneğinde olduğu gibi sürece ilişkin olarak her kim itiraz ederse talimatla haklarında linç kampanyası başlatılıyor, hedef gösteriliyorlar. Sadece barış istedikleri için haklarında dava açılıp gözaltı kararları veriliyor. Ülkemiz hızla kamplaşıyor. Bu gidiş, gidiş değildir.

Bütün bu tespitlerin ve değerlendirmelerin ışığında;

•Geçmiş dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de; maden mühendislerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak, mesleklerini toplum yararına kullanmalarına yönelik mekanizmaları yaratmak, madencilik politikalarının halkın yararına düzenlenmesi ve uygulanması için öneriler geliştirmek, bunların uygulanmasına yönelik çalışmalar yapmak ve çaba harcamak en temel çalışma alanlarımız arasında yer alacaktır.

•Üyelerimizden alacağımız güçle diğer demokratik kitle örgütleriyle işbirliği içinde ülkemizin ve mesleğimizin sorunlarının çözümüne daha fazla müdahil olmayı bir görev kabul ediyoruz. Odamız, üyelerinin desteğiyle bu güne kadar sürdürdüğü örgütlü mücadeleye devam edecek ve bu nedenle yapılacak saldırılara örgütlülüğünü daha da güçlendirerek yanıt verecektir.

Emeğe-üretene, insan hak ve özgürlüklerine saygının arttığı, adil bir gelir dağılımının sağlandığı, herkesin işinin olduğu, tüm emeğiyle geçinenlerin grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklarının bulunduğu, demokrasinin kurum ve kurallarıyla yerleştirildiği, işletildiği bir ülke özlemiyle;
9 Temmuz 1955`te Londra`da Bertrand Russell tarafından okunan, ve Einstein`ın da ölmeden önce imzaladığı bir manifestoyu sizlerle paylaşarak bildiriyi sonlandırmak istiyoruz. "Önümüzde; seçmemiz durumunda mutluluk, bilim ve ilimde sürekli gelişim yatıyor. Kavgalarımızı unutamadığımız için bunun yerine ölümü mü seçeceğiz? Biz birer insan olarak insanlığa sesleniyoruz: İnsanlığınızı hatırlayın ve gerisini unutun. Bunu yapabilirseniz önümüzde yeni cennete uzanan bir yol açılacak; yapamazsanız önümüzde evrenin ölümü riski duracak."

Saygılarımızla…

TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
45. OLAĞAN GENEL KURULU
13-14 Şubat 2016, Ankara

 

 

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI

46. OLAĞAN GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRİSİ

TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO) 46. Olağan Genel Kurulu, 5 Mart 2016 tarihinde Ankara Kocatepe Kültür Merkezi’nde 782 delegenin katılımıyla gerçekleşmiştir. 99 bin 155 üyesi, 23 bin 627 öğrenci üyesi, 18 Şube, 98 il-ilçe temsilciliği, 5 mesleki denetim bürosu, işyeri temsilcilikleri ile örgütlü Odamızın 46. Olağan Genel Kurulu, aşağıdaki sonuç bildirisini örgütümüze ve kamuoyuna sunar.

2008 yılında başlayan krizin yansımalarının ve uluslararası çelişkilerin arttığı, ekonomik çöküşün kendini gösterdiği, NATO ile Rusya-Çin arasındaki çıkar çatışmalarının arttığı, faşist, şovenist partilerin de yükselişe geçtiği bir dönem söz konusudur. Mevcut dünya düzeninin ülkeler ve halklara etkileri, bölgesel-yerel savaşlar, daha fazla bağımlılık; mülteci akınları; sosyal hak kayıpları, ücret düşüşleri, işten çıkarmalar, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması, yeni vergi paketleri, zamlar, yoksullaşma, işsizlik, kısaca insanlık dışı yaşam koşulları olarak yansımaktadır.

AKP iktidarı, bu çalışma dönemimizde iktidarını pekiştirmiş; parlamenter sistemi dışlayan faşist yönelimi daha fazla açığa çıkmış, laiklik karşıtı gerici uygulamaları yoğunlaştırmıştır. Son iki yılda ülkemiz, halkımız, TMMOB ve bütün ilerici güçler, sömürü, yolsuzluk ve baskı-zulüm iktidarının düşmanca saldırılarına maruz kalmıştır. 7 Haziran seçimleri sonrası, AKP faşizmi, sıkışmışlıktan çıkışını ve iktidarını tahkim etmenin yolunu Kürtlere savaş açmakta bulmuştur. Toplumdan yükselen barış ve demokrasi taleplerine, savaş ve katliamlarla karşılık vermiştir. Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları ve bölgede yüzlerce insanımızın öldürülmesi, halkın göçe zorlanması, iktidarın izlediği yanlış iç ve dış politikalarla doğrudan bağlantılıdır. Bu politikaların sonucu olarak Ortadoğu ve özelinde Suriye ile ülkemiz savaş alanı haline gelmiştir. İktidarın Suriye’deki mezhepçi yaklaşımları, cihatçı gruplara verilen destek, buna karşın barbar çetelere karşı savaşan Suriye halklarını terörize etmeye çalışması, anlaşılır bir durum değildir.

AKP iktidarı; emek, barış, demokrasi güçlerine, toplumsal muhalefete, siyasete, temel hak ve özgürlüklere karşı mezhepçi ve faşist bir saldırı içindedir. TMMOB’nin öncülüğünde, diğer emek ve meslek örgütlerinin çağrısı ve katılımıyla 10 Ekim Ankara “Emek, Barış Demokrasi Mitingi”nin kana bulanması, bu saldırıların sayısız örneklerinden biridir. Emeği, barışı, demokrasiyi savunanlar katledilmiştir, katledilmektedir. AKP’nin “yeni Türkiye”si, böyle bir Türkiye’dir.

AKP iktidarı, imar ve koruma alanlarıyla ilgili yaptığı düzenlemelerle birlikte rant imparatorluğunun önünde engel oluşturan Odalarımızı da hedef almıştır. Ülkemizde gerçekleşen ekonomik-siyasi-ideolojik-kültürel-toplumsal dönüşümler ile TMMOB’nin dönüştürülmesi arasında yapısal bağlantılar bulunmaktadır. Mühendislik hizmetleri, uygulamaları ve mevzuatımız neoliberal rantçı dönüşüm süreci tarafından belirlenmektedir. Odalarımızın ve TMMOB’nin sağlam, kurumsallaşmış yapısı, iç işleyiş gelenekleri; çağdaş, cumhuriyetçi, ilerici, demokratik, laik ve rant karşıtı çizgisi, önlerinde bir engeldir. TMMOB mevzuatını değiştirmeye yönelik adımlar bu çerçeve içinde gündeme getirilmektedir.

Ülke gündemine dayatılan ve AKP’nin “yeni Türkiye”sini tamamlayıcı öneme sahip “başkanlık sistemi” ile “dayatmacı anayasa” konusu, hem Türkiye’nin bütününü hem de Birliğimizi, TMMOB Yasası’nı ilgilendirmektedir. Genel Kurulumuz, AKP’nin kamusal üretim, kamusal hizmet, kamusal denetim olgularını tamamen ortadan kaldıracak; neoliberal programı totaliter, İslamcı faşist bir kurguyla tamamlayacak olan yeni anayasa ve başkanlık sistemi girişimlerine tam bir görüş birliği içinde “hayır” demiştir.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası 46. Olağan Genel Kurulu, tam bir görüş birliği içinde;

  • Soma’da, Mecidiyeköy’de, işçi servislerinde, Kayseri’de, Yalvaç’ta, Şırnak’ta, Ermenek’te, “iş kazası” görünümündeki bütün iş-işçi cinayetlerini; bu cinayetlerin temel nedeni olan azami kâr güdüsü ile esnek, taşeron çalışma sistemini, özel istihdam büroları, kiralık işçilik ve güvencesiz, esnek çalışmayı,
  • İş cinayetlerinin “kadere” ve “fıtrata” bağlanmasını
  • Düşünce, toplanma, örgütlenme, basın özgürlüğü ve barajsız siyaset yapma hakkını engelleyen bütün anti-demokratik uygulamaları,
  • Kürt sorununda oyalamacı, aldatmacı, katliamcı, tasfiyeci ve faşizan savaş politikalarını,
  • İşçilere, köylülere, öğrencilere, kadınlara, çocuklara, bütün halka yönelik tanklı-TOMAlı-gazlı-coplu-mermili devlet terörünü,
  • Yargı usulsüzlüklerini, cezaevi zulümlerini,
  • Kadınlar üzerinde estirilen terörü, kadın cinayetleri ve istismarını, kadın-erkek eşitsizliklerini, öldürülen kadınların bedenlerinin teşhir edilmesini ve kadın üzerinden siyaseti,
  • Cinsiyetçi politikaları, LGBTİ bireylere saldırıları,
  • “Çocuk gelin” rezaletini, çocuk işçi sömürüsünü,
  • Eğitimi tamamen gericileştiren, piyasaya açan uygulamaları,
  • Bütün toplumsal yaşamda dinselleştirme, mezhepçilik, gericilik, şeriatçı ideoloji ve kültüre uygun fetvalar, açıklamalar ve uygulamaları,
  • Cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve barış düşmanlığını,
  • Savaş kışkırtıcılığını, gizli servisler ile kontra güçlerin provokasyonlarını, yargısız infazları ve bütün katliamları

kınamaktadır.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası 46. Olağan Genel Kurulu, yine tam bir görüş birliği içinde;

  • Kapitalizme, onun neoliberal dönem uygulamalarına, Erdoğan-AKP diktatörlüğüne, sömürü, rant, yolsuzluk, rüşvet, baskı, zulüm, katliam düzenine karşı direnenlere,
  • Grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları için mücadele eden emekçilere,
  • Toprağına, suyuna, deresine, ormanına, ülkesinin doğal kaynaklarına sahip çıkan köylülere,
  • Gezi Parkının birleşik direniş soluğunu Artvin Cerattepe’de sürdüren halkımız ve onunla dayanışan kardeşlerimize,
  • Kentsel-kırsal bütün kamusal alanlara sahip çıkan, rant yağmasına direnen herkese,
  • Sağlığın herkes için eşit ve ücretsiz olması için mücadele eden sağlık emekçilerine,
  • Halkın haber alma hakkının ve bağımsız haberciliğin sesi olan basın emekçilerine,
  • Sömürü, şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi yükselten kadınlara,
  • Gerici, piyasacı laiklik karşıtı eğitim sistemine direnen aileler, kamu çalışanları, akademisyenler, liseli ve üniversiteli öğrencilere; bilimsel-laik eğitim isteyen aydınlık yüzlere,
  • Emperyalist işgal ve müdahalelere karşı direnen Suriye halklarına,
  • Barış isteyen akademisyenlere,
  • Emek, barış, demokrasi bütünlüğü için mücadele edenlere,
  • Halk olmaktan kaynaklı doğal hakları için direnen Kürt halkına,
  • Anadilde eğitim için mücadele edenlere,
  • Türkiye’nin, bölgenin, dünyanın geleceğini düşünen ve mücadele eden kardeş ve dost güçlere

dayanışma selamlarımızı ve kurumsal desteğimizi iletmeyi karar altına almıştır.

Odamız, yeni çalışma döneminde, yukarıda sıralanan sorunların köklü bir tarzda aşılması ve insanca başka bir yaşam, başka bir Türkiye için; eşitlikçi, özgürlükçü, barış içinde, demokratik, laik, sanayileşmiş, kalkınmış, tam bağımsız Türkiye için mücadeleye kararlılıkla devam edecektir.

Yaşasın MMO Örgütlülüğü! Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü!

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI

46. OLAĞAN GENEL KURULU

 

 

TMMOB METALURJİ VE MALZEME MÜHENDİSLERİ ODASI
29. OLAĞAN GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRGESİ

Emperyalizmin tüm dünya halklarına dayattığı neo-liberal politikalar daha fazla sömürü, daha fazla savaş, daha fazla açlık ve sefalet getirmektedir. Vahşi sömürü düzenlerini sürdürebilmek için bölgesel savaşları körükleyen emperyalist güçler böylece daha fazla sömürünün de yolunu açarak adeta bir taşla iki kuş vurmaktadırlar. Bu süreç sömürge ülkelere iç savaş, mülteci akınları, işsizlik, daha çok yoksullaşma olarak yansımaktadır.

Tüm ülkeyi emperyalizmin neo-liberal politikalarının açık pazarı haline getirerek iktidarını sürdüren AKP bu süreci temsili demokrasiyi rafa kaldırmak, gerici faşist baskı rejiminin pekiştirmek, kürt halklarının en doğal taleplerinin bile şiddetle bastırmak için kullanmaktadır. Ortadoğu bataklığında saplandığı açmazın faturasını da canlı bombaların kurbanı olan masum insanlar ödemektedir.

AKP iktidarı tam bir katliamlar tarihine dönüşmüştür. Reyhanlı'dan başlayarak, Suruç, Ankara, Sultanahmet, Merasim sokak, Kızılay, Beyoğlu katliamları iktidarın yanlış politikalarının bedelinin halk düşmanı örgütler eliyle masum insanlara ödetilmesidir.

AKP vurgun, talan, baskı ve zulüm politikaları önünde engel gördüğü TMMOB ve Meslek Odalarına yönelik baskılarını da giderek artırmış; meslek alanlarının denetimini meslek odalarının elinden alarak etkisizleştirmeye ve hatta yasa değişikliği ile bakanlıkların emrindeki bürolar haline dönüştürmeye çalışmaktadır.

Özgür, eşit kadın imajını yok ederek, kadını erkeğin kölesi yapmak isteyen, altı yaşında kız çocuklarıyla evlenen, erkek çocuklara tecavüz eden bir ahlaksızlıklar kült ünü ülkemize dayatan gerici, faşist, dinci yaşam biçimi ve toplumsal düzenin şimdiki gündemi başkanlık ve anayasa değişikliğidir. Emek barış ve demokrasiden yana güçlerin geçmişteki hatalardan da ders alarak ülkemizi daha derin bir karanlığa sürükleyecek bu hamle karşısında en geniş anti faşist cepheyi oluşturmaları gerekmektedir.

Bu doğrultuda

TMMOB Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası 29. Olağan Genel Kurulu, tam bir görüş birliği içinde;

§  - Soma'da, Mecidiyeköy'de, Ermenek'te ve daha nice yerlerde yaşanan işçi cinayetlerini, taşeron çalışma sistemini, özel istihdam büroları, kiralık işçilik ve güvencesiz, esnek çalışmayı,

§  Düşünce, toplanma, örgütlenme, basın özgürlüğü ve barajsız siyaset yapma hakkını engelleyen bütün anti-demokratik uygulamaları,

§  Kürt sorununda oyalamacı, aldatmacı, katliamcı, tasfiyeci ve faşizan savaş politikalarını, ve güney doğuda uygulanan vahşeti,

§  En basit demokratik talebe karşı öğrencilere, emekçi halka yönelik tanklı-TOMAlı-gazlı-coplu-mermili devlet terörünü,

§  Kadınlar ve çocuklara yönelik taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerini,

§  Eğitimi tamamen gericileştiren, piyasaya açan uygulamaları,

§  Sağlığın ticarileşmesini,

§  Bütün toplumsal yaşamda dinselleştirme, mezhepçilik, gericilik, şeriatçı ideoloji ve kültüre uygun fetvalar, açıklamalar ve uygulamaları,

§  Cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve barış düşmanlığını,

§  Masum halka yönelik bütün katliamları

kınamaktadır.

TMMOB Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası 29. Olağan Genel Kurulu, tam bir görüş birliği içinde;

§  Kapitalizme, onun neoliberal dönem uygulamalarına, Erdoğan-AKP diktatörlüğüne, sömürü, rant, yolsuzluk, rüşvet, baskı, zulüm, katliam düzenine karşı direnenlere,

§  Grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları için mücadele eden emekçilere,

§  Toprağına, suyuna, deresine, ormanına, ülkesinin doğal kaynaklarına sahip çıkan köylülere,

§  Gezi Parkı ruhunu Artvin Cerattepe‘de yaşatan halkımız ve onunla dayanışan kardeşlerimize,

§  Sömürü, şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi yükselten kadınlara,

§  Emperyalist işgal ve müdahalelere karşı direnen tüm halklara,

§  Barış isteyen akademisyenlere,

§  Tüm insanların kendini nasıl hissediyorsa öyle yaşama hakkına saygı duyanlara,

dayanışma selamlarımızı ve kurumsal desteğimizi iletmeyi karar altına almıştır.

Odamız, yeni çalışma döneminde, sınıf bilinci temelinde emperyalizme karşı mücadele edenlerle birlikte en geniş anti-faşist cepheyi oluşturarak; "motorları maviliklere sürebileceğimiz" gelecek güzel günler uğruna mücadeleye devam edecektir.

 

 

MİMARLAR ODASI 45. DÖNEM GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRİSİ

19 Mart 2016

Küresel kapitalizmin tüm dünyada krizlere çare olarak ortaya sürdüğü neo-liberal politikalar, ülkemizde en hızlı ve engelsiz uygulamalarını 2002 yılından bu yana AKP iktidarında bulmuştur. Bu dönemde, kentsel mekânların inşasında kamu yararı gözeten hukuksal denetimler devre dışı bırakılarak, kentsel ve kırsal alanlar yatırım amaçlı rant odaklarına dönüştürülmüştür.

Ülkemizde, 2002 Genel Seçimlerinden günümüze kadar, kamuoyunda bilinen adıyla “torba yasalar” yoluyla, pek çok kanun ve mevzuat değiştirilerek, meslek örgütleri, bilim insanları ve toplumun tüm kesimleri doğrudan hedef haline getirilmiştir. Özerkliği Anayasanın 135. Maddesi ile güvence altına alınmış olan meslek odalarının yetki ve görevleri, 2011 yılında yayımlanan KHK’ler yoluyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredilmeye çalışılmıştır. Bugüne kadar,  Odamız ve TMMOB tarafından yürütülen etkin kampanyalar sayesinde şimdilik bu düzenlemeler geri çekilmiştir.

İçinde bulunduğumuz dönemde, mutlak siyasi güç ile hukuksuz olarak doğa ve kültür talanı yapılmakta, kamu iradesi yok edilmekte, insan hakları ihlalleri, kadın cinayetleri, tecavüzler, göçmen sorunu ve savaş tehdidi tüm ülkeyi etkilemektedir. Özellikle Akademisyenler üzerinde yürütülen bilimsel çalışma ve ifade özgürlüğünü hedef alan yıldırma politikaları ve tutuklamalar toplumsal vicdanı yaralamaktadır. 

Haziran 2015 Seçimlerin ardından başlayarak şehirlere yayılan, pek çok yurttaşımızın ölmesine ve yaralanmasına neden olan; sağlıklı ve güvenli yaşama hakkını gasp eden, hukuksuz bir biçimde sokağa çıkma yasakları ve çatışmalar iç savaş boyutlarına varmıştır. Odamız bu süreçleri kaygıyla izlemektedir.

Yaşadığımız bu ortamda, Ülkemiz coğrafyasında Kürt yurttaşların yoğun yaşadığı bölgede, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Sur ve Hevsel Bahçeleri başta olmak üzere, Cizre, Nusaybin ve Silvan gibi tarihi kentlerimiz çatışmalarla yok edilmektedir. Hasankeyf’te baraj, Cerrattepe’de maden çıkarma gerekçesiyle, diğer şehirlerimizde ise, taşınma, afet riski ve kentsel dönüşüm bahaneleri ile tarihi, kültürel ve doğal değerler ortadan kaldırılmaktadır. Siyasi iktidar bunları gerekçe göstererek, yerleşim yerlerini dönüştürmek suretiyle nemalanmayı amaçlamakta, mimarlık ve planlama ise bu yağma için araç haline getirilmektedir.

Hukuka ve anayasaya aykırı tüm bu uygulamalara karşı, Mimarlar Odası’nın tüm birimleri, başta TMMOB olmak üzere toplumsal muhalefetin bütünlüğünü sağlanmak zorunda olduğunun bilincindedir.

Mimarlar Odası olarak, sermaye odaklı otoriter bir anlayışla; Meslek Odalarının “kamusal ve özerk” kimliklerini yok sayan ve sistemli yürütülen “işlevsizleştirme, yetkisizleştirme ve yok etme” politikalarını şiddetle kınıyoruz.

Bugün bütün mücadele alanları birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar ortaklaşmıştır. Ülke politikaları, kentsel politikalar ve mesleki politikalar örtüşmektedir. Mimarlık alanına ilişkin “hak” ve “örgütlenme” mücadelesi, yaşam hakkından, demokrasiden, özgürlüklerden, insan haklarından ve barıştan bağımsız düşünülemez. En temel insan haklarından olan sağlıklı ve güvenli bir çevrede barış içinde yaşama hakkının sağlanmasını ve yürürlüğe konan bu şiddet politikalarının bir an önce terk edilmesini, toplumsal birlikteliğin sürdürülmesi için çaba sarf edilmesini diliyoruz. Bu çerçevede barış girişimlerinin çok değerli olduğuna inanan meslek mensupları olarak her zaman yaşamın ve barışın yanında açık tavır aldığımızı ve almaya devam edeceğimizi belirtiyoruz.

Genel Kurulda yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, güncel sorunların üye ve örgütsel seferberliğe dayalı bir birliktelik ile aşılabileceği belirtilerek; Anayasal güvence altında olan yetki ve sorumluluklarımızın gereğini kararlı bir şekilde yerine getirmeye devam edeceğiz.

Bu kapsamda;

  • 60.kuruluş yıldönümünü kutlamış olan Mimarlar Odası’nın deneyim ve birikimlerinin geleceğe aktarılarak demokrasinin gelişmesi ve yaşam hakkının temel ilke kabul edildiği kamu ve toplum yararına çalışmaların sürdürüldüğü,
  • Mimarlığın yapılı çevrenin üretiminde asli bir öğe olduğunun toplumun tüm kesimlerince anlaşılması için çaba gösterilerek; mimari niteliğin geliştirildiği,
  • Mimarlık meslek öğrenimi için yüksek standartların sağlandığı, meslek için yaşam boyu beceri ve yeterlilik eğitim koşullarının oluşturulduğu,
  • Mimarlık pratiğini düzenleyen mevzuat ve kuralların mimarlıkta niteliği garanti altına alacak şekilde geliştirilmesi için çalışmaların yürütüldüğü,
  • Uluslar arası meslek örgütleri ile işbirliği kurularak mesleki gelişmenin desteklendiği,
  • Ülkedeki tüm meslek mensuplarının eğitim ve deneyimlerinin, kültürel ve sosyal farklılıklarının bir zenginlik olarak benimsendiği,
  • Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının özerk ve bağımsız yapılarının korunduğu ve geliştirildiği,

bir meslek ortamında, kamu yararını öncelik olarak belirleyen çalışmalar yürütülmesi temel hedefimizdir.

