TMMOB DOĞAL KAYNAKLAR SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

28.04.2025

TMMOB adına Maden Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen TMMOB Doğal Kaynaklar Sempozyumu, 25 Nisan 2025 tarihinde MMO Eğitim ve Kültür Merkezi'nde saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasının ardından açılış konuşmalarıyla başladı. 

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz birer konuşma yaptılar. 

Sempozyumun ilk oturumu "Doğa ve Etik" başlığıyla, İsmail Küçük moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Dr. Yasemin Yalım "Doğa Etik İlişkisi", Dr. Cemal Taluğ "Doğal Varlıklar ve Tarım Etiği", Dr. Yüksel Örgün Tutay "Jeoetik ve Doğal Kaynakların Kullanımında Jeoetiğin Önemi" başlıklı sunumlarını yaptılar.

2. Oturum "Atmosfer ve Su" başlığıyla Dr. Ece Kundak moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Konuşmacılar Emel Ünal ve Zeynep Feriha Ünal "Atmosfer, İklim Değişimi", Dr. Mine Sezgül Kayseri Özel ve Funda Akgün "Anadolunun Paleoiklimsel Evrimi", İsmail Küçük "Su ve Su Politikaları", Dr. Mehmet Ekmekçi "Su Kaynakları Yönetiminde ihmal edilmiş bir doğal kaynak: Yeraltı Suyu" sunumlarını gerçekleştirdiler.

3. Oturum "Toprak, Tarım, Orman, Mera ve Kalkınma" başlığıyla, Mehtap Ercan Bilgen moderatörlüğünde başladı. Konuşmacılar Dr. Günay Erpul "Toprağın Geleceği", Osman Özbay "Tarımsal üretimde meraların geleceği" ve Dr. Yener Ataseven "Ekonomik büyüme, toplumsal kalkınma ve Doğal Kaynak kullanımı" sunumlarını yaptılar.

Sempozyumuun 4. oturumu "Ekosistem ve Biyoçeşitlilik" başlığıyla, Bülent Bozali moderatörlüğünde gerçekleştirdi. Konuşmacılar Dr. Nihan Yenilmez Arpa "Doğal varlık yönetimindeki politika tercihlerinin ekosisteme ve biyoçeşitliliğe etkileri", Dr. E. Figen Dilek "Payzaj Şehirciliği yaklaşımı ile Doğal Kaynakların Korumnası ve Yönetimi" ve Dr. Zühal Dilaver "Yerel bitki türleri ile Peyzaj tasarımı: Ekolojik ve Estetik Denge sunumlarını yaptılar.

TMMOB Doğal Kaynaklar Sempozyumu, 2.gününde 5. oturumla başladı. "Jeotermal" başlığıyla, Hüsnü Meydan moderatörlüğünde gerçekleştirilen oturumda, Saffet Durak "Türkiye'de Jeotermal Enerji" , Dr. Mehmet Şener "Jeotermal Sosyoloji", Ahmet Üçer "Jeotermal Sahalarda Re-enjeksiyon, Rezervuar Koruma ve Çevre Kirliliği Çalışmalarında Jeofizik Yöntemlerle Yaklaşım" başlıklı sunumlarını yaptılar.

6. Oturum "Maden" Necmi Ergin moderatörlüğünde başladı. Konuşmacılar Dr. Nejat Tampon ve Ayhan Yüksel "Türkiye Madencilik Sektörü için bir Politika Çerçevesi", Dr. Okay Çimen "Türkiye'nin Kritik Hammadde Potansiyeli,İhtiyacı ve Yönetimi", Dr. Cahit Helvacı "Türkiye Bor Potansiyeli, Endüstriyel Uygulamalar ve Geleceği", Dr. Atiye Tuğrul "Agrega Kaynak Planlaması ve Önemi" sunumlarını gerçekleştirdiler.

Yemek arasının ardından gerçekleştirilen 7. Oturum "Çevresel Politikalar ve Kurumsal Yapılar" başlığıyla, M. Erşat Akyazılı moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Konuşmacılar Dr. İrfan Bayraktar ve Kemal Can Yılmaz "Madencilik Paradıksu üzerine düşünceler", Dr. Şükran Şahin "Peyzaj Çeşitliliği Mekansal analizi", Dr. Mehmet Karadeniz Doğal Kaynaklar Bağlamında İnsan, Üretim ve Çevre İlişkisi", Mehtap Ercan Bilgen "Kurumsal Yapıların Çevre Üzerindeki Rolü" sunumlarını yaptılar.

TMMOB Doğal Kaynaklar Sempozyumu'nun son oturumu "Teknoloji, Üretim ve Tüketim" başlığıyla, Burcu Görbil moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Konuşmacılar Sait Uysal "Yeşil ve Dijital Gelecek: Madensiz Gelmeyecek", Mahir Ulutaş "Yenilenebilir Enerji Üretiminde Doğal Kaynak Kullanımı", Ragıp Kızıltaş "Türkiye'de Stratejik Bor Rezervlerinin Temiz Enerji Teknolojilerindeki Rolü, Gelecek Potansiyeli", Şayende Yılmaz "Enerjide özel şirketlere Kamu Kaynaklarını Aktarmak için Yeni Gerekçe: Abartılı 2035 RES ve GES Hedefleri sunumlarını gerçekleştirdiler.

 

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz Sempozyumun açılışında şöyle konuştu:

TMMOB’ye Bağlı Odaların Değerli Başkanları, Yöneticileri; Değerli Bilim İnsanları, Sevgili Meslektaşlarım, Sevgili Konuklarımız,

Birliğimiz adına Maden Mühendisleri Odamızın yürütücülüğünde düzenlenen Sempozyumumuza hepiniz hoş geldiniz.

Hepinizi Birlik Yönetim kurulumuz ve şahsım adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Etkinliğimizin gerçekleştirilmesinde büyük emekleri bulunan sempozyum Düzenleme ve yürütme kurulu üyelerine görüşlerini bizimle paylaşacak olan bilim insanlarına ve uzmanlara, Maden Mühendisleri Odamızın yöneticilerine, organizasyonda emeği geçen tüm Oda çalışanlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.

Sevgili Katılımcılar,

Biliyorsunuz, doğal kaynaklar, insan emeğiyle üretilemeyen, bu nedenle hiç kimsenin mülkiyet iddiasında bulunamayacağı, toplumun ortak varlıklarıdır.

Mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak bizler ise toplumun sorun ve ihtiyaçlarına, bilimsel yöntemi, tekniği ve doğal kaynakları kullanarak ve doğaya müdahale ederek çözümler sunan meslekleri icra ediyoruz.

Bu doğrudan ilişki dolayısıyla bu müdahalenin , insanlığın ve dünyanın geleceğini riske atmadan gerçekleştirilmesi bizlerin en önemli mesleki önceliklerinden ve sorumluluklarından birisidir.

TMMOB ve bağlı Odaları olarak bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirebilmek için, sanayileşme, kalkınma ve üretim politikalarının insan hayatına ve doğal çevreye zarar vermeden planlanması ve uygulanabilmesi için, temsilcisi olduğumuz bilimsel ve teknik aklın, doğa ve insanlık yararına kullanılması için tüm örgütsel varlığımızla yoğun çaba harcıyoruz.

Ülkemiz genelinde   uygulamaya konulan madencilik faaliyetleri, kimya-metalürji tesisleri, HES, GES, JES, RES, nükleer enerji santralleri, baraj, termik santral, çimento tesisleri, atık yakma tesisleri, boru hatları,  dere yataklarına, kıyı kenarlarına, tarım alanlarına, ormanlara müdahale gibi proje ve mevzuat düzenlemelerini   titizlikle masaya yatırıyoruz.

Kimi zaman bilimsel toplantılarla, kimi zaman uzman arkadaşlarımızın hazırladıkları raporlarla, kimi zaman kamuoyuna dönük açıklamalarla, kimi zaman da açtığımız davalarla bu konuda toplumsal duyarlılığı artırmaya, ülke politikalarının toplumcu bir anlayışla şekillenebilmesi için kamuoyu yaratmaya çalışıyoruz.

Doğal hayatı ve ekolojik dengeyi görmezden gelen, halkın geleceğini tehdit eden tüm uygulamalara karşı yoğun bir mücadele sürdürüyoruz.

İşte bugünkü etkinliğimiz ve bu etkinlikte bizleri bir araya getiren şey de  bu sorumluluk bilincimiz ve çalışma anlayışımızdır.  

Sevgili Katılımcılar,

Hepimiz üzülerek tanıklık ediyoruz. Günümüzde canlı ve cansız doğa büyük bir bozulma süreci yaşamaktadır, yaşam alanlarımız giderek yok olmaktadır.

Küresel iklim değişikliği,  kuraklık, çöp sorunu ,nükleer kirlilik, endüstriyel kirlilik, gürültü kirliliği, su, hava ve toprak kirliliği, ormansızlaşma, tarım alanlarının küçültülmesi,  çarpık, sağlıksız, ranta dayalı plansız yapılaşma ve nihayetinde artan ölümcül sağlık sorunları ile açlık ve yoksulluk sadece insanlığın değil tüm canlı yaşamın geleceğini tehdit etmektedir.

Lafı eğip bükmeden söylemek gerekir ki, doğal çevrenin bu denli hoyratça yok edilmesinin en büyük sorumlusu küresel kapitalist sistemdir.

Çünkü, yeni ismiyle küresel kapitalizmin, bilinen adıyla emperyalizmin işleyiş mantığı, sadece insan emeğinin değil, doğal kaynakların da kontrolsüz biçimde sömürülerek karlılığı en üst seviyeye çıkarmak üzerine kuruludur.

Özellikle 80’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlayan neoliberal politikalar ile , 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde egemen olan kamu yararı, kamusal hizmet, kamu sağlığı gibi kavramlar tamamıyla dışlanmış, bunların yerini rekabet, verimlilik, karlılık gibi kavramlar almıştır

Bu uygulamaları   24 Ocak kararlarından ve 12 Eylül darbesinden günümüze kadar ülkemizde de yaşıyoruz.

80’lerden itibaren devreye sokulan neoliberal politikalar, 23 yıllık AKP iktidarı döneminde daha da derinleşmiş, çeşitli alanlarda yarattığı tahribat ve yıkım ile kendisini göstermiştir.

Özelleştirme, piyasalaştırma, serbestleştirme, kuralsızlaştırma adı altında hayata geçirilen politikalarla, ekonomik ve kamusal öncelikler ters yüz edilmiştir.

Bu süreçte ülkemizdeki tüm doğal kaynaklar, tabiat güzellikleri, tarihsel miras korunması gereken varlıklar olarak değil, ticari olarak değerlendirilmesi gereken varlıklar olarak, ekonominin bir türevi olarak görülmeye başlamıştır.

Bu süreç, sadece KİT’lerin özelleştirilmesi, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin ticarileştirilmesiyle sınırlı kalmamış, kıyıların yağmalanmasından orman arazilerinin satışına, SİT alanlarının yapılaşmaya açılmasından meraların özelleştirilmesine, tarihi kentlerin sular altında bırakılmasından kentsel dokunun kaybedilmesine kadar geniş çerçevede yıkıcı sonuçlar yaratmıştır.

En temel yaşam kaynağımız olan su dahi “ticari mal” ilan edilerek ülkemizin su yönetimi Dünya Bankası ve IMF gibi dış kurumların direktifleriyle şekillendirilmiş, ülke su kaynakları bölgesel denge unsuru olmaktan çıkarılarak, uluslararası pazarlık aracı haline getirilmiştir.

Tarım toprakları sanayiye, madenciliğe, turizme, konut projelerine tahsis edilmiş; TOKİ aracılığıyla tarım arazileri kent rantına kurban edilmiş, tarım ve hayvancılık dışa bağımlı kılınmış, ülkemiz gıda güvencesi tehdit altına sokulmuştur.

Bu yağma ve talan önündeki yasal engellerin ortadan kaldırılması için de  imar, orman, çevre, toplu konut, mera, kültür ve tabiat varlıkları, SİT’ler, dönüşüm alanları, ,  yapı denetim sistemi,  enerji, maden, gıda, tarım, belediyeler, il özel idaresi, su kaynakları, kıyılar başta olmak üzere, rant esaslı binlerce düzenleme yapılmıştır.

Yani ülkemizde çevre ve yaşam alanlarımız, doğal ve tarihsel miras, bilinçsizlik, ihmalkârlık, özensizlik gibi nedenlerle tahrip olmamakta tam tersine bilinçli bir saldırının hedefi olmaktadır

Sevgili Arkadaşlar,

Bu yağma ve talanı en çok da madencilik alanında yaşadık yaşıyoruz. Madenler iktidar dönemi boyunca AKP’nin en önemli özelleştirme ve rant aktarma kalemlerinden birisi oldu.

2004 yılında Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve 2005 yılında Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’ndeki düzenlemelerle yeraltı ve yer üstü madenlerimiz yerli ve yabancı sermaye gruplarının sınırsız sömürüsüne açıldı. Bu dönemden itibaren ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, meralar, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları, turizm bölgeleri hatta askeri yasak bölgeler bile madencilik faaliyetine açıldı. 2005 yılından bu yana on binlerce hektar orman alanı madencilik faaliyetleri için tahsis edildi

Ülkemizin en önemli madenleri yabancı maden şirketleri ile yandaş inşaat şirketleri arasında pay edildi.

Bu madencilik anlayışı, bir üretim faaliyeti değil, bir sömürü faaliyetidir. Madenleri olduğu gibi, doğayı ve halkı da sömürmektedir.

Madenlerimiz ulusal ve uluslararası sermaye gruplarının yağma alanı olmaktan çıkarılmak zorundadır.

Hepimizin ve gelecek nesillerin ortak zenginliği olan madenlerimiz toplumun genel çıkarı için kullanılmalı, ülkenin tüm ortak zenginlikleri hakça paylaşılmalıdır.

Ülkemizdeki tüm madencilik faaliyetleri kamu yararını ve ülke geleceğini gözetecek biçimde planlanmalıdır.  

Bunun için de madenlerimiz kamu eliyle işletilmeli ve maden işletmelerinde kamu denetimi sağlanmalıdır.

Sevgili Katılımcılar,

TMMOB 70 yılı aşan tarihi boyunca ülke zenginliklerinin ve kaynaklarının toplum yararına kullanılmasını temel ilke olarak belirlemiş bir örgüttür.

Bizlerin doğayı, toplumu ve insanı gözeten, halktan yana bu mücadelesi bazı kesimleri memnun etmiyor.

Sınırsız bir sömürü peşindeki rant çevreleri ve onların güdümündeki siyasi iktidarlar, bizlerin bu duyarlılığını ve çabasını kendilerine engel olarak görüyor.

Bu niteliğimiz ve bu çerçevede yürüttüğümüz çalışmalar nedeniyle de rant çevrelerinin ve onların güdümündeki siyasi iktidarların yıllardır hedefindeyiz.

Toplumsal olanı koruma yolundaki inadımız ve gayretimiz onları rahatsız ediyor.

Fabrikalarımızın, madenlerimizin, kıyılarımızın, ormanlarımızın, parklarımızın satılmasına karşı kamusallığı savunmamız onları rahatsız ediyor.

Açtığımız  davalarla, hazırladığımız bilimsel raporlarla rant ve yağma girişimlerini teşhir etmemiz onları rahatsız ediyor.

Gerici, muhafazakar uygulamalar karşısında ilericiliği, çağdaşlığı, laikliği savunmamız onları rahatsız ediyor.

Eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği, emeği ve alın terini savunmamız onları rahatsız ediyor.

Bu nedenledir ki, hemen her yıl, torba yasaların içerisinde  TMMOB kanununu meclis gündemine taşıyorlar.

Ardı ardına yaptıkları düzenlemelerle gelir kaynaklarımızı tırpanlıyorlar, mesleki denetim yetkilerimizi kısıtlıyorlar.

Bakanlıkların Odalar ve Birliğimiz üzerinde İdari ve mali anlamdaki  vesayet denetimi yetkisini hiyerarşik bir denetime dönüştürmek istiyorlar.

Üyeler nezdinde hiçbir inandırıcılığı olmadığı için genel kurullar sürecinde başarı kazanamayanlar, yukarıdan aşağı operasyonlarla TMMOB’yi, işlevsiz kılmak istiyorlar.

Böylesine ağır saldırılar ve yaşadığımız bu yağma düzeni içinde bize umut veren şey ise doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine kadar ülkenin her yerindeki geniş halk kesimlerinin yaşam çevrelerine ve insanca yaşam gerekliliklerine   sahip çıkma konusundaki mücadelesidir.

Ne mutlu bize ki, her türlü baskı ve zorbalığa rağmen, Kaz Dağları’ndan Cerattepe’ye, Munzur’dan, Akbelen’e, İkizdere’den Hatay’a kadar bu topraklarda, her ağacın altında bir nöbet var .

Toprakları, suyu ormanları, doğası ve yaşam alanları için direnenler var.  

Her zaman ve her koşulda bilimsel doğruları savunmaktan bir adım geri durmayan bilim insanlarımız var.

Ormanını savunan köy muhtarları, tarlalarını terk etmeyen üreticiler var. 

Ne mutlu bize ki, bütün bir halk artık sokaklarda, yaşamı ve geleceği savunuyor. Gençler direniyor, liseliler direniyor, emekliler, emekçiler, kadınlar direniyor.

Bugün sokakları dolduran milyonlarca yurttaşın bir düşü var.

 Eşit, adil, sömürüsüz bir ülke ve dünya düşü.  Sempozyumumuzun, böylesi bir dünya ve ülke mücadelemize katkı sunması ve ışık tutması temennisiyle hepinizi bir kez daha yönetim kurulumuz adına saygıyla selamlıyor, etkinliğimizin verimli geçmesini diliyorum.