
TMMOB AYDIN İLİNDE SU GERÇEĞİ: KURAKLIK MI YÖNETİMSİZLİK Mİ? SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI
TMMOB Aydın İl Koordinasyon Kurulu tarafından 20 Eylül 2025 tarihinde gerçekleştirilen, "Aydın İlinde Su Gerçeği: Kuraklık mı Yönetimsizlik mi? Sempozyumu" sonuç bildirgesi 28 Ekim 2025 tarihinde yayımlandı.
AYDIN İLİNDE SU GERÇEĞİ:
KURAKLIK MI YÖNETİMSİZLİK Mİ?
SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
Bu bildirge, “Aydın İlinde Su Gerçeği” sempozyumu kapsamında yapılan sunumlar, tartışmalar ve paylaşılan veriler ışığında hazırlanmıştır.
Sempozyum, Aydın İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Tunç Erlaçin ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz’ın açılış konuşmaları ile başlamıştır. Meteoroloji, Jeoloji, Jeofizik, Maden, Ziraat, Gıda, Çevre Mühendisleri Odaları temsilcileri, Germencik Çevre ve Doğa Derneği aracılığıyla sağlık, Aydın Barosu adına da Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu tarafından Hukuk açısından sunumlar yapılmıştır. Ayrıca, TMMOB Yönetim Kurulu Önceki Dönem Başkanı Mehmet Soğancı’nın yönettiği forumda 17 katılımcı görüş belirtmiştir.
Bu bildirgenin amacı sempozyum boyunca elde edilen bilgiler doğrultusunda mevcut durumu özetlemek ve ileriye dönük politika ve önerilere temel oluşturacak bir ara metin sunmaktır.
Temel anlamda dünyamızda suyun mevcut durumu, ülkemizde Büyük Menderes Havzasında ve Aydın İlimizde su durumu, verimliliği, kullanım değerleri, mevcut ve ileriye dönük su verileri ele alınmıştır.
Bu veriler ışığında nerede olduğumuz, suyun ileriye dönük kullanımında yaşanabilecek sorunlar, bu sorunların çözümüne ilişkin öneriler, mevcut teknik ve yasal düzenlemeler, suyun hukuki anlamda nasıl bir hak oluşturduğu, sağlığımız ile olan ilişkisi ele alınmıştır.
Bütün bu verilerin ışığında, suyun yönetimi konusundaki temel kavramlar, yeraltı-yerüstü kullanım sorunları, suyun altyapı ve sektörel bazda nasıl yönetildiği, bölgesel bazda ve ilimizde bu konuda ele alınması gereken politikalar ele alınmıştır.
Her bir disiplin adına geleceğe yönelik olarak öneriler, önem sırası ve risk derecesine göre aciliyet gösteren konular ifade edilerek ortaya konulmuştur.
Sonuç bildirgesinde bu değerlendirmeler çeşitli başlıklar altında sıralanmıştır:
A) Mevcut Durum
Sempozyumda sunulan veriler, mevcut su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi açısından kritik noktaların olduğunu ortaya koymuştur. Mevcut rezervlerin kullanım verimliliği, bölgesel farklılıklar ve iklimsel değişimlerin etkisi detaylı olarak tartışılmıştır. Su kaynağı planlamasında veri tabanlı yönetim ve akıllı altyapı uygulamalarının önemi vurgulanmıştır.
Su varlığı olarak, Dünya yüzeyinin yaklaşık %71’i su ile kaplıdır ve su dünyanın toplam kütlesinin %0,02’si kadar olup bu suyun da ancak %0,03’ü kullanılabilir durumdadır. Kullanılabilir su, dünya yüzeyinde çok farklı özelliklerde yayılır. Aynı şekilde çok yakın alanlarda bile su nitelik ve nicelik olarak farklılıklar göstermektedir.
Ülkemizde kullanılabilir yüzeysel su potansiyeli 180 milyar m3 ile 63 milyar m3 arasında değişmekte olup ortalama olarak 94 milyar m3 su varlığı olarak ifade edilmektedir, kullanılabilir yeraltı suları ile 18 milyar m3 olup toplamda kullanılabilir su miktarı ortalama olarak 112 milyar m3 olarak ifade edilmektedir. Resmî kurumlar tarafından bu rakamlar ifade edilirken kişi başı düşen yıllık su miktarı 1300 m3 olarak belirtilmektedir.
Ancak, ülkemizde suyun havzalara ve bölgelere göre dağılımı bakımından değerlendirildiğinde çok farklı değerler ortaya çıkmaktadır. Havzalara göre kişi başına düşen su miktarının 58 m3 ile 7500 m3 arasında değiştiği görülmektedir. Bu anlamda BM su değerlendirmelerine göre ülkemizde birçok bölge, su bakımından büyük sorunlarla karşılaşabilecek durumdadır.
Aydın İlinin Su Açısından Değerlendirilmesi;
Aydın ili, 26.000 km2 yağış alanına sahip olan havza içerisinde yaklaşık 8.000 km2 alana sahiptir. Bu anlamda Aydın ilinin suyu değerlendirilirken, Muğla, Denizli, Afyonkarahisar ve Uşak illerinin birinci derecede; İzmir, Manisa illerinin de ikinci derecede etkileme ve etkilenecek yerleşimler olarak ele alınması gerekir.
Büyük Menderes Havzası; Türkiye yüzölçümünün %3,3’nü kaplamakta ve toplam nüfusu 2.606.962 kişidir. Bu nüfusun %70’ni kentsel nüfus oluşturmaktadır. Havza yüzölçümünün %61,5’i Denizli ve Aydın illerine aittir.
Büyük Menderes Havzası’nın %44’ü tarım alanı, ülkemiz tarımsal üretiminin %15’ni karşılamaktadır. Ülkemizdeki; incirin %65’i, kestanenin %31’i, zeytinin %20’si, pamuğun %14’ü burada yetişmektedir.
Aydın 24 tarımsal ürün üretiminde ülkemizdeki ilk 10 il arasında yer almaktadır. İncir, kestane, zeytinde 1. sırada, pamuk ve çilekte ise 2. sıradadır.
Havzada su %79 tarım, %21 endüstriyel ve evsel amaçlı kullanılmaktadır. Tarımsal sulamanın %65’i yerüstü sular ile yapılmaktadır. İçme ve kullanma sularının %80’ni ise yeraltı sulardan karşılanmaktadır.
İlimizde özelikle sulama, taşkın ve enerji üretiminde Büyük Menderes Nehri, Çine Çayı, Akçay ve Dandalaz Çayı büyük önem taşımaktadır. İlimizde 2 adet doğal göl (Bafa Gölü, Azap Gölü), 11 adet Gölet, 6 adet baraj mevcuttur. Kemer Barajı ([depolama hacmi 419,17 hm³), Çine Topçam Barajı (depolama hacmi 97,74 hm³), Yaylakavak Barajı (depolama hacmi 31,42 hm³), İkizdere Barajı (depolama hacmi 194,96 hm³), Çine Adnan Menderes Barajı (depolama hacmi 350 hm³), Karacasu-Dandalaz Barajı (depolama 17,2 hm³/yıl ve 2.884 hektar arazi sulamasında kullanılmaktadır) mevcuttur. Sarıçay Barajı ve Gökbel Barajı inşaat aşamasında olup proje safhasında olan barajlar ise Beşparmak Barajı ve Oyuk Barajlarıdır.
Büyük Menderes Master Plan çalışmaları kapsamında hazırlanan 2023 DSİ (Devlet Su İşleri) Takdim Raporu verilerine göre; Aydın ili yeraltı suyu emniyet rezerv miktarı 292 hm³/yıl, toplam su potansiyeli 4.092 hm³/yıl olarak hesaplanmıştır.
Aydın İlinin içme suyu ihtiyacı İkizdere Barajı ile yeraltı su kaynakları ve pınar kaynaklarından sağlanmaktadır. 2023 yılı itibarı ile Aydın İlindeki su kaynaklarından temin edilen su miktarı 140.811.220 (m3/gün) dür. Bunun %13,4’ü İkizdere Barajından, %8’i pınar ve kaynaklardan, yaklaşık %78’i ise yeraltı sularından temin edilmektedir. Aydın İli genelinde 1590 adet su kuyusu aktif olarak su temininde kullanılmaktadır.
İlimizde toplam 184.525 hektar alanda sulu tarım yapılmaktadır. Aydın ilinde DSİ 21. Bölge Müdürlüğü tarafından işletmeye açılmış olan 115.389 ha (brüt), 97.059 ha (net) sulama alanı bulunmaktadır. Sayaç olan sulama tesisleri toplamda 3.182 hektardır. 2024 yılı verilerine göre toplam 514 adet sayaç bulunmaktadır. 3.182 ha alanda salma, damla, yağmurlama veya basınçlı sulama yapılmaktadır.
Aydın özelinde kullanılan suyun yaklaşık %42’si tarımsal sulamada kullanılmaktadır. DSİ sulamalarında 975.593 dönüm sulanmış, bunun 963.533 dönümünde salma sulama yöntemi kullanılmıştır. Salma sulama, toplam sulanmış alanın yaklaşık %87,5’ine tekabül etmektedir. Bu alanda kullanılan su miktarı yaklaşık 731 milyon m³’tür. Damlama sulama yöntemleriyle 10.620 dönüm, yağmurlama sulama yöntemleriyle 1.440 dönüm alan sulanmıştır.
Belirtmek gerekir ki; jeotermal enerji üretimi önemlidir. Ancak enerji üretiminin mevcut teknik ve mevzuat gereklerini yok sayarak yapılması enerji üretimi açısından toplumsal hiçbir fayda sağlamaz. İlimizdeki jeotermal enerji üretim tesisleri bu bakımdan ele alındığında yeraltı ve yüzey sularının kirletilmesinin yanı sıra, tarım topraklarını da kirletmektedir.
Tüm bunların yanı sıra kontrolsüz şekilde doğaya bırakılan jeotermal akışkan, akış yönüne doğru ulaştığı tüm alanlarda geri dönüşü mümkün olmayan sorunlar oluşturmaktadır. Jeotermal enerji üretimi, her alanda olduğu gibi kamusal çıkarlar gözetilmediği sürece bir fayda sağlamaz. Bu santrallerde tesis işletmesi için kullanılan işletme sularının da ayrıca ele alınması gerekir.
Aydın ili sınırlarında olmasa da bölgede bulunan tüm termik santrallerde kullanılan suların, kaynakları ve bölgedeki öncelikli sular bakımından da ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Su ve enerji tercihinin toplumsal fayda açısından ele alınması gerekir.
Aydın ili genelinde farklı amaçlarla açılmış ve hangi miktarlarda kullanımın olduğu belli olmayan çok sayıda kaçak kuyu olduğu yetkili idareler tarafından dile getirilmektedir. Ancak bu konuda hiçbir işlem yapılmadığı da bilinen bir gerçekliktir. Yeraltı suyu yedek akçedir. Ne yazık ki yeraltı suyu azalmakta ve kirletilmektedir.
B)Yönetim ve Altyapı
Su kullanım amaçlarına göre, tahsisi ve suyun hedef kitleye ulaştırılması süreçleri idari olarak, teknik alt yapılarla birlikte ele alınmalıdır. Bu anlamda Sempozyumda, su temini ve dağıtım altyapısında karşılaşılan sorunlar ele alınmıştır. Kayıp-kaçak oranlarının azaltılması, su arıtma tesislerinin kapasite ve etkinliklerinin artırılması, bölgesel su politikalarının entegrasyonu gibi öncelikli konular üzerinde durulmuştur. Modern teknolojilerin amacına uygun olarak kullanılması ve ölçüm sistemlerinin uygulanması ile verimlilik artırılabileceği belirtilerek; şehir su şebekelerinin kayıp/kaçak miktarları öncelikle tespit edilerek ele alınması vurgulanmıştır. Arıtma tesislerinin kapasitesi değerlendirilerek, teknolojik güncellemelerin yapılması ve kapasite sınırında çalışan %25 oranındaki tesisler yenilenmesi zorunludur.
Bölgesel su politikaların entegrasyonu sağlanmalıdır. Yerel yönetimler, merkezi yönetimle uyumlu planlar geliştirmeli, kriz anlarında hızlı müdahale mekanizmaları oluşturulmalıdır. Modern ölçüm sistemleri ve dijital altyapı uygulamaları ile verimliliğin artışına katkı verilmelidir.
C) Politika ve Regülasyonlar
Sempozyumda uygulamada olan mevzuattaki çelişkiler, güncellenmesi gereken konular ve politikaların doğru uygulanıp uygulanmadığı ele alınmıştır.
Merkezi idarenin üzerinde çalıştığı “Su Kanunu Taslağı”, içeriği bakımından yeni sorunlar oluşturacak durumdadır. Her türlü su tahsisleri, su kirliliği, su kaynaklarının ve havzalarının korunması, sel ve taşkın alanlarına yerleşimler gibi tüm alanlarda idari bir sorun yoktur. Bu konuda mevzuat yeterlidir. Teknik standartlar ise gelişmelere göre değiştirilebilir. Bu işleri doğru yapmak için yeni bir kanuna ihtiyaç da yoktur gerek de yoktur. Sorun uygulamadadır, uygulamayı yapan, denetleyen ve onaylayan kurumlardadır.
Aydın ilinde su ile ilgili yaşanan sorun, sadece Aydın özelinden çözülemez. Sorun tek bir kurumun yapacağı planlar ile de çözülemez. Sorun, birçok il ve ilçede değişik boyutları ile yaşanmaktadır.
Tüm sektörleri ilgilendiren ulusal planlar ile uyumlu yerel, bölgesel planlar yapılması gerekir. Başka bir yaklaşımla ulusal planlar yapılırken su varlığını da dikkate alarak yapılmalıdır. Her ne olursa olsun; ulusal planlar hiçbir şekilde ihlal edilmemelidir.
Bu bağlamda;
Yüzey suları da yer altı suları gibi, yönetilememektedir. Yıllar önce ilgili Kurumun bölge sorumlularına su kısıtlılığının koşullarının kapıya dayandığını dolayısı ile tarımsal olarak ivedilikle kapalı sulama sistemlerine geçişin yapılması söylenmiş olmasına rağmen henüz havza bazında bu geçiş tamamlanamamıştır. Kuraklığa dayanıklı varyetelerin bitki deseni oluşturulurken düşünülmesi gerekmektedir. Atık suyun kullanımının yaygınlaştırılması, özellikle rekreasyon alanlarının sulanmasında şehir şebekesinin kullanılmaması önem arz etmekte, bunun belediyelerce yaptırımı elzemdir. Kaçak kuyulara kesinlikle izin verilmemelidir. Veri odaklı politika geliştirilmeli ve yasal çerçeveler güçlendirilmelidir.
D)Toplumsal Farkındalık ve Katılım
Sempozyumda, su yönetimindeki toplumsal farkındalığın kritik rolünü vurgulanmıştır.
Toplumsal katılım aracılığıyla su yönetimi kararlarına halkın dahil edilmesi etkili olacaktır. Belediyeler, demokratik kitle örgütleri ve yerel inisiyatifler su tasarrufları kampanyaları düzenlemeli ve desteklemelidir.
Eldeki tüm veriler yıllara yönelik değerlendirildiğinde artık su sorunu olan ülkeler arasına girdiğimizi göstermektedir. Bu yüzden en önemlisi de yurttaşların eğitimi ve bilgilendirilmesidir. Su kaynaklarının kirletilmesi, su havzaların daraltılması, şebekelerdeki su kayıpları konusunda yurttaşlar karar verici konumdadır. Bu nedenle ilkokuldan başlayarak verilecek eğitimler kritiktir.
Küresel iklim değişimi geri dönüşü olmayan bir süreçte olup tüm dünyayı sınır tanımaz şekilde etkilemektedir. Ancak ülkemizde ve özellikle ilimizde yaşanan su sorunları iklim değişiminden kaynaklı değildir. Su sorunlarının gerçek nedeni, su havzalarının daraltılması, suların kirletilmesi, bölgeye taşıma gücünden daha fazla su kullanan tesislerin kurulması nedeniyle su kaynakları üzerindeki baskının her geçen gün daha da artmasından kaynaklıdır. Sorunlar doğru tespit edilmez ise sorunların çözümü de mümkün olmaz. Her şeyden önce bu hususta toplum bilinci oluşturulmalıdır.
- Toplumsal bilincin geliştirilmesi için gereken öncelikli konulardan biri de sağlık ve güvenli su ilişkisidir.
- Küresel nüfusun 1/4'ü (yaklaşık 2,1 milyar kişi), hâlâ güvenli şekilde yönetilen içme suyuna erişememektedir. Bu 2,1 milyar kişi arasında 106 milyon kişi doğrudan işlenmemiş yüzey suyunu (nehir, göl, vs.) kullanmaktadır. Her yıl yaklaşık 842.000 kişi kirlenmiş kullanım ve içme suyu ile yetersiz hijyenin sebep olduğu ishal vb. hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetmektedir.
- Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1300 m³ civarındadır ve bu rakamla ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke durumundadır. Havzalara göre bu değerler 58 m3 ile 7500 m3 arasında değiştiği görülmektedir. Bu değerler su ile ilgili planların ulusal boyutları ile ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.
- 2030 yılında ülkemizde kişi başına düşen su miktarının 1100 m³’e düşeceği öngörülmekte ve su temininde sorunlu ülkeler arasına gireceği tahmin edilmektedir. Öte yandan TÜİK 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmektedir. Bu anlamda suyun doğru yönetilmesi yaşamsal önem taşımaktadır
- Yeraltı sularındaki arsenik de dünya çapında bir başka sorundur, Sulama için kullanılan yeraltı sularındaki arsenik, yetiştirilen ürünlere bağlı olarak bitkisel üretim yapılan toprakta arsenik birikimine neden olmaktadır. Arsenik sebzelerde ve diğer ürünlerde de biyolojik olarak birikir ve gıda zincirinde kirlenme ve insan sağlığı açısından risk oluşturur.
- Maden arama faaliyetleri, su havzalarını kirletmekte, tarım arazilerini, ormanları yok etmekte ve içme suyu kaynaklarını kullanılamaz hale getirmektedir. Bu faaliyetler, yalnızca bugünün değil, gelecek nesillerin su hakkını da gasp etmektedir.
- Su havzalarına yakın bölgelerde, kapsamlı çevresel etki analizleri yapılmadan ve hiçbir proje başlatılmamalıdır. Barajlar ve su kaynakları korunmalıdır. Kirlenen veya kullanılamaz hale gelen barajlar için acil rehabilitasyon programları başlatılmalı, yeni projelerde çevre ve halk odaklı planlar önceliklendirilmelidir.
- Tatlı su sistemlerine kirlilik girişini azaltmak ve atık suyun güvenli bir şekilde yeniden kullanılmasını desteklemek için atık su arıtımının iyileştirilmesiyle kirlilik deşarjının azaltılması önemlidir.
- Mavi, yeşil, gri su kavramları konusunda kamuoyu aydınlatılmalıdır.
- Ülkemizde yıllık olarak toplam 10,3 milyar m³ atıksu potansiyeli vardır ve buradan da yıllık olarak 7,1 milyar m³ arıtılmış atık su elde etmek mümkündür. Bu miktar esas olarak evsel atık su arıtımı, tarımsal sulamadan dönen drenaj suyu, soğutma suları ve yağmur suyu hasadından elde edilebilir. Bu potansiyelin %44 kadarı (yıllık 3,3 milyar m³) geri kazanılabilir kaynaktır. Bu miktarın %60 kadarı ile yıllık olarak 336.000 ha alanda tarımsal sulama yapmak mümkündür. Bu, yıllık 2 milyar m³ tarımsal sulama suyu kazanılması demektir. Bu konu disiplinler arası çalışmalar ile ele alınarak risk altında olan kişi başı su tüketimindeki azalma engellenmelidir.
E) Geleceğe Yönelik Öneriler
Sempozyum boyunca ortaya çıkan bulgular ışığında aşağıdaki önlemler acil olarak ele alınmalıdır:
- Acil olarak, su kaynaklarının korunması ve etkin yönetimi için merkezi ve yerel veri tabanları oluşturulmalıdır. Bu veriler disiplinler arasında yapılacak çalışmalar ile belirlenmelidir. Oluşturulacak veri tabanı kurumların ve kamuoyunun kullanımına açılmalıdır.
- Kayıp-kaçak oranlarının azaltılması ve alt yapı yatırımları öncelikle ele alınmalıdır.
- Toplumsal farkındalık artırıcı eğitim programları her seviyede yaygınlaştırılmalıdır. Karar vericilerin eğitimlerinin daha etkin olması sağlanmalıdır.
- Mevzuat ve regülasyonların güncellenmesi ve uygulanabilirliğinin sağlanması gereklidir. Mevcut durumun hukuki altyapısı ele alınmalı, gereken düzenlemeler acilen yapılmalı, yetki karmaşasının önüne geçmek için çalışmalar yapılmalıdır.
- Yüksek besin kullanım verimliliği ve iyileştirilmiş gübre yönetimi gereklidir.
- Kirleticilerin çevreye ve dolayısıyla gıda sistemine girmesini sınırlamak için en temel kaynak kontrol önlemi olarak, ortaya çıkan kirleticilerin ve mikro plastiklerin kullanımı konusunda kısıtlamalar gereklidir.
- İnsan sağlığını ve gıda güvenliğini birinci dereceden etkileyen su yönetimi, disiplinler arası çalışmalarla desteklenmelidir.
- Su sorununun iklimsel koşullar yüzünden mi yoksa yönetimsizlik yüzünden mi bugünkü durumda olduğunun bilimsel verilerle ortaya konarak doğru teşhis ve ona bağlı olarak doğru tedavi ile sonuç alma ilkesine uygun hareket edilmelidir.
- Aydın’da yeraltı sularının endüstriyel ve kentsel atık sular/atıklar, jeotermal akışkanlar, tarım ilaçları, hayvansal atıklar nedeni ile biyolojik, kimyasal ve radyoaktif kirliliğe maruz kalması sonucunda kullanılamaz hale gelmesi derhal önlenmelidir.
- Öte yandan büyük oranda uygun olan mevzuat ve yönetmeliklerde bile liyakatsiz kişiler ve/veya siyasiler tarafından verilen kararlar sonucu hatalar, yanlışlıklar, istenmeyen sonuçlar oluşmaktadır.
- Uygulamada oluşan kasıtlı veya kasıtsız yanlışlıklar ve hatalar, ele alınacak doğru denetim mekanizmaları ve meslek örgütlerinin daha çok sorumluluk ve yetki kullanabileceği düzenlemeler ile giderilebilir.
- Sosyal adaletin sağlanması temelinde su, kamunun kullanacağı ve denetleyeceği kamusal bir varlıktır. Öncelikle insan hakkı ve kamusal su kullanımı bağlamında kurgular oluşturulmalıdır. Bu kodlama içinde su ele alındığında, ulusal devletlerin kamu hizmeti anlayışında yurttaşları için yeterli, temiz ve ulaşılabilir bir su miktarını sağlayacak hizmetleri yerine getirmesi zorunludur.
- Mevcut su kaynaklarına erişimi sağlama, keyfi su kesintileri veya su kaynaklarının kirletilmesi gibi müdahalelerin olmasına karşın insanların su hakkından eşit biçimde yararlanmaları için uygulamaların kamu eliyle yapılması, kamunun bunu ulusal strateji ve eylem planları yoluyla hayata geçirmesi gerekmektedir.
- Su hakkı ile ilgili devletin yükümlülüğü tam olarak tanımlanmamış olsa da devlet, su hakkı açısından güvenli, ulaşılabilir su temin etmekle sorumludur.
Anayasanın 56. maddesine göre “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir”. Yine Anayasa’nın 168. Maddesi, “Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” demektedir. Anayasa‘nın 17‘nci maddesine göre de; “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir...”
Su Bir Yaşam Hakkıdır!
Su, ücretini ödeyemeyenlerin elinden alınabilecek ticari bir mala dönüştürülemez. Çokuluslu şirketlerin eline bırakılamaz. Yönetimler öncelikle, yurttaşlarının bu en temel haklarını karşılamak ve korumakla yükümlü olmak zorundadır. Dünya literatüründe bir kişinin minimum su ihtiyacı olarak belirlenen değer baz alınmalı ve bu miktar kadar su yurttaşlara ücretsiz verilmelidir.
Suyu piyasa değeri olan bir meta olarak değil, insanlığın ve doğanın ortak malı olarak gören ve tüm canlılar için temel bir hak olduğunu düşünenler de, sorunun sadece teknik değil doğrudan politik bir durum olduğunun bilinciyle hareket etmelidirler.
TMMOB olarak bu anlamda üzerimize düşen her türlü sorumluluğu almaya, mesleki birikim ve yetkinliğimizi ülke kaynaklarımız için kullanmaya hazır ve kararlıyız.
 
      


