ALTERNATİF SU FORUMU HAZIRLIK TOPLANTISI YAPILDI

10.11.2008

Mart 2009'da İstanbul'da düzenlenecek 5. Dünya Su Forumu'na karşı aynı tarihlerde gerçekleştirilecek Alternatif Su Forumu'nun ilk hazırlık toplantısı 8-9 Kasım 2008 tarihlerinde İTÜ Taşkışla Salonları'nda yapıldı. İki gün süren hazırlık toplantılarında "Su Yaşamdır", "Su İçin Mücadele", "Dünya Su Mücadeleleri" ve "5. Dünya Su Forumuna Karşı Yapılabilecekler" başlıklı 4 oturum gerçekleştirildi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açılış konuşmasıyla başlayan toplantıda, TMMOB İstanbul İKK Sekreteri Tores Dinçöz de "Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu" adına bir sunuş gerçekleştirdi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açılış konuşması şöyle:

Bir Başka Dünya, Bir Başka Avrupa, Bir başka Yaşam Mümkün diyenler
2008 Alternatif Dünya Su Forumunun değerli düzenleyicileri, katılımcılar, bileşenleri

Hepinizi Türkiye‘de suyun ticarileştirilmesine hayır platformu adına ve platformun bir bileşeni olan ve Türkiye‘de 300.000 mühendis, mimar ve şehir plancısının örgütü TMMOB‘nin Başkanı sıfatıyla şahsım adına dostlukla selamlıyorum.

Su kaynakları halkın malıdır diyenler,
Su alınıp satılamaz, ticarileştirilemez diyenler,
Halkın su kullanım hakkı engellenemez diyenler

Hepinizi dostlukla ve sevgiyle selamlıyorum.

Suya erişmenin bir insan hakkı olduğunun unutulmadığı, suyun korunduğu, geliştirildiği ve insanlık için kullanıldığı bir dünyada insanların bir arada, kardeşçe ve özgürce yaşamalarını isteyenler

Hepinizi dostlukla ve sevgiyle selamlıyorum.

Türkiye‘de insandan ve halktan yana bir anlayışla mücadele eden, emek ve meslek örgütlerinin, siyasal partilerin, dergilerin ve çevrelerin değerli temsilcileri,

"Başka bir dünya, başka bir yaşam mümkün" diyerek bir araya dünyanın çeşitli noktalarından gelerek bizimle birlikte yüreklerini birleştiren dostlarımız

Hepinizi dostlukla ve sevgiyle selamlıyorum.

Hoş geldiniz, Hoş bulduk.

Sevgili dostlar,

2009 Mart‘ında İstanbul‘da düzenlenecek olan Dünya Su Forumu‘nu takip etmek, su konusunda dünya halklarının aleyhine gelişecek durumlara karşı sağlam bir duruş sergilemek ve bunun için mücadele etmek üzere hep birlikte bir alternatif forumun örgütlenmesi için bir aradayız.

Bu gün kapitalist küreselleşmenin yaşamakta olduğumuz küresel krizinin dünyanın her yerinde hissedildiği bir günde bir aradayız.

Neo-liberal değişim süreci dünyada ve Türkiye‘de her geçen gün etkisini daha fazla hissettiriyor. Yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Neo-liberalizmin kurallarının değişmez olduğu öngörüsü sarsılırken krizden kurtulmak için sistemin taleplerine cevap vermenin de doğru olmadığı ortaya çıktı. Piyasanın inisiyatifine bırakılmış bir ekonomi sürekli kriz üretmekte, faturası da emekçi halka, ücretliye, çalışana kesilmektedir.

Küresel ekonomiyle yakın bağları olan hiçbir ülke bu krizden zarar görmeden kendisini kurtaramayacak. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecektir. Ülkenin tüm kaynakları uluslararası sermayeye peşkeş çekilmiş ve bugün iflasın eşiğinde krizin göbeğinde duran uluslararası sermayeye teslim edilmiş durumdadır.

Türkiye‘yi küresel sermayeye eklemleme süreci hızla gerçekleştirilmektedir. AKP iktidarının ülkeyi pazarlaması, yoksulları daha da yoksullaştıran politikalar, siyasal üst yapıda İslami gericileşme dalgası ile paralel yürümektedir. Sosyal devlet tahrip edilirken cemaat ağları, sadaka dernekleri ülkeyi sarmıştır. Yurttaş olmanın gereği olan sosyal haklar, yerini biat kültürüne, el pençe divan durmaya bırakmıştır.

Görülen o ki bugüne kadar Türkiye‘yi yönetenler büyük bir bunalım, çözümsüzlük ve alacakaranlık dışında hiçbir şey yaratamamıştır. Daha çok yoksulluk, IMF‘ye ve emperyalizme daha çok bağımlılık, baskı, şiddet, çeteler ve yolsuzluklar, bu düzenin ve ülkeyi yöneten siyasi iktidarların marifetleridir.

TMMOB, kapitalizmin iflasının ilan edildiği böylesine bir dönemde, tüm dünyadaki emekten ve halktan yana güçlere "daha demokratik, daha barışçı, gelirini adaletli paylaşan" bir dünya mücadelesi için büyük görevler düştüğünü söylemektedir. "Başka bir Türkiye‘nin, başka bir dünyanın mümkün" olduğunu daha sık söylememiz gerektiğinin bilincindeyiz. Hep birlikte bunun mücadelesini yükseltilmesi gerektiğine inandığımız günlerde yaşıyoruz.

Sevgili arkadaşlar,

Bu gün de konumuz su.

Burada sizlere sadece alternatif su forumunun düzenleyicilerin bir bileşeni olarak değil, Türkiye‘de emekten ve halktan yana verilen demokrasi mücadelesinin aktif bir bileşeni olan, Türkiye çapında örgütlü bir meslek örgütünün, TMMOB‘nin Başkanı sıfatıyla sesleniyorum.

Bizler sürekli uyanık, sürekli hareket halinde olmak zorundayız. İşte Türkiye. Siyasal iktidar IMF‘nin bir dediğini iki etmiyor. Türkiye‘de alınıp satılabilecek ne varsa, hepsini, teker teker sermayeye devretmeye yemin etmiş bir siyasal iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye‘de dört kişiden biri işsiz. Yoksulluk ve işsizlik had safhada. Hala kamu çalışanlarının grev hakkı yok, toplu sözleşme hakkı yok. Mitingler yasaklanıyor. Gericilik bir yaşam biçimi haline getiriliyor. Ülkemizde ABD üsleri var.

Ama bunların hiçbirisi bizleri yıldırmıyor, yıldırmamalı. İki şeye sonuna kadar güveniyoruz:

Birisi, mücadelemize. Türkiye‘deki emek ve demokrasi güçleri, kapitalist küreselleşmenin neo liberal politikalarına karşı çıkanlar, işgal ve savaş karşıtları, siyasal demokrasinin sınırlarını geliştirmek için mücadele eden güçler, şiddet dozajı ağır baskı politikalarına bugüne kadar hiç taviz vermedi. Bugün de vermiyoruz. Sonuna kadar, kazanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

Güvendiğimiz ikinci güç ise, uluslararası hareket. Bu gün bu salonda olan ya da yüreği şimdi bizlerle olan Avrupa‘daki ve dünyadaki dostlarımızın eylemlerine ve mücadelesine güveniyoruz. Bu yüzden, küresel düşünüp yerelde örgütlenmeye devam edeceğiz. Bu yüzden kazanmaya kararlıyız. Biz biliyoruz: Çünkü onlar bir avuç biz milyarlarız!

Sevgili arkadaşlar,

Biz, suyun ticarileştirilmesine hayır platformu içinde bir araya gelen toplumsal hareketler, sendikalar, meslek örgütleri, siyasal partiler ve çevreler olarak, Türkiye‘de ve tüm dünyada neo liberalizme, işgallere ve savaşlara, gericiliğe ve her türlü ayrımcılığa karşı verilen mücadeleleri paylaşıyoruz. Ekonomik, toplumsal ve çevresel krizler yaratan ve savaşları küreselleştiren kapitalist küreselleşme sistemine karşıyız. Çok farklı kesimlerden, çok farklı çevrelerden geliyoruz ve daha adil, daha eşit başka bir Türkiye‘de yaşama isteğinde buluşan milyonların parçasıyız.

Günümüzde savaş, yeni liberal politikaların militarist yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Irak‘ın işgali, militarizm ile çokuluslu şirketlerin ekonomik egemenliği arasındaki bağlantıyı tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Komşu Irak‘ta savaş ve işgal, Filistin‘in işgali, Çeçenya‘da katliam, Afrika‘da göz ardı edilen savaşlar, yakın geçmişte Balkanlar‘da yaşananlar, insanlığın geleceğinin ne büyük bir tehdit altında olduğunu gözler önüne seriyor. Kendi ülkemizde de, acılarını hepimizin birlikte yaşadığı bir Kürt sorunu yıllardır devam ediyor.

Biz, toplumsal hareketler, kitle örgütleri ve çevreler olarak yeni liberal küreselleşmeye, emperyalizme, savaşa, doğanın sömürülmesine, ırkçılığa, kültürel emperyalizme, yoksulluğa, ataerkilliğe, ve cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimlikleri de dahil olmak üzere cinselliğe dayalı tüm ayrımcılık biçimlerine karşı mücadeleye desteğimizi vurguluyoruz. Kadınlara yönelik her türlü şiddeti reddediyoruz. Aynı zamanda farklı yeteneklere sahip, sakatlar, körler ve AIDS gibi ölümcül hastalıklara yakalanmış insanlara yönelik tüm ayrımcılıklara da karşıyız.

Toplumsal adalet için, doğal kaynaklara eşit erişim hakkı için, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama ve tüm canlıların varolma hakkı için, insan ve yurttaşlık hakları, tüketici hakları, katılımcı demokrasi, her iki cinsten işçilerin haklarının uluslararası anlaşmalarda garanti altına alınması, kadın hakları ve aynı zamanda halkların kendi geleceklerini tayin hakları için mücadele ediyoruz. Biz, barışın ve uluslararası dayanışmanın savunucularıyız.

Devlet terörüne ve şiddet içermeyen sivil direnişleri suç gibi gösteren "terör" yasalarına karşıyız. Sözde terörizme karşı olanlar, tüm dünyada vatandaşlık haklarını ve demokratik özgürlükleri kısıtlıyor.

Dünyayı geri dönüşsüz bir ekolojik yıkımın eşiğine getiren, daha fazla kâr elde etmek için aşırı üretim ve aşırı tüketimi tek geçerli kural sayan, doğanın sınırlarını yok sayan kapitalist küreselleşmeye karşıyız. Yaşamın ve doğanın sürdürülebilir olmasını amaçlayan ekolojik politikaları destekliyoruz.

İşçilerin, köylülerin, halk hareketlerinin ve evlerini, işlerini, topraklarını ve haklarını kaybetme tehdidi ile karşı karşıya olan tüm insanların mücadelelerinin haklılığına inanıyoruz.

Din, yasa ve etnisite temelinde şiddet, sekterlik ve milliyetçiliği besleyen her türlü ayrımcılığa karşıyız. Kültürel, dinsel ve geleneksel ayrımcı uygulamalar yoluyla kadınlara yönelik şiddet ve baskının sürdürülmesini kınıyor, inanç ve düşünce özgürlüğünü savunuyoruz. Herkesin kendi anadilinde konuşma hakkını savunuyoruz. Farklılıklarımıza rağmen bir arada olmamız bizim zenginliğimiz.

Yeni liberal politikaların Türkiye‘de uygulanma biçimlerinin en açık göstergesi olan özelleştirmeler, IMF‘nin direktifleriyle yürütülüyor. Sendikasızlaştırmaya ve taşeronlaştırmalara karşı verilen mücadelelerin yanındayız. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere emeklilik ve sosyal güvenlik sisteminin savunulmasının, kamu mallarını korumak üzere özelleştirmelere karşı mücadelenin içerisindeyiz. Emekçilerin kazanımlarının ellerinden alınmasına karşı ortak bir duruş sergilenmesi gerektiğine inanıyoruz. İşçi haklarına saygı gösteren, insanca yaşam için gereken bir ücret sağlayan, şirket kârlarına dayalı rekabeti değil toplumsal dayanışmayı öne çıkaran bir Türkiye için mücadeleleri destekliyoruz. İnsanlığın ürettiği tüm değerlerin sermaye lehine yağmalanmasında en büyük sorumluluğa sahip olan G8 Zirvesine, IMF ve Dünya Bankası‘na karşı sesimizi yükseltiyoruz.

Dünyadaki ve Türkiyedeki su sorununa bakışımız da işte bu anlayışlarımız doğrultusunda.

Ve diyoruz ki, "Bitmedi bu kavga sürüyor sürecek, yeryüzü aşkın yüzü olana dek."

Ve ülkemizin meydanlarında emek ve demokrasi güçlerinin hep birlikte ve inanarak sıkça söylediği bir söz var: "Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya hep Beraber Ya Hiç Birimiz." Biz bu söze çok inanıyoruz.

Sevgili Arkadaşlar,

Gelin mücadeleyi küreselleştirelim! Gelin umudu küreselleştirelim!
Başka bir dünya mümkündür! Başka bir Avrupa mümkündür! Başka bir yaşam mümkündür! Başka bir su mümkündür!

Hepimizin yolu açık olsun sevgili arkadaşlar!

İstanbul İKK Sekreteri Tores Dinçöz‘ün açılış konuşması şöyle:

Emperyalizmin Pazar kavgası arayışı, son 30 yılda eğitimden sağlığa, doğal varlıklara, sosyal güvenliğe, ulaşımdan, posta hizmetlerine kadar uzanmış ve insanlığın, yeryüzünün ve doğanın bütün değerlerini hızla metalaştırmaya başlamıştır.

Krizin şiddetlenmesiyle, başta Orta Doğu olmak üzere bütün doğal enerji koridorları emperyalistler arası paylaşımın konusu haline getirilirken; dünyamızda canlı hayatın sürmesinin en temel unsuru olan su bile alınıp satılan bir piyasa malı haline getirilmiştir.

Güney Afrika‘da 2002 yılında gerçekleştirilen Dünya Çevre Konferansı‘nda dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan ile yine dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 15‘er dakika arayla çıktıkları CNN televizyonunda şunları söylüyorlardı; "21. yüzyılda uluslararası ilişkileri ne silah, ne de teknoloji belirleyecek. 21. yüzyılın uluslararası ilişkilerini ve savaş nedenlerini belirleyecek unsurlar su, tarım ve enerjidir."

Daha sonraki günlerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ırmakların bile kullanımının özel şirketlere devredileceğini açıklamakta sakınca görmemiştir.

Su insanın temel ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte aynı zamanda sürdürülebilir tarım, enerji üretimi, endüstri, ulaşım ve turizmin yanı sıra gelişmenin de kaynağıdır. Su, tarım ve endüstri için bir üretim girdisidir. Su aynı zaman da bir enerji kaynağıdır. Bu nedenle su, gelişmeyi belirleyen stratejik bir özellik taşımaktadır.

Böylesine önemli ve herkesin hak sahibi olduğu bir doğal varlık olan suyun, alınıp satılan ekonomik bir mal haline gelmesinde dünyada birçok kurum aktif rol oynamış, çokuluslu su şirketlerinin önlerini açmışlardır.

Birleşmiş Milletler‘in (BM) 1977‘de düzenlediği (Mar del Plata) su konferansında, içme suyuna erişimin bir insan hakkı olduğu sonucunda birleşilmiştir. Bu bağlamda, gelişmekte olan ülkelerde sağlıklı suya erişimin sağlanması ve su kaynaklarının korunması çerçevesinde Türkiye‘nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan pek çok ülkede 1980-1990 yılları arasında sektöre ilişkin yatırımlara öncelik verilmiştir.

Gösterilen bu yoğun çabaların ardından, BM‘in 1992‘de düzenlediği (Dublin) Su ve Çevre Konferansı‘nda, bir önceki kararın tam tersi olarak, "suyun ekonomik bir mal" olduğu kararı benimsenmiştir. Bu karar ile su, piyasa koşullarına açılacak ve kamu hizmeti anlayışı dışına çıkarılabilecekti. Yine aynı yıl BM‘in düzenlediği (Rio de Janerio) Çevre ve Kalkınma Konferansı‘nda da suyun "ekonomik bir mal" olarak çevreye duyarlı bir yaklaşımla nasıl yönetileceğine ilişkin yasal, kurumsal ve toplumsal anlamda düzenleyici bir çerçeve çizilmiştir.

Bu alanın diğer bir aktörü ise Dünya Bankası‘dır (DB). Su ve kanalizasyon sektöründe izlenen özelleştirme politikalarının oluşturulmasında DB‘nın gelişmekte olan ülkelere kentsel altyapılarını iyileştirmek amacıyla sağladığı kredilerle aracı olmuştur. 1990 öncesinde DB, su hizmetlerinin ticarileştirilmesi için gerekli yapısal düzenlemeleri kredi anlaşmalarının ön koşulu olarak ülkelere şart koşmuştur.

Su hizmetlerinin ticarileştirilmesi konusunu GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması-Dünya Ticaret Örgütünü kuran anlaşmalardan biridir) kapsamında direten bir yapı da Avrupa Birliği‘dir (AB). AB‘nin bu tutumundaki amaç küresel ölçekte faaliyet gösteren kendine ait çokuluslu su şirketlerinin önünü açmak içindir.

Tüm bu altyapı oluşturulduktan sonra küresel su politikalarının tek bir elden şekillendirilmesi amacıyla 1996 yılında Dünya Su Konseyi (DSK) kurulmuştur. Merkezi Marsilya‘da olan bu Konsey 1997 yılından bu yana her 3 yılda bir Dünya Su Forumu (DSF) düzenlemektedir.

İlki 1997 yılında Marakeş‘te düzenlenen DSF‘nda "dünya su vizyonu" ihtiyacı ortaya konulmuş ve sonuç bildirgesi ile de Konsey‘e bu vizyonu geliştirme görevi verilmiştir. Lahey‘de 2000 yılında yapılan 2. Forum‘un sonuç bildirgesinde su kaynaklarını paylaşmak, suyu fiyatlandırmak, suyu iyi yönetişim ile yönetmek gibi ideolojik-siyasal nitelikli konular su güvenliğinin sağlanmasında baş edilmesi gereken sorun alanları olarak ortaya konulmuştur. 2003 yılında Kyoto ve 2006 yılında ise Mexico‘da yapılan 3. ve 4. Forum‘larda yönetişim yaklaşımı ve suyun ekonomik bir mala dönüştürülmesi kararların özünü oluşturmuştur. Mexico Forumu, Latin Amerika ve Meksika‘daki su özelleştirmelerinin yarattığı toplumsal muhalefetin etkisi altına girmiş ve yaklaşık 100 bin kişi Forum‘u protesto etmiştir.

DSF‘nun 5.‘si 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul‘da yapılacaktır. Bununla ilgili olarak da 24 Ocak 2008 tarihinde TBMM‘de 5732 sayılı 5. DSF Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşma ile 5. DSF Anlaşma Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Yasa kabul edilmiştir. Bu yasanın genel gerekçesinde DSK; "Kar maksadı gütmeyen, hükümetler ve siyaset dışı ayrımcılık gözetmeyen, bir sivil toplum kuruluşu" olarak, DSF ise "Ülkelerin sahip oldukları bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasının bir aracı" olarak tanımlanmıştır.

DSK Başkanı Loic Fauchon ise İstanbul‘da 2009 yılında yapılacak DSF‘nun asıl amacının su kaynaklarının özelleştirilmesi amacını taşıdığını açıkça ifade etmektedir. Fauchon, "insanların su faturalarına cep telefonları faturası kadar ya da otomobillerinde harcadıkları benzinin %5‘i kadar ödeme yapmayı göze aldıkları taktirde hiçbir sıkıntı kalmayacağını" belirtmektedir. Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformunun bileşenleri olarak ;

1- Suyun sadece paraya ve güce sahip olanlar tarafından ulaşılabilecek, alınıp satılabilen bir mal haline getirilmesine
2- Bu nedenle, evlerimize kontörlü su sayaçları takılmasına ya da suya erişimin piyasa fiyatlarına endekslenmesine
3- Su havzalarına yapılaşma izni verilmesine; orman alanlarının talanına,
4- İnsani ihtiyaçları gidermek için gerekenden daha fazla su ve enerji kullanımı adına nehirlerimiz üzerine yüzlerce baraj yapılmasına
5- Geçimlik tarımla uğraşan milyonlarca küçük çiftçinin tohum, gübre, mazotun ardından şimdi de suyu piyasa fiyatları üzerinden satın almak zorunda bırakılmasına
6- Sularımızı kirleterek ülkede ve dünyada temiz su kıtlığına yol açan şirketlerin kıtlığın bedelini halklara yüklemeye kalkışmalarına
7- Kamu tarafından finanse edilen su yatırımlarının özelleştirmeye açılarak ticarileştirilmesine ve gelinen son ekonomik çıkmaz nedeniyle de görüldüğü üzere tekrardan firmaların kurtarılması doğrultusunda halkın katmerli soyulmasına engel olabilmek ve 2009 Mart‘ında İstanbul‘da düzenlenecek olan Dünya Su Forumu‘nu takip etmek, su konusunda halkımızın aleyhine gelişecek durumlara karşı sağlam bir duruş sergilemek ve mücadele etmek üzere meslek odaları, sendikalar, konfederasyonlar, platformlar, dernekler, siyasi partiler ve dergi çevreleriyle oluşturduğumuz suyun ticarileştirilmesine hayır platformu olarak sesimiz artık daha gür çıkmaktadır.Bizler; ülkemiz ve dünya halklarını temel haklar etrafında birleşik bir mücadele örgütlemeye, Mavi Ekim‘i Türkiye‘de de başarmaya çağırıyoruz.