ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI ÖĞRENCİ ÇALIŞTAYI YAPILDI
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Öğrenci Çalıştayı 15-16 Ekim'de Ankara'da gerçekleşti.
Çalıştayın açılışında Çalıştay Sekreteri Baran Bozoğlu, ÇMO Ankara Şube Başkanı Yılmaz Kilim, ÇMO Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Dündar ile TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı konuştular.
Çalıştay‘da Çevre Mühendisliği Eğitimi, Etik, Çevre Yönetimi ve Çevre Politikaları konularında sunumlar yapıldı, atölye çalışmaları gerçekleşti.
Gene etkinlik kapsamında belgesel film belgesel film gösterisi, oyun atölyesi ile Ankara Kent Gezisi gerçekleşti.
TMMOB
ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI
ÖĞRENCİ ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ
16 Ekim 2005, ANKARA
Doğal varlıkların hızla tüketildiği, ekolojik yaşam ortamlarının kirletildiği, kalkınmanın en yüksek değer olarak görüldüğü bir ortamda, ülkemizin değişik coğrafyalarından Ankara’ya gelen çevre mühendisliği öğrencileri, bugünü ve geleceği tartıştılar. Çevre sorunlarının çözümünü, yaşamın sürekliliği için kendisine dert edinen, aldığı eğitim ve yaşadığı pratiklerle, teknoloji ve bilimin ışığında sorunlara çözüm arayan Çevre Mühendislerine olan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır. Bu anlamda çevre mühendislerinin yaşama bakışı ve aldığı eğitim, ülkenin ve dünyanın geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.
Ülkemizdeki Çevre Mühendisliği öğrencileri olarak, ilk kez 15-16 Ekim 2005 tarihlerinde, Ankara’da ÇMO ÖĞRENCİ ÇALIŞTAYI’nda bir araya geldik. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nin sekreterliğinde gerçekleştirilen bu ilk buluşmaya kadar, çevre mühendisliği öğrencileri olarak kimi zaman Odamız birimleri üzerinden kimi zaman da üniversite topluluklarımız üzerinden kolektif üretime dayalı etkinlikler düzenliyor, mesleğimizi tartışıyor, sorularımıza yanıtlar arıyorduk.
Toplantımızı farklı kılan ise çeşitliliğimiz ve birlikteliğimizdi… ÇMO Öğrenci Çalıştayı’ndan önce, yerellerde ördüğümüz üretim ağımızı farklı okullardaki arkadaşlarımızla paylaşma fırsatı bulamamıştık. Çalıştay bize bu fırsatı verdi. ÇMO tarihinde de bir ilk olan bu geniş katılımlı öğrenci etkinliği, atölye çalışmaları ve serbest kürsü ile farklı üniversitelerden gelen bizlerin düşüncelerimizi paylaşmamız, demokratik bir tartışma ortamı bulmamız ve sorunlarımızı ortak bir potada eritmemiz açısından son derece önemliydi. Mesleki öğrenci örgütlülüğümüzün, Odamız ve TMMOB örgütlülüğünün geliştirilmesi için de önemli bir araç olan Çalıştayımızda, 26 Kasım 2005 tarihinde gerçekleştirilecek olan TMMOB Öğrenci Kurultayı için de önemli sonuçlar çıkardığımıza inanıyor, Ankara’da başlayan bu çabanın, başka ve daha büyük öğrenci etkinlikleriyle gelecek dönemlerde de sürmesini planlıyoruz. Odamız adına bu çalışmayı omuzlayan ÇMO Ankara Şubesi’ne yüzünü biz gençlere dönen çalışma anlayışı ve misafirperverliği için bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Bugünün öğrencileri, geleceğin onurlu, halktan yana mühendisleri olarak, çevrenin yaşamın sürekliliği için ne kadar hayati olduğunu ilk kez örgütlü bir biçimde vurgulamak istiyoruz. Doğanın sınırlarının düşüncesizce zorlanmasıyla geleceğimizin yok edilmesi bizleri endişelendirmektedir. Küresel ısınma, termik santraller, nükleer santraller, fosil tabanlı enerji üretimi ve kalkınma adına yaşamın sürdürülmesini değil de tekellerin banka kayıtlarının artan ivmesini düşünen ulaşım politikası (toplu taşımanın geliştirilmesi, desteklenmesi yerine, refüjlerin kaldırılarak şeritlerin arttırılması, katlı yolların yapılması ile yaşamın büyük tehlikelerinden biri olan fosil yakıtın kullanıldığı otomobil kullanımının teşvik edilmesi) mevcut durumun ne kadar çarpıcı olduğunu ortaya koymaktadır. Milyonlarca insanın açlıktan, susuzluktan ve salgın hastalıktan hayatını kaybettiği ve birilerinin insanlığın ortak değeri olan doğadan pay kapma adına Irak`ta, Afganistan`da, Vietnam`da insanları, kültürel mirasımızı ve doğayı katletmesi ve geleceğimizi karartmaya çalışması tüm dünyanın bildiği gerçekler. Bizler bu dünyanın bireyleri ve bu memleketin öğrencileri olarak, bu sorunları algılamaya çalışarak, bilim ve teknolojinin ışığında, sürdürülebilir bir yaşam için çözümler üretiyor, bu çözümleri hayatla yüzleştiriyor ve çözümlerimizin arkasında taviz vermeden duruyoruz. Zor şartlar altında sürdürdüğümüz eğitim hayatımızda, onurlu aydınlar olarak geçmişi ve şimdiyi sorgulayarak geleceğimize bugünden sahip çıkıyoruz. Biliyoruz ki, bize umutsuzluk aşılayanların kaybedecek birşeyleri yok, ama bizlerin kaybedecek çok şeyi var!
Çalıştay süresince yaptığımız tartışmalar ve atölye çalışmalarında ortaklaşan görüşler aşağıda yer almaktadır:
Kentleşme ve Çevre
Küreselleşme ve sermayenin etkisi ile insanların tüketim toplumunun bir üyesi olmaları, yaşam tarzlarında değişikliğe yol açmış ve kent yaşamını cazip kılmaya başlamıştır. Kentlere olan yoğun ilgi, düzensizlikleri, çarpık kentleşmeyi ve en önemlisi bunların sonuçları olarak çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Kentleşme kaynaklı çevre sorunlarının önlenmesi veya en aza indirilmesi yolunda yapılan tartışmalarda en büyük rolü çevre politikalarının iyi belirlenmesi almaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu konum, özellikle politika belirlenmesi yönünde, kararları kendisinin mi aldığı veya kabul edilen şartların Türkiye’nin şartlarına ne kadar uyduğu sorusunu akla getirmektedir. Yine mevcut yoğun nüfuslu, alt yapı yetersizliğinin olduğu ve yeterli su kaynağının bulunmadığı kentlerdeki sorunlara çözüm olarak, yasal düzenlemelerin etkin olması gereği açıktır. Kentlerde modern yaşamın sağlanması konusunda büyükşehir belediyeleri ile belediyeler arasındaki ilişkinin geliştirilmesi gereklidir. Sorunun kaynağı kentlere olan yoğun göçtür. Bu göçün önlenmesi ve yaratacağı çevre sorunlarının çözümünde eğitimin başrolde olduğuna inanıyoruz. Eğitim ile birlikte insanlara kazandırılacak bilincin, insanlarda “herkesin kentte yaşamasına gerek yoktur.” bakış açısını kazandıracağı da ön görüyoruz.
Sonuç olarak, çevre politikalarının ülkenin sosyo-ekonomik şartlarına göre belirlenmesi, yasalarda yapılacak düzenleme ve eğitimin kentleşme kökenli sorunları engellemede önemli unsurlar olduklarını düşünüyoruz.
Yetkin Mühendislik
17 Ağustos 1999 depreminden sonra yeniden gündeme gelen yetkili (sertifikalı, uzman veya yetkin) mühendislik kavramı ile mühendislerin meslek alanlarında uygulama ve denetim sorunlarına çözüm önerileri getirilmiştir. Şubat 2005 tarihinde TMMOB tarafından hazırlanan konuyla ilgili kanun tasarısında, yetkili mühendislik şu şekilde tanımlanmıştır: “meslek bilgisini ve deneyimini ülke ve toplum yararına sunan, çalışmalarını meslek etiği kurallarından ayrılmadan sürdüren mühendis”. Tasarıda yer alan diğer tanım ve amaçlar, aslında bir mühendisin sahip olması gereken nitelikleri tanımladığı için yoğun bir şekilde tenkit edilmemiştir. Ancak, yetkili mühendislik kapsamında belgelendirme ve uygulama alanlarında ortaya çıkabilecek sorunlar mevcuttur.
İlk olarak, mühendislerin ilgili meslek alanlarında, yetkin mühendis ünvanını alabilmek için belirtilen sürelerde çalıştırılması fikri(2 veya 5 yıl) tartışmalıdır. Mühendislerin uzman vasfına ulaşmasında belirli bir sürenin kriter alınması uygun değildir. Bu doğrultuda, aynı meslek alanındaki bir mühendisin 2 yılda meslek tecrübesini kazanırken, bir başka mühendisin 10 yılda dahi böyle bir tecrübeyi kazanamaması olasıdır. Ayrıca, bu süreç içerisinde, yeni mezun mühendislerin bir nevi stajyer mühendis olarak projelere imza yetkisine sahip olmadan çalışmaları ucuz bir işgücü kaynağı olarak emeklerinin sömürülmesine yol açacaktır. Diğer yandan, genç mühendislerin uzman mühendislerin denetiminde çalıştırılması mühendisler arasında “usta-çırak” ilişkisine sebep olacaktır. Böyle bir durum yani mühendisler arası sınıflandırma ise, çalışma özgürlüğüne ve meslek örgütlülüğüne bir darbe niteliği taşıyacaktır.
Uzmanlık belgesinin, meslek içi eğitim ve belgelendirme kapsamında uygulanacak sınavlar doğrultusunda verilmesinin, adil bir değerlendirme noktasında sıkıntılar yaratacağı söylenebilir. Üniversite eğitiminde süregelen sınavlara ek olarak, tekrardan teori bilgilerinin sınanması uygulama alanındaki yetersizleri gideremez. Uzmanlığın sadece yazılı sınavda başarılı olmakla veya uzun mesleki tecrübelerle kazanılması iddiası, 17 Ağustos depreminde yıkılan binalardan sorumlu mühendislerin ne kadar “yetkin” oldukları sorusunu akla getirmektedir. Ayrıca, sınