HAZİNE ARAZİLERİ SATILARAK ÜLKE EKONOMİSİNİ KURTARACAK KAYNAK DEĞİLDİR
TMMOB Şehir Plancıları Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası 13 Eylül 2006 tarihinde ortak basın açıklaması yaptılar.
HAZİNE ARAZİLERİ SATILARAK ÜLKE EKONOMİSİNİ KURTARACAK KAYNAK DEĞİLDİR.
Bir süre önce basına yansıyan hazine arazilerinin satışının durdurulması yönündeki Maliye Bakanlığı Genelgesi nedeniyle kamuoyunda oluşan eksik bilgilenmenin ve yanlış anlamanın giderilmesi gereksinimi doğmuştur. Bu amaçla TMMOB Şehir Plancıları, Harita ve Kadastro Mühendisleri, Mimarlar ve Ziraat Mühendisleri Odalarınca yürütülen kapsamlı bir çalışma sonucu elde edilen rapor ekte kamuoyunun bilgi ve değerlendirmelerine sunulmaktadır. Odalarımızca, hazine arazilerinin satışının durdurulması yönündeki bir girişim olumlu karşılanmakla birlikte, Bakanlığın bu Genelgesi ile, kamuoyuna sadece bu boyutu ile yansıtılandan farklı bir durum olduğu tespit edilmiştir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Maliye Bakanlığı‘nın hazineye ait taşınmazların satış işlemlerini durdurmasına ilişkin "yetki devri iptali" konulu 03.05.2006 gün ve 18303 sayılı genelgesi, 4070, 4071, 4072 ve 4706 sayılı kanunlarla satılan hazine taşınmazlarının satış işlemlerini durdurmamaktadır. Raporda belirtildiği üzere, hazine arazilerinin satışını düzenleyen bir çok düzenleme bulunmakta olup, durdurulan işlem, "İhale Kanunu ve Devlete Ait Taşınmaz Mal Satış, Trampa, Kiraya Verme, Mülkiyetin Gayri Ayni Hak Tesis, Ecrimisil ve Tahliye Yönetmeliği" uyarınca yapılan satış işlemleridir. Tahsis, kiralama ve irtifak hakkı işlemleri ise Genelgede söz edilmediğinden, yasa ve yönetmelik çerçevesinde devam etmektedir.
İlk bakışta Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü‘nün Belediye ve Mücavir alan sınırları içerisi bulunan, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planı dışında kalan Hazineye ait taşınmazların satış ihalelerini durduran bu Genelgesi, planlamanın önemsendiğini düşündürmektedir. Ancak, Genelgenin içeriği ve Maliye Bakanı‘nın açıklamaları incelendiğinde, tek amacın kamu topraklarına yalnızca ekonomik bir değer olarak bakıldığı, hazine arazilerinin bireysel mülkiyete satışına aracılık ederek daha yüksek fiyattan satış yapmanın hedeflendiği görülmektedir. Oysa, kent ve kamu topraklarına sadece ekonomik bir değermiş gibi bakıp, bu arazileri daha çok rant getirecek unsurlar olarak "pazarlamak", kentsel yaşamın gerektirdiği "kullanım değeri" nitelikli pek çok düzenlemenin hayat geçmesini engellemektedir.
Hazine‘ye ait taşınmaz malların satılması gerektiği düşüncesi; söz konusu taşınmaz malların genellikle işgale uğraması ve bu işgallerin giderilememesine ve satış suretiyle gelir sağlanması şeklinde özetlenebilecek iki gerekçeye dayandırılmaktadır. Oysa, Hazine‘ye ait taşınmaz mallara yönelik işgallerin önlenememesi, bunların satılarak elden çıkarılmasının en doğru ve rasyonel çözüm olarak kabulünü değil, işgalleri önleyecek etkili ve caydırıcı düzenlemelerin yapılarak titizlikle uygulanmalarının sağlanmasını gerektirmektedir. Bu önlem de kesinlikle, her araziyi planlamak ve bu yolla satışa sunarak elde edilecek geliri artırmak olmayacaktır.
Günümüzde Türkiye topraklarının %54.7‘sinin hazineye ait olduğu sürekli gündemde tutulmaktadır. Oysa bu hazine arazilerinin %46,2‘si devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan dağlarımızı, taşlıklarımızı, kumluklarımızı, bataklıklarımızı, ormanlarımızı ifade etmektedir. Türkiye‘de hazinenin özel mülkiyetindeki araziler ise sadece %8.5 olup, çoğu kez yüksek eğimli, taşlık vb. yerleşime açılmayacak nitelikteki bu araziler, planlarda genellikle açık-yeşil alanlar ya da kentsel sosyal donatı alanı olarak değerlendirilmektedir.
Bu alanların satış yoluyla bireysel mülkiyete konu edilmesi, hazine arazilerini satın alarak mülkiyet hakkı elde eden yatırımcıların normalde yerleşilemeyecek alanların kullanıma açılması yönündeki baskı ve taleplerini gündeme getirmektedir. Maliye Bakanlığının da tespit ettiği bu durum açıkça, yatırımcının imarsızken alıp, plan yapılmasını sağlayarak yüksek rantlar elde etmesiyle sonuçlanan bir "arsa-arazi spekülasyonu"dur. Kentsel toprakların rant baskısı ve spekülasyonlar altında elden çıkması ve kentlerin yaşam kalitesini arttıracak sosyal donatıların hayata geçmemesini de beraberinde getiren bu vahim süreç, kentlerin çevresinde iltimas geçilmiş ve kamusal altyapı yatırımlarının da getirilmesi anlamında yerel yönetimlere emrivaki yaratmış korunaklı sitelerde gözleneceği gibi, yapılaşmamış ancak hazine arazileri üzerindeki "yüzen rant" üzerinden yaratılan toprak zenginlerinden de okunabilecektir. Ancak, daha vahim olanı, bu sorunu tespit eden Maliye Bakanlığının, kentsel toprakları ve kent yaşamının kalitesini tüketen bu sürece müdahale edip, kamu arazilerinin böylesi bir köşe dönme sürecine konu olmasını engellemek yerine, bu göreve bizzat kendisinin soyunmasıdır.
Kamuya düşen bu arazileri planlayıp ya da planlamadan satmak yerine öncelikle kamu elinde tutmak olmalıdır. Kamu arazilerinin planlanıp satılmasıyla, planlanmadan önce satılması arasındaki tek fark, plan sonrası oluşacak rantın kamu elinde kalmasıdır. Bu değerin kamu elinde kalması elbet önemlidir ancak devletin sadece bu ekonomik değerle sınırlı olmayan görev ve sorumlulukları düşünüldüğünde, yapılması gerekenin bu arazileri satmak yerine olabildiğince kamu elinde tutmak olduğu rahatça anlaşılacaktır.
Kentlerimizde çoğu kez, park,okul, sosyal tesis vb sosyal donatı alanlarının oluşamaması, ya da eksikliğinden şikayet etmekteyiz. Oysa, bu sosyal donatıların oluşturulmasını ve kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesini sağlamak anlamında görevli olan kamu, bunu gerçekleştirebilmek adına elinde bulunan en önemli araçtan vazgeçmekte, bu arazileri plan sonrası bireysel mülkiyete konu ederek yeni konut ve iş alanlarının açılmasını sağlamaktadır. Böylesi bir süreç, İmar Kanunu‘nun ve şehircilik ilkelerinin tanımladığı ve kentsel yaşamın gerektirdiği tüm sosyal donatı alanlarının oluşturulamamasının kamu eliyle teşvik edildiği biçiminde yorumlanabilir. Kamunun bu arazileri yol, otopark, okul yeşil alan yapmak için sattığı yatırımcılardan daha sonra çok daha yüksek ücretlerle almak zorunda kalmaması için, bu satışlardan vazgeçmesi çok daha akılcı, ekonomik ve kent ve kent halkı lehine bir durumdur.
Diğer taraftan; Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmaz mallardan satılabilir nitelikte olanların miktarı, kamuoyunda sanıldığı kadar çok olmayıp, bunların önemli bir bölümü imar planı kapsamı dışında kalmaktadır. Hazine taşınmaz mallarının yüzölçümü açısından yarısından fazlasını, bir kamu hizmetinin görülmesi maksadıyla genel, katma ve özel bütçeli kuruluşlara tahsis edilmiş taşınmaz malların oluşturduğu bilinmektedir. Bu durumdaki taşınmaz malların tahsisleri kaldırılmadan satışa konu edilmeleri olanaklı değildir. Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların önemli bir bölümünü ise, tarım arazileri oluşturmaktadır.
