RİZE SEL FELAKETİ...

27.07.2002

Ülkemizde doğa olayları can ve mal kaybına yol açan felaketlere dönüşmektedir. Bunun son örneği, Rize Güneysu, Muradiye ve Çaykent ile Çayeli Büyükköy çevresinde yaşanan sel ve heyelan felaketinde bu durum bir kez daha çarpıcı biçimde gözler önüne serilmiştir.

Ülkemizde doğa olayları can ve mal kaybına yol açan felaketlere dönüşmektedir. Bunun son örneği, Rize Güneysu, Muradiye ve Çaykent ile Çayeli Büyükköy çevresinde yaşanan sel ve heyelan felaketinde bu durum bir kez daha çarpıcı biçimde gözler önüne serilmiştir. 1998 yılında yörede yaşanan sel felaketi sonucunda yok olan Beşköy (Köprübaşı)‘den bile ders alınamamıştır.

1) TMMOB, yaşanan sel felaketine ilişkin olarak, aşağıdaki temel saptamalarda bulunmaktadır;

Bölgede engebeli morfolojik yapı gereği akarsu yataklarının eğimleri yüksektir. Uzun süreli ya da şiddetli yağışlar nedeniyle topraklar suya doymuş ve yüzey akıntıları tarafından taşınan aşırı su kütlesi heyelanı da doğurarak, kuru derelerdeki ve taşkın risk içerisindeki yerleşimlerde felakete yol açmıştır. Felaketin temel nedenlerinden biri de heyelan riski altındaki bu bölgelerde bir yerleşim politikası güdülmeden yapılan yapıların temellerinin hareket eden zeminde kalmasıdır. Yörenin ulaşım ağının, taşkın riskli alanlar üzerindeki konumu da sel felaketinin yıkım boyutunu arttırmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesindeki yanlış karayolu ulaşım politikası ve karayolu çeperindeki yerseçimleri de bir başka açmazı oluşturmaktadır. Sel ya da taşkın felaketlerinde, ulaşım ağının çökmesi, kurtarma ve yardım çalışmalarını yetersiz kılmakta, kayıplara ilişkin bilançoyu ağırlaştırmaktadır.

Doğru yerleşme politikalarından yoksun bırakılmanın faturası, yapı üretim tekniği konusunda eğitimsiz olması nedeniyle, düşük nitelikli barınaklarda yaşayan yoksul halkımıza çıkmaktadır. Halkımız, yerseçimi konusunda da mutlak bilinçlendirilmeli, yanlış yer seçimi kararları yerel politika malzeme olmaktan da kurtarılmalıdır.

2) TMMOB‘nin bundan sonra da böyle felaketlere maruz kalmamak için, defalarca önerdiği yerleşme politikalarını bir kez daha anımsatmak istiyoruz.

Yüzölçümünün %92‘si afet riski taşıyan ülkemizde, alınacak her arazi kullanım kararı bu riski gözeterek geliştirilmek zorunluluğundadır. Yani olası afet risklerinden kaçınarak, önlemleri beraberinde geliştiren, gözeten ve gerekli teknolojinin kullanılmasını denetleyen bir planlama-uygulama ve denetim anlayışı yaşama geçirilmelidir.

Morfolojinin engebeli özelliği dikkate alınarak; taşkın riski olan alanlar ve kuru dere yatakları yerleşme ve yapılaşmaya açılmamalıdır.

Taşkın riskli alanlar üzerindeki meskun yerleşmelerde ise, meteorolojik koşullar ve özellikle yağış rejimi dikkatle gözlemlenerek; erken uyarı ile, taşkın riskli yerleşimlerin boşaltılması, can ve mal kayıplarının önlenmesi sağlanmalıdır.

Sorun bilimin ışığında, mühendislik mimarlık birikimleriyle oluşturulmuş planlı yerleşmelerin, ülke politikası haline getirilmesi sorunudur. Üstelik, afetlerde yaşadığımız kayıplar, her zaman planlı yerleşmeler için harcanan yatırımlardan fazladır.

3) Bugün iktidarların izlediği IMF ve Dünya Bankası güdümlü politikalar, gelecekte yaşanacak doğa olaylarının daha büyük boyutlarda felaketlere dönüşmesine de yol açacaktır. IMF programları çerçevesinde, sosyal devletin temel ayaklarından birisini oluşturan, kamu hizmeti görevi üstlenen kurumların tasfiyesi de, doğal afetlerin felaketlere dönüşümünü gelecekte iyice hızlandıracaktır. Bugün DSİ, Karayolları, Köy Hizmetleri, Devlet Meteroloji İşleri gibi kamu kuruluşlarının bölge müdürlüklerinin kapatılması ile gelecekte afete maruz yöreler de kendi kaderlerine terkedileceklerdir. TMMOB yakın gelecekte yaşanacak doğa olayları sonrası yaşanabilecekler konusunda bu uyarıyı yapmayı görev bilmektedir.

Kamuoyunun bilgisine önemle sunarız.

E.Serdar Karaduman

Genel Sekreter Yardımcısı