AB-GATS MÜHENDİSLİK ALANINA ETKİLERİ SEMPOZYUMU İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından AB GATS Mühendislik Alanına Etkileri Sempozyumu 3-4 Haziran 2005'te İstanbul'da İTÜ Maçka Kampüsü'nde gerçekleştirildi.
Sempozyum açılış konuşmaları EMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Erol Celepsoy, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Ulusaler, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı tarafından yapıldı.
Sempozyum açılış bildirisi, AB ve GATS başlığı altında TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Baki Remzi Suiçmez tarafından sunuldu. Sempozyuma ayrıca TMMOB Saymanı Selçuk Uluata, Yürütme Kurulu Üyesi Hüseyin Yeşil, Yönetim Kurulu Üyesi Cemalettin Küçük de katıldılar.
Sempozyumda AB-GATS ve Mühendislik, AB-GATS Eğitim, İstihdam ve Sosyal Güvenlik, AB-GATS Ne Getiriyor?, AB-GATS ve Sektörel Etkileri başlıklarında dört oturum yapıldı.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı konuşmasının bir bölümünde şunları söyledi:
"Başlayan bu etkinliğimiz ile ilgili TMMOB‘nin epeyce ev ödevlerini yaptığını söylemek doğru olacaktır. Birazdan açılış sunumunda Baki arkadaşım TMMOB‘nin konu ile ilgili görüşlerini ve birikimlerini size özetle aktaracak. Ama ben de tartışmalara bu konuşma ile bir miktar girmek isterim.
Biliyorsunuz, kısa bire süre önce TMMOB Yönetim Kurulu Odalarımızın da geliştirdiği şekli ile AB-Türkiye ilişkileri ve TMMOB başlıklı kitabı kamuoyunun kullanımına sundu. 17 Aralık sürecinde aldığımız karar gereği bu kitabı hazırlamıştık.
Burada "Bizim anladığımız şekli ile Avrupa Birliği" başlıklı bölümü sizlerle paylaşmak isterim. Şöyle yazdık:
TMMOB 1973‘ten itibaren AB konusunu gündemine almış ve hemen hemen her dönemde, gündemdeki tartışmalara katkıda bulunmuştur.
Türkiye‘nin siyaset gündemindeki yerini korumaya devam eden Avrupa Birliği konusu, küreselleşme sürecine ilişkin farklı siyasetlerin kesişme noktalarından biridir. Öncelikle bu proje, bazen ileri sürüldüğü gibi, bir demokrasi projesi değildir. Kökü İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD‘nin Marshall Planı çerçevesinde ve esas olarak Avrupa ülkeleri arasında, özellikle Fransa ile Almanya arasında kömür havzaları üzerinde çıkan kavgaları önlemek üzere kurulan Kömür - Çelik Birliğine dayanıyor. Bu mesele nedeniyle çıkan savaşların birinci ve ikinci emperyalist savaşların çıkışına ve de bu savaşların da nihayetinde dünyanın üçte birinin sosyalist bir kampın kurulmasına yol açmasının, esas neden olduğu söylenebilir.
Bu kuruluş önce, önde gelen Avrupa ülkeleri arasındaki bir ekonomik işbirliği projesi haline, daha sonra da kuruluş sürecinde yer almayan diğer Avrupa ülkelerini de kapsayan bir ekonomik ve siyasi entegrasyon projesine dönüştü. Avrupa Birliği en son gelinen noktada artık tümüyle küreselleşme sürecinden bağımsız olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan bir özellik kazanmıştır.
Türkiye sermayesinin AB süreci konusundaki politikaları da başlangıçtaki beklentilerin çok farklılaşarak uluslararası sermayeyle bütünleşme sürecinin bir parçası haline dönüştü. Bu gün batı sermayesi ve AB ile bütünleşmek Türkiye kapitalizmi için küreselleşme sürecinin bir uzantısı olarak gündeme gelen bir seçenek durumundadır ve sistemin içine girdiği büyük krizden, içinden çıkılmaz boyutlara ulaşmış dış borç batağından çıkış için bir umut kapısı olarak görülmektedir. Bu gün Avrupa Birliği‘ne üyelik konusu uluslararası sermaye güçleriyle bütünleşme sürecindeki büyük sermaye başta olmak üzere sitemin ve bütün kurumlarıyla birlikte Türkiye‘nin resmi devlet politikası haline gelmiştir. Devletin egemenlik haklarından bir kısmının AB bünyesindeki uluslararası kurullara devrediliyor olmasından dolayı, eski egemen konumlarını kısmen de olsa kaybetme konumunda kalanlardan gelen bir direniş ve muhalefet olmasına karşın, bunlar sürecin belirleyeni konumunda değildir ve sistemin bütün yönelimi ve iktidar pozisyonları sermayenin bu temel AB tercihi doğrultusunda belirlenmektedir.
AB konusunda ortadaki yanılgılardan bir tanesi de Kopenhag kriterleri konusundadır. Çoğunlukla gözden kaçırılan bir husus, bu kriterlerin, bu gün özellikle kuzey Avrupa ülkelerinde geçerli demokrasi standartlarının da altında kalan bazı sınırlı demokrasi ve insan hakları ilkelerinin yanı sıra, serbest piyasa ekonomisini, kamu ekonomisinin küçültülmesini, dolayısıyla özelleştirmeleri de içeren, bu şekilde Maastricht Avrupa‘sını da kapsayan bir muhteva taşımakta olmasıdır. Aslında Sosyalist Blok‘ un dağılmasından sonra AB ye üyelik için başvuran Doğu Avrupa ülkelerinin bu taleplerinin kabul edilebilmesi için öne sürülen şartları belirlemek için saptanan bu kriterler eski sosyalist ülkelere uygulandığında, sosyalizmden kalma ne varsa tasfiye edilmesi anlamına gelirken, Türkiye söz konusu olduğunda kendine has anti demokratik baskı yasalarıyla, korumacı sistemin bazı devletçi uygulamalarının ortadan kaldırılması anlamına gelebilmektedir. Bu da tarihin bir ironisi sayılmalı.
Küreselleşme süreci farklı evrelerden geçerek bugünkü halini almıştır ve sürekli bir dönüşüm içindedir. Türkiye de bu dönüşüm evrelerinin içinden geçerek sistemle entegrasyon süreci yaşamaktadır. Bu entegrasyonun ilk adımları 12 Eylül darbesiyle atılmış ve serbest piyasacı ekonomik modelin hakim kılınmasıyla hızlı bir değişim yaşanmaya başlanmıştır. İthal ikameciliğin yerine serbest piyasa ve ihracata dayalı büyüme modeli esas alınarak yeni bir gelir ve paylaşım stratejisi ortaya konmuştur. Küreselleşen dünya ekonomisiyle eklemlenme süreci kesintisiz ve düz bir hatta ilerlememektedir. Türkiye‘de kapitalizmin yukardan aşağıya, bizzat emperyalizme bağımlı olarak inşa edilmesinin yarattığı kendine has devlet yapısı entegrasyon sürecini daha bir sancılı hale getirmiştir. Sermaye sınıfının devletle özdeş olmaması, sermaye kesimlerinin kendi içinde farklılaşmış olması (Büyük Sermaye, Anadolu Sermayesi) ve gelişmiş bir askeri bürokratik yapının bulunması, Türkiye‘deki egemen blokun kendine özgü bir yapısını belirlemektedir. Uluslararası mali sermayenin ve Çok Uluslu Şirketlerin önderliğinde ilerleyen küreselleşme süreci Türkiye‘deki egemen blokun farklılaşmış çıkarlarıyla örtüşmemektedir. Bu durum kronik bir kriz olgusunu doğurmaktadır. Krizin patlak verdiği dönemlerden hegamonik olarak çıkan kesimlerin kendi rengini verdikleri alacalı bir süreç işlemektedir.
Tarihte hiçbir gelişme veya olgu rastlantısal değildir ve o dönemin toplumsal ve ekonomik gereksinimleri doğrultusunda ortaya çıkmaktadır.
AB‘nin halen bünyesinde taşıdığı; "Sosyal Avrupa" imajının artık sürdürülebilir olmaktan çıkması, söz, karar ve yetki süreçlerinde yaşanan antidemokratik girişimler, Ortak Para Birimi‘ne yönelik itirazlar, artan üretim ve pazarlama sorunları, "Yolsuzlukla Savaş" ilanına kadar giden bozulma süreci, DTÖ kararlarına uyum sorunu gibi temel sorunlar, AB‘nin geleceğini, en azından üye ülkeler arasında tartışılır duruma getirmektedir.
TMMOB; yaşanan süreci, bu içeriğiyle, örgütsel ilkeleri arasında yer alan "bağımsızlık" ve "halkın, emekçi sınıfların, mühendis ve mimarların çıkarını savunma" ilkelerine aykırı görmektedir.
TMMOB; AB süreci ile birlikte hızlanan neo-liberal dönüşüme ve kamusal alanın sermaye lehine düzenlenmesine karşı, tüm dünyadaki neo-liberalizm karşıtları ile birlikte mücadele edecektir. Çünkü TMMOB; kendisini emekten ve demokrasiden yana bir Türkiye‘nin yaratılması mücadelesinin parçası olarak görmektedir.
Bunları yazdık.
Zamanınızı da fazla almadan GATS konusunda da TMMOB‘nin söylediklerini özetle sizinle paylaşmak isterim:
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT)‘nın Dünya Ticaret Örgütü‘ne dönüştürüldüğü Uruguay Turu sonrası 1994 yılında imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS); piyasada önemi artan tüm hizmet alanlarının serbest piyasaya açılması için mevcut düzenlemeleri genişleten ve hukuki işlerlik kazandıran, ilk, çok taraflı hizmet ticareti anlaşmasıdır.
Mesleki Hizmetler, İletişim Hizmetleri, İnşaat ve Bağlantılı Mühendislik Hizmetleri, Dağıtım, Eğitim, Çevre, Mali Hizmetler, Sağlıkla İlgili ve Sosyal Hizmetler, Turizm ve Seyahat İle Bağlantılı Hizmetler, Eğlence, Kültür ve Spor Hizmetleri, Taşımacılık Hizmetlerini kapsamına alan GATS; bir hizmet ticareti anlaşması gibi gösterilse de, aslında, hizmetler ile bağlantılı tüm üretim alanlarını ve bugün var olan tüm hizmet alanları ile birlikte olası hizmet alanlarını da kapsayan bir çok taraflı yatırım ve ticaret anlaşmasıdır.
GATS anlaşmasında Türkiye‘nin özel taahhütleri GATS‘ın sektörel sınıflandırma listesinde yer alan 155 hizmet faaliyetinden 72‘sine karşılık gelmektedir ve kapsama oranı yaklaşık % 46‘dır. Gelişmekte olan ülkelerin kapsama oranının % 18‘ler düzeyinde olması, Türkiye‘nin piyasasını yabancı özel sektöre açma konusunda aşırı talepkar olduğunu göstermektedir.
GATS hükümlerinin ülkemizde 2005 yılı itibari ile uygulanması kararlaştırılmış olmakla birlikte; iletişim, altyapı, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi birçok alanda GATS hükümlerinin iç hukuka içselleştirildiğini görmek gerekmektedir. Bu bağlamda siyasi iktidarın gündeme taşıdığı ve üstyapıyı tümüyle dönüştürmeyi amaçlayan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı‘nın, GATS hükümleriyle benzerliği dikkatlerden kaçmamalıdır.
Kaçmamalıdır, çünkü; GATS‘ın ana ilkesi tüm hizmetlerin piyasalaşmasıdır. GATS‘a göre, kamu idaresi kamu hizmeti yapabilir. Ancak, aynı hizmeti özel şirketler de yapıyorsa, kamu idaresi o işi özel şirketin yaptığı bedelle yapabilmek durumundadır. Ayrıca, anlaşmaya göre tüm hizmetler yabancılar tarafından da yapılabilecektir. Gelen yabancı sermaye ise en az yerliler kadar korunacaktır.
TMMOB bu uygulamaların ve tasarrufların tümüyle karşısında olduğunu her ortamda ifade etmektedir. Burada da bu karşıtlığının altını kalın çizgilerle çizmektedir.
Sözlerimi bitirirken, özellikle belirtmem gerekir ki,
Odanız, gerek Birliğimizin eşgüdümünde, gerek diğer odalarımızla birlikte yürüttüğü, meslek alanlarına ilişkin "emekten ve halktan yana" mücadelesi ile, her zamanki dik duruşu ile Birliğimize güç vermektedir.
TMMOB, ülkemize ve halkımıza karşı sorumluluğu yerine getirmenin onurunu diğer odalarımızla da olduğu gibi EMO ile de birlikte duyuyor. Çok çeşitli çalışmada Birlik-Oda işbirliğinin güzel örneklerini yaşıyoruz, yaşamaya devam edeceğiz. Bunlar için, Sevgili Oda Başkanım Kemal Ulusaler‘in, Şube Başkanım Erol Celepsoy‘un ve Birlik Yürütme Kurulu Üyemiz Hüseyin Yeşil‘in şahsında Odanıza burada TMMOB adına teşekkürü de bir borç bilirim.
Bu etkinliğin düzenlenmesinde ve bizi burada buluşturmada emeği geçen arkadaşlarıma, görüşlerini bizimle paylaşacak olan bilim insanlarına, katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
Son söz üyelerimize;
Her zaman söylediğim sözü burada bir kez daha sizinle paylaşıyorum: Odamıza sahip çıkın. Bilmelisiniz ki, Siz olmazsanız, Şubemiz, Şubemiz olmazsa Odamız, Odamız olmazsa Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği neye yarar? Bilmeliyiz ki, bu ülkenin, bu ülke insanın TMMOB‘ye, TMMOB‘nin size, bize, hepimize ihtiyacı var."