Mimarlar Odası Genel Kurulu, bu değerlendirmelerin ışığında; olağanüstü koşullardan geçtiğimiz bu dönemde; başta meslektaşlarımız olmak üzere bütün duyarlı kesimleri savaşa ve anti-demokratik süreçlere karşı tavır almaya; meslek örgütlerimizin, üniversitelerimizin, yerel yönetimlerin “kamusal özerk” kimliklerini korumaya, doğa, kent, kültür yağmasına dur demeye çağırmaktadır.

TMMOB MİMARLAR ODASI

 

 

PEYZAJ MİMARLARI ODASI GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRGESİ

"Ülkemizde tıpkı mesleğimiz gibi zor ve karanlık günler geçirirken gerçekleştirdiğimiz 12. Olağan Genel Kurulumuzun acılarımızın dindiği Barış‘ın ve özgürlüğün türkülerinin dilden dile yayıldığı yarınların habercisi olmasını diliyoruz. 

Her yanı yangın yerine dönmüş bu karanlığın ve acılarımızın sorumlularının hesap verdikleri yarınları görmek istiyoruz.

Dünya ve Türkiye genelinde demokrasi askıya alınmış ve insan hakları önemsizleşmiştir. Ortadoğu`da yaşanan kaos ülkemize sıçramış ve hukukun hiçe sayıldığı, insan ölümlerine seyirci kalınan ve en önemlisi halkların birlikte yaşama ihtimalinin her geçen gün zorlaştırıldığı ve kutuplaşmanın en uç noktalara taşınmasının engellenmesini, insanı öznesi olarak kabul eden, evrensel hukuki değerlerin yarınların Türkiyesi`nde ve dünyamızda hakim olmasını istiyoruz. 

Şiddetin, ülkemizin doğusunda ve batısında sivil halkı hedef aldığı ve her geçen gün insanlarımızın ölümleriyle yaşamaya alışmayacağımızı, anayasal olarak yaşam hakkının hiçe sayılmasına ve yine bu şiddet nedeniyle tüm mekansal dokunun tahrip edilerek yok edilmesinin karşısında duracağımızı belirtiyoruz. 

Doğa katlediliyor, tüm yaşam alanları geri döndürülemeyecek uygulamaların hedef tahtasında, kaderlerine terk ediliyor. Bilimsel ve teknik verilerden yalıtık değerlendirmelerle yok edilmek istenen değerlerimize ilişkin meslek alanlarımızı ve mesleğimizi,  sermayeye ve meslek şoveni yaklaşımlara terk etmeyeceğimizin altını çiziyoruz. 

Dünya ve Ülkemizin geçtiği bu süreçte emeğe yönelik saldırılar hız kesmemiş, iş cinayetlerinin hemen her gün yaşandığı ve normalleştirilemeyeceğini, tamda 13 Mayıs Ulusal Peyzaj Mimarlığı Günü Soma`da gerçekleşen ve gerekli denetleme mekanizmaları çalışmadığı için yaşamını yitirmiş maden emekçilerinin hepimize birer borç olarak bıraktığı bu alandaki çalışmaların insanı ve yaşamı merkezine koyan bir anlayışla ele alınması gerekliliğini savunuyoruz.

Enerji konusunda dışa bağımlı olan ülkemizde sürdürülebilir enerji kaynakları temalı bir enerji politikasının hayata geçmesini, sürdürülebilirliğin sadece cümlenin içerisinde bir niteleme sıfatı olmaktan öteye taşınması için çalışmalar yapılması gerektiğini,  sürdürülebilir çevre politikalarının üretimi ve uygulanması konusunda peyzaj mimarlılığı mesleğinin önemini bir kez daha hatırlatıyoruz.

Kadına yönelik şiddetin ve cinsiyete dayalı olarak yaşanan sorunların giderilmesi yönünde ülkemizde ki eşitsizliklerin giderilmesini, kadın peyzaj mimarlarının çalışma koşullarına ilişkin düzenlemeler yapılması gerektiğini ve bu anlamda Genel Kurulumuz eşitsizliğin giderilmesine yönelik çalışmaların takipçisi olacağını belirtmektedir. 

Yaşadığınız her yerde biz varız diyen peyzaj mimarları, erişilebilir doğal ve kültürel dokunun korunduğu ekolojik bir çevrenin yaratımı konusunda yetkin ihtisasa sahiptir ve toplum bütünü üzerindeki mesleki faaliyetlerinin olumlu etkileri bilimsel veriler ışığında ortaya konmuştur.  Yasama ve yürütme erki tarafından alınan kararların; bu veriler ışığında değerlendirilmek zorundadır.  Aksi bir duruşun sergilenmesi yaşamı olumsuz etkilemekte, yitip gidenin toplumsal belleğimizin olan doğal ve kültürel mirasımız olacaktır.

Oldu bitti kararlar ile açılan Peyzaj Mimarlığı Bölümleri, binlerce mezun verirken eğitim her gün biraz daha niteliksizleşmiş, istihdam politikası üretilmeden açılmış olan bölümlerin, binlerce işsiz peyzaj mimarının adresi olduğunu biliyor, bu hakkaniyetsizliğin karşısında duracağımızı ve mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz.  

Peyzaj Mimarları ya istihdam edilmelidir ya istihdam edilmelidir. 

Yasal ve yönetsel çerçevenin hiçbir mazeret üretilmeden yasa yapıcılar tarafından düzenlenmesini, mesleğimiz ve meslek alanlarımız üzerinde bulunan baskıların ve sınırlandırmaların bir an önce giderilmesini, 12. Olağan Genel Kurulu olarak sürecin takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz."

 

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
12. Olağan Genel Kurulu 

 

 

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI
29. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

Dünyada ve ülkemizde şiddet git gide tırmandırılmakta, kan ve gözyaşı günlük yaşamımızın bir parçası haline getirilmektedir. İnsanlığın yarattığı en kompleks yapı olarak tanıttığımız ve uygarlığın birikim alanları olduğunu bildiğimiz kentler günümüzde savaşın, çatışmanın, yıkımın ve ayrışmanın mekânı olmuştur. ABD`nin Irak işgali sonrasından bugüne emperyal güçlerin Ortadoğu`da ve yakın coğrafyamızda yürüttüğü vekalet savaşı sürecinde tüm kentler birer savaş cephesine dönüşmüştür. Bu dönüşümü Felluce`de, Musul`da, Halep`te, Palmira`da, Donetsk`te gördükten sonra maalesef ki kendi ülkemizde de Sur`da, Cizre`de, Silopi`de, İdil`de acı bir şekilde yaşıyoruz.

Siyasi iktidarın toplumu kutuplaştıran, şiddet ortamını körükleyen, yaşamımızı terörize eden ırkçı, mezhepçi, kısaca ayrımcı politikaları sonucu karşı karşıya kaldığımız çatışma ve katliamlar, can güvenliğimiz kadar yaşam alanlarımızı da tehdit etmiş; buna karşı yükselttiğimiz barış söylemi "Barış İçin Akademisyenler"in yaşadığı süreçte olduğu gibi suç sayılır hale gelmiştir. Bu hukuksuzluk ve şiddet ortamının zorluğu içinde, 29. Olağan Şehir Plancıları Odası Genel Kurulu`nu tamamlıyoruz.

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri sonrasında ortaya çıkan tablodan rahatsızlık duyan iktidar çevreleri, başlattıkları yeni süreçle ülkeyi kan gölüne çevirmiş; Suruç, Diyarbakır, Ankara ve İstanbul katliamlarıyla ülkede korku egemenliği yaratılmaya çalışılmıştır. Ülkemizin her köşesinden acı haberler almakta; halklarımızı duygularda ayrıştıran, birbirinin acısına duyarsızlaştıran, matemimizi kimliklere sığdıran bir anlayışla yönetilmeye mahkum kılınmaktayız. Öyle ki, önümüzü göremiyor, geleceğe kaygı ve endişeyle bakıyoruz. Bu ortamın yaratılmasında sorumluluğu olan tüm çevreleri ve toplumu ayrıştıran/kamplaştıran saldırıları düzenleyenleri bir kez daha lanetliyoruz.

Saldırı ve çatışmaların yoğunlaştığı il ve ilçelerde yaşayan insanlar, çocuk, kadın, yaşlı, kamu görevlisi ayırt edilmeksizin, can güvenliğinden yoksun olarak yaşam mücadelesi vermekte ve göçe zorlanmaktadır. Kendi ülkemizdeki göç koşullarıyla birlikte, yakın coğrafyamızda savaştan kaynaklı ortaya çıkan mülteci krizi de göstermektedir ki, kentsel mekânla kurulan ilişkide yaşanan sorunlar, meslek alanımızın doğrudan konusudur.

Bununla birlikte bütün insanlığın mirası olan şehirlerimizdeki tarihi ve kültürel değerlerimize yönelen tahribatlar geri dönüşü olmayan bir boyut alarak yer yer yok olmaktadır. Korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması zorunlu olan bu tarihi ve kültürel alanlara dair müdahalelerde bulunulmakta; acele kamulaştırma kararları ve kentsel dönüşüm projeleriyle yaşam ve kent hakkı ihlal edilmektedir. 

Yaşanan bu çatışmalı ortamın bitmesi, tarihi ve kültürel yapıların tahribattan korunması, can kayıplarının önlenmesi, halkların yaşadıkları ve alışkın oldukları evlerinden, sokaklarından ve mahallelerinden zorunlu göçle koparılmasının önüne geçilmesi, kısaca yaşamın normal koşullarına kavuşması için tüm tarafların üzerine düşenleri yapması gerekmektedir.

Toplumun geneline sirayet etmiş bu şiddet sarmalı, kadına yönelik şiddetin yeniden üretilmesine de zemin hazırlamaktadır. Her gün ölüm haberlerinin alındığı bu ortamda, erkekler kadınları öldürüyor, yaralıyor, sonradan "orada ne işi vardı?" diye sordukları yerlerde taciz ve tecavüz ediyor. Bu istismara çocuklar da aynı ölçüde maruz kalıyor. Tam da bu sebeple, gün yüzüne çıkan bu vakaların hassasiyetle üzerine gidilmeli, "bir kereden bir şey olmaz"cı anlayıştan derhal uzaklaşılmalı ve bu şiddeti yaratan  eril dilden kurtulunmalıdır. Kuşkusuz ki kadınlar, bu süreçte öncü rol oynayacak ve bu egemen zihniyeti alt edecektir!

Bu yıkıcı zihniyet, kâr etme güdüsünden vazgeçmemekte ve kentsel, kırsal ve doğal alanlarımızı tahrip etmektedir. Mekân üzerinden sermaye biriktiren ve eşitsizlik üreten kentsel politikalar; planlama meslek alanımızın asli unsuru olan kamu yararını göz ardı etmekte, yasal-yönetsel düzenlemelerle hukuksuzluğu bu alanda da perçinlemektedir. Cerattepe`de, Munzur`da, HES`lerle, barajlarla; Karadeniz yaylalarında turizm projeleriyle; Kuzey Ormanları`nda köprülerle, otoyollarla; Atatürk Orman Çiftliği`nde saraylarla, akıldışı projelerle doğal ve kamusal varlıklarımız talan edilmektedir.

Hayatı yaratan emekçiler, giderek daha çok esnek piyasa koşullarının hakim olduğu bu sömürü ve yağma düzeninde, kamusal varlıklarını ve haklarını kaybetmelerinin yanı sıra yaşamlarını iş cinayetlerinde yitiriyor. Özelleştirme, serbestleştirme, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme politikalarıyla işçi sağlığı ve iş güvenliğini hiçe sayan bu anlayışı hiçbir zaman affetmeyeceğiz.

Ortaya çıkan bu karamsar tabloya, planlama mesleğinin yıpratıldığı, planlama enstrümanlarının birer rant yaratma aracına dönüştürüldüğü işleyişe inat umudumuzu kaybetmeksizin, biz plancılara düşen görev; mesleğimizin bilimden, toplumdan, emekten ve doğadan yana kararlılıkla sürdürülmesini sağlamaktır. Bu amaçla kentlerimizde, barışın, dayanışmanın, kamusal yaşamın, özgür düşüncenin her türlü baskıdan uzak bir şekilde gelişebileceği eşitlikçi, çağdaş, güvenli ve yaşam kalitesinin geliştirildiği mekânlar yaratmak hepimizin ortak sorumluluğudur.

TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak, gerçek manada demokratik, laik ve halkçı bir Cumhuriyet yaratma arzumuzla, ülkemizde ve bulunduğumuz coğrafyadaki çağdışı ve yağmacı zihniyete karşı mücadeleye devam edeceğiz!

 

TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 45. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 45. Dönem Olağan Genel Kurulu 12-13 Mart 2016 tarihlerinde 27 şube ve 53 il temsilciliğinden 354 delegenin katılımıyla Ankara`da gerçekleştirilmiştir.

 Genel kurulda ülkemizdeki kırsal/tarımsal yapının mevcut durumu ve sorunları ile meslek alanımıza ilişkin gelişmeler ve çözüm yolları ele alınmış ve aşağıda belirtilen temel sonuçların kamuoyu ile paylaşılmasına karar verilmiştir.

 ODA`mızın diğer kurum, demokratik kitle örgütü ve akademisyenler ile yürüttüğü, tarım sektörünün ve tarım eğitimi almış disiplinlerin yaşadığı sıkıntıları ve çözüm önerilerini içeren çalışmalar kanun yapıcılara ve ilgili bakanlıklara sunulmasına karşın mesleğimizin, meslektaşımızın ve sektörün sorunları artarak devam etmektedir.

 Kırsal alanı ve kentlerdeki yurttaşlarımızı yakından ilgilendiren 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve KHK`lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 2014 yerel seçimlerini takiben ülkemizdeki büyükşehir belediyesi sayısı 30`a yükseltilmiştir. Belediye sınırı il mülki sınırına genişletilmiş; 34 bin köyün 16 bini, tüzel kişiliği kaldırılarak mahalle statüsünde belediyelere bağlanmıştır. Bu değişiklikle 78,7 milyonluk nüfusumuzun artık 72,5 milyonu (%92) kentlerde ve sadece 6,2 milyonu (%8) köylerde yaşamaktadır. Ülkemiz kırsalının yaklaşık yarısı artık şehir statüsündedir. Şikayet olması halinde çiftçi bahçesindeki ya da evinin altındaki ahır ve kümesini artık mahalle statüsüne kavuşan yerleşim biriminin dışına taşımak zorunda kalacak, tarlasına ahır gübresi atamayacak ve tarımsal üretimden kopacaktır.

 Ülkemizde işsizlik sorunu büyürken, tarımın istihdama katkısı 2014-2015 döneminde 26 bin kişi azalmıştır. Kırsalı boşaltmaya yönelik politikalar sonucu çiftçi üretimden koparken, tarımsal destekleri de almaktan vazgeçmiştir. ÇKS`de kayıtlı çiftçi sayısı son 10 yıllık dönemde 2,8 milyondan 2,2 milyona gerileyerek yaklaşık 600 bin kişi azalmıştır. Diğer yandan, 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu`na  göre tarıma ayrılacak destek miktarının milli gelirin %1`inden az olamayacağı, 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu ile hüküm altına alınırken, bu oran bugüne kadar %0,5-0,6`yı geçmemiştir. Ayrıca verilen desteklerin dağıtımındaki adaletsizliklerin de hızla giderilmesi gerekmektedir.

 Bu olumsuzluklar tarım arazilerinden yeterince faydalanmayı da engellemektedir. Çiftçi, son 15 yıllık süreçte toplam 26 milyon dönüm tarım arazisi üzerinde üretim yapmaktan vazgeçmiştir. Bu miktar Belçika`nın yüzölçümüne yakın bir miktardır. Buna paralel olarak son 25 yıllık dönemde yeşil mercimek ekim alanı %94 daralırken, kırmızı mercimek %71, tütün %69, nohut %60, soya %50, kuru fasulye %48, şeker pancarı %29, pamuk %28, patates %25, buğday ve arpa %18, ayçiçeği ekim alanı ise %4 daralmıştır. Türkiye tarımsal hammadde ithalatı yapmaksızın tarım ürünleri ihracatı yapamayacak duruma gelmiştir. Son 12 yılda tarıma verilen destek 70 milyar TL iken, tarım ve gıda ithalatına 320 milyar TL ödenmiştir. Dünyada tarım desteğinin 4,5 katını tarımsal ithalata savuran başka ülke yoktur.

 En çok gelir getiren üretim dalı olan yaş meyve sebze sektörü, son yıllarda girdi fiyatlarındaki sürekli artış, buna karşın ürünün beş yıldır aynı fiyatla satılması nedeniyle ciddi bir krize girmiştir. Seralarda üretim yapılmamakta, narenciye alanlarında bakım işleri yeterince yerine getirilememektedir. Üreticinin geleceğe yönelik umutları tükenmiş, sektöre girdi sağlayan meslektaşlarımızla birlikte serbest tarım danışmanlarının da iş kapasitesi ve gelir düzeyi etkilenmiştir. Rusya krizi nedeniyle bu olumsuz tablo giderek ağırlaşmış, üreticilerin yanı sıra sektör paydaşları da iflas etme noktasına gelmiştir. Bugün üreticisinden tüketicisine perakendeciden toptancıya distribütöründen ihracatçısına hiç kimsenin mutlu olmadığı bir tablo yaratılmıştır. Sorun başta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı olmak üzere tüm yetkililere raporlarla iletilmesine karşın çözüm için hiçbir adım atılmamıştır. Sorumluların ve yetkililerin yaşanan panik havasını dağıtmak ve sektördeki çarkların yeniden dönmesi için derhal harekete geçmeleri şarttır.

 Hayvancılık Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Kırmızı Et Stratejisi`nde et ve besilik hayvan ithalatının sorunu çözmekten uzak olduğu belirtildiği halde hayvancılığımızı geliştirmek ve üretimi kolaylaştırmak yerine hala ithalat kozu gündemde tutulmaya devam edilmektedir. Tavan fiyat uygulaması ile fiyatları sabit tutmak mümkün değildir. Hayvansal üretimde maliyetin %65-70`ini yem oluşturmaktadır. Ülkemizin 15 milyon ton kaba yem, 5 milyon ton karma yem açığı vardır. Açığı kapatmak için GDO`lu mısır ve soya ithalatı yerine yem bitkileri ekim alanları genişletilmeli, meralar amaç dışı kullanılmak yerine ıslah edilmeli, gerçek anlamda alana müdahale edebilecek kurumlar oluşturulmalıdır.

 Üreticinin giderek yoksullaşması, tarım danışmanlığı sisteminin gelecekte var olmasının önündeki en büyük engel olarak görülmektedir. Sorunun çözülmesi için üreticilerin örgütlülüğünün güçlendirilmesi ve danışmanlık sisteminin bu yapı üzerinden sürdürülmesinden başka yol yoktur. Yapısal sorunlar giderilinceye kadar sahada danışmanlık yapan meslektaşlarımızın devlette istihdamına yönelik çözümler üretilmelidir.

 Bitkisel üretimde kullanılan kimyasalların insan ve çevre sağlığı açısından yarattığı risklerin asgariye indirilmesi için gerekli önlemler alınmalı ve bu kapsamda iç piyasada tüketilen ürünlerdeki denetim sayısı artırılmalıdır. Bu alana yönelik düzenlemelerde başta karekod olmak üzere, yetkili bitki koruma ofisleri ve reçete yönetmeliği de gözden geçirilerek ODA görüşümüzün dikkate alındığı kalıcı düzenlemeler yapılmalıdır.

 İklim değişikliği kapsamında değerlendirilebilecek kuraklık, kuvvetli rüzgar ve fırtına gibi meteorolojik olumsuzlukların ülkemizde görülme sıklıkları artmıştır. Bu durum üretim miktar ve kalitesini olumsuz etkilerken üretici ve tüketiciyi de mağdur etmektedir. Bu kapsamda TARSİM`de yeniden düzenlemeye gidilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.

 Bir yanda tarım sektöründe yaşanan olumsuzluklar üretimi ve üretim alanlarını daraltırken, kamu kurumları küçültülüp, müdahale kurumları kapatılıp işlevsizleştirirken, alana hizmet veren özel sektör günden güne zayıflarken,  diğer yandan ziraat fakültelerinin sayısı artmakta, her yıl binlerce mezun verilmekte, sektörde her geçen gün iş bulmak daha da zorlaşmaktadır. ODA`mızda örgütlü diğer meslek disiplinleri için de benzer olumsuz tablo vardır. Tarım eğitimi kimyasalların kullanıldığı, laboratuar ve uygulama çiftlikleri ile sera mevcudiyetine ihtiyaç duyan son derece pahalı bir eğitimdir. Bu nedenle, planlı bir tarımsal üretimde ülkemizin ihtiyaç duyduğu sayıda insanın eğitilmesi ülkemiz kaynaklarının doğru kullanılması açısından önemlidir. Diğer yandan, tarım gibi bir alanda gelişmelerin alana hızlı taşınabilmesi ve güvenilir gıdanın üretilebilmesi açısından kaliteli bir eğitimin sağlanabilmesi için ziraat fakülteleri de başarı sırası baraj uygulaması kapsamına alınmalıdır.

 Ülkemizde yaşanan kaos ortamı yaşamın her alanında olduğu gibi tarımsal üretimi de olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye tarımının daha da geriye gitmemesi ve meslek alanlarımız açısından ülkemizde barış ve kardeşlik ortamının bir an önce yeniden tesis edilmesine ihtiyaç vardır. Ziraat Mühendisleri Odası emek, barış ve demokrasi mücadelesini meslek ve meslektaş hakları mücadelesi kapsamında sürdürmeye devam edecektir.

 

Yaşasın Ziraat Mühendisleri Odası
Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü