ÖLÜMÜNÜN 24. YIL DÖNÜMÜNDE TEOMAN ÖZTÜRK'Ü ANDIK

12.07.2018

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin 1973-1980 yılları arasında başkanlığını yapan, mühendis-mimar hareketinin toplumcu bir çizgiye sahip olmasında ön saflarda yer alan, TMMOB ile bütünleşen Teoman Öztürk, aramızdan ayrılışının 24. yıl dönümünde düzenlenen etkinliklerle anıldı.

Teoman Öztürk'ün Karşıyaka’daki anıt mezarı başında gerçekleştirilen anmada, Öztürk'ün anısına düzenlenen saygı duruşunun ardından TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Teoman Öztürk’ün çizdiği yolda mücadeleyi sürdürme kararlılığının altını çizdi. Koramaz'ın ardından ailesi adına Elif Öztürk ve mücadele arkadaşları Oğuz Türkyılmaz ve Ali Açan kısa birer konuşma yaparak Teoman Öztürk'ün yaşamı ve mücadeleci kişiliğine değindiler. Anıt mezara bırakılan karanfıllerin ardından mezarlık anması sona erdi.

Teoman Öztürk için daha sonra İMO Rüştü Özal Toplantı Salonu’nda “24 Haziran Seçimleri ve TMMOB” başlıklı bir forum gerçekleştirildi. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz açış konuşmasının ardından forumun moderatörlüğünüde üstlendi. Emin Koramaz’dan kürsüye gelen TMMOB'ye bağlı oda üyeleri, seçimler sonrasında ülkemizin içinde bulunduğu durum ve TMMOB'ye ilişkin fikirlerini dile getirdiler.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın forum açış konuşması şöyle;

Değerli arkadaşlar,

Aramızdan ayrılışının 24. Yılında Teoman Öztürk’ü anmak için buradayız. Hepiniz hoş geldiniz.

Hepinizin bildiği gibi Teoman Öztürk TMMOB’nin ikinci kuruluşu diyebileceğimiz 1973 yılından 1980’e kadar başkanlığını yürütmüş ve başkanlık dönemi boyunca da Türkiye’deki Mühendis-Mimar Hareketinin ilerici-devrimci-toplumcu bir çizgiye sahip olmasında büyük payı sahip olan bir isimdir.

TMMOB ismiyle ve mühendis-mimar hareketiyle özdeşleşen Teoman Öztürk’ü anmak için her yıl öne çıkan konularda panel, söyleşi ve forumlar gerçekleştiriyoruz. Bu yılki forumumuzun başlığını “24 Haziran Seçimleri ve TMMOB” olarak belirledik. Bugün hem seçimleri hem de sonrasında TMMOB’nin yürüteceği mücadeleyi hep birlikte ele alacağız.

Değerli arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi 24 Haziran Seçimleri, bildiğimiz seçimlerin çok ötesinde anlam ve öneme sahipti. 16 Nisan Referandumu ile gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe gireceği, seçilecek cumhurbaşkanının tüm yetkiyi eline alacağı bir seçimdi.

2 ay gibi kısa bir süre içerisinde karar alınıp, OHAL şartları altında gerçekleştirilen baskın seçim boyunca TMMOB olarak yaptığımız her açıklamada, yayınladığımız bildirge ve broşürlerde, hazırladığımız görsellerde 24 Haziran seçimlerinin ülkeyi kimin yöneteceğine ilişkin değil, Cumhuriyetin geleceğine ilişkin bir seçim olduğunu vurgulamaya çalıştık.

Seçimler boyunca bir yandan tek adamın iradesine karşı halkın iradesinin, gericiliğe karşı laikliğin, neo-liberalizme karşı kamuculuğun, baskı ve zorbalığa karşı demokrasinin savunulması üyelerimizi ve yurttaşlarımızı oy kullanamaya davet ederken, diğer yandan kullanılan oylara sahip çıkılması için sandık kurullarında görev alınması için çağrıda bulunduk.

Biliyorsunuz özellikle 2010 Referandumunda AKP’nin yüksek yargı organlarında ve YSK’da kadrolaşmasıyla birlikte sandık güvenliği meselesi seçimlerin en önemli konusu haline geldi. Gerek hiçbir denetime açık olmayan Seç-Sis, gerek parti devletine dönüşmüş bir yapıda sandık kurullarının organizasyonu, gerekse YSK’nın taraflı tutumu nedeniyle sandık güvenliğinden ve sonuçların güvenilirliğinden asla emin olamıyoruz.

Referandumda ayyuka çıkan mühürsüz oy skandalının ardından bu seçimler öncesinde yapılan düzenlemelerle sandık güvenliğine ilişkin tüm tedbirlerin ortadan kaldırılması, usulsüzlükleri tümüyle görünmez hale getirdi.

Böylesi bir seçim sürecinin ardından Erdoğan ilk Turda yüzde 52,6 oy oranıyla ilk turda seçildi. Parlamento seçimlerinde ise AKP’nin yüzde 10’a yakın oy kaybına rağmen, hiç kimsenin beklemediği bir biçimde MHP’nin yüzde 11 oranında oy almasıyla Cumhur İttifakı Meclis çoğunluğunu sağladı. Cumhur ittifakının sağlayamadığı tek şey, Anayasa değiştirme ve Referanduma götürme çoğunlukları oldu. Bunu da zaten Kanun Hükmünde Kararnameler yoluyla telafi ediyorlar.

Değerli arkadaşlar,

Fiili uygulamalarla adım adım gerçekleştirilen rejim değişikliğine ve Anayasal düzen değişimine son nokta konulmuştur. AKP, bu rejim değişikliğinin altını çizebilmek için Cumhurbaşkanlığı törenini adeta ulusal kuruluş töreni haline getirmiştir. 2 gün önce yaşanan Tren kazasına ve ölen onlarca yurttaşımıza rağmen törenin iptal edilmemesi, ulusal yas ilan edilmemesi, şatafattan vaz geçilmemesi yaşanan değişimin vurgulanması açısından sembolik bir öneme sahiptir.

Bu göz boyayıcı sembolik törenler yaşanırken asıl dikkatimizi vermemiz gereken şeyin, seçimler öncesi meclisten alınan yetkiye dayanılarak uyum kararnamesi adı altında çıkartılan ve ülkemizin idari yapılanmasını bir hamlede ortadan kaldıran düzenlemeler olması gerektiğini düşünüyorum.

Özellikle 700 ve 703 Sayılı Kanun Hükmünde kararnamelerle, onlarca yıldır o ya da bu biçimde mecliste, komisyonlarda, kamuoyunda tartışılarak çıkartılan, eksik de olsa cumhuriyet düşüncesinin katılımcı anlayışını içinde barındıran, liyakat usullerini gözeten, denetim ve sorumluluk anlayışına dayalı idari ve bürokratik yapı tümüyle ortadan kaldırılmıştır.

Yapılan değişikliklerle TMMOB gibi meslek örgütlerinin, emek örgütlerinin, hatta üniversitelerin kamuya ilişkin politika üreten kurul ve kurumlarda yer alması tamamen engellenmiştir. Kamu adına söz söyleyecek, politika önerecek kurum ve kuruluşların kamu yönetimiyle tüm bağı kesilmiştir. Neoliberalizmin en katı biçimde uygulandığı ülkelerde bile böylesi bir anlayış bulamazsınız.

İktidarının ilk dönemlerinde merkeziyetçi devlet anlayışına karşı, sivil toplumun güçlendirilmesi, katılımcılığa ve işbirliğine dayalı anlayışın artırılması söylemiyle hareket eden ve bu söylemiyle liberallerin büyük desteğini alan AKP, gelinen aşamada tümüyle diktatöryal bir tek adam rejimi yaratmıştır.

Yeni kabine göstermektedir ki Erdoğan’ın tek bağlılığı sermaye kesimlerinedir. Milli Eğitim Bakanlığı’na özel Okul Sahibini, Sağlık Bakanlığı’na Özel Hastane Sahibini, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na Turizm Acentesi Sahibini atayarak kamusal hizmetlere bakışını açıkça ortaya sermiş, özel sermayenin bu alanlardaki cesaretini artırmak yolunda önemli mesaj vermiştir.

Çok açık biçimde görüyoruz ki, Türkiye Cumhuriyetinin belli bir tarihsel aşamasını geride bıraktık. Bildiğimiz anlamıyla Cumhuriyetin pek çok ilke ve değeri artık devlet yönetimiyle birlikte anılmayacak. Bugün artık cumhuriyet sadece seçimlere indirgenmiş durumda ve o seçimlerin de hangi koşullarda yapıldığını hepimiz biliyoruz artık.

Bildiğimiz bir şey daha var, o da Erdoğan’ın inşa ettiği bu rejimin sürdürülebilme şansı olmadığı. Bizler referandum öncesinde, anayasa değişikliği yapılması halinde ülkenin yönetilemez hale geleceğini ileri sürmüştük ve haklı çıktık. Meclisin yüzde 70’ini elinde tutan, OHAL’in tüm yetkilerini kullanan, İktidarı sınırsız biçimde kullanan AKP-MHP birlikteliği ülkeyi 1 yıl bile yönetemedi ve seçime gitmez zorunda kaldılar.

Yaptıkları tüm değişikliklere rağmen iddia ediyorum içinde bulunduğumuz yönetim krizini aşamayarak beklediklerinden çok daha kısa süre içerisinde ülkeyi yönetemez hale gelecekler.

Halkın ortak çıkartını gözetmeyen hiçbir siyasi iktidarın seçim çoğunluğuna yaslanarak iktidarını sürdürmesi mümkün değildir. Aldığı %52 oya dayanarak bütün bir ülkenin tüm tarihini, tüm değerlerini, tüm yapısını değiştirmeye çalışanların sonu hüsranla bitmeye mahkûmdur. Bu ülkede %92 ile Cumhurbaşkanı seçilen Kenan Evren nasıl ki iktidarı boyunca meşruiyet sorunu yaşadıysa Erdoğan da bundan sonraki siyasi hayatının her anında bu meşruiyet sorununu ensesinde hissetmeye devam edecektir.

Elbette bu kendiliğinden olacak bir durum değildir. Bunun için eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden, kamusallıktan yana toplumsal güçlerin örgütlü durması, toplumun ortak çıkarlarını sürekli gündemde tutması gerekiyor. Bu durum TMMOB’nin üzerindeki sorumluluğunu daha artırmaktadır.

Yaşanan onca değişim içerisinde önümüzdeki dönemde TMMOB’nin yetkilerinde kısıtlamaya gidilmeyeceğini beklemek yanlış olur. Önümüzdeki dönemde yetkileri kısılmış ama sorumluluğu daha da artmış bir TMMOB olacak. Ama bizler hangi koşulda olursa olsun mücadele etmeye devam edeceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

Kısa vadede bizleri büyük bir ekonomik kriz bekliyor. Seçime yönelik genişleyici politikaların yaratacağı enflasyon, fiilen hem devleti hem de yurttaşları yoksullaştırmaktadır. Bu kitlesel yoksullaşma durumu borçlanmanın büyümesine, ekonomin sürdürülemez hale gelmesine neden olacaktır.

Her ekonomik kriz, devletin baskıcı karakterini daha da artırmasıyla sonuçlanır. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde hem ekonomik hem de siyasal açısından daha baskıcı bir devlet karakteriyle yüz yüze olacağız.

Yani gelen bir baskı rejimi, istibdat rejimidir. Ancak bu rejime asla boyun eğmeyecek, haklılığının bilincinde ve susmayacak geniş halk kitleleri de bulunmaktadır.

Özetle bütün olumsuzluklara karşın gerek 16 Nisan referandumu gerekse 24 Haziran seçim süreçleri ülkemizde demokratik duyarlılıkların geliştiğini, birbirlerinden farklı siyasi eğilimlere sahip halk kesimlerinin dayanışma içine girebileceğini, toplumun en az yarısının değişim istediğini, özgür, yasaksız, baskısız, adil ve demokratik koşullarda bir seçim yapılabilse sonuçların çok farklı olacağını göstermiştir.

Eşitlik, özgürlük, cumhuriyet, demokrasi, laiklik ve kamusal toplumsal değerlerin halkın ellerinde daha ileri mevzilerde yükselebileceğinin, barışın da ancak böylece sağlanabileceğinin ayrımına daha fazla varılacağı bir kavşaktır bu.

Şimdi görevimiz, bütün baskıları göğüsleyerek ülkemizin felakete sürüklenmesinin önünü alacak bu demokratik duyarlılıkların daha da gelişmesi ve giderek ülkemizin geleceğini belirleyecek düzeye gelmesi için yılmadan çalışmaktır.

Halkımız ve ülkemizin geleceği için eşit özgür, üreten, adil paylaşan bir Türkiye için, demokrasiyi, öz/yerli kaynaklara dayalı planlama-üretim-sanayileşme ve kalkınmayı, kamusal üretim, hizmet ve denetimi bütünlüklü bir şekilde ele alan yeni bir yön gerekiyor ülkemize.

Egemenliğin bir kişide değil halkta olması gerektiği ve onu halkın demokratik katılımıyla gerçekten temsil eden kurullar ve organlarca kullanılacağını öğreten demokrasi ve hukuk öğretileri ile normlarına sahip çıkmak en önemli görevimizdir.

TMMOB bu çerçevedeki bir anayasal demokratik düzeni ve kamu yararı ile yerinden yönetime dayalı özerk mesleki demokratik yapısını savunmaya devam edecektir.

Mühendis, mimar ve şehir plancıları; çocuklarımızın, torunlarımızın, ülkemizin ve halkımızın geleceği için üzerlerine düşen sorumluluğu bundan sonra da yerine getirecek; Cumhuriyetin, demokrasinin, aydınlanma ve laikliğin, barışın ve kardeşliğin, eşitlik ve özgürlüğün ülkemizde özgürce serpilip gelişebilmesi için halkımızla birlikte mücadeleye kararlılıkla devam edecektir.

EMİN KORAMAZ

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı