17 AĞUSTOS DEPREMİNİN YILDÖNÜMÜNDE ODA BASIN AÇIKLAMALARI

17.08.2009

17 Ağustos depreminin 10. yıldönümünde TMMOB'ye bağlı odalar birer basın açıklaması yaptı.

HKMO: MARMARA DEPREMİ ve İHMALLERİN 10. YILI

Büyük kayıplara neden olan, 7.4 büyüklüğündeki 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi‘nin üzerinden 10 yıl geçti, ama ülke olarak acımız hala tazeliğini koruyor. Ne yazık ki, siyasal iktidarlar, yüzyılın en büyük ve yıkıcı depremlerinden olan ve felakete dönüşen bu doğal afetten herhangi bir ders çıkarmamış olacaklar ki geçtiğimiz 10 yıl içinde konuyla ilgili gerekli çalışmaların ve düzenlemelerin yapılmadığı görülmektedir.

Türkiye‘nin önemli bir deprem kuşağı üzerinde bulunduğu, yaşanacak olası bir depremde büyük kayıplara neden olabilecek risklerin halen ciddi boyut taşıdığı  bilinmektedir. Yıllardır düzenlenen bilimsel kongre ve sempozyumlarda bu konuya dikkat çekilmekte, kaybın en alt düzeye indirilmesi yönünde öneri ve uyarılar yapılmaktadır. Buna rağmen, özel olarak deprem, genel olarak ise afet yönetimi konusunda kayda değer bir ilerleme olmamıştır. Yapılan düzenlemeler, getirilen uygulama ve yaptırımlar ise bir taraftan kamu denetimini yok ederken diğer taraftan rantı öne çıkarmaktadır. Buna bağlı olarak da geçtiğimiz 10 yıl içinde gerek konut ve işmerkezi olarak kullanılan ve gerekse kamu binası niteliğindeki yapıların depreme dayanıklılığının arttırılması yönünde yeterli çalışmalar yapılmamış, olası riskler için gerekli önlemler istenilen düzeyde alınmamıştır. Başta İstanbul olmak üzere bu yönde ayrılan maddi kaynakların farklı amaçlarda kullanıldığı ise dile getirilmektedir.

Fakat içinde bulunduğumuz süreç, önlem alınması bir yana, eksik de olsa var olan düzenlemelerin ortadan kaldırıldığını göstermektedir. Bunun en büyük göstergelerinden biri Afet İşleri Genel Müdürlüğü‘nün tasfiyesidir. Bu düzenleme ile bu güne kadar Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen hizmetlerin hangi kurum ve kuruluşça yürütüleceği kesin olarak bilinmemekle birlikte bu hizmetlerin de sermayeye açıldığı anlaşılmaktadır. Yeni yasayla kamusal bir hizmet olan Afet Yönetimi hizmetleri ticarileştirilmektedir. Afet ve Acil durum gibi ekonomik, teknik, sosyal, psikolojik boyutların iç içe geçtiği alanlar, uluslararası aktörlerce şekil ve içerik açısından denetlenen, sigortacılık piyasalarının ve özel işletmelerin kontrolüne terk edilmektedir. Afet ve acil durum hizmetleri satılır hale getirilmektedir. Afet yönetiminin de ekonomik ve siyasi fırsata dönüştürülmek için listeye alındığı görülmektedir.

Doğal afetlerin felakete dönüşmemesi için başta mühendislik hizmetleri olmak üzere afet öncesi, afet anı ve sonrasına ilişkin bilgi ve teknolojilerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ancak var olan kurumsal yapılanmaların daha ileri düzeye taşınması gerekirken gerilemeye gidildiği görülmektedir. Bunun sonuçları da çok yakın bir zamanda Karadeniz‘de yaşanan sel felaketi ile gözler önüne serilmiştir. Uygulamaya konulan politikaların insan odaklı değil de kar odaklı olması, yaşamımızı, bölgemizi ve yurdumuzu gittikçe doğal afetler karşısında daha savunmasız hale getirmektedir. Rant peşinde koşanlar, can ve mal kayıplarını göz ardı etmekte, kendi çıkarlarını insan yaşamının önüne koymaktadır. Yaşanılan afetlerde kaybedilen hayatlar ve beraberinde gelen sosyal yıkımlar ve ekonomik sıkıntılarla boğuşan yurttaş, siyasal iktidarlarca uygulamaya konulan politikalar ile yalnız bırakılmaktadır.

Gündeme gelebilecek doğal afetlerde kayıpların en aza indirilmesi amacıyla yapılacak düzenlemelerin hiç bir siyasi kaygıya ve rant kaygısına kapılmadan gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım her şeyden önce bir insanlık görevdir. İnsana ve yaşama saygıdır.  Yerleşim alanlarının seçiminden kentlerin planlamasına, yapı dayanıklılığından zemin koşullarının belirlenmesine ve çağdaş kentlerin yaratılmasına kadar tüm mühendislik hizmetlerinin yürütülmesinde, mesleki etik ve mesleki davranış ilkeleri asla zedelenmemelidir. Hem siyasal baskılara hem de rant ilişkilerine karşı mühendisler onurlu duruşlarını sürdürmelidirler. Yoksa insanlığa ve doğaya karşı hep suçlu kalacaklardır.

Marmara Depremi‘nin 10. Yılında yaşamını kaybedenleri saygı ile anıyor ve afetlerin felaketlere dönüşmemesi için bu süreçte imzası olan herkesi sorumluluğa ve bilinçli olmaya çağırıyoruz.

TMMOB HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI

 

  

  

JFMO. "17 AĞUSTOS 1999: YÜZYILIN AFETİNİN 10. YILI"

 

            17 Ağustos 1999 yılında yaşadığımız büyük depremden bu yana on yıl geçti. Sanayimizin -ekonomimizin kalbi olan Marmara Bölgemizde meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem yaklaşık 30.000 insanımızın ölümüne, 23.983 insanımızın yaralanmasına, 324.000 konutun hasar görmesine, yaklaşık 30 milyar dolar maddi kaybın meydana gelmesine neden olmuştur. Halkımızın güvenli barınma hakkı ve sağlığı hiçe sayılarak depreme dayanıklı yapı tasarım ilkeleri ve zemin özellikleri dikkate alınmadan konutlar, sanayi tesisleri, ulaşım - iletişim altyapıları inşa edildi. Bunlara bir de kalitesiz ve yeterli kontrolü olmayan yapılaşma eklenince yaşadığımız bu felaket kaçınılmaz oldu. Yaşamını yitiren insanların acısını yüreğimizde taşıyoruz. Deprem sonrasında yaşamları kararan insanların yaşadığı sosyal deprem ve umutsuzluğun bir daha yaşanmaması için yetkilileri uyarıyor, duyarlılığa davet ediyoruz.

            Türkiye topraklarının %93‘ü, nüfusunun %98‘i, sanayi kuruluşlarının %98‘i deprem bölgeleri içinde yer almakta, barajlarımızın %95‘i bu tehlikeli hat üzerinde bulunmaktadır. Ülkemiz deprem tehlikesi ile iç içe yaşamaktadır. Yerleşim ve yapılaşma amaçlı yer seçimi çalışmalarında depremsellik, deprem risk analizi ve deprem tehlikesi konularını içeren sismoloji Jeofizik Mühendisliğinin alt bilim dalıdır. Bu gerçeklere rağmen deprem eğitimi alan başta Jeofizik Mühendisleri olmak üzere mühendis, mimar ve şehir plancılarının deprem riski konusundaki uyarıların dikkate alınmamış, hukuksal ve ekonomik önlemler için yeterli adımlar atılmamıştır. Asrın felaketi kabul edilen 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri sonrasında geçen 10 yıllık sürede afetlere öncelik veren bir İmar Yasası çıkarılmamış, ilgili kurumlar arasında koordinasyon kurulamamış afet politikaları güncelleştirilememiştir.

            Depremde ve afette en önemli konulardan biri, zeminin özelliklerinin ve yeraltı yapısının tanınmasıdır. Yeraltı yapısının ve zeminin tanımlanmasında en önemli bilim dallarından biri olan Jeofizik Mühendisliğinin önemi yetkililer tarafından anlaşılamamış olup yasa ve yönetmeliklerde hak ettiği yer verilmemektedir.

            Gelişmiş ülkelerde jeofizik yöntemler zemin araştırmalarında birinci öncelik sırasında olmasına rağmen, ülkemizde yasa ve yönetmeliklerde tam olarak yer almamaktadır. Yasa ve yönetmeliklerimiz tekrar gözden geçirilmeli, kamu yararına, ülke ekonomisine sosyal dengelerin korunmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

            1999 Depremlerinden sonra bilim adamları tarafından İstanbul başta olmak üzere, Marmara Bölgesi için en büyük tehlike olan Marmara Depreminin gerçekleşme olasılığı, büyüklüğü hakkında araştırmalar yapılmış, kamuoyu uyarılmıştır. Bilim adamları tarafından yapılan bu uyarılar sorumlularca dikkate alınmamıştır. Hükümet, deprem tehlikesi ortadan kalkmış ve riskler yok edilmiş gibi Ulusal Deprem Konseyi‘ni kapatmış, afetten önce alınacak önlemler önemsenmeyerek afet sonrası çalışmalara ağırlık vermiştir.

            Halkımızın deprem tehlikesinin yanı sıra, deprem riskinin azaltılması, yerleşim - yapılaşma konusunda bilinçlendirilerek duyarlı toplum bilincinin yerleştirilmesi çalışmaları yapılmamıştır. Afetlere öncelik veren İmar Yasası çıkarılamamış, kanun, yönetmelik ve genelgeler sadeleştirilerek uygulanabilir hale getirilememiştir. Kamu kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, depreme karşı toplum bilinci oluşturulmasına yönelik ortak eğitim faaliyetleri düzenlenmelidir. Toplumun bütün kesimleri arasında kamu yararı ve ülke çıkarları doğrultusunda dinamik bir ilişki oluşturulmalıdır.

            Deprem bölgelerindeki birçok belediyede imar planına esas etütlerde jeofizik raporlar yönetmeliklere rağmen kabul edilmemektedir. Kentlerin nazım imar planları yapılarak yerel zemin koşullarına göre (afet haritaları, mikrobölgelendirme haritaları, plana esas jeofizik, geoteknik etütler) kent yerleşim - yapılaşma haritası çıkarılamamıştır.

            4708 sayılı Yapı Denetim Kanununda çok önemli ciddi eksiklikler vardır. Jeofizik Mühendislerinin yapı denetim kuruluşlarında kurucu, ortak ve denetçi olması sağlanmalıdır. Uygulama sadece 19 il ile sınırlı kalmayıp tüm yurtta yayılmalıdır. Yapı Denetim uygulaması bir piyasa alanı olarak görülmemelidir.

            Siyasal iktidar mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetlerini özelleştirmeci anlayışlardan soyutlanmalı, planlı kalkınma ve sosyal adalet ilkelerine uygun olarak yürütülmesini sağlamalıdır. TMMOB ve bağlı Odaların birikimlerinden faydalanılmalıdır.

            İmar planlarına altlık teşkil eden jeofizik - geoteknik etütler yapılmadan yeni yerleşim alanlarıbelirlenmemelidir. Parsel ve ada bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilememelidir. Tüm belediyelerimizde mühendislik sismolojisi - jeofiziği yapılmamış zemin etüt raporları kabul edilmemelidir.

            Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı‘nın teşkilat ve görevleri hakkında Kanun, 29.05.2009 tarihinde 5902 nolu Resmi Gazete‘de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun bu hali ile ülkemizin afet gerçeğine uymadığı ve yeni sorunları da beraberinde getireceği aşikârdır. Doğal afetlerle ilgili değişik birim ve kurumların tek çatı altında toplanması, deprem ve doğal korunma konusunda ihtiyacı gidermeyeceği açıktır. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı‘nda Jeofizik Mühendislerine ihtiyaç olmasına rağmen yeterli düzeyde istihdamın düşünülmemesi çok büyük eksikliktir. Böyle bir yapılanma depreme karşı duyarsızlığın devam ettiğinin bir göstergesidir.

            Sonuç olarak;

            Deprem ve afetlerle ile ilgili yasal düzenlemeler kamu yararına uygun olarak düzenlenmelidir. Jeofizik Mühendisliğine yasa ve yönetmeliklerde hak ettiği yeri ve görevi verilmelidir. Depremler kader değildir. Deprem öldürmez; bina öldürür. Deprem hasar, zarar ve can kayıplarının azaltılmasının tek yolu, mühendis, mimar ve şehir plancılarının ortak katkı ve çabalarıyla depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamaktır. Bunun için deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu yararı ve ülke çıkarını gözeten ulusal bir deprem politikası oluşturmaktır.

            Gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, yasaların uygulanması sağlanmalı, sağlıklı ve güvenli yapı üretimi için kamusal denetim etkinleştirilmelidir.

            Tüm dileğimiz depremlerin can ve mal kaybına neden olmadığı günlere ulaşmamızdır.

 

DEPREMLER ÜLKEMİZİN YAZGISI OLAMAZ!

 

AFETLERİN ZARARLARI ALINACAK ÖNLEMLER İLE EN AZA İNDİRİLEBİLİR!

 

Saygılarımızla.

 

 

TMMOB JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI

XII. DÖNEM YÖNETİM KURULU

  

  

  

  

JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI BASIN AÇIKLAMASI

 

17 Ağustos 1999 tarihinde; 45 saniyede, on binlerce canımızı yitirdik, yüz binlerce konutumuz hasar gördü,  milyarlarca dolar maddi kaybımız oldu...

Süreç içinde maddi kayıplar telafi edilse de yitirdiğimiz insanlarımızın acısını hala yüreğimizde yaşamaya devam ediyoruz. Benzer acıları yaşamamak için ilgili meslek Odası olarak, 10 yıl boyunca yaptığımız gibi bundan sonra da kamuoyunu bilgilendirmeye ve yetkilileri uyarmaya devam edeceğiz. 

 

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin devasa boyutta bir felakete dönüşmesinin temel nedeninin; yeterince mühendislik hizmeti görmemiş depreme dayanaksız yapılar ile  sağlıksız ve plansız kentleşmeler ve yerleşim alanlarının belirlenmesinde yanlış yer seçimi olduğu gerçeği artık herkes tarafından kabul edilmiştir.

 

Deprem, ülkemizin jeolojik yapısı gereği yüzölçümümüzün % 96 sını tehdit eden yadsınamaz bir gerçekliktir. Biliyoruz ki, en aktif fay zonları üzerinde bulunan ülkemizde bir doğa olayı olarak deprem, kaçınılmaz olarak tekrar karşımıza çıkacaktır. Bu jeolojik gerçekliğin bilinmesine karşın, doğa olayının büyük bir afete dönüşmesinin ardından geçen on yıl sonra bugün, yaşadığımız çevrenin afetlere karşı daha güvenli olduğu söylemek mümkün değildir.

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak soruyoruz. Aradan geçen süre içinde yapılması gerekenler yapıldı mı?

 

17 Ağustos 1999 Marmara depreminin yıkıcı sonuçları, ülkemizin temel aldığı afet stratejisi olan "Yara sarma" yaklaşımı ile, afet sırasında ve sonrasında yapılması gereken  arama-kurtarma, acil yardım, geçici iskan, yeni yerleşim yeri seçimi ve kalıcı konut inşa edilmesi işlemleri eksikli de olsa yerine getirilmiştir.

 

Ancak, afet tehlikeleri açısından hassas bir coğrafyada bulunan ülkemizde, yara sarma yerine en temel görev olması gereken  afet tehlikelerinin önlenmesi ve/veya afet risklerinin azaltılması konusunda yeterli hazırlığın yapıldığını söylemek mümkün değildir.

Bugün bütün dünyada kabul edilen, afet öncesi hazırlık çalışmalarına yapılan bir birim harcamanın afet sonrası yapılacak 7 birim harcamaya karşılık geldiği gerçeğinden hareketle, afetlerle mücadele stratejisinin; hazırlık, planlama ve zarar azaltmayı önceleyen bir anlayışla kurgulanması gerekmektedir. Kısacası, kriz  yönetiminden önce risk yönetimine öncelik veren bir afet yönetimi anlayışı ile doğa olaylarının afete dönüşmesinin önüne geçmek mümkün olacaktır.

 

Ülke olarak aradan geçen 10 yıl sonunda sormak gerekiyor:

•-         Afet risklerini azaltmaya yönelik ulusal afet politikaları oluşturuldu mu?

•-         Ülkemiz afet tehlike haritaları hazırlandı mı?

•-         Afetlerle doğrudan ilintili yasalarda tek bir değişiklik yapıldı mı?

•-         Afet risklerini azaltmaya yönelik bütçe kalemleri, fonlar  oluşturuldu mu?

•-         Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürü geliştirilebildi mi?

 

Bu sorulara  olumlu bir cevap vermek mümkün değildir.

 

17 Ağustos 1999 sonrasında, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca düzenlenen, her kesimden  temsilcilerin katılımıyla Deprem Şurası ile Kentleşme Şurası‘ nın gerçekleştirilmesi olumlu bir gelişme olmasına karşın; şura kararlarının hayata geçmesi konusunda önemli bir ilerleme sağlanamamıştır. Şura raporlarında ısrarla vurgulanan Afet, İmar ve Yapı Kanunlarının  yeniden düzenlenmesi konusunda aradan geçen süre içinde herhangi bir gelişme olmamıştır.

Yasa bazında gerekli değişiklikler yapılmamasına  karşın 17 ağustos depremi sonrasında yürürlüğe konan Yönetmelik ve Genelgelerle, güvenli yapılaşmanın ilk adımı olan zemin etütlerinin ve sağlıklı kentleşmenin altlığını oluşturan imar planlarına esas Jeolojik-Jeoteknik etütlerin zorunlu hale getirilmesi önemli bir gelişme olmuştur. Afet risklerinin azaltılması açısından yaşamsal öneme sahip bu düzenlemelerin uygulanması ve hayata geçirilmesi konusunda  yerel yönetimlerin yeterli duyarlılığı göstermemeleri, hala yeterince ders almadığımızı göstermektedir.

 

Afet risklerinin azaltılması sürecinde önemli bir rolü olan Yerel Yönetimlerin,  başta jeoloji mühendisi olmak üzere teknik personel alt yapısı güçlendirilerek, uygulama ve denetim görevlerini yerine getirmeleri acil bir görevken bugün arzu edilen bir düzeyde olunmadığı bir gerçektir.

 

Ülkemizde afet yönetiminin temel sorunlarından biri olan çok başlılık ve koordinasyon sorununun aşılması için  Afet Müsteşarlığı kurulması önerimiz siyasal iktidarlar tarafından dikkate alınmamış, bunun yerine risk yönetimine ağırlık vermeyen, acil durum ve kriz yönetimini ön planda tutan  Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı oluşturulmuştur. Başta Afet İşleri Genel Müdürlüğü olmak üzere mevcut kurumların kapatılarak bilgi birikimlerinin önemsenmediği, mevzuatı ve örgütlenme yapısı ülkenin afet potansiyeline denk düşmeyen, risk  yönetimi ve jeolojik hizmetlere yeterli önemi vermeyen bu yeni yapılanma ile afet hizmetleri konusunda belirsiz bir ortam yaratılmıştır. 

 

Bütün bu göstergeler 17 Ağustos sonrasını iyi değerlendirmediğimizi ve dersimize yeterince çalışmadığımızı göstermektedir. Unutmamalıyız ki kaybettiğimiz zaman ilerde yaşanacak afetlerde kayıplarımızın artmasına neden olacaktır.

 

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, ülkemizin jeolojik yapısı nedeniyle sıkça karşılaştığımız ve karşılaşacağımız depremlerin, yıkıcı afetlere dönüşmesinin önüne akıl, bilim ve mühendislik yaklaşımı ile geçebileceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

 

Depremler önlenemez ancak zararlarını azaltmak mümkündür. Rant ilişkilerinin üzerinde şekillenen  kentleşme politikaları yerine toplumsal  ihtiyaçları önceleyen  kentleşme  politikalarını geliştirmek, buna uygun imar, afet ve yapı mevzutına ilişkin yasal düzenlemeleri ivedilikle gerçekleştirmek, risk yönetimini esas alan bir afet yönetim sistemini oluşturmak ve toplumun afet bilinci ile afetlere karşı mücadele kültürünü geliştirmek zorundayız.

 

Depremler bu coğrafyanın jeolojik  yapısının kaçınılmaz sonucudur.

Ancak, afetler bu ülke insanının kaderi değildir.

  

 

TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI

YÖNETİM KURULU

 

 

 

MMO BASIN AÇIKLAMASI

TMMOB Makina Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ:

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, Afetlere İlişkin Yürürlükteki Mevzuatın Eksikliklerini ve Sorunları Bir Bütün Olarak Açığa Çıkarmıştır.

Marmara Depremi Sonrası Yapılan İncelemelerde Depremlerde Oluşan Kayıpların % 80‘e Varan Kısmının, Taşıyıcı Sistemlerin Gördüğü Zarara Bağlı Olarak Tesisatlarda Oluşan Hasarlar Nedeniyle Meydana Geldiği Tespit Edilmiştir.

15 Milyon Civarındaki Yapı Stokunun % 55‘i Ruhsatsız ve Kaçak, % 60‘ı 20 Yaş Üzeri Konutlardan Oluşmakta, % 40‘ının Depreme Karşı Güçlendirilmesi Gerekmektedir. Bu nedenle TMMOB ve Bağlı Meslek Odalarının Görev ve Yetkilerinin Netlikle Tanımlandığı Yeni Bir "Yapı Tasarım, Üretim ve Denetim Süreci Modeli"ni İçerecek Yeni Bir "Yapı Denetimi Yasası" Çıkarılmalıdır.

 

17 Ağustos 1999 Marmara Depreminde 367 bin 479 konut ve işyeri hasar görmüş; resmi rakamlara göre 17 bin 480 yurttaşımız yaşamını kaybetmiş, 43 bin 953 yurttaşımız yaralanmış, 600 bin kişi evsiz kalmış, yaklaşık 16 milyon insan depremden etkilenmiş ve 12-19 milyar dolar ekonomik maliyet söz konusu olmuştur.

Topraklarının % 93‘ü, nüfusunun % 98‘i, sanayi kuruluşlarının % 98‘i, barajlarının % 95‘i deprem bölgeleri içinde bulunan ve bin civarındaki enerji santralinin % 41‘inin birinci derece deprem bölgesinde yer aldığı Türkiye‘nin büyük Marmara Depreminden henüz yeterince ders çıkarttığını söylemek olanaklı değildir. Afetler gerçekleştikten sonra gündeme gelen yara sarmacı ve zararların asgari düzeyde giderilmesi için mevzuat düzenlemelerine başvurulması yaklaşımı, Marmara depreminde de izlenen yanlış bir yöntem olmuştur.

"Türkiye‘de Deprem Gerçeği ve TMMOB Makina Mühendisleri Odası‘nın Önerileri" Oda Raporunda da irdelediğimiz üzere, depremlerin etkileri nüfus yoğunluğu yanında esasen sanayileşme ve özellikle yanlış kentleşme/yapılaşma politikaları ile yakından ilgilidir. Bu noktada yıllardır uygulanan siyasi ve ekonomik rant amaçlı, hatalı ve denetimsiz yapılaşma dikkat çekicidir.

Kamusal hizmetlerde olduğu gibi afetlerle ilgili yasa ve mevzuatlara ilişkin yaklaşımlarda da özelleştirme ve piyasaya açılmacılık egemen kılınmıştır. Yeni bir büyük deprem olasılığının artmasına karşın deprem bölgelerindeki okullar, hastaneler ve diğer kamu yapıları bilimsel olarak incelenmemiş, kentsel yaşamda rant olgusu, can ve mal güvenliği kaygısının önüne geçmiştir.

Mühendislik önlemlerini içeren "afet yönetimi" çalışmaları yürütülmemiş, Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi oluşumu v.b. girişimlerin hakkı verilmemiş, 2000 yılında oluşturulan ve önemli saptamalarda bulunan Ulusal Deprem Konseyi 2007 başında feshedilmiştir.

Diğer yandan yapıların güvenli oluşu, tasarımdan projelendirme ve üretime kadar "yapı denetimi" konusunu birinci dereceden önemli kılmaktadır. Ancak 1999 sonrası "yapı denetimi düzenlemeleri"nde denetimsiz yapılaşmayı teşvik eden, kamusal denetim alanını ticarileştirerek özelleştiren, katılımcılığı reddeden, meslek odalarının önerilerine kapılarını kapatan bir yaklaşım tercih edilmiştir.

4708 sayılı Yapı Denetim Yasası‘nda ciddi eksik ve yanlışlar bulunmaktadır. Yasa, milli gelirden en yüksek payı alan 19 ili kapsamaktadır. "Türkiye Deprem Haritası"na göre 35‘i "Birinci Dereceden Deprem Bölgesi" içinde yer alan diğer 62 ilimizin yasa kapsamı dışında tutulması, yapı denetimine ne denli ticari yaklaşıldığını göstermektedir.

Diğer yandan yasa yapıları yalnızca bina taşıyıcı sistemlerden ibaret görmektedir. Oysa Marmara Depremi sonrası yapılan incelemeler, oluşan kayıpların % 80‘e varan kısmının, taşıyıcı sistemlerin gördüğü zarara bağlı olarak tesisatlarda oluşan hasarlar nedeniyle meydana geldiğini göstermiştir.

Ayrıca 1999 depreminde hasar tespitleriyle ilgili yaşanan hukuki kaosun ortaya çıkmasında büyük rol oynayan; hasar tespit çalışmalarına katılan personelin büyük bir bölümünün deneyimli, eğitimli, belgelendirilmiş olmaması ve hasar tespit ölçütleri ile hasar tespit formlarının yeterli olmaması gibi sorunlar halen çözümlenmemiştir.

15 milyon civarında yapı stokunun bulunduğu ve bu stokun % 55‘inin ruhsatsız ve kaçak, % 60‘ının 20 yaş üzeri konutlardan oluştuğu ve % 40‘ının depreme karşı güçlendirilmesi gerekmektedir. Ancak 2010-2014 yılları için öngörülen çalışmalar için, "Çok sayıda binanın detaylı mühendislik hesapları ile deprem güvenliğini belirlemek hem insan kaynağı hem de finansal açıdan mümkün değildir" denilerek ülkemiz mühendislik birikimi ve kamusal denetim tasfiye edilmek istenmektedir.

Bu gerçeklere deprem bölgesindeki sanayi tesisleri, enerji, yakıt hatları yerleşimi sorunları ve yanlış doğalgaz uygulamaları da eklenmektedir. Bu noktada uzmanlık alanımız olan doğalgaz projelendirme ve tesisat montaj faaliyetleri TMMOB Makina Mühendisleri Odası‘nın denetimi dışında, yer yer mühendis bile olmayan kişilerce yürütülmektedir. Bu konuda özellikle İGDAŞ ve diğer illerdeki kentsel gaz dağıtım kuruluşları ile EPDK, Odamızın ısrarla sürdürdüğü denetim ve gözetim için işbirliği tekliflerine duyarlı ve açık olmalıdırlar.

Deprem sorununa kalıcı önlemler için bazı önerilerimiz şunlardır:

•·        Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetleri yoluyla bilim ve tekniğin toplum yararına sunumu ve sosyal devletin planlı, dengeli kalkınma, bölgesel planlama gibi unutulmuş araçları deprem, kent ve güvenli yapılaşmada devreye sokulmalıdır.

•·        Üniversiteler, TMMOB ve bağlı meslek odaları ile uygulamacı kamu kurumlarının birikimine dayanarak, piyasacı/özelleştirmeci anlayışlardan bağımsız bir önlemler bütünü oluşturulmalı; deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu yararını gözeten ulusal bir deprem politikası belirlenmeli, bu çerçevede bir Ulusal Deprem Stratejisi, Türkiye Deprem Master Planı ve Afet Yönetimi Stratejik Planı hazırlanmalıdır.

•·        İmar, Yapı, Dönüşüm Alanları, Yapı Denetim ve Afet Yasaları TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla yeniden düzenlenmelidir.

•·        Deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılması için yapı denetiminde planlama, tasarım, üretim ve denetim süreçlerinin yeniden düzenlenmesine ve meslek odalarının sürece daha etkin katılımını sağlayacak yeni bir tasarım, üretim ve denetim süreci modeline ihtiyaç vardır. İmar Yasası ve bağlı ikincil mevzuat bu model esas alınarak düzenlenmeli; ticarileştirmeyi esas alan mevcut Yapı Denetimi Yasası özel olarak iptal edilmeli ve yeni bir yasa çıkarılmalıdır.

•·        "Yapı denetimi"nin anahtarı "mesleki denetim", onun olmazsa olmaz koşulu da TMMOB‘ye bağlı meslek odalarının yürüttüğü "Uzmanlık ve Belgelendirme" faaliyetleridir. Yapı Denetimi ile ilgili kamusal yapılanmalarda TMMOB ve bağlı Odalar, görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanarak temsil edilmelidir. Denetçi belgeleri ve takibi TMMOB‘ye bağlı Odalar tarafından verilmelidir. Yapı denetimi mekanizmasında yer alan meslektaşların sicilleri TMMOB ve ilgili Odalar tarafından tutulmalıdır. Meslek içi eğitimler TMMOB‘ye bağlı Odalarca yapılmalıdır.

•·        Bina ve doğal eki mekanik tesisatının tasarım, üretim ve bakımında üretenler ve denetleyenler MMO tarafından belgelendirilmiş konunun uzmanı mühendisler olmalı ve bu husus yasal düzenlemeler ile Yapı Denetimi Yasasında özel olarak yer almalıdır.

•·        Deprem ve yapı denetimiyle ilgili davalarda mahkemeler TMMOB‘ye bağlı ilgili Odalarla kurumsal ilişki geliştirmeli, bilirkişilik sistemi gözden geçirilmelidir.

•·        TMMOB tarafından hazırlanan "Yetkili Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Belirlenmesi ve Belgelendirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı" ivedilikle yasalaşmalıdır.

•·        Deprem tehlike analizlerinde kullanılan ve temel veri tabanı niteliğindeki "Diri Fay Veri Tabanı" oluşturularak işler hale getirilmelidir.

  • Okul ve hastaneler başta olmak üzere kamu yapılarının depreme karşı güvenli olup olmadıklarının tespiti için konunun uzmanı mühendisler tarafından kontrollerine yönelik bir çalışma başlatılmalı, bu çalışmada Üniversiteler, TMMOB‘ye bağlı ilgili Meslek Odaları ve Belediyelerin yer alması sağlanmalıdır.

•·        I. ve II. sınıf gayri sıhhi müesseseler kapsamına giren tesislerin birbirlerine güvenlik-yaklaşma mesafelerinin ne olması gerektiği konusunda gerekli çalışmalar yapılarak, standartlar ve koşullar imar mevzuatına aktarılmalıdır.

•·        Deprem bölgelerinde bulunan LPG depolama ve dolum tesisleri gibi tüm endüstriyel tesislerin risk analizlerinin yapılması sağlanmalıdır. Bu tür tesislerin güvenlik mesafelerinin taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi bir zorunluluktur. Bu mesafeler içinde yer alan yerleşim alanlarının kamulaştırılma finansmanı tesis sahipleri tarafından sağlanmalı, bu alanlar Bakanlar Kurulu Kararı ile "afet bölgesi", "yapı yasaklı alan" ilan edilmelidir.

•·        Sağlık, su, yağmur suyu, atık su, sıcak su, kızgın su, buhar, kızgın yağ, ısıtma, soğutma, asansör, doğalgaz, LPG, sanayi gazı, yakıt, yangın, acil durum/ışıklandırma, yangın, elektrik, yalıtım, güvenlik, depolama, havuz, iletişim, ulaştırmaya ilişkin tüm tesisat uygulamaları deprem, acil ve afet durumları açısından incelenmeli ve TMMOB ve bağlı Odalarının eğitim, belgelendirme, denetim süreçlerine tabi kılınmalıdır.

•·        Doğalgaz, elektrik, ısıtma kazanları, jeneratörler ve gaz tesisatları için erken uyarıcı ve gaz/akım kesici sistemler uygulanmalı, denetimleri meslek odalarınca yürütülmelidir.

  • Doğalgaz firmalarının MMO‘dan yetki belgeli mühendislerle çalışması sağlanmalıdır. Doğalgaz projeleri ve montaj denetimlerinin MMO‘nun mesleki denetiminden geçirilmesi sağlanmalıdır.

•·        Bu önlemler yanı sıra binalar ve sanayi tesislerindeki mekanik tesisat ve doğal gaz tesisatlarına ilişkin kamuoyunun bilinçlenmesi sağlanmalıdır. Toplumun bilinçlendirilmesi meslek odaları, üniversiteler, ilgili kamu kurumları ve ilgili kuruluşların katılımıyla ve bir seferberlik atmosferi içinde yapılmalıdır.

  • Depremlere karşı toplumsal önlemler bağlamında mahallelerden başlayarak katılımcılığı temel alan örgütlenmelere yönelinmelidir.
  • Deprem mühendisliği ile ilgili lisans programı önerilerinin tartışmaya açılması sağlanmalıdır.

Makina Mühendisleri Odası, deprem sonrasında yaşamları karanlığa sürüklenen insanların yaşadığı sosyal deprem ve umutsuzluğu, bir gecede kararan hayatları, yıkılan hayalleri unutmamıştır. Bütün yetkilileri bir kez daha uyarıyor, duyarlılığa davet ediyor ve önlemler bütünlüğü için işbirliğine çağırıyoruz.

  

Emin KORAMAZ

TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI

Yönetim Kurulu Başkanı

 

 

 

 

MİMARLAR ODASI:  1999 DEPREMLERİNİN ONUNCU YILINDA,

BİZ DEĞİL, DOĞA KONUŞUYOR VE UYARIYOR!...

  

Ne yazıktır ki 21. yüzyılda, insanoğlunun teknolojik gelişmesine övgüler sunduğumuz günümüz koşullarında, gelişmiş büyük kentlerimizde bile, sel, deprem, heyelan, hortum, kuraklık gibi doğa olayları hâlâ afete dönüşebilmektedir.

Yakın bir zamanda İstanbul, İzmir, Adana gibi büyük kentlerimizde yaşanan seller, daha sonra Karadeniz illerinde Ordu, Bartın, Rize, Artvin ve Giresun‘da acı bir felakete dönüşmüştür.

Bu felaketin nedeni, her zaman söylediğimiz gibi yapılaşma, ulaşım ve yaşam alanlarımızın yer seçimlerine ilişkin yanlışlardır ve bu yanlışları doğuran ranta dayalı kararlardır.

Giresun‘da Karadeniz Sahil Yolu‘nun yer seçiminden projesine kadar yanlış olduğu, yaşanan sel felaketi ile gözler önüne serilmiştir. Denizden korumak amacıyla yükseltilerek yapılan Sahil Yolu, yerleşim alanları ile deniz arasında bir set oluşturarak, yerleşim bölgesini adeta bir havuz haline getirmiştir. Çukurda kalan yerleşim alanının dolu bir havuza dönüşmemesi için s