TMMOB 44. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI

29.05.2016

TMMOB 44. Olağan Genel Kurulu, 26-29 Mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleştirildi. Kocatepe Kültür Merkezi’nde üç gün süren Genel Kurul, 29 Mayıs Pazar günü TMMOB Teoman Öztürk Öğrenci Evi ve Sosyal Tesisi'nde yapılan seçimle sona erdi. Genel Kurulda, 10 Ekim katliamının burukluğu yansıyan açılış konuşmalarında, ülkenin içinden geçtiği karanlık dönemde gerçekleştirilen TMMOB Genel Kurulu’nun daha da önemli hale geldiği ifade edilirken, gerici-faşist yönetim anlayışına karşı ortak mücadelenin önemine vurgu yapıldı.

Genel Kurul çalışmalarına Divan’ın oluşturulmasıyla başladı. Divan Başkanlığı’na Şehir Plancıları Odası’ndan Ü. Nevzat Uğurel seçilirken, Divan Başkan Yardımcılığı’na Peyzaj Mimarlar Odası’ndan Necla Yörüklü ve Makina Mühendisleri Odası’ndan Nusret Doğan Albayrak; yazman üyeliklere ise Elektrik Mühendisleri Odası’ndan Murat Kocaman, İç Mimarlar Odası’ndan Hanze Gürkaş, Jeoloji Mühendisleri Odası’ndan Ümit Uzunhasanoğlu ve Mimarlar Odası’ndan Elif Güven getirildi.

Genel Kurulda, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından Anıkabir Çelenk Komisyonu oluşturuldu. Gündemin oylanarak kabul edilmesi sonrası 10 Ekim Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirenlerin fotoğraflarından oluşan sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Genel Kurula katılan delegeler ve konuklar, gösteriminin sonunda Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nde yaşamını yitirenleri ayakta alkışladılar.

Soğancı: “Parlamenter Demokrasi Fiilen Feshedildi”

TMMOB 43. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı Genel Kurul açılış konuşmasına, 10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anarak, “Unutursak, unutturursak yüreğimiz kurusun” sözleriyle başladı. Soğancı, TMMOB’nin bugünlere gelmesinde büyük emeği olanları, TMMOB eski Başkanı Teoman Öztürk’ü, 2013 Gezi-Haziran Direnişi ve sonrasında yiten canları; Suruç, Diyarbakır, İstanbul, Ankara ve Güneydoğu’daki katliamlarda hayatını kaybedenleri; Soma’da, Ermenek’te ve iş cinayetlerinde yaşamını yitirenleri saygıyla andı. Soğancı, azami kâr güdüsü ile esnek, taşeron çalışma sistemini sürdürenleri; düşünce, toplanma, örgütlenme, basın özgürlükleri ve barajsız siyaset yapma hakkını engelleyen bütün anti-demokratik uygulamaları yaratanları, mezhepçi faşizmi, Cumhuriyet, demokrasi, laiklik düşmanlığını, savaş kışkırtıcılığını, provokasyonları ve yapılan katliamları ise kınadı.

TMMOB Genel Kurulu’nun fiili başkanlık sisteminin ilan edildiği, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırıldığı, parlamenter temsili demokrasinin fiilen feshedildiği, anayasa ihlallerinin doruğa vardığı, Kürt halkına yıkım ve katliamların reva görüldüğü, ölümlerin kutsandığı, milliyetçiliğin körüklendiği bir Türkiye koşullarında toplandığına dikkat çeken Soğancı, AKP’nin hedeflediği İslami rejim egemenliği için laikliğin tasfiye edildiği, kadın ve çocuk istismarının sistemli olarak propaganda edildiği, şeriatçı düzenlemelerin yapıldığı, emekçilerin hak ve kazanımlarının yoğun saldırı altında olduğuna vurgu yaptı.

Soğancı, “Siyasal iktidarın ‘ustalık’ döneminde devreye soktuğu otoriter düzenlemeler, gerici eğitim sistemi, insanların yaşam biçimlerine ve tercihlerine ait düzenlemeler, hayatın her alanını şekillendirme isteğinde somutlanan sayısız dayatmalar, halkın kaygılarını ve tepkilerini artırırken aynı dönemde AKP, iktidarını pekiştirmiş, ‘Yeni Türkiye’si doğrultusunda önemli adımlar atmıştır. Parlamenter sistemi dışlayan otoriter-faşist yönelimi daha fazla açığa çıkmış, laiklik karşıtı gerici uygulamaları yoğunlaşmıştır. Son iki yılda ülkemiz, halkımız, TMMOB ve bütün ilerici güçler, sömürü, yolsuzluk ve baskı-zulüm iktidarının düşmanca icraatlarına maruz kalmıştır” diye konuştu.

7 Haziran seçimlerinden bu yana ülkeyi kan gölüne çeviren bir sürecin, dozu giderek artan bir şekilde yaşandığını ifade eden Soğancı, “Ölümler ve siyasal çatışma sürekli olarak körüklenmektedir. Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları ile Güneydoğu’da yüzlerce insanımızın öldürülmesi, halkın göçe zorlanması ve en son gerçekleşen Sultanahmet ve Ankara katliamları, iktidarın izlediği yanlış iç ve dış siyasetle doğrudan bağlantılıdır. Yakılıp-yıkılmış kentleri ile iktidar bütün Türkiye’yi terör alanı haline getirmiştir. Ülkeyi altından kalkamayacağı bölgesel ve uluslararası sorunlar yumağı içine sokmuştur. Bugün ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu, sömürüyü, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri, tek lidere biatı ve tek parti devletini konuşmak yerine savaşı konuşur durumdayız” dedi.

AKP’nin “Yeni Türkiye”si…

AKP’nin ‘Yeni Türkiye’sinin, Cumhuriyetin tarihsel kazanımlarını, laikliği, bilimi, aydınlanmayı ve modern toplumsal yaşamı karşısına aldığını belirten Soğancı, emekçilere, kadınlara, gençlere, sanata, tarihsel değerlere düşmanlığın gündelik yaşamın öğeleri haline geldiğini ifade etti. Gerici, sermayeci, emek düşmanı rejim değişikliği ile kamu yönetiminin partizanca yeniden yapılandırıldığını kaydeden Soğancı, “Güvencesiz çalışma biçimleri yaygınlaştırılmış, iş cinayetleri kader ve fıtrata bağlanmıştır. Eğitimde ve bütün toplumsal yaşamda dinselleştirmeyi, mezhepçiliği, gericiliği yaygınlaştırmıştır. Öyle ki, cinsel sapıklıkla iç içe, şeriatçı ideoloji ve kültüre uygun fetvalar, açıklamalar, uygulamalar birbirini izlemektedir. AKP’nin ‘Yeni Türkiye’si, böyle bir Türkiye’dir” diye konuştu.

İktidarın ülkeyi kaosa sürüklediğini kaydeden Soğancı, “AKP rejimi tarafından kutuplaştırıcı, yıkıcı, boyutlara vardırılan Kürt sorununda gerçek çözüm, bir arada kardeşçe yaşam yönünde demokratik hassasiyetlerin egemen olmasındadır” dedi.

“TMMOB’ye Her Zamankinden Çok İhtiyaç Var”

Soğancı, TMMOB’nin iktidarın baskı ve zulüm politikalarına karşı sinmediğini, mücadeleyi büyüttüğünü belirtirken, TMMOB’nin yeri geldiğinde karanlığın karşısında aydınlığı temsil etmekten asla geri durmadığını vurguladı.

Soğancı şöyle konuştu:

“Baskının, zulmün arttığı; ülkenin yangın yerine çevrildiği bu karanlık günlerde, korkmadan, yılmadan gerçekleri haykırabilen bir TMMOB’ye gerçekten ihtiyaç var. Devrimci, demokrat, ilerici, yurtsever, çağdaş mühendis, mimar ve şehir plancılarının omuzları arasındaki mesafenin azaltılması ve ortak aklımızın, kolektif yapımızın kendisini yeniden üretmesi çok önemli. TMMOB’yi TMMOB yapan, şimdiye kadar ayakta tutan, savrulmasına ve diz çökmesine asla izin vermeyen arkadaşlarımızın çalışma tarzına, inançlarına ve kararlılıklarına bu dönemde her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, barışın, adaletin yani insandan yana olan her fikrin ve fiilin içinde ve özünde olan bir TMMOB; bu ülkenin vicdanıdır. Vicdanların yok edildiği böylesine bir dönemde TMMOB’ye her zamankinden çok ihtiyaç var. Her dönem olduğu gibi önümüzdeki dönemde de TMMOB’nin bu ihtiyacın gereklerini yerine getireceğine olan inancım tamdır.”

Soğancı, eşitlik ve özgürlük, bir arada kardeşçe yaşamak, gericiliğe ve karanlığa karşı aydınlığın yaratılması, emperyalizme ve neoliberal politikalara karşı insanca bir yaşam, demokratik, bağımsız, eşit ve gerçekten laik bir Türkiye için, bilim ve teknolojinin halkın hizmetine sunulması için TMMOB’ye sahip çıkma ve güçlendirme çağrısı yaptı.

10 Ekim Dayanışma Derneği’nden Destek Çağrısı

Soğancı’dan sonra kürsüye ilk olarak 10 Ekim Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun çağrıldı. Sakinci Coşgun, derneğin 3 ay önce kurulduğunu, en önemli mücadelelerinin “adalet” mücadelesi olduğunu vurgularken, şunları ifade etti:

“Hala dosyanın üzerinden gizlilik kararının kaldırılmadığı; hayatını kaybedenlerin eşyalarının teslim edilmediği; ölümlerin bile bile gelmesine rağmen, skandal belgelere rağmen hiçbir yetkilinin izahat vermediğini biliyoruz. Katliamın hesabının sorulması adına bir araya geldik. Örgütlü öldürüldüğümüzü, örgütlü olarak yolumuza devam etmemiz gerektiğini biliyoruz. En somut, en temel haklarımızı bile dile getirme noktasında baskı, zulme uğruyoruz. Bu bir heves derneği değildir, gerçek anlamda mücadelenin sesi, katliamda hayatını kaybeden ailelerin, 500’e yakın yaralının sesi olmak için bir araya geldik. Hayatları yok olan insanların istedikleri şeyi yapmak istiyoruz. Barışın gelmesini, emeğin ve demokrasinin değerinin yerini bulmasını istiyoruz. Her ayın 10’unda saat 10.04’te anmalar gerçekleştiriyoruz. Duruşmalarda da tek vücut olacağız. Sizleri davet ediyor, dayanışmamıza destek vermenizi rica ediyorum.”

Beko: “AKP Eliyle Yeni Bir Rejim Kuruluyor”

DİSK Genel Başkanı Kani Beko ise TMMOB ile on yıllardır emek, barış ve demokrasi için omuz omuza mücadele verdiklerini belirterek, bu tarihsel birlikteliğin daha da güçlendirilmesi, ülkenin karanlık bir uçuruma sürüklenmek istendiği günlerde omuz omuza olmanın bir görev olduğunu söyledi.

AKP eliyle yeni bir rejim kurulduğunu ifade eden Beko, “Bunun nasıl bir rejim olduğuna geçtiğimiz hafta beraberce tanık olduk. TBMM kendisine yönelik bir darbe girişimini onayladı. TBMM iktidarın denetimindeki mahkemelere teslim edilmiş oldu. Gidilen yer açıkça ortadadır. Kimse niyetini gizlememektedir. Amaç başkanlık sistemine geçiş adı altında tek adam rejimi kurmaktır. Bu yolda tüm engelleri ortadan kaldırmaktır. Güçler ayrılığı ilkesi, seçme seçilme hakkı, laikliğin son kırıntıları da ortadan kaldırılmak istenmektedir” dedi.

Kani Beko, işçileri çağdışı bir şekilde köle alır satar gibi pazarlamak için yasa çıkarıldığını, tarihin en büyük suçu olan köle ticaretinin 21. Yüzyıl’da serbest bırakıldığını belirtirken, “Utanç Yasası” olarak nitelendirdiği bu düzenlemeyi iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını söyledi. Uluslararası hukukta ve Türkiye’deki hukukta insan ticaretinin yasak olduğu bilindiği halde böyle bir yasaya oy verenlerin suç işlediklerini ifade eden Beko, 2 yıl içinde 12 Soma katliamı kadar işçinin çalıştıkları yerlerde can verdiğine dikkat çekti.

Kar uğruna insanların öldürüldüğü, doğa ve kentlerin yok edildiğini, bu yağma ve talana itiraz eden mühendis, mimar ve şehir plancılarının ise düşman ilan edildiğini söyleyen Beko, “TMMOB ve odalarını kuşatıp, baskı altına alarak teslim almaya çalışıyorlar. Ranttan önce halkı, sermayeden önce işçi ve emekçileri düşünen mimar, mühendis, şehir plancıları bu ülkeyi ve halkını en çok seven insanlardır” dedi.

Özgen: “Faşizmin Topyekün Saldırıları Kurumsallaşıyor”

Kamu Emekçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Lami Özgen de, 10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anarak sözlerine başladı. Özgen, “Biz bu ülkenin muhalif emek meslek örgütleri uzun bir süredir bütün eksiklerimize rağmen bütün sıkıntılarımıza rağmen bir arada, emek, demokrasi barış eşitlik, özgürlük mücadelesini veriyoruz, vermek zorundayız, bundan sonra da vermeye devam edeceğiz” dedi.

Konuşmasında TMMOB’ye yönelik bakılara değinen Özgen,

“TMMOB’nin sadece kuruluş yasası gibi düzenlemelerle elini kolunu bağlamak değil, aslında hükümetin birçok alanda yürüttüğü politikalara karşı açtığı mahkemelerde AKP iktidarının ve sarayın ne kadar hışmına uğradığını biliyoruz. Bizim yaşam alanlarımız, kentlerimiz, ovalarımız, dağlarımız, suyumuz peşkeş çekiliyor. Kapitalizme, yandaşlara peşkeş çekiliyor. Sömürü ve zulmün alanlarına dönüştürülmek isteniyor. Soruşturma, sürgün, işten atma ve faili meçhul cinayetlerle karşı karşıyayız. Temel hak ve özgürlüklerimiz, elde ettiğimiz değerlerimizi, idari işlemlerle yönetmeliklerle yok sayma hukuksuzluğunu kurumsallaştırmak istiyorlar. Baskı ve zulüm uygulamalarına karşı durmak zordur, ama karşı durmaya devam edeceğiz. Biat da etmiyoruz, boyun da eğmiyoruz” dedi.

Faşizmin topyekun saldırılarının kurumsallaştığını, diktatör rejimin kurulmak istendiği belirten Özgen, Meclis’teki son uygulamayı da 3. Saray darbesi olarak nitelendirdi. Topyekun saldırılara karşın topyekun mücadele vurgusu yapan Özgen, “8 Mayıs’tan beri bölgesel mitingler yapmaktayız. Eşit, özgür, demokratik bir toplum çerçevesinde bu ülkede bir arada yaşam için ortak duruşlara ihtiyaç vardır” diye konuştu.

İlhan: “Daha Fazla Katledilmemek İçin El Ele Vermeliyiz”

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Bayazıt İlhan, TMMOB’nin bilimi ve teknolojiyi emperyalizm ve sömürgenlerin lehine değil, bu ülkenin halklarının, emekçilerinin yararına gördüğünü ifade ederek başladığı konuşmasına, “Biz de sağlığı bir hak olarak görüyoruz, toplum yararına geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Herkesin yaşam ve sağlık hakkı olduğunu düşünüyoruz. Bunu yapabilmemiz için emeğin, demokrasinin hakim olması, barışın gelmesi gerektiğini biliyoruz. Onun için yolumuz sıklıkla kesişiyor. TMMOB ile birlikte ortak yaşam mücadelesi, doğayı, kentleri koruma, sağlığı koruma mücadelesi, savaşa karşı barışı savunma, emeğin değerlerini savunma, demokrasi mücadelesi vermekten memnunuz” diyerek devam etti.

Bu mücadeleye bugüne kadar emek veren, bundan sonra emek vermeyi taahhüt eden mühendis, mimar ve şehir plancılarına şükranlarını ve dayanışma duygularını ileten İlhan, “Bu mücadele içinde bizi katlediyorlar. Maraş, Sivas’ta, 10 Ekim’de, Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Roboski’de katletmeye devam ediyorlar. Daha fazla katledilmemek için el ele vermek zorundayız” diye konuştu.

Gün Memleket İçin Sorumluluk Alma Günüdür”

Birleşik Haziran Hareketi’nden Gamze Yücesan Özdemir, “Memleket yangın yerine dönmüşken bir aradayız. Bu memleketi zalimlere, zorbalara teslim etmeyeceğimizi bir kez daha ifade etmek için bugün burada olmak çok değerli, çok önemli” derken, büyük bir yıkım siyaseti uygulandığına, en büyük yıkım alanının ise düşünsel yıkım olduğuna vurgu yaptı.  Gamze Yücesan Özdemir, “Siyaset değişmez görüneni değiştirebilme gücüdür. Yıkılmaz sanılanı yıkalım ve kurulmaz denileni kuralım. Bunu yapabilmenin tek yolu, bugün memleket için sorumluluk almaktır. İleri, devrimci, demokrat güçler, mimar mühendisler; gün memleket için sorumluluk alma günüdür. Bu ortak bir yaşam düşüne sahip olmaktır. Emekten yana, laik, antiemperyalist bir memleket kurma gücüne inanmaktır. Ortaklıklara sahip çıkmaktır. Herkes farklılıkların altını çiziyor. Biz ortak olanı görmek gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.

“Eşit Bölüşüm, Fakirlikte Eşitlik Değil, Zenginlikte Eşitliktir”

CHP adına kürsüye gelen İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, “Bizi bilim ve teknoloji ile buluşturan, oturduğumuz kentlerden, yediğimizden, yollara, köprülere, bunların hepsine alın terini koyan, bunları bize armağan eden mühendis, mimar ve şehir plancılarına partim, seçmenim adına teşekkür ediyorum” diyerek başladı. Dünyanın bütün halklarının neoliberal vahşi kapitalizmin açık saldırısı altında olduğunu söyleyen Erdoğdu, küresel şirketlerin dünyanın her tarafından kural tanımadan hareket ettiklerini, özelleştirme ve tekelleştirme ile bu düzenin sürdüğünü anlattı.

Aykut Erdoğdu, ülkemizde yaşanan süreci aktarırken şunları söyledi:

“Madenlerimizin hepsi elimizden gitti. Kömür, alüminyum... Bor madenlerimiz gitmek üzere. Doğalgazda korkunç yolsuzluklar yapılıyor. Bunların sonucunda halkımız ödemesi gereken faturaların iki katını ödüyor. Kentlerimizde büyük bir yağma başladı. Arsa karşılığı gelir ortaklığı adı altında yağma miktarı 100 milyar doları buldu. İnsanların gecekondularına, mülkiyet haklarına tecavüz başladı. Karayolları, demiryollarında aynı projeler 3-4 katı fiyata yapılıyor. Megaprojelere verilen Hazine garantilerinin toplam tutarı 125 milyar dolara ulaştı. Gelecek nesilleri borçlandıran bu projeler İstanbul’un son temiz hava ve su kaynakları olan Kuzey ormanlarını yok ediyor. Kamu okulları, imam hatipler haricinde eğitim verebilir durumda değil. Orta ve üst gelir özel okullara gönderirken, alt gelir grubundaki yurttaşlar niteliksiz, kalitesiz kamu eğitimine tabi tutuluyor. Gericileştirilen eğitimden geleceği kurtaran nesillerin çıkması mümkün değil. Kutuplaşma ve çatışma Türkiye’yi kanlı bir sürecin içine soktu. Temel kamu hizmeti veren en stratejik sektörlerimiz yabancıların eline geçmiştir. Havalimanları, madenler, sigara şirketleri, tarım şirketleri, bankalar yabancıların elinde. Cep telefonu şirketleri, zincir mağazalar, borsalar küresel yabancı şirketlerin eline geçmiş durumda. Bunlara karşı birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Sendikalar, birlikler ve kooperatifler bunun en pratik yoludur.”

Aydoğdu, özelleştirmelerle vaat edilenlerin hiçbirinin gerçekleşmediğini, fiyatların arttığını, istihdamın azaldığını belirtirken, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Sınıf teorisinin önümüze koyduğu tek tek ortaya çıkıyor. Bugün en büyük problem servet dağılımıdır. Mülkiyet sorununa doğrudan müdahale etmek zorundayız. Bu ülkenin zenginliğini, bu ülkenin halklarına eşit bölüştürebilmektir yapmamız gereken. Eşit bölüşüm, fakirlikte eşitlik değil, zenginlikte eşitliktir. Bunun da ön koşulu demokrasi ve barıştır. Bunun adı bir anlamda devrimdir ve biz zor bir Ortadoğu ülkesinde yaşıyoruz. Suruç’ta, Ankara‘da, katliamlarda can veren insanlara bu borcumuz var. Bunu yapabilirsek dünyanın tüm mazlum halkları ‘Bizim için umut var’ diyebilirler.”

“Cumhuriyetin Özde Yurttaşı, Sözde Yurttaş Olmaz”

HDP adına kürsüye gelen Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 10 Ekim Katliamı’na ilişkin TMMOB Genel Kurul açılışında yapılan gösterime atıfta bulunarak, “İnsan mecalsiz kalıyor. Sözün hükmünün bittiği anlar var. TMMOB ne güzel söyledi, unutursak yüreğimiz kurusun” dedi. Meslek örgütlerinin emekten, halktan yana sözlerini söylerken her birinin uzmanlık alanıyla ilgili taleplere et ve kemik kazandırdıkları için toplum nezdinde daha anlaşılır olduklarını anlatan Önder, “TMMOB’nin hayatımızdaki yeri bu nedenle çok daha anlamlı” dedi. TMMOB’nin bir müşterek payda üzerinde farklı düşünen ama aynı duyguyu paylaşan birçok insanla birlikte çalışma, mücadele hukuku oluşturabildiğine dikkat çeken Önder, “Bizim en çok borçlu olduğumuz pratikler bu pratiklerdir” diye konuştu.  

