6235 SAYILI TMMOB YASASININ YILDÖNÜMÜ
6235 Sayılı TMMOB Yasası'nın, 27 Ocak 1954 tarihinde kabul edilişinin 47. yılında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Kaya GÜVENÇ bir açıklama yaptı.
6235 Sayılı TMMOB Yasası'nın, 27 Ocak 1954 tarihinde kabul edilişinin 47. yılında bir açıklama yapan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Kaya GÜVENÇ: "Mühendis ve mimarların örgütlenmesini tanımlayan, mühendislik ve mimarlık alanlarını ve faaliyetlerini düzenleyen bu yasa ile birlikte uzun yürüyüşüne başlayan TMMOB, gücünü üyelerinden, halkından ve bilimden alarak, bağımsızlıktan, demokrasiden, barıştan ve toplumdan yana mücadelesine devam ediyor" dedi.
6235 Sayılı TMMOB Yasası‘nın TBMM‘de kabulünün üzerinden 47 yıl geçmiş bulunuyor. Bu süre içerisinde, dünyada ve Türkiye‘de bir çok siyasi ve toplumsal olay yaşanmış, bilim ve teknolojideki gelişmeler hızlı bir değişimin ve gelişimin de habercisi olmuştur.
Siyasi ve toplumsal alana dair sorunlar, bilimden ve teknolojiden ayrı değerlendirilemez. Bilim ve teknolojiyi halkın yararına kullanma ilkesini benimseyen bir çalışma ve mücadele hattını benimseyen TMMOB, bu anlayıştan hareketle bilgi ve birikimini geleceğe taşıma kararlılığındadır.
TMMOB kendi misyonu ile ilgili ipuçlarını 2000-2002 yıllarını kapsayan 36. Dönem Çalışma Programı‘nda "mesleki, ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri ve mimarları temsil etmek, onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmak; bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla" ele almak olarak belirlemiştir.
Siyasal ve ekonomik krizin derinleştiği bir ortamda, IMF‘ye tam teslimiyet anlamını taşıyan niyet mektupları imzalanmış, ülkemiz yerli ve yabancı sermayenin sömürüsüne ve talanına bütünüyle açılmış, 2001 bütçesi ile emekçi sınıflar yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmek istenmiştir. Siyasal iktidarın programında demokratikleşmenin adı bile anılmamaktadır. Böyle bir programın hayata geçirilmesi için siyasi baskı ve zor politikaları gündeme getirilmektedir. F tipi cezaevleri sürecinin tartışıldığı ve çalışmaların henüz tükenmediği bir noktada yapılan operasyonlar ve ardından meslek birliklerine, sendikalara, derneklere ve siyasi partilere uygulanan baskılar, uydurma gerekçelere dayandırılarak açılan soruşturmalar 12 Eylül Rejimi‘ni andıran bir süreci gündeme getirmiştir.
Yine Anayasa değişikliği tartışmalarının yaşandığı bir kesitte, demokratik bir Anayasa istemi dillendirilmemekte, temel sorun alanları tartışılmamakta, demokratikleşmeyi sağlayacak ve barış ortamını sürekli kılacak politikalar geliştirilmemektedir. TMMOB‘nin geçmiş yıllarda düzenlediği Demokrasi Kurultayları‘ndan taşıdığı birikim ve talepleri, böylesi süreçlere aktarma istenci ve kararlılığı halen güncelliğini korumaktadır.
Bu noktada, 12 Eylül 1980 rejiminin ve 82 Anayasası‘nın TMMOB ve Meslek Odaları ortamında yarattığı tahribatın giderilmesi için, demokratik düzenlemelerin yapılması gereği açıktır. 12 Eylül Anayasası‘nın bütünüyle değiştirilmesi, bu değişiklikler sırasında 66 ve 85 sayılı KHK ile yapılan kamuda çalışanların meslek odalarına üye zorunluluğunu kaldıran, siyasal iktidarın vesayetine, meslek alanlarımızın düzenlenmesinde müdahaleye yol açan anti-demokratik düzenlemelerin de geri alınması zorunludur.
Bu yıldönümü nedeni ile, TMMOB ortamında üretilen bazı bilgileri ve görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
- Özellikle son yirmi yılda üretim ekonomisinin bir yana bırakılarak rant ekonomisine ağırlık verilmesi ülkemizin ve halkımızın geleceğini tehlikeye atmaktadır. Ulusal bilim, teknoloji ve sanayileşme politikalarının belirlenmesi ve gerçekleştirilmesi yalnızca mühendislerin varlık nedenlerinin perçinlenmesi için değil, halkımızın refah düzeyinin yükseltilebilmesi için de en önemli hedeftir.
- Tarım, enerji, doğal kaynaklar, yerleşim, doğal ve kültürel mirasımızın korunması, çevre, vb. alanlarda IMF ve Dünya Bankasının değil, ulusal politikaların belirlenmesini ve yaşama geçirilmesini sağlayacak siyasal iradenin yokluğu, ülkemizi bir çok alanda, gelişmiş ülkelerin taşeronu durumuna düşürmektedir.
- Özelleştirme uygulamalarının ve kamu kurumlarında sürdürülen politikaların nelere mal olduğu ve yaşanan çürümüşlük özellikle de son günlerdeki, "Beyaz Enerji" operasyonu gibi soruşturmalarla gözler önüne serilmiştir. Son 17 yılda yapılan sözleşmelerin dikkatle incelenmesi, henüz çok küçük bir bölümü ortaya çıkan yolsuzlukların gerçek boyutunu ortaya çıkaracaktır.
- Bu süreç, özelleştirme uygulamalarının ve kamu kurumlarında sürdürülen politikaların iflası olarak tescil edilmek durumundayken, "her şeye rağmen özelleştirme" politikası inatla sürdürülmektedir. Telekom sıradadır. Stratejik öneme sahip, dünya rezervlerinin yaklaşık olarak dörtte üçü ülkemizde bulunan bor madenleri, bilimsel ve teknolojik araştırmalarla ülkeye daha çok katkı sağlayacak yatırımlara konu olması gerekirken, uluslararası tekellere teslim edilmek istenmektedir.
- Endüstri Bölgeleri Yasa Tasarısı ise, yabancı sermaye yatırımlarını teşvik adı altında her türlü tavizi vermek üzere hazırlanmıştır. Dileyenin dilediği yerde; İmar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma, Maden, Çevre ve Belediye yasaları gibi bir çok yasadan muafiyetle işletme ve tesisler kurmasına, hukukdışı olanlara ise af olanakları sağlayacaktır. Bu uygulamayla bilim ve uzmanlık devre dışı bırakılarak, ülkemiz her alanda "küresel yağmaya" tam ve engelsiz teslim edilmek istenmektedir. Bu düzenlemeden yararlanmak için ne ülkenin kalkınması koşulu vardır ne de kamu yararı koşulu aranacaktır. Özetle bu tasarı "koşulsuz" teslimiyet anlamına gelmektedir.
Bu örneklere birçok başka olumsuz örnek eklenebilir. Dikkat çekmek istediğimiz konu, bilime ve tekniğe aykırılıkla, hukuka aykırılığın baş başa gittiği olumsuz bir süreç yaşandığıdır.
Ülkemizde uygulanan bu rant ekonomisi, mühendislerin ve mimarların istihdam alanlarını daraltmış; ücret ve çalışma koşullarını olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle kamu kesiminde çalışan üyelerimizin ekonomik ve sosyal durumları, üretim süreçlerindeki konumları, üstlendikleri sorumluluklar ve sahip oldukları eğitim düzeyine uygun olmayan bir düzeye gerilemiştir. Kamu kesiminde çalışan üyelerimizin önemli bir bölümü, yaklaşık 600 milyon TL olarak hesaplanan asgari geçim düzeyinin yarısı kadar ücret almaktadırlar. IMF direktifleri çerçevesinde uygulanan ücret politikaları, mühendislerin ve mimarların mesleki kimliklerinde de onarılması güç hasarlar yaratmıştır. Özel sektör de kamu sektöründeki ücretleri bir veri olarak ele aldığından, bu olumsuz durum bütün üyelerimize yansımaktadır. Ayrıca, kamu sektöründe çalışan üyelerimiz arasında da ücret ve özlük hakları açısından önemli ayrımlar bulunmaktadır. Bu sorunların temel çözümü olan grevli ve toplu sözleşmeli sendikal hakların yasalaşması geciktirilmektedir.
TMMOB, Anayasanın 135. maddesinde belirtilen kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütüdür. Halkımıza ve üyelerimize karşı görevlerimizi yerine getirebilmenin en önemli koşulunu özerkliğimizde görüyoruz. Bizler, konuları, bilimin ve mühendisliğin evrensel değerlerine ve toplumun çıkarlarına göre irdelemeye ve çözüm önerilerinde bulunmaya devam edeceğiz.
Sonuç olarak mühendislerin ve mimarların örgütlenmesini tanımlayan, mühendislik ve mimarlık alanlarını ve faaliyetlerini düzenleyen bu yasa ile birlikte uzun yürüyüşüne başlayan TMMOB, gücünü üyelerinden, halkından ve bilimden alarak, bağımsızlıktan, demokrasiden, barıştan ve toplumdan yana mücadelesine devam etmektedir.
Kaya GÜVENÇ
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı