TMMOB ŞPO 32. GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

01.04.2022

TMMOB Şehir Plancıları Odası'nın 19-20 Mart 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen 32. Dönem Genel Kurulu’nun Sonuç Bildirgesi yayımlandı.

 

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI 32. GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

Kapitalizmin kriz koşullarının toplumu her alanda tahakküm altına aldığı ve sömürdüğü, sınıfsal eşitsizliklerin arttığı, bir avuç kesim zenginleşmeye devam ederken, halkın büyük çoğunluğunun derin bir yoksullaşma yaşadığı, pandemi etkilerinin normalleştiği, afetlerlerin arttığı, savaşların sürdüğü bu dönemde 32. Genel Kurulumuzu gerçekleştiriyoruz. Böyle bir dönemde, emeğin, emekçi sınıfın ve yaşam alanlarımızın savunulması, kentlerimizin ve doğanın özgürleştirilmesi mücadelesi hem toplumsal hem de mesleki bir sorumluluk ve aciliyettir.

Kapitalizmin içkin olduğu her kriz süreci sermayenin birikim sorununu aşmaya dönük değişimlerle yeniden yapılanmasına neden olmakla birlikte, toplumsal sonuçları itibariyle kamucu politika ve uygulamalara olan ihtiyacı daha da belirginleştirmektedir.

İçinde bulunduğumuz süreçte yaşam alanlarımız ve yaşantımız arasındaki bağ zarar görmekte, toplumsal bellek ve aidiyet büyük bir tahribata uğramaktadır. Bununla beraber, kentsel mekan, muhafazakarlık politikalarıyla dönüştürülmektedir.

Kentlerimiz bilimsel bilgi ve kamu yararından uzak, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda kuralsızlık ve sınırsızlık talepleriyle şekillenen, dolayısıyla her türlü müdahaleye, anlık ve keyfi olarak alınan kararlara açık hale gelen içeriksizleştirilen herhangi bir idari işlem haline gelmiştir.

Özelleştirme politikalarının bir sonucu olarak öncesinde düşük bedelle ve güven içerisinde aldığımız hizmetlerin her biri kentsel yaşam için risk yaratan alanlar haline dönüşmüştür. Kamu hizmetlerinin özelleşmiş olmasından dolayı kentler, artık günlerce elektriksiz kalabilmekte, sıradan doğa olayları karşısında bile kaosa sürüklenebilmektedir.

Kanal İstanbul, Şehir Hastaneleri, enerji projeleri, yerel yönetimlerdeki OHAL`in temsilcisi Kayyum uygulamaları, mega projeler, otoyollar, özelleştirmeler, millet bahçeleri gibi yaşam alanlarımızı ve geleceğimizi ipotek altına alan müdahaleler, kapitalist kriz içerisinde kendi siyasi krizini yaşayan iktidarın otoriterleşmesine neden olmuştur.

Kapitalizmin insan emeğiyle beraber doğayı da sömürmesinin yıkıcı sonuçları günümüzde küresel seviyede iklim krizi biçiminde yaşanmaktadır. Bu süreçten en çok etkilenen coğrafyalardan biri olan ülkemizde yaşanan doğa olayları birer afete dönüşerek can ve mal kayıplarına yol açar hale gelmiştir. Planlama aklının ve kamucu yaklaşımın reddedildiği bir ortamda yaşanan bu afetler karşısında, merkezi ve yerel idareler tarafından yapılan her türlü günübirlik müdahale yönetim krizi haline dönüşmüştür. Yakın geçmişte yaşadığımız ve ülkemizde geniş ormanlık alanlarla birlikte can ve mal kaybına yol açan yangınlar, bunun en acı örneklerinden birini oluşturmuştur.

İhalelerle kamu kaynaklarını bölüşmek, maden ve enerji yatırımları adı altında doğal alanlarımıza el koymak, peşkeş çekebilmek için devletin tüm kurumlarını ve imkanlarını kısa sürede seferber edebilen siyasi iktidar; yangınlarda susuz, afetlerde kaynaksız kalmış, sömüremediği, kendine fayda sağlayamadığı her alanı kaderine terk etmiştir.

Ülkemizde yüksek konut stoğuna rağmen yurttaşlar yaşayabilecekleri sağlıklı, güvenli, insana yaraşır ve karşılanabilir konut bulamamaktadır. Bu çelişki, emeği ile geçinenlerin sırtındaki ağır kira veya borç yüküne dönüşmüştür. Üniversite öğrencilerinin sadece %20`sinin barınma ihtiyacı Kredi Yurtlar Kurumu ve üniversiteler tarafından karşılanmakta, yurt imkanına erişemeyen öğrenciler ise piyasa koşullarında fahiş kira ücretlerini ödemeye ya da tarikatların karanlığına mecbur bırakılmaktadır. Buna karşın öğrencilerin başlattığı, ardından yayılan barınamıyoruz hareketi bir umudu da büyütmektedir.

İşsizlik tüm ülkede olduğu gibi meslek alanımızın da en büyük sorun alanı haline gelmiştir. Akademik kadro, sosyal ve mekansal kapasite eksikliklerine rağmen sürekli bir yenisi açılan üniversiteler genç işsizliği ötelemeye yarayan kurumlar haline dönüşmüştür. Birçok şehir ve bölge planlama bölümü ise halihazırda akademik kadro, fiziki mekan ve bütçe eksikliği gibi problemlerle karşı karşıyadır. Yüksek öğrenim kurumlarında verilen eğitimin niteliği toplamda her geçen gün düşmektedir. Bu kurumlarda lisans ve sonrasında lisansüstü eğitimlerini de tamamlayan, ancak sonunda işsizlik ve güvencesizlikle karşılaşan genç sayısı da giderek artmaktadır. Yılda 2300`e varan Şehir ve Bölge Planlama bölümü mezunlarının ise işsizlikleri ve geleceksizlikleri ortadadır. Kamu kurumları merkezi alımlarda atama yapmamakta, özel sektörde istihdam olanakları günden güne azalmaktadır. Toplumun tamamında olduğu gibi, işsizlik ve ekmek kavgası gelecek adına bizlere karamsar bir tablo çizmekte, aynı zamanda asli bir mücadele alanı yaratmaktadır.

Tüm bu süreçleri daha farklı ve daha zor halleriyle yaşayan kadınlar, LGBTİ+ bireyler ve çocuklar üzerindeki eril tahakküm, cinsiyet ayrımcılığı, gerici baskı, şiddet, taciz ve istismar her geçen gün daha da artmaktadır; failler ise ya cezalandırılmamakta ya da ödül niteliğinde cezalar almaktadır. İstanbul sözleşmesinin feshi kararının ardından bu sorunlara ilişkin devletin yapmakla yükümlü olduğu ilgili temel tedbir ve yaptırımlar da uygulanmaz olmuş, ataerkinin, cinsiyetçi sömürü ve baskının daha da yaygın hale gelmesine neden olmuştur.

Toprağın, suyun, havanın metalaştırıldığı, tüm ekosisteme düşman, insanın yaşadığı ortama, doğaya ve sosyal çevreye yabancılaştırıldığı bir düzeni sıradanlaştıran, insanı demokratik hak ve özgürlüklerinden yoksun kılmayı amaçlayan bu düzene karşı koymanın mesleki sorumluluk ve mücadelemizin ayrılmaz bir parçası olduğunu görüyoruz. Bu mücadelelerden biri, İstanbul ve Türkiye`de emeğin ve demokrasinin simgesel mekanı olan Taksim Meydanı ve Gezi Parkı`na yönelik dayatılan projeye karşı 27 Mayıs 2013`te başlayan ve sonrasında büyüyen, Gezi Direnişidir. Gezinin sahip olduğu güç hala siyasi iktidarın hedefindedir. Öyle ki, Gezi davası,  birleştirilen ve ayrıştırılan dosyalarla yeniden yeniden açılmış ve sanıkları hakkında müebbet ve ağır hapis cezaları talep edilmiştir. Ancak, Gezi yargılanamaz. Çünkü Gezi`nin bir parçası olmak eşitlik, özgürlük ve adalet umududur.

Her bir dönemde baskı ve yağma daha çok artarken, bu zulüm ve baskı koşullarına karşı 68 yıl önce kurulan Birliğimizin mücadelesini sahiplenme ve büyütme ihtiyacı bulunmaktadır. Bir toplumsal mücadele mevzisi olan Odamız; meslek alanı, toplum ve gelecek için, nasıl bir şehircilik, nasıl bir planlama olması gerektiği hususunda bilgi ve politika üretmek ve bunlarda diretmek gerekliliğinin bilinciyle mücadele etmektedir. 

Şehir Plancıları Odası olarak; yaşanabilir, sağlıklı, güvenli ve adil yaşam alanlarının üretilmesi amacıyla mesleki ve teknik bilgimizi toplum yararına kullanarak, devraldığımız bu mücadeleyi büyüteceğiz.

 

Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!

 TMMOB Şehir Plancıları Odası 32. Genel Kurulu