2014 1 MAYIS DAVASININ GEREKÇELİ KARARI….

28.04.2015

2014 1 Mayıs’ında Taksim’e çağrı yaptıkları için “halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmaya kışkırtma suçu”yla haklarında dava açılan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB başkanlarıyla ilgili verilen beraat kararına ilişkin gerekçeli kararı 1 Mayıs’a yaklaştığımız şu günlerde değerlendirmeye sunuyoruz.

Gerekçeli kararda, l Mayıs’ın Emek ve Dayanışma Günü olarak resmi tatil ilan edilmesine ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne çekiliyor.

GEREKÇELİ KARAR

Sanıklardan Kani Beko DISK Genel Başkanı, Lami Özgen KESK Genel Başkanı, Mehmet Soğancı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı, Ahmet Özdemir Aktan TTB Merkez Konsey Başkanı, Arzu Çerkezoğlu DISK Genel Sekreteri olarak görev yapmaktadırlar ve l Mayıs 2014günü l Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü, temsil ettikleri Örgütlerin verdikleri yetki ve göreve dayanarak İstanbul Taksim Meydanı’nda kutlamak istemişler, İstanbul Valiliği kamu düzeni ve güvenliği açısından İstanbul ilinde Taksim Meydanı dışında beş ayrı meydanı gösteri alanı belirleyip Taksim Meydanına çelenk koyma, basın açıklaması ve anma etkinliğini sembolik katılım ile yapılabileceğini bildirmiştir.

Uluslararası İşçi Örgütleri 1890 yılına başlamak üzere l Mayısları Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olarak kabul etmiş, ülkemizde de yıllar içerisinde yapılan örgütlü mücadeleler sonunda 22/04/2009 gün 5892 Sayılı Kanun ile l Mayıs Emek ve Dayanışma Günü olarak resmi tatil ilan edilmiştir.

2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının amaç ve kapsam başlıklı 1 ci maddesinde ''Bu kanunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması hakkında uygulanacak şekil, şart ve usulleri ile gerçek ve tüzel kişilerin düzenleyecekleri toplantı ve gösteri yürüyüşleri yerini, zamanını, usul ve şartlarını düzenleme kurulunun görev sorumluluklarını yetkili merciin yasaklama ve erteleme hallerini, güvenlik kuvvetlerinin görev yetkileri ile yasakları ve ceza hükümlerini düzenler'' hükmünü içermekte olup; aynı kanunun istisnalar başlıklı 4 cü maddesinin b bendinde ise; ''kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içerisinde kalmak şartıyla kanun veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik, karşılama ve uğurlamalarda 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun hükümlerinin uygulanmayacağı'' açıkça belirtilmiştir. 2911 Sayılı Yasanın 4/b maddesinde belirtildiği üzere 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları, Toplu iftar yemekleri, Ulusal maçlar sonrası düzenlenen şenlikler, Asker uğurlamaları, Hacı Kafilesi karşılamaları, Düğün ve sünnet törenleri; 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun uygulanamayacağı toplantı ve gösterilerdir. Dünyada ve ülkemizdeki tarihsel geçmişi incelendiğinde; isçi ve emekçilerin mücadelesi sonucu kazanılan ve 22/04/2009 tarihli kanun ile resmi tatil ilan edilen l Mayıs Emek ve Dayanışma gününün Sendikalar, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları üyeleri ve halk tarafından kutlanması törenlerinin de kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla 2911 Sayılı Yasanın 4/b maddesinde sayılan istisnai toplantılardan olduğu ve 2911 Sayılı Yasa Kapsamında kalmadığını kabul etmek gerekmektedir.

Kaldı ki; sanıklar temsil ettikleri kurumlar adına 08/04/2014- 28/04/2014- 30/04/2014 tarihlerinde İstanbul Valiliği'ne yazılı başvuru ve bildirimlerde bulunmuşlar, İstanbul Valiliği 30/04/2014tarih 287 Sayılı Kanun ile istemlerini Taksim Meydanında çelenk koymak, basın açıklaması ve anma etkinliğinin sembolik katılım ile yapılabileceği, büyük ölçekteki katılımların bu meydanda yapılamayacağını belirtmesi üzerine, DİSK Genel Başkanı Kani Beko görsel basında yaptığı 30/04/2014 günü basın açıklamasında;

'' Tüm kentte sıkıyönetim ilan etmek ulaşımı engellemek ve İstanbul' da yasayan 15 milyon insanı cezalandırmak yasa dışıdır. Anlaşılan o ki; hükümet korku içinde, bizim çağrımız isçiler ve emekçiler başta olmak üzere tüm halkımızadır. İktidarın terör provokasyonu edebiyatını kesinlikle boşa çıkarmak, tomalara silahlara karsı karanfillerimizin destanını yazmak için ellerimizle birlikte yan yana, omuz omuza olmak bize güç katacaktır. l Mayıs günü her yıl Taksim'e çıkılacaktır. Hükümet kutlamalara yardımcı olmalıdır. Ve ben bir kez daha buradan çağrı yapıyorum. AIHM Anayasa Mahkemesi kararlarına başta Başbakan, İçişleri Bakanı ve Valiliğin saygı duyması gerektiği inancındayız'' şeklinde konuşmuştur.

Basın açıklaması ve l Mayıs öncesi yapılan başvuru ve görüşme istekleri, sanıkların l Mayıs günü Taksim Meydanı’nda toplanmaktaki niyetlerinin şiddete çağrı niteliğinde olmayıp barışçıl ve silahsız gösteri yapmaya yönelik olduğunu göstermektedir.

1 Mayıs 2014 günü İstanbul Valiliği metro, metrobüs, vapur seferlerini iptal ederek Taksim Meydanına açılan bütün bulvar, cadde ve sokakları trafiğe kapatmış, 39.000 polisi güvenliği sağlamak üzere görevlendirmiştir. Buna karşın İstanbul ilinin 5farklı ilçesinde 20 ayrı semtte güvenlik güçlerine karşı yaralanan ve özel veya kamu mallarına zarar verme ile sonuçlanan olaylar meydana gelmiş, güvenlik güçleri şiddet olaylarına tüm önlemlere karşın engel olamamıştır.

İstanbul Valiliğinin güvenliği sağlamak için çok sayıda personeli görevlendirdiği, önceki yıllar baz alındığında en az 100.000 kişinin katılma olasılığının bulunduğu 1 Mayıs 2014günü düzenlenecek olan toplantıya İstanbul Valiliğinin sembolik bir katılımla Taksim Meydanı’na çıkılmasına izin verdiği, ancak sanıkların temsil ettikleri kurumlar adına arkalarında yaklaşık 1000 kişilik bir kitle ile basın açıklaması yapmak ve çelenk koymak üzere Harbiye Halaskargazi Caddesi üzerinde toplanıp hareket etmek üzere iken; güvenlik güçlerinin kitleye izin vermediği ve katılımcıların sayısına ilişkin görüşmeler yapılır iken; güvenlik görevlileri tarafından düzenlenen CD çözümüne ilişkin tutanağın aksine katılımcılardan taş veya herhangi bir madde ile bir saldırı olmamasına karşın; güvenlik güçleri tarafından kitlenin bulunduğu yöne gaz fişeği atılması üzerine olayların başladığı, güvenlik güçleri tarafından çekilen ve delil olarak sunulan CD incelendiğinde görülmüş ve toplantının barışçıl niteliği sanıklar ve arkalarındaki kitle tarafından bozulmamış, sanıklar ve arkalarındaki, eylemin İstanbul genelindeki önceki yıllara göre katılımı düşünülecek olursa sembolik sayılabilecek kapasitedeki vatandaş ile Taksim Meydanı’na 1 Mayıs 2014 günü hiçbir şekilde ulaşılamamış ve verilen izin doğrultusunda dahi kutlama yapılamamıştır. Toplantının barışçıl olmaktan çıkması sanıkların iradelerinden ve eylemlerinden kaynaklanmadığı, sanıkların kışkırtmaları sonucu kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü yaptıkları iddiasıyla dava açılan sanıklar hakkında verilen beraat kararlarının (İstanbul 42 Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/184 esas 2014/439 karar,  İstanbul 37 Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/194 esas 2014/360 karar) içeriğinden de anlaşılmakla birlikte; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11ci maddesi aynı zamanda devlete yetkili makamlar aracılığı ile vatandaşlarının ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini hayata geçirebilmeleri hakların haksız müdahale etmeme yükümlülüğü getirdiği gibi, kişilerin ve örgütlerin haklarını kullanabilmelerini sağlamak için önlemler almak, gerekli güvenlik koşullarını sağlamak yükümlülüğünü getirmiştir. Devlet olumlu ve olumsuz anlamdaki bu yükümlülüklerini yerine getirmemiş, sanıkların yetkilisi oldukları kurumları adına aldıkları izin doğrultusunda dahi gösteri haklarını kullanmalarını sağlayamamıştır.

Sanıkların 1 Mayıs Emek ve Dayanısma Gününü Taksim Meydanı’nda kutlamak üzere basın açıklamaları yapmaları ve barışçıl amaçlı çağrıda bulunmaları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11 maddesinde düzenlenen toplantı ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında bir hak olup; katılmak için kitlelere çağrı yapmayı da içerdiği gibi; sanıkların katılım çağrıları, cebir ve şiddeti tahrik ve teşvik eder içerikte olmadığı, Basın açıklamaları ve görüntü kayıtlarından açıkça anlaşılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin tarafı olup; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını kabul etmiş bir ülke olduğu da göz önüne alındığında; Avrupa İnsan Hakları sözleşme metnine taraf olan ülkelerin yargı mercileri de dahil olmak üzere bütün yetkili merciler tarafından uyulması koşulu bulunduğundan; iç hukukta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve içtihat hukuku ile çelişen herhangi bir düzenleme karsısında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne öncelik tanımak veya yetkilerini kullanırken ilgili mevzuatı sözleşme sistemine uygun şekilde yorumlamak zorunluluğu vardır. Kaldı ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2008 yılı 1 Mayıs kutlamaları ile yapılan başvuru sonunda 27/11/2012 tarihli DİSK ve KESK Türkiye davasında verilen karardan da anlaşılacağı üzere; sanıkların katılım çağrılarının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında kaldığı,1 Mayıs 2014 günü İstanbul'un beş ayrı ilçesinde meydana gelen şiddet olayları ile sanıkların eylemleri arasında hukuki ve eylemsel bağlantı olduğuna ilişkin bir tespit bulunmadığı, sanıkların üzerlerine atılı 2911 Sayılı Yasa’nın 27 maddesinin göndermesiyle 34/1 maddesinde belirtilen halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmaya kışkırtma suçunun unsurlarının oluşmadığı tüm dosya kapsamından anlaşılmış olduğundan sanıkların atılı suçtan ayrı ayrı beraatlerine karar vermek gerekmiştir.