7. GIDA MÜHENDİSLİĞİ KONGRESİ DÜZENLENDİ

28.11.2011

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen 7. Gıda Mühendisliği Kongresi 24-26 Kasım 2011 tarihlerinde Ankara`da gerçekleştirildi.

Gıda sektörünün paydaşlarını bir araya getirmeyi, gıda zincirinin tüm bileşenlerini kapsayacak biçimde bilimsel ve teknolojik çalışmaları paylaşmayı, AR-GE önceliklerini tartışmayı, yenilikleri aktarmayı ve tüm paydaşların yer aldığı ortak bir tartışma alanı oluşturmayı hedefleyen Kongre‘nin açılışında Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Petek Ataman, TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı Selçuk Uluata ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakbil birer konuşma yaptı.

TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı Selçuk Uluata‘nın konuşma metni:

Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum

Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan arkadaşlarıma, Düzenleme ve Yürütme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, Gıda Mühendisleri Odamızın yöneticilerine, Oda çalışanlarına, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancıları temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır. TMMOB bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürmek kararlılığındadır. TMMOB bu çalışmalarını bilimin ve tekniğin ışığında, bilim insanlarının yol göstericiliğinde ve 50 yılı aşkın geçmişinin birikimi ile yürütmeye kararlıdır.

TMMOB ve Bağlı Odaları ülkemizde meslek alanları ile ilgili gelişen ya da gelişebilecek her türlü konuda görüş oluşturma, oluşan görüşleri geliştirme ve bunları kamuoyu ile paylaşma çalışmalarını eleştirel olduğu kadar yeni açılımlar sağlayacak şekilde sürdürmektedir. İşte bugün de bu anlayışla oluşturduğumuz gıda sempozyumlarının yedincisinde bir aradayız. Görüşlerini bizlerle paylaşmak üzere bu etkinliğimize katılan herkese, sizlere çok teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

Şüphesiz bir meslek alanı ve mesleğin bağlı olduğu sektörü, yaşanılan dönemin sorunlarından ayrı tutarak konuşma yapmak çok anlamlı olmuyor. Dünyayı ve ülkemizi bizim gördüğümüz şekli ile tanımlamanın, burada yapılacak değerlendirmelere de bir önsöz olacağı kanısındayım. Bugünün dünyasına ve ülkemizin bugününe bir meslek örgütü sorumluluğumuzla baktığımızda güzel sözler söylemek ne yazık ki kolay olmuyor.

Son 30 yıldır içine sokulduğumuz kapitalist küreselleşmenin sonuçları bugün ortadadır: 1 milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, dünya nüfusunun zengin %2‘sinin dünya servetin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kapitalizmin dünyada yarattığı en büyük sorunların başında da açlık geliyor.

İnsanların aç kalmadığı, yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanabildiği bir dünya hepimizin özlemi. Ancak, bilimsel ve teknik gelişmelere ve bu alandaki olumlu çalışmalara rağmen Dünya‘da en büyük sorunların başında hala açlık gelmektedir. Dünya üzerinde yaklaşık 1 milyar insan açlıkla mücadele etmektedir. Bundan çok daha fazla sayıda insan da gizli açlık çekmekte, yetersiz beslenmektedir.

Hastalığa ve ölüme yol açan, insanların potansiyel çalışma güçlerini azaltan, çocukların öğrenme kapasitelerini etkileyen, insanlığın barış ve refah içerisinde yaşamasına engel olan açlıkla mücadelede, özellikle gelişmiş ülkelerin refah paylarını gelişmemiş ülkeler ile paylaşması gerekliliği kaçınılmaz bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bugün buna kayıtsız kalan ya da çözüm yerine polemik üreten bu ülkelere 1996 yılında düzenlenen Dünya Gıda Zirvesi‘ndeki imzalarını hatırlatmak gerekir. 1996 yılında bir araya gelen liderler 2015 yılına kadar dünya üzerindeki aç insanların sayısının yarıya indirilmesi üzerinde anlaşmaya varmışlardı. Dünyadaki açların sayısını 2015 yılına kadar yarı yarıya azaltmayı öngören Dünya Gıda Zirvesi ve bununla ilişkili "Binyıl Kalkınma Hedefi"nin gerçekleşmesi için yeterli mesafenin alındığını söylemek olası mıdır? Yaşadığımız kapitalist küreselleşme döneminde bunun mümkün olması olası mıdır? Eşitsizliği yeniden üreten, var olan politikalarla bu sorunlara çare bulunacağı şeklinde ham hayaller peşinde koşanların öncelikle bunu kabul etmesi gerekir.

Somali‘de ve Afrika kıtasının birçok ülkesinde yaşananlar iklim ve kuraklığın bir sonucu olarak yansıtılmakta, açlık bu kıtada yaşayanların kaderiymiş gibi sunulmaktadır. Açlık ne küresel iklim değişimin bir sonucu, ne de insanların kaderidir. Açlığın sebebi, gelişmiş ülkelerin daha fazla sömürme isteği, kapitalizmin yarattığı adaletsiz bölüşüm sistemidir.

Dünya ekonomik sistemi nedeniyle ürün ve üretim tercihlerindeki değişiklikler sonucu tarımdan çekilen insan gücü, bitmeyen savaşlar, hastalıklar ve tüm bunların altında yatan ekonomik sistemdir açlığı yaratan. Yarattıkları drama karşı timsah gözyaşı dökenlerin,  eşitsizliği yeniden üreten, var olan politikalarla bu sorunlara çare bulunacağı şeklinde ham hayaller peşinde koşanların öncelikle bunu kabul etmesi gerekir.

Sevgili Arkadaşlar,

Zengin ülkeler, küresel gıda şirketleri aracılığıyla kendi gereksinimlerini sağlamak için bugün başta Afrika olmak üzere çeşitli ülkeler üzerinde topraklar alarak kendi gıda rezervlerini yaratmaktadırlar. Ne yazık ki göz dikilen topraklar arasında ülkemizin bereketli toprakları da bulunmaktadır. Önümüzdeki süreçte ülke topraklarının yabancılara satışını kolaylaştıran yasal değişiklikler bizi beklemektedir.

Uygulanan neoliberal iktisat politikaların bir sonucu olarak, 1980‘li yıllardan bu yana, tarımsal üretim artışı nüfus artış hızının altında kalmaktadır.  IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü‘nün dayattığı "politikalar" Türkiye‘yi de giderek tarım ürünleri dışalımcısı konumuna sürüklemektedir.  Üç tarafı denizlerle çevrili, verimli arazilere ve geniş bitki örtüsüne sahip ülkemiz, kapitalizmin aktörlerinin dayattığı bu yanlış politikalar sonucunda bugün gıda alanında giderek artan sorunlarla baş başadır.

Yapılaşmaya tahsis edilen ekim arazileri, betonlaşma çılgınlığı ve daha fazla rant uğruna yakılan; yok edilen ormanlar, insansızlaştırılan bir coğrafyada bitirilen hayvancılık, ekilmeyen ya da ekilemeyen 2.000.000 dönüm verimli arazi, ölüm tarlalarına dönüştürülmüş mayınlı araziler sosyo-ekonomik kayıpların yanı sıra gıda hakkına da ciddi bir tecavüzdür.

Uygulanan yanlış politikalar sonucu ülkemizdeki hayvan ve bitki türleri hızla yok olmaktadır. Balıkçılıkta gelinen nokta düşündürücüdür. Balık çeşitleri gün be gün azalmaktadır.  Çok çeşitliliğin yerine bugün sularımızda bir elin parmakları kadar canlı türü kalmıştır. Türkiye tarım ürünleri ihraç eden yerine ithal eden bir ülke konumuna gelmiştir. Gıda alanındaki dışa bağımlılığın bedelini de her zamanki gibi insanımız ödemektedir.

Gıda güvenliği konusunda dünya ölçeğinde yaşanan gelişmelere paralel olarak, denetimin tek elde toplanacağı bir sistemin ülkemizde de kurgulanması ve bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Tarımsal üretimimizin sürdürülebilirliğini temin, bu potansiyele bağlı olarak gıda sanayinin gelişimini sağlamak, halkın yeterli ve nitelikli gıdaya erişmesini sağlamak ve sağlıklı nesiller oluşturmak için ilgili tarafların bu sürece katılımı sağlanmalıdır.

Bu kapsamda iyi tarım uygulamaları çerçevesinde güvenli hammadde kaynaklı güvenilir gıda üretimi için önümüzdeki dönemde daha yoğun ve bilimsel ağırlıklı çalışmalar gerekmektedir. Bu sorumluluğu kamu sektörü, üniversiteler, araştırma kuruluşları, meslek örgütleri ortaklaşa taşımalı ve sürdürmelidirler. Aksi takdirde zaman içerisinde sürdürülebilir tarımsal üretimi risk altına girmiş, gıda güvenliği tartışılır hale gelmiş, dışalıma bağımlı ve gıda dış satımında sorunlar yaşayan bir ülke olarak, karanlığın içinde kalmamız kaçınılmaz olacaktır.

Bu kongrede de Gıda alanı tüm yönleriyle uzmanları ve bilim insanları tarafından irdelenecektir. Ben kongre sonuçlarının siyasi karar vericilerce önemsenmesi gerektiğini belirtiyor, bu etkinliği düzenleyen Gıda Mühendisleri Odamızın Yönetim Kurulun ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Selçuk Uluata
TMMOB Yönetim Kurulu 2. Başkanı