BURSA İKK'DAN "SEÇİMLER VE KAÇAK YAPILAŞMA" ÜZERİNE BASIN AÇIKLAMASI
Bursa İl Koordinasyon Kurulu, 10 Temmuz 2007 tarihinde seçimler ve kaçak yapılaşma üzerine bir basın açıklaması yaptı.
SEÇİMLER VE KAÇAK YAPILAŞMA
Kentlerimizin biçimlenmesinde kangren bir unsur olarak ön plana çıkan kaçak yapılaşma süreci ve kaçak yapıların affedilmesinin sakıncaları, tüm yaşananlara, Odalarımızın tüm bilgilendirme ve açıklamalarına karşın anlaşılmış görünmüyor. Dahası, kaçak yapılara asla izin verilmeyeceği ve kaçak yapı yapanın cezalandırılacağı yönündeki en üst düzeyden yapılan açıklamalar da süregelen uygulamalarla sulandırılıyor. Bu konuya ilişkin Türk Ceza Kanunu‘na eklenen cezai hükümlerin sürekli yumuşatılarak kaçak yapıya verilen tavizler haline gelmekte olduğu, Odalarımızca çeşitli basın açıklamaları ile kamuoyuna duyurulmuş ve bu konuda bir kamuoyu bilinci yaratılmasına çalışılmıştı.
Buna karşın günümüz iktidarınca; "12.10.2004 tarihinden önce yapılmış olup kullanma izni verilmeyen yapılara yol, su, elektrik, telefon, kanalizasyon, doğalgaz gibi altyapı hizmetlerinin birinin veya birkaçının götürüldüğünün belgelenmesi durumunda, ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilmiş olması ve bu kanunun yayımı tarihinden itibaren başvurulması üzerine kullanma izni alınıncaya kadar geçici olarak elektrik veya su bağlanabilir. Bu kapsamda su veya elektrik bağlanması herhangi bir kazanılmış hak teşkil etmez." biçiminde bir hüküm eklendi ve bu hüküm 27.12.2005 tarihinde Meclis Genel Kurulundan da geçerek yasalaştı.
Bu hüküm, aslında kaçak yapıyı yapana da yaptırana da göz açtırılmayacağı, izin verilmeyeceği yönündeki söylemlerin iktidar tarafından aşama aşama eritilmesi sürecindeki yeni bir halkayı oluşturdu. Bu konunun ilgisiz yasa taslakları içine yedirilmiş hükümlerle geçirili verilmesi, bir kararlılığın tamamen yön değiştirmekte olduğu endişelerini güçlendirmektedir.
Kaçak yapı karşısındaki kararlılık önce Türk Ceza Kanunu‘na ilişkin tasarılarda "kaçak yapıyı, yapana, yaptırana, göz yumana, imar müdürü ve belediye başkanı düzeyinde cezai yaptırım uygulanacağı" yönündeki taslakla kendini gösterdi. Ne yazık ki bu olumlu başlangıç kısa sürede tavsayarak tasarının yasalaşması aşamasında önce belediye başkanları ve imar müdürlerini sorumluluktan kurtardı. Ardından Türk Ceza Kanunu‘nun 184. maddesine eklenen bir fıkrayla kaçak yapısını imar planlarına uyumlu hale getirenlerin bu cezalardan muaf olacağı yönünde bir dolaylı af yolu da tanımlandı. Aslında bu yeni eklenti ile, plana göre yapı yapma yerine, yapıyı plana işleme, planı kaçak yapılmış yapıya uydurma mantığı, içten içe kamuoyunun bilinçaltına yerleştirildi.
Bu da yetmezmiş gibi, 26.09.2004 tarihli Türk Ceza Kanunu‘nda 27.05.2005 tarihinde yapılan bir değişiklikle kaçak yapıya ilişkin cezai yaptırımları bir parça daha yumuşatıp daraltan bir hüküm daha yasaya eklendi. "..TCK‘da yapı ruhsatı olmaksızın inşaatlara altyapı bağlanmasına ve sınai faaliyet gösterilmesine müsaade eden kişilere verilecek 5 yıla kadar hapis cezasının da 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış yapılar için uygulanmayacağı…" biçiminde bir içeriğe sahip "ceza kapsamı daraltma" yönündeki bu eklenti ile aslında ceza yasası, başlangıçta amaçlandığından çok daha geri bir noktaya düşürülmüş oldu. Böylece 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış yapılara ilişkin tüm sorumlulara verilebilecek cezalar ortadan kaldırıldığı gibi, "...bu tarihe kadar yapılan kaçak yapılara bir düzenlenme getirme şansı yok, bundan sonrasına bakalım.." biçimindeki af nitelikli bir yaklaşımla sözüm ona "beyaz bir sayfa" açıldı.
İktidar, süregelen bu yaklaşımına bir halka daha ekledi. Buna göre 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış olup bazı kentsel altyapı olanaklarından yararlanamayan kaçak yapılara her tür kentsel servisin (elektrik, telefon, su, doğalgaz vb) sunulması "yapı kullanma izni alınıncaya kadar geçici olarak (!!!)" olanaklı hale getirdi. Bu durum; her tür bilim ve teknoloji kuralı dışında kaçak olarak inşa edilmiş yasadışı ve tüm kentsel afet risklerine açık yapıların yasal olarak tüm olanaklardan yararlanarak kullanılmasına izin vererek, hem kent ve çevre sağlığı, hem de bu bölgelerde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğini tehlikeye atmak anlamına da geliyor. Hiçbir mühendislik hizmeti almamış, şehircilik ilkelerine aykırı, kentsel sistem içerisinde yeri olmayan ve belki de asla yerleşilmemesi gereken afet riskine açık bölgelerde yapılmış yapıların tahliye edilmesi, sağlıklılaştırılması, yenilenmesi vb stratejiler göz ardı edilerek, bu yapıların olduğu haliyle affedilerek kullanılması ve kalıcılaşması anlamını da taşıyan bu düzenleme, bir çok açıdan daha önce uygulanan "imar affı" yaklaşımlarıyla da benzerlikler taşıdığı kaçınılmaz bir gerçektir.
İktidarın bu yaklaşımı, ülke geneline yandaşı yerel yönetimler aracılığı ile, bir yandan kentlerin tüm bölgelerinde yapıların nitelikli, yaşanabilir ve kentsel riskleri minimize edilmiş olmasını engellemekte, diğer yandan kaçak yapıları affederek görünüşte kaçak yapı yapan vatandaşları oy kaygısı ile ödüllendirirken, olası afetlerle kucak kucağa yaşamalarına açık bir yaşam tarif ederek, toplumsal can ve mal güvenliğini tehlikeye atmaktadır; öte taraftan da, yasalara uyan ve kaçak yapı yapmayan vatandaşları adeta cezalandırarak devlete ve kamuya olan güveni de sarsılmaktadır.
Ayrıca iktidar ülkemizde her seçim döneminde, halk arasında duymaya alışa geldiğimiz af söylemlerini belli merkezlerden seslendirerek/yükselterek hem genel seçimde hem çok uzak olmayan yerel seçimlere de oy yatırımı yapıyor. Uyguladığı ekonomik politikaları ile yoksullaştırdığı halkımıza kaçak yapılarda yaşamayı, çıkardıkları yasalar ile hak görenler, utanmadan sanki "... evinizi kaçak olarak yapın, bize oy verin yıkmayacağız.." söylemini yetkililerin görmezlikten gelme eylemi ile yaygınlaştırmaya çalışıyor...
Bu uygulamalardan yola çıkan, etkilenen pek çok insanımız elindeki, avucunda ki, yastık altındakini, çoğu da borçlanarak gelecekteki kazanımlarını sağlıksız, riskli yapılara yatırıyor... Fazla uzağa gitmeden yakın çevremize Osmangazi‘ye, kırsala en açık Yıldırıma, Gürsu‘ya, Ovaakça‘ya, Demirtaş‘a hatta yeni Nilüfere bakın çok sayıda kaçak inşaat göreceksiniz. Öyle ki kaçak inşaatların yoğunluğundan dolayı bir başka gerçek ise sektördekilerin dillendirdiği şu an inşaat usta ve işçilerinin yevmiyelerin kaçak inşaatlarda iki üç katlı meblağlara ulaştığıdır.
Biz Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak, öncelikle 5216 sayılı yasa gereği Büyükşehir Belediye Başkanımızı, Belediyelerin imar uygulamalarını denetleme yetkisini kullanmaya, denetim sonuçlarına göre yasada tanımlanan görevlerinizi yerine getirmeye çağırıyoruz.
Yine TMMOB olarak İlçe Belediye Başkanlarımızı 5393 sayılı Belediyeler Yasasının 15. madde de tanımlanan denetim yetki ve görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz ve bu yasanın "a" bendini bir kez daha hatırlatıyoruz "...a) Belde sakinlerinin mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla her türlü faaliyet ve girişimde bulunmak..."
Sayın Belediye Başkanlarımız;
Sizleri kentlerdeki halkın ortak çıkarları için göreve çağırıyoruz,
Sizleri oy kaygısı ile davranmadan, belli çıkar guruplarının etkisinde kalmadan kent/kamu çıkarları doğrultunda göreve çağırıyoruz,
Sizleri kent dokusunu bir daha telafisi mümkün olmadığı noktalara getirilmeden önce, kent adına göreviniz gereği mü dahil olmaya çağırıyoruz,
İktidarın günlük oy kaygıları ile daralttığı, imar denetim yasasını bu haliyle uygulandığında bile kentin korunabildiğini bildiğimiz için sizleri göreve çağırıyoruz.
Bu kent hepimizin; Kent için çabası olanlara destek olmak her bir vatandaşın ve kurumun kaçınılmaz yurttaşlık görevidir. Kent adına görev yapanların ister oy, ister bir başka araçla olsun tehdit ve yıldırmalara maruz bırakılmasını asla ve asla kabul etmiyoruz.
TMMOB olarak kent ve kamu çıkarları doğrultusunda görev yapan tüm Başkanlarımızın, kurumlarımızın bir kez daha yanında olduğumuzu vurgulamak isteriz.
Ayrıca da kimi yerel yönetimlerin, kentleşme sürecinde gerçek kalıcı uygulanabilir bilimsel önerileri araştırıp, uygulamak ve bunları kamuoyu ile paylaşarak kent bilinci yaratmak yerine, işin kolayını seçen ve "af-rant-oy" üçgeninden beslenen, uygulamalarının hala popüler olmasını kentimiz adına kaygı ve üzüntü ile izlediğimizin bilinmesini isteriz.
TMMOB adına tüm kentimiz yaşayanlarını, duyarlı insanlarımızı "elbirliği ile oy birliği" ile bir kez daha kentimizi korumak için kenetlenmeye çağırıyoruz. 10.07.2007
Saygılarımızla
TMMOB
Bursa İl Koordinasyon Kurulu