Hazine mülkiyetindeki arazilerden tarımsal amaçlı satışlar dışında kullanılacakların, kentin yerleşik ve gelişme alanlarından kopuk bir konumda bulunması, bu arazilerde Bakanlık genelgesi uyarınca kent bütünü gerekliliklerine ve gereksinimlerine bakılmaksızın belediyeye kaynak yaratmak amaçlı "rant paylaşımı amaçlı sahte planların" yapılması sonucunu doğuracaktır. Bu planlama kuramı ve kurumuna büyük zarar verecek yaklaşımın kentlerimize de bir çok sakınca ve emrivaki ile geri döneceği açıktır. Dolayısıyla hazine arazilerinin rantının kamuda kalmasını hedefliyor görünen bu Genelge, arsa spekülasyonunun devlet eli ve aracılığıyla yapılıp bundan devletin de pay alması noktasına ulaşmakta, arazinin kamu elinde olmasına dayalı olumluluk, kente maliyetleri, kent makroformuna etkileri ve altyapı maliyetleri açısından olumsuzluğa dönüşebilmektedir. Özetle, satışa konu olan arazilerin mutlaka planlanması zorunluluğu kamuya kaynak kazandırayım derken kamu yararı ile çelişen sonuçlar doğurmaktadır.
Hazine arazilerinin % 8.96‘sını oluşturan 177 bin 627‘sinin, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının yapıldığı bilinmektedir. Diğer taraftan izlenen yanlış politikalar sonucunda gündeme gelen hatalı yasal düzenlemeler ile gerçekleştirilen ve gecekonduların işgal ettiği kamu arazilerinin satışı ile sonuçlanan af yasaları, büyük kentlerdeki hatırı sayılır miktarda hazine arazisinin kamuya hiçbir geri dönüş olmaksızın özel mülkiyete dönüşmesi sonucunu yaratmıştır. Özellikle 2981 sayılı yasa kapsamında yapılan ıslah imar planları sonucunda büyük miktarda hazine arazisinin gecekondu sahiplerine arsa olarak devri gerçekleşmiştir. Bu alanlarda kamuya herhangi bir dönüşün olmaması, kamunun dönüşen gecekondu bölgelerinde okul, sağlık ocağı vb sosyal donatı alanı yapabilmek için daha önce kendisine ait olan ancak işgal edildikten sonra affedilmiş arazileri satın alması biçiminde cereyan edebilmiştir. Bu süreç, kamu arazilerinin bireysel mülkiyete konu edilmesinden önce çok daha iyi düşünülmesi gerektiğini çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Zira planların hayata geçebilmesi ve yaşam standartı yüksek çevrelerin oluşabilmesi anlamında kamu elindeki araziler ne kadar büyük olanak sunmaktaysa, bu arazilerin bireysel mülkiyete konu olması yitirilen olanaklar yanında kamunun sırtına yüklenen yeni maliyetler anlamına da gelmektedir.
Sorun böyle algılandığında hazine arazilerinin bir anlık ekonomik kaygı ile "sat-kurtul" yaklaşımı ile elden çıkarılmasının aslında kamu yararına uygun olmadığı görülecektir. Devletin anayasa ile tanımlı sağlıklı yaşam çevreleri oluşturma görevi ve şehircilik ilkeleri bağlamında bir değerlendirme, bu arazilerin planlı ya da plansız olarak satılmasıyla elde edilecek gelirden çok daha öncelikli ve üstün bir kamu yararının bulunduğunu göstermektedir. Buna göre, kamu elindeki arazilerin gerçek planlama çalışmalarına konu edilmesi, hazine arazileri üzerindeki işgallerin durdurulması yönünde etkin önlemler alınması, raporda açıklandığı üzere, yerel yönetimlerin hazine arazileri üzerindeki suiistimallerin önlenmesi, kamunun en temel görevi olduğu gibi, hazine arazilerinin verimli değerlendirilmesi anlamında da kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Hazine arazilerinin satışı konusunda gündeme gelen gelişmeler ve satış işlemlerinin plana dayalı yapılması ve bu husustaki değerlendirmelerin Maliye Bakanlığı‘nca sürdürülmesi konusunun, planlamanın kademeli birlikteliği ilkesine dayalı bir bakış açısı ile de değerlendirilmesi gerekmektedir. Planlamaya konu olacak arazilerin alt ölçekte planlarını yönlendirecek üst ölçekte planlar olmadığı sürece, alt ölçek planların hangi amaca konu olacağı konusunda belirsizlikler kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, planlayarak satışa sunma hedefi yanlış bir noktaya da varabilecektir. Farklı bir anlatımla, hazine arazileri, her koşulda, satılsa dahi kamuya fayda sağlamalıdır. Kamuya faydanın ise sadece bu arazilerin satış değeri ile ölçülmesi ise yukarıda açıklandığı üzere "sığ", "sorunlu" ve "günübirlik" bir yaklaşımın yansımasıdır.
Ülke topraklarını ve de Hazine arazilerini, "2B" örneğinde de görüleceği gibi, daha çok rant ve daha çok gelir getirecek unsurlar olarak pazarlamayı hedeflemek, hazine arazilerini "rant kapısı" olarak görmek, ileriye dönük olarak ortak kentsel ve kırsal gereksinimler için kamu yararına kullanmayı engelleyici bir eylemdir. Burada önemli olan planlı ya da plansız, kamu arazilerinin kamunun tasarrufunda ve kullanımında kalmasını sağlamaktır.
Bilimsel ve toplumsal gerçekler, kentlerin gelişme bölgelerinde bulunan taşınmaz malların, imar planı kapsamında kalsın veya kalmasın, satışlarının yapılması ve bu konuda da aceleci davranılmasının kamu yararına uygun olmadığını göstermektedir. Ekli raporda ayrıntıları sunulduğu üzere, 2003 tarihli TBMM 22. Dönem "Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu" Raporu da, kamu arazilerinin kamunun elinde kalmasının yararlarına işaret etmekte, her şeye rağmen satış mantığı ile doğru bir hedefin yakalanamayacağını kabul etmektedir.
Tüm bu değerlendirmeler sonucunda şunlar söylenebilir;
Bu bağlamda; kamu yararına ve toplumsal çıkarları gözeten ilkeler şöyle sıralanabilir:
a) Hazine arazileri, kentsel ve kırsal ortak gereksinimler için kullanılmak üzere kamunun tasarrufunda olmalıdır. Bu nedenle, hazine arazilerinin satışından vazgeçilmeli, kamu elindeki arazi varlığı kamu yararına kullanılmalıdır.
b) Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, satış dışında başka yöntemlerle de değerlendirilmesi ve özellikle tarım arazilerinin ekonomik faydasının elden çıkarılmadan kamuya aktarımını sağlayacak yöntemler bulunmalıdır.
c) Planlama, kent topraklarından daha çok rant elde edilmesini sağlayacak bir araç olarak kullanılmamalı, işlevi yıpratılmamalı, bilimsel ölçütlerle toplum yararına ve planların kademeli birlikteliği ilkesi korunarak yaşama geçirilmelidir.
d) Kamuya ait taşınmaz mallarının korunması, yönetimi ve gerektiğinde elden çıkarılmasına ilişkin düzenleyici ve caydırıcı konular tek bir yasada toplanmalı, işgaller için verilecek caydırıcı nitelikteki cezalar, uygulanacak işlemler bu yasada yer almalı ve ödünsüz uygulanmalıdır.
f) Tarımsal amaçlı kullanılan Hazine‘ye ait taşınmazların tahsisinde öncelik topraksız ya da yeterli toprağı olmayan ailelere tanınmalıdır. Bu araziler büyük mühendislik projelerinde kamulaştırma amaçlı arazi toplulaştırmasında kullanılmak üzere elde tutulmalı mülkiyet devri yapılmamalıdır. Karayolu, demiryolu, gölet, baraj, hava meydanı gibi büyük mühendislik projelerinde bugüne değin ülkemizde uygulanan kamulaştırma yöntemi bir yandan tarımda üretim yapmak isteyen çiftçi aileleri üretim dışına atmakta; diğer yandan kamunun çok yüksek kamulaştırma bedelleri ödemesine, ödemeleri zamanında yapamadığı için de kamu kuruluşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ceza ödemeye mahkum edilmesine neden olmaktadır. Oysa gelişmiş ülkelerde yapıldığı gibi, hazine arazileri bu amaçlarla elde tutulmalı, bunun yanında büyük mühendislik projelerinin uygulanacağı alanlarda yetkili kamu kuruluşu gerektiğinde önceden arazi satın alarak yeterli arazi stokunu gerçekleştirerek arazi toplulaştırması yapmalı, böylece hem büyük mühendislik projeleri kamulaştırmasız uygulanabilmeli, hem de planlı tarım parselleri oluşturulmalıdır.
Tüm bu gerekçelerle, söz konusu "pazarlama" ve "satış" işlemlerine planlama araç ve bahane edilmemeli, bu sürecin arkasındaki "rant" ve kentsel yaşamı tüketecek sorunlu ve kasıtlı bakış açısı kamuoyu tarafından algılanmalıdır. Hazine arazilerinin satılarak ülke ekonomisini kurtaracak kaynak olmadığı, satılanın sadece hazine arazileri değil bir anlamda ülkenin ve kentlerinin geleceği olduğunun farkına varılmalıdır.
TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
TMMOB Mimarlar Odası Yönetim Kurulu
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
PLANSIZ HAZİNE ARAZİLERİNİN SATIŞININ DURDURULMASINA
İLİŞKİN GENELGE HAKKINDA RAPOR
İlk bakışta Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü‘nün Belediye ve Mücavir alan sınırları içerisi bulunan, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planı dışında kalan Hazineye ait taşınmazların satış ihalelerini durduran 03.05.2006 gün ve 18303 sayılı genelgesi, planlamanın önemsendiğini düşündürmektedir. Ancak, genelgenin içeriği ve Maliye Bakanı‘nın açıklamaları incelendiğinde, tek amacın kamu topraklarına yalnızca ekonomik bir değer olarak bakıldığı, hazine arazilerinin bireysel mülkiyete satışına aracılık ederek daha yüksek fiyattan satış yapmanın hedeflendiği görülmektedir.
Ayrıca Maliye Bakanlığı‘nın hazineye ait taşınmazların satış işlemlerini durdurmasına ilişkin " yetki devri iptali" konulu bu genelgesi 4070, 4071, 4072 ve 4706 sayılı kanunlarla satılan hazine taşınmazlarının satış işlemlerini durdurmamaktadır. Durdurulan işlem, İhale Kanunu ve Devlete Ait Taşınmaz Mal Satış, Trampa, Kiraya Verme, Mülkiyetin Gayri Ayni Hak Tesis, Ecrimisil ve Tahliye Yönetmeliği uyarınca yapılan satış işlemleridir. Tahsis, kiralama ve irtifak hakkı işlemleri ise genelgede söz edilmediğinden, yasa ve yönetmelik çerçevesinde devam etmektedir.
Günümüzde Türkiye topraklarının %54.7‘sinin hazineye ait olduğu sürekli gündemde tutulmaktadır. Oysa bu hazine arazilerinin %46,2‘si devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan dağlarımızı, taşlıklarımızı, kumluklarımızı, bataklıklarımızı, ormanlarımızı ifade etmektedir. Türkiye‘de hazinenin özel mülkiyetindeki araziler ise sadece %8.5‘tir.
Milli Emlak Genel Müdürlüğü‘nün son verilerine göre, Türkiye‘de Hazineye ait 2.220.017 adet taşınmaz kaydı elektronik ortamda tutulmaktadır.
Hazine arazileri kent içinde ve kentin gelişimine ve planlamaya konu olabilecek bölümlerinde yer alabildikleri gibi, yerleşimlerden uzak, iskan dışı alanlarda ve yerleşimi mümkün olmayan konumlarda da yer alabilmektedirler.
Kentlerin yerleşik ve gelişme alanlarında yer alan hazine arazileri planla karara bağlanan kullanıma dayalı olarak değerlendirilmektedir. Yani, hazine arazileri, konut, ticaret, sanayi vb. yapılanmaya uygun alanlarda kaldıklarında, bu amaçla kullanılmalarının ya da bu amaçlarla satışlarının yolu açılmaktadır. Hazine arazilerinin bu tür alanlarda yer almaları halinde düzenleme yapılırken özel mülkiyete konu alanlarla ilgili kurallara tabi olmakta ve düzenleme sonrasında alan büyüklüğü ve konumuna bağlı olarak imar parseline dönüşmektedirler. Ancak bazı kamusal kullanımlarda yer almaları halinde, 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 11. maddesi hükümleri çerçevesinde uygulama yapılmaktadır. İmar Kanununun anılan maddesinde; "İmar planlarında; meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılmış yerlere rastlayan .............. hazine ve özel idareye ait arazi ve arsalar belediye veya valiliğin teklifi, Maliye ve Gümrük Bakanlığının onayı ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeye; belediye ve mücavir alan hudutları dışında özel idareye bedelsiz terk edilir ve tapu kaydı terkin edilir......" hükümlerine yer verilmektedir. Maddenin yerel yönetimlere sunduğu bu olanak, hazine arazilerinin imar planlarında kamusal kullanımlara ayrılması için bir gerekçe oluşturmaktadır. Bu kapsamda genelde izlenen yöntem de hazine arazilerinin çoğunlukla bedelsiz olarak terkini sağlamak üzere plan düzenlemelerini yapmak şeklinde gerçekleşmektedir. Bu gerekçe zaman zaman yerseçimi kararları açısından yanlış sonuçlar da yaratabilmektedir. Mülkiyetin kullanım biçimini belirlediği bu durum, özellikle mevzii imar planlarında izlenen yöntem ve varılan sonuçlardan çok farklılık göstermemektedir.
Hazine arazilerinin % 8.96‘sını oluşturan 177 bin 627‘sinin, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının yapıldığı bilinmektedir. Yukarıda açıklanan durum dışında Hazine arazilerinin planlanarak ya da planlanmadan satışını konu eden yasal düzenlemeler de bulunmaktadır. Diğer taraftan izlenen yanlış politikalar sonucunda gündeme gelen hatalı yasal düzenlemeler ile gerçekleştirilen ve gecekonduların işgal ettiği kamu arazilerinin satışı ile sonuçlanan af yasaları, büyük kentlerdeki hatırı sayılır miktarda hazine arazisinin kamuya hiçbir geri dönüş olmaksızın özel mülkiyete dönüşmesi sonucunu yaratmıştır. Özellikle 2981 sayılı yasa kapsamında yapılan ıslah imar planları ve bu planlara dayalı parselasyonlar sonucunda büyük miktarda hazine arazisinin gecekondu sahiplerine arsa olarak devri gerçekleşmiştir.
Hazine Arazilerinin Satışına İlişkin Mevzuat
Halen yürürlükte olan pek çok yasal düzenleme, hazine arazilerinin satışını düzenlemektedir. Bunlar şöyle sıralanabilir:
Bu Kanunun amacı; 3 Mart 1340 (1924) tarihli ve 431 sayılı Hilafetin ilgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun gereğince Hazineye İntikal eden taşınmaz malların tapu kaydı içinde kalmaları sebebiyle Hazine adına tescil edilen veya edilmesi gereken yerlerin, zilyedlerine verilmesi esas ve usullerini düzenlemek olarak belirlenmektedir. Kanun bazı alanların devrini engellemektedir. Bunlar da; Herhangi bir nedenle Hazine mülkiyetinden çıkmış olanlar, Bir kamu hizmetine tahsisli olan veya tahsisli olmamakla beraber fiilen kamu hizmetinde kullanılanlar, İmar planları ile kamu hizmetine ayrılanlar, 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunun 16 ncı maddesinin (B) ve (C) bendlerinde belirtilen yerler, Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan yerler, Orman Kanununa göre orman sayılan yerler, Hazinece, 10 yıldan uzun süreli kiraya verilen yerler ile üzerinde her türlü irtifak hakkı tesis edilen yerler, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olup da Kültür Bakanlığınca satılmasına izin verilmeyenler, 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamına giren yerler, İçmesuyu amaçlı barajların mutlak koruma alanları içerisinde bulunan yerler, olarak sıralanmaktadır. Bu kanun kapsamında kıyı alanları ve ormanlarının devir işlemine tabi tutulmaması önemli bir noktadır. Zira mülkiyete konu olamayan kıyı alanları konusunda yaşanan bazı sorunların kaynağı, kıyı alanlarının özel mülk konusu edilmesine yol açan tapu işlemleri olmuştur. Diğer taraftan içme suyu kaynaklarının mutlak koruma alanlarında da aynı yöntemin izlenmesi olumlu bir gelişme ve adım olarak görülmektedir.
Bu Kanunun amacı; "Hazineye ait taşınmazların daha kısa sürede ekonomiye kazandırılmasıdır." Kanun Hazineye ait taşınmaz malların; Karşılıklı olmak, Dışişleri Bakanlığının olumlu görüşü alınmak ve diplomatik amaçlarla kullanılmak kaydıyla yabancı devletlere, Üzerinde çeşitli amaçlarla kişiler lehine sınırlı ayni hak tesis edilmiş ise, zemini ile üzerindeki bina ve tesislerin Hazineye geçmesi gereken kısmı, talep edilmesi halinde hak lehdarlarına, Hisse oranı yüzde kırkı, hisse miktarı uygulama imar planı sınırları içinde dörtyüz, dışında ise dörtbin metrekareyi aşmamak kaydıyla talepte bulunan hissedarlarına, Belediye ve mücavir alan sınırları dışında, köy ve mezraların yerleşme alanı içinde bulunan ve yüzölçümü beş bin metre kareye kadar olan Hazineye ait taşınmaz mallar kullanıcılarına, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununa göre kurulan vakıflara, Kuruluş amaçlarında kullanılmak ve ticari faaliyete konu edilmemek üzere; kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlar ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, Tapu kayıtlarında tapu fazlalıklarının Hazineye ait olduğuna ilişkin şerh bulunan taşınmazlardaki fazlalıklar, tapu malikine veya mirasçılarına, Serbest bölge olarak kullanılmak üzere, bu amaçla tahsis edilmiş taşınmazlar da dahil, gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine, Toplu konut amaçlı olarak kullanılmak üzere, düzenlenecek protokolle belediyelere, rayiç bedel üzerinden doğrudan satılmasını öngörmektedir.
Bu düzenlemede önemli konulardan birisi, İmar Kanunu ile çelişen hükümleri açısından üzerinde durulması gerekli bir noktadır. Toplu konut yapım amacı ile satışa konu edilen yerlerdeki "… taşınmazlarla ilgili olarak yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılan yerler, bedelsiz ve müstakil parsel olarak Hazine adına resen tescil" edilmektedir. Burada İmar Kanununa göre Belediye ya da valilikler adına tapuda terk edilmesi gereken alanlar hazine adına parsel olarak tescile konu edilmektedir.
Diğer taraftan "Belediye ve mücavir alan sınırları içinde olup, Bakanlıkça tespit edilen, Hazineye ait taşınmazlardan, 31.12.2000 tarihinden önce üzerinde yapılanma olanlar; öncelikle yapı sahipleri ile bunların kanunî veya akdi haleflerine satılmak ya da genel hükümlere göre değerlendirilmek üzere ilgili belediyelere bedelsiz olarak" devredilmektedir. "Bu taşınmazlar belediyelerce öncelikle talepleri üzerine yapı sahipleri ile bunların kanunî veya akdi haleflerine, rayiç bedel üzerinden doğrudan" satılmakta, satış bedeli, en az dörtte biri peşin ödenmek üzere üç yıla kadar taksitlendirilebilmektedir.
Yukarıdaki uygulama, 2981 sayılı kanun kapsamında kalmayan ancak 31.12.2000 tarihine kadar yapılmış gecekondular için yeni bir olanak sunmaktadır. Bu şekilde satışa konu olan alanlar, daha sonra yapılacak imar planları kapsamında, planın sağladığı ranta konu olabilmektedir.
Bu kanun kapsamında yapılan satış işlemlerinden belediyeler de belirli paylar almaktadır. Kanunun bu husustaki düzenlemeleri şöyledir; "Belediye ve mücavir alan sınırları içindeki Hazineye ait taşınmazların satış bedellerinin tahsil edilen kısmından öncelikle yerinde muhafaza edilemeyen yapıların tasfiyesinde kullanılmak şartıyla % 10‘u, ilgili belediyelerin 20.7.1966 tarihli ve 775 sayılı Kanun hükümlerine göre oluşturulan fon hesabına aktarılır. Kalan kısmından ise ilgili belediyeye % 30, varsa büyükşehir belediyesine % 10 oranında pay verilir. Belediye mücavir alan sınırları dışındaki köylerde bulunan Hazine taşınmazlarının satış bedellerinin tahsil edilen kısmından, % 25 oranında; dörtte biri ilgili köy tüzel kişiliğine ödenmek ve kalanı diğer köylere götürülecek hizmetlerde kullanılmak üzere, il özel idarelerine pay verilir. Bu paylar tahsilini takip eden ayın yirmisine kadar ilgili idarelerin hesaplarına aktarılır. Belediyelere veya köy tüzel kişiliklerine yapılan satış ve devirlerden elde edilen gelirler ile özel ödenek kaydedilen satış gelirlerinden pay verilmez."
Satışa konu bu taşınmazlarla ilgili planlama konusu ise şöyle açıklanmaktadır: "Bu taşınmazlardan gerekli olanlar için öncelikle imar planları veya imar uygulaması yapılır.Belediyelerce imar planı ve/veya imar uygulaması yapılmadan kadastral parsel üzerinden yapılan satışlarda, düzenleme ortaklık paylarına ilave olarak, satışı yapılan arazinin düzenlemeden önceki yüzölçümünün % 20‘sinin, satış bedelinden aynı oranda düşülmek kaydıyla eğitim ve sağlık tesisleri ile diğer resmî tesis alanları için ayrılabileceğine ve bu amaçla ayrılan alanların bedelsiz ve müstakil parsel şeklinde Hazine adına resen tescil edileceğine dair tapu kütüğüne şerh konulur."
Toplu yapılanmalarla ilgili kanun hükmü ise şöyledir. "Hazineye ait taşınmazlar; konut yapılmak amacıyla rayiç bedel üzerinden konut yapı kooperatiflerine, kooperatif birliklerine veya bu birliklerin oluşturduğu üst birliklere, bunlar arasında yapılacak ihale ile satılabilir….Bu maddeye göre satılan taşınmazlarla ilgili olarak yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılan yerler, bedelsiz ve müstakil parsel olarak Hazine adına resen tescil edilir."
Yukarıda görüldüğü üzere 4916 sayılı kanunla değişik 4706 sayılı kanun uyarınca satılan hazineye ait kadastral parsellerin satışlarında satış bedelinin %20‘sinin düşülmesi, daha sonra imar uygulaması aşamasında "satışı yapılan arazinin düzenlemeden önceki yüzölçümünün %20‘sinin... eğitim ve sağlık tesisleri ile diğer resmi tesis alanları için... ayrılan alaların, bedelsiz ve müstakil parsel şeklinde hazine adına resen tescil edilmesi için tapu kütüğüne şerh konulması gerekmektedir. Bu durum bir yandan plansız alanlarda arazi kullanım kararlarını ipotek altına almakta diğer yandan da kadastral parsele imar planı kapsamına alınma hakkı vadetmekte ve bu hakkın tapu kütüğüne işlenmesini sağlamaktadır. Ayrıca toplu yapılanmalarla ilgili hükümlere göre satılan hazine arazileri satış bedeli üzerinden , 4916 sayılı kanunla değişik 4706 sayılı kanuna göre satılan hazine arazileri ise satış bedelinden %20 düşülerek satıldığından, satış bedellerindeki bu farklılık anayasanın eşitlik ilkesinin çiğnenmesine neden olmaktadır.
Bu Kanunun amacı, "Hazineye ait tarım arazilerinin satış esaslarını belirlemektir." Bu kanuna göre Hazineye ait tarım arazileri, peşin veya taksitle satılabilir. Tarım arazilerinin satışı ile ilgili ihalelere, taşınmaz malın bulunduğu köy veya belde nüfusuna kayıtlı, o köyde veya beldede oturmakta olan veya 31.12.2002 tarihinden önce o köyde bir taşınmaz malı malik veya zilyed olarak tasarruf eden gerçek kişiler katılabilmektedir. Yada "topraksız veya yeterli toprağı olmaması nedeniyle 31.12.2002 tarihinden önce kendilerine Hazineye ait tarım arazisi kiraya verilen kiracılara, talep etmeleri halinde, takdir edilecek bedel üzerinden doğrudan satış" yapılabilmektedir.
Kanun Hazineye ait tarım arazilerinin satışı ile ilgili bazı koşullar belirlemektedir. 31.12.2002 tarihinden önce beş yıl süreyle fiilen tarımsal amaçla kullanılmış arazi bu husus Hazinece belirlenmiş ise, kullananlara doğrudan satılabilmektedir. Diğer taraftan bu Kanuna göre satılan tarım arazileri on yıl süre ile tarım dışı amaçlarla kullanılamamaktadır. Bu süre sonunda tarım dışı amaçla kullanım Tarım ve Köyişleri Bakanlığından alınacak izne tâbi kılınmaktadır.
Kanun bazı alanlarda uygulanmamaktadır. Bu alanlar; Kadastrosu yapılmamış olan yerler, Kamu hizmetine tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılan taşınmazlar, Belediye imar planları sınırları içinde kalan alanlar ile büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerin, bu belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yerler, Kamu kurum ve kuruluşlarının hazırladıkları planlarda tarım dışı kullanıma ayrılmış alanlar, Bir veya birbirine bitişik parsellerde yüzölçümü, asgari sulu arazide 600, kuru arazide 2 000 dönüm olan ve ilgili kamu kuruluşlarınca ihtiyaç duyulan yerler, Deniz kıyı kenar çizgisine 2 000 metre, tabii ve sun‘i göl kenar çizgisine 5 00 metreden az mesafede bulunan alanlar, 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan alanlar ile 17.10.1983 tarih ve 2924 sayılı Kanun gereğince Orman Bakanlığı emrinde bulunan taşınmaz mallar, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununa göre 1 inci derecede askeri yasak bölge kapsamına giren yerler, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında olan alanlar, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olup da Kültür Bakanlığınca satılmasına izin verilmeyen taşınmazların bulunduğu yerler, 1164 sayılı Arsa Ofisi Kanunu amaçlarında kullanılacak taşınmaz mallar, Maliye Bakanlığınca belirlenecek bölge, il ve ilçeler, 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 12 nci maddesi uyarınca toplulaştırma yapılan yerler, olarak sıralanmaktadır.
Bu kanun ile; Hazinenin mülkiyetinde iken herhangi bir nedenle ve yolla mülkiyetinden çıkmış ya da başka Yasaların kapsamı içinde kalan yerler ile üzerinde sınırlı ayni hak tesis edilen yerler hariç olmak üzere, 26.7.1972 - 9.10.1987 tarihleri arasında mülga 2613 ve 766 sayılı Yasalar gereğince miktar fazlası olarak Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz malların zilyedine veya mirasçılarına 2.7.1964 tarih ve 492 sayılı Harçlar kanununun 63 üncü maddesine göre hesaplanacak değer üzerinden devredilmesi öngörülmektedir.
Bu kanun ile devri yapılamayacak taşınmaz mallar; Kamu hizmetine tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılan, Deniz kıyı kenar çizgisine 1 000 metre,tabii ve sun‘i göl kenar