Sırrı Süreyya Önder, Türklerin Anadolu’ya geldiklerinde “Biz 72 millete bir nazarla bakarız” anlayışıyla o dönemde yağma ve talanın olduğu Anadolu’ya iyi geldiklerini ve Anadolu’yu yurt ettiklerini anlatırken, Cumhuriyet ile birlikte bu ülkenin kendisini inşa etmek için 100 yıllık bir avans aldığını, başta biz ruhuyla başlayan hareketin giderek tekleştirildiğini söyledi. “Cumhuriyet’in özde yurttaşı sözde yurttaş olmaz” diyen Önder, kimlik siyasetinin önce muktedirler eliyle yapılmaya başlandığını, kentlerin boşaltılıp, ucuz işçi stokuna dahil edildiğini, işçi sınıfının Kürtleştirildiğini belirtti. “Emperyalist devletler kendi iç çelişki ve çatışmalarını başkalarına ihraç edebildikleri için kendi ülkelerinde misli bir refahı sağlayabiliyorlar” diyen Önder, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bu ülkede yıllarca egemenlerin kendi iç çelişki ve çatışmalarının ihraç edileceği yer, Aleviler, Kürtler, kadınlar oldu. Kürt siyasal hareketi, kimlik hareketinden çok zulme karşı meydan okuma, özgürleşme ve demokratikleşmenin yılmaz, yıldırılamaz savunucuları olarak çıktı ortaya. Bugün buna tahammül edilemiyor. Dizi toprağa değmemiş halkın temsilcilerine, görünür bütün siyasal alanlardan tehcir etme politikası uygulanıyor. Ne acı ki, türlü gerekçelerle kendisini sol içinde tarif eden arkadaşlarımız, ‘Bunlar meseleyi referanduma götürmek istiyorlar’ diye… Sanki bunu yapmak isteseler, kendi milletvekillerinden 20’sine ‘Siz hele bir hayır oyu verin’ deyip yapamazmış gibi. Bu arkadaşların katkısıyla Kürtlere bu alan dar edilmek isteniyor. İnsanın canını yakan bu.”

Cerattepe Direnişi’nde kendisini sol içinde tanımlayan bir kişinin “Burası Cizre değil ulan” dediğini belirten Önder, “Uğraşmak zorunda olduğumuz düşünce budur. Sıkıntılar ayyuka çıktığında herkesin vurun Kürt’e dediği bu anlayışı bizim paramparça etmemiz lazım” sözleri, salondan “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarıyla karşılandı.

“Artık Söz Bitti. Söz Değil, Eylem Zamanı”

EMEP Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, halkından yana mimar, mühendis ve şehir plancısı olmanın gerçekten zor olduğunu, TMMOB’nin de bu bedeli ödediğini, siyasi iktidarın yandaş basını üzerinden karalanmaya çalışıldığını, ama bu karalanmanın aslında bir taltif olduğunu söyledi. “Bu doğru yolda olduğunuzu gösteriyor. Aksi böylesi bir ceberut iktidarla, sermaye ile bütünleşmiş olmak demektir ki bu da kimseye yakışmayan bir tutumdur” diyen Doğan,  10 Ekim Katliamı’nda ölenlerin isimlerinin sıralandığı gösterime, 14 yıldır iş cinayetleri, kadın cinayetlerinde ölenlerin, Kürt halkının mücadelesinde ölenlerin, doğa katliamlarında ölenlerin, çarpık yapılaşma, trafik kazasından dolayı ölenlerin isimleri de eklenseydi “kan gölüne dönmüş ülkenin resminin” ortaya çıkmış olacağını söyledi.

“Bu ülkeyi yönetenlerin hamurunda tek din, tek millet, tek mezhep, tek cinsiyet tavrı var ya, Meclis’in halka karşı sorumluluğunu ortadan kaldırmak, 6 milyon dişi tırnağı, canıyla oy vermiş ya da almış olanların emeklerini yok saymak da yetmiyor. Her şey tek olsun. Öylesi bir yere doğru gidiyoruz” diye konuşan Doğan, topyekun mücadele vurgusu yaparken, bundan daha geriye gitmenin teslim bayrağını çekmek anlamına geleceğini kaydetti. Şükran Doğan, “Asgari müştereklerde birleşmenin zamanı geldi geçiyor. Artık söz bitti. Söz değil, eylem zamanıysa adımlarımızı, sivri yanlarımızı törpüleyerek ve birbirimizi anlamaya çalışarak, bundan başka gidecek yol yok” diyerek sözlerini tamamladı.

“Yenemedik, Yeneceğiz!”

HTKP adına konuşan Metin Uçak ise, Haziran Direnişi’ni anımsatarak, “Haziran’da AKP’yi yenemedik, ama sadece yenemedik. Bilindiğinin aksine tarihte biz az yeneriz, ama yeneriz. Yeneceğiz. Bir daha gelmemek üzere göndereceğiz. Bu konuda kararlıyız” diye konuştu. Türkiye’de, ve dünyada sol hareketin her zaman toplumla hareket etmesi için çeşitli bağlar oluştuğuna dikkat çeken Uçak, bunun ücretler ya da emeğin sorunu olmayabileceğini belirtirken, Rusya’da Ekim Devrimi’nin toplumsal bağlanmasının barış olduğunu ifade etti. Türkiye’de solun antifaşizmle dönemsel olarak buluştuğunu, bugün gördüğü toplumsal bağlanma noktasının ise “laiklik” olduğunu vurgulayan Uçak, AKP’nin en önemli yeteneğinin muhalifleri bölmek olduğuna dikkat çekerken, “AKP’den herhangi bir hayır gelmez. AKP’nin iyi görünen hiçbir şeyine herhangi bir şey yapmamak gerekir. Bunu referandumlarda, seçimlerde falan göremedik. Türkiye sol hareketinin laikliğe sahip çıkması, bu yönde toplumsallaşma adımları atması, mutlak şunu bilince çıkarması gerekir: Biz yenemedik ama yeneceğiz” dedi.

“Açık ve Net Şeriat İstiyorlar”

ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Pelin Bektaş ise, iktidarın en belirgin karakteristik özelliğinin “yalan söylemek” olduğunu ifade ederek, “Bugün de eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin, bir arada yaşamın düşmanı kendine ‘adalet ve kalkınma’ diyebiliyor. Ama şimdi değişen bir çerçeve olduğunu düşünüyorum. Artık yalana ihtiyaçları yok, bir o kadar cüretkar konuşabiliyorlar. Meclis Başkanı ‘artık laikliği istemiyorum anayasada’ diyebiliyor. Ensar Vakfı ile kol kola girip çocuklarımızın hayatlarını çalabiliyorlar. Bakan önüne geçiyor, utanmadan sıkılmadan sahipleniliyor. Komisyon kurdular, bir çocuk 15 yaşında nasıl evlendirilir, tecavüzcüsüyle bir kadın nasıl evlendirilebilir diye bunları yasa olarak sunuyorlar” diye konuştu.

AKP’nin hiçbir adımına ortak olmamak, yan yana gelmemek, alkış tutmamak gerektiğinin altını çizen Bektaş, sözlerini şöyle tamamladı:

“Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayacağım diyen, Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlık ilkesini tamamen fesheden, Meclis‘i fesheden bir Saray oturanının kolaylaştırıcılığında yürütülen gerici, faşist bir diktatörlükle karşı karşıyayız. Açık ve net şeriat istiyorlar. Gericiliği, faşizmi, savaşı derinleştirenlere karşı ortak mücadelemizi oluşturmak zorundayız. Bu memleketin umudu yeşertmeye ihtiyacı var. Emek, barış, demokrasi diyen bir TMMOB’ye bu memleketin ihtiyacı var.”

“İnadına Şarkılar Söyleyeceğiz”

Sanat topluluklarını temsilen kürsüye gelen Ferahnur Barut, Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı, Devlet Tiyatrosu Sanatçıları Derneği, Dil Derneği, Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği, Sevda Cenap And Vakfı, Öykü Günleri Derneği, Opera Solistleri Derneği adına konuşma yaptı. “Obur bir canavar gibi elimizdeki bütün değerleri, sığındığımız doğayı, yaşadığımız alanı, çalıştığımız yerleri yok ettiler” diyen Barut, “Şimdi gerçekle yalan arasındaki dönemeçteyiz. Aklı yok eden koca karanlığa karşı direnmeye çalışanlarız. Onca acıyı sırtımızda taşımamıza rağmen hala ayak direyenleriz. Adalet ve hafızanın devlet tarafından buruşturulup atıldığı yerlerde Brecht’in dediği gibi inadına şarkılar söyleyeceğiz” diye konuştu.

43. Dönem Çalışmaları Genel Kurula Aktarıldı

Açılış konuşmalarından sonra verilen öğlen arasının ardından Genel Kurul çalışmalarına Yönetmelikler Komisyonu, Kararlar Komisyonu, Mali İşler Komisyonu ve Bütçe Komisyonu ile Sonuç Bildirisi Komisyonu seçimleriyle devam etti.

Daha sonra TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül çalışma raporunu, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Bahattin Şahin mali raporu, Denetleme Kurulu Üyesi Kirami Kılınç Denetleme Kurulu raporunu, Yüksek Onur Kurulu Üyesi Erkan Karakaya da Yüksek Onur Kurulu raporunu sundu.

Genel Kurul ilk gün çalışmalarını çalışma raporu üzerine görüşmelerle tamamladı.

Genel Kurul, ikinci gün de çalışmalarına çalışma raporu üzerine görüşmelerle devam etti. Delegelerin TMMOB çalışmaları üzerine değerlendirmeleri sonrası, TMMOB Yönetim Kurulu üyeleri de söz alarak görüşlerini aktardılar.

TMMOB Genel Kurulu'ndan Açlık Grevindeki Madencilere Destek…

Genel Kurul divana verilen bir önergeyle üçüncü gün çalışmalarına başlamadan önce, başta açlık grevindeki maden emekçilerinin haklı direnişi olmak üzere; iş, ekmek, özgürlük mücadelesi veren tüm emekçilerin yanında olduğunu ve mücadelelerini desteklediğini kamuoyuna duyurmak amacıyla Madenci Anıtı önünde bir basın açıklaması düzenledi. Divan Başkanvekili Necla Yörüklü tarafından okunan basın açıklamasında, Devletin öncelikli görevinin açlık grevindeki işçilerin yaşamlarını güvence altına almak ve iş yasasıyla belirlenmiş olan haklarının verilmesini sağlamak olduğu vurgulandı.

6 Dönemlik Başkandan Veda Konuşması

Basın açıklaması sonrası Kocatepe Kültür Merkezi’nde üçüncü gün çalışmalarına başlayan Genel Kurulun sabah oturumunda 43. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı söz alarak Çalışma Raporu üzerine değerlendirmeleri yanıtladı. TMMOB’de 6 dönem süresince Yönetim Kurulu başkanlığı görevini üstlenen Soğancı, konuşmasında tüm örgüte, birlikte çalıştığı yönetim kurulu üyelerine, oda yönetim kurullarına, İKK sekreterlerine, TMMOB çalışmalarında yer alanlara ve TMMOB çalışanlarına teşekkür etti.

TMMOB’nin 1970’lerde Teoman Öztürk dönemiyle başlayan çalışma anlayışının, o dönemde atılan mayanın iyi tuttuğunu ve örgütün bugünlere geldiğini ifade eden Soğancı, TMMOB’nin 98 Demokrasi Kurultayı ve 70’lerde biriken fikriyat çerçevesinde kendini tanımladığını anlattı.

AKP’nin yarattığı gerici, faşist dönemde TMMOB’nin dik duruşuna vurgu yapan Soğancı, “Yüreğinde insan sevgisi olan mühendis, mimar, şehir plancılarının mesleki birikimleriyle ülke gerçekleri üzerine sözünü söyler TMMOB” diye konuştu.

Gelecek yönetimin çalışmalarına ışık tutması için verilen 13 önergeyi sıralayan Soğancı, TMMOB 44.  Dönem Yönetim Kurulu’nun 43. Dönemin ayak izlerinden giderek ama onun üzerine çıkarak mücadeleyi yükselteceğine inancının tam olduğunu dile getirdi.

Mehmet Soğancı’nın konuşması sonrası “son söz üyenin” kuralı gereği Gıda Mühendisleri Odası delegesi Sezgin Çalışkan’ın konuşmasıyla çalışma raporu üzerine görüşmeler tamamlandı ve yapılan oylamayla 43. Dönem Yönetim Kurulu aklandı.

Daha sonra Makina Mühendisleri Odası, Bursa İl Koordinasyon Kurulu ve TMMOB 43. Dönem Yönetim Kurulu’nca 6 dönemdir Yönetim Kurulu başkanlığı görevini üstlenen Soğancı’ya birer plaket takdim edildi.

Komisyonların Çalışmaları

Genel Kurul çalışmalarına, Makina Mühendisleri Odası delegesi İbrahim Tataroğlu'nun Yönetmelikler Komisyonu, Makina Mühendisleri Odası delegesi Süleyman Solmaz'ın Kararlar Komisyonu, Elektrik Mühendisleri Odası delegesi Hüseyin Önder'in Mali İşler ve Bütçe Komisyonu raporlarını salona aktarması ve raporların oylanması ile devam etti. Sonuç Bildirgesi Komisyonu tarafından hazırlanan Genel Kurul Sonuç Bildirisi de komisyon üyesi İnşaat Mühendisleri Odası delegesi Özer Akkuş tarafından okundu. Sonuç Bildirisi delegelerin söz alarak belirttiği görüşler sonrası oylanarak kabul edildi.

Genel Kurul, adayların salona okunmasının ardından “dilek ve öneriler” maddesi kapsamında yapılan konuşmalarla çalışmalarını tamamladı.

TMMOB 44. Dönem kurullarının belirleneceği seçimler ise 29 Mayıs 2016 Pazar günü TMMOB Teoman Öztürk Öğrenci Evi ve Sosyal Tesisi’nde yapıldı.