
ADANA'DA YEREL YÖNETİMLER VE KENT PANELİ...
TMMOB Adana İl Koordinasyon Kurulu 9 Kasım 2013 Cumartesi günü Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda “Yerel Yönetimler ve Kent” paneli düzenledi.
Açılış konuşmasını TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın yaptığı panelin ilk oturumu TMMOB Adana İl Koordinasyon Kurulu‘nun "Kentimize Bakış" başlıklı sunumuyla başladı. "İktisadi ve Siyasi Boyutuyla Yerel Yönetimler, Kentsel Dönüşüm, Yerel Demokrasi" konulu ilk oturumda Gazi Üniversitesi‘nden Prof. Dr. Aziz Konukman, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi‘nden Mücella Yapıcı ve Mersin Üniversitesi‘nden Doç. Dr. Ulaş Bayraktar konuşmacı olarak yer aldılar.
Panelin "Deneyim Paylaşımı" başlıklı ikinci oturumunda ise Sedat Göçmen "Fatsa Deneyimi",
İkbal Polat "Bursa Nilüfer Belediyesi", Metin Yeğin "Dünyadan Yerel Yönetim Örnekleri" konulu sunum yaptılar.
Panel TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Bahattin Şahin‘in moderatörlüğündeki Adana Yerel Yönetim Forumu ile sona erdi.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açılış konuşması şöyle:
Değerli Konuklar,
Bu gün emperyalizmin yeni döneminde neo liberal iktisat politikaların en çok vurduğu yerler olarak Kentleri gören Birliğimiz, son sekiz yıldır 44 ilde kent sempozyumları düzenlemiştir.
TMMOB‘nin uzunca bir süredir değişik kentlerde düzenlediği "Kent Sempozyumları" ve yaptığı çalışmalar göstermiştir ki; yaşadığımız kentler çağdaş toplumlara yakışır biçimde yönetilmemektedir.
Emperyalizme bağımlı olan Türkiye, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana yeni liberal temellerde, yerli büyük sermaye, yeni sermaye grupları ve ranta dayalı çıkarlar doğrultusunda sosyo-ekonomik yapı ve devlet yapısı itibariyle yeniden yapılandırılmaktadır. Bu politikaların hayata geçirilmesinde kamu hizmetlerinin merkezi yönetimden koparılıp küresel piyasaya açılması, kamu hizmet alanının daraltılması, dolayısıyla kamu iktidarının yönetsel düzeyde sermayeye devredilmesi ana amaç olmuştur.
Bu süreçte yürütülen serbestleştirme ve özelleştirmeler, kamusal hizmetlerin piyasaya açılarak ticarileştirilmesi, üretimden vazgeçilerek ülke topraklarının dünyanın emlak/rant piyasası haline getirilmesi, güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlaştırılması ve kamu idari yapısının bu doğrultuda yeniden düzenlenmesi yerel yönetimlere ve kentlere doğrudan yansımıştır.
"2011 TMMOB Seçim Bildirgesi"nde de belirttiğimiz gibi; insanca barınma hakkı ve deprem gerçeğinin gerektirdiği yapı denetimi uygulamalarında; tarım, orman, su, mera, kıyılar vb doğal kaynaklarımızın, kentlerin yönetiminde; enerji, gıda ve çevreye ilişkin politika ve stratejilerin belirlenmesi ve uygulanmasında mühendislik, mimarlık, şehir plancılığının gerektirdiği mesleki denetim ve bilimsel-teknik kriterler devre dışı bırakılmaktadır.
Şehir plancılığı hizmetlerinde kamusal fayda anlayışından vazgeçilmiş, serbestleştirme, özelleştirme, ticarileştirmenin aracı haline getirilmiş; rant odaklı projelere teslim edilen kentlerde plansızlık egemen kılınmıştır.
Bugün içinde yaşadığımız kentlerin mekansal ve çevresel bağlamda, niteliksiz yapılaşmasının, sağlıksız büyümesinin ardında; piyasa güçlerinin kent ölçeğinde tek egemen olduğu siyasal zeminin yaratılması ve sadece arazi rantına endekslenmiş, bu ranta sahip olacak çokuluslu şirketlerin kendi çıkarları doğrultusunda geliştirerek kontrol ettikleri bir kent ekonomisi anlayışı bulunmaktadır. Bu anlayışın ortaya çıkardığı sürekli ve plansız büyüme mekana, enerji, ulaşım, su, çöp, atık su gibi teknik altyapı hizmetlerinin yetersizliği ve eğitim, sağlık, kültür tesisleri, açık yeşil alanlardan yoksun yerleşim alanları olarak, toplumsal alanda da sosyal yarılma, ayrışma ve kültürel yozlaşma olarak yansımıştır. Gelir eşitsizliğini, sosyal kutuplaşmayı, mekânsal ayrışmayı, kentsel gerimi arttırmaktan başka bir şeye yaramamış sorunlar çeşitlenmiş ve derinleşmiştir.
Kentsel dönüşüm ve yeniden yapılanma olarak adlandırılan süreçlerle belirlenen kent parçalarının, "kentsel dönüşüm" adı altında, içinde yaşayanlardan bağımsız, yeni imar hakları verilerek sermaye çevrelerine pazarlanması, özelleştirilmesi, satılması ya da tahsis edilmesi belli kesimler için ‘köşe dönme‘ aracı haline getirilmiştir.
Kente ve bulunduğu doğal çevresine yönelik azami rant beklentileri doğrultusunda, Türkiye‘de toplumsal düşünce, sınıfsal istemler, planlama kavramı, ulusal, bölgesel ve kentsel ölçeklerde planlama süreçleri özel yasalar ve yetki karmaşası içerisinde sulandırılmış; ülke çıkarı, toplumsal gelecek, dayanışma ve ahlaki değerler terk edilmiştir. "Halk" kavramı yerine "müşteri" kavramı ile yönetim anlayışı pekiştirilmiş; "Bireysellik, özel alan, serbest piyasa, rekabetçilik, yerelcilik, yönetişim, sivil toplumculuk, rantiye, yolsuzluk" kavramları yükselen değerler haline gelmiştir.
Kentsel alanlardaki nüfus yığılmasının yarattığı sorunlarla birlikte, bütüncül planlamanın benimsenmemiş olması denetimsizlik, yanlış arazi kullanım politikaları, cumhuriyet tarihine koşut kaçak yapılaşma ve imar affı süreçleriyle de beslenmiş, sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentsel çevreler oluşturulmamıştır. Özellikle ortak yaşam ve kentlilik bilinci geliştirilememiş, kentsel yaşam ve aktiviteler sadece ekonomik ilişkilere indirgenmiştir.
Kentlerde lüks konut alanlarının, alışveriş merkezlerinin yaygınlaşması kentleri bir arada tutan unsurları ve ortak kullanım alanlarını ortadan kaldırmaktadır. Kentler, giderek artan biçimde bütünlüğünü yitirerek birbirinden bağımsız ve ilişkisiz parçacıklara bölünmekte, varsıl ve yoksul kesimler arası ayrışma ve uzaklaşma fiziksel mekana da yansımaktadır. Böylece sosyal kırılmalar hızlanmakta, bu kırık parçalarını toplumsal yaşama tehdit olarak geri yönlendiren süreçler de egemenler tarafından bilinçli şekilde yönetilmektedir.
Özetle; ülkemizde 1980‘den bu yana, kent ve kenti çevreleyen ortamlarında doğal ve kültürel varlıkların yağması artarak sürdürülmüş, ‘yerelleşme‘ aldatmacasıyla sadece yağmayı derinleştirmeye hizmet edilmiştir. Son beş yıllık dönem içerisinde de, izlenen birçok haber ve olaydan, görülen binlerce dava dosyasından anlaşılacağı gibi yerel yönetimler, merkezi vesayet altında birer çıkar tezgahı gibi çalışmaya devam etmiştir. Tüm kentsel kamusal hizmetlerin pervasızca özelleştirilmesi; planlama, imar, kentsel altyapı ve ulaşım hizmetlerinde yolsuzlukların artması, kentsel rantın yandaş ve varsıl kesimler lehine yönlendirilmesi son dönemde de birçok yerel yönetimin temel hedefi olmuş, icraatları arasında yerlerini almıştır.
Değerli Katılımcılar,
Tüm bu sorunlara ve olumsuzluklara karşın, demokratik katılımın sağlandığı yerel yönetimlerin oluşturulması ve çözüm üretilmesi olanaklıdır.
Sağlıklı kentleşme, kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; kamu yararı öncelikli enerji, çevre ve gıda politikalarının benimsendiği ve yerli mühendislik, yerli kaynak kullanımıyla; bağımsızlık, planlama, sanayileşme ve kalkınma ile olanaklıdır. Bu noktada gerek sağlıklı sanayileşme gerekse güvenli ve ergonomik çalışma koşulları, meslek örgütlerinin uluslararası standartlar, bilimsel-teknik uygulama ve önlemler eşliğindeki mesleki denetimini benimseyen anayasal, sosyal bir devlet sistemi ve onun güvenceleri kapsamında gerçekleştirilebilir.
TMMOB, kentlerimizde var olan sorunların aşılması, sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kentsel çevrelerin üretilmesi ve kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesini öngörmekte; kent halkının, emek ve meslek örgütlerinin demokratik katılımını ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesini, öncelikli ve temel gerek olarak görmektedir.
Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde ihtiyacı olan temel yaklaşım, "toplumcu demokratik ve halkçı bir yerel yönetim" anlayışıdır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.
TMMOB kent yaşamını ilgilendiren kamu yönetimi, merkezi ve yerel yönetim sistemlerini düzenleyen yasaların eksiklik ve yetersizliklerinden; yerel yönetim politikalarından, anlayışından; planlama, imar, kültür, turizm, kırsal alanlar, kentsel hizmetler ve çevreden söz ederken; insan sağlığı, doğal çevre, insan hakları-kentli hakları, katılım, yaşanabilirlik, toplumsal barış, birlikte yaşama; engelli, hasta, çocuk ve kadın duyarlı planlama; hizmetlere eşit erişim; sağlıklı çevre; insan odaklı mekanlar gibi kavramları referans almaktadır.
TMMOB kent sorunlarına ilişkin olarak yerel yönetimler, planlama, kentleşme, kamu kaynaklarının dağılımı, yapı denetimi, risk-afetler, çevre, altyapı, enerji, kentsel koruma, kentsel dönüşüm kent demokrasisi temalarında sorun tespitlerini ve çözüm önerilerini bugüne kadar birçok kez kamuoyu ile paylaşmıştır.
Özerk-demokratik-etkin yerel yönetim, Katılımcı kent yönetimi, Etkin kentsel hizmet üretimi, Kamu yararı odaklı demokratik kent planlaması, Sağlıklı çevre, Kent ve sağlık, Barınma, Afetler ve yerel yönetimler, Ulaşım, Kent kimliği - doğal ve kültürel mirasın korunması, Engelsiz kent ortamları, Kamu ihale sistemi, yolsuzluklar ve yerel yönetimler ile Kent suçları başlıklarında hazırlayıp yayımladığımız raporlar yerel ve merkezi iktidarlar tarafından mutlaka algılanmalıdır.
Yaşanabilir kentlere yönelik olarak; Özerk-demokratik- etkin yerel yönetim için, Halkçı, toplumcu, katılımcı yerel yönetimler için, Demokratik- katılımcı -bütüncül planlama için, İnsanlık onuruna yaraşır, sağlıklı bir çevrede yaşam için, Her türlü afet olasılığına hazır olabilmek için, Kentsel ulaşımda etkin çözümlerin sağlanması için, Doğal, kültürel ve tarihi mirası korumak ve geliştirmek için, Kadınların, çocukların, engellilerin, yaşlı ve yoksunların toplumsal yaşama tam ve eşit yurttaşlar olarak katılımı için, Başka türlü bir kentsel dönüşüm ve barınma hakkı için başlıklarında yayımladığımız gerçekçi ve uygulanabilir önerilerimiz de mutlaka yerine getirilmelidir.
Etkinliğimizin verimli geçmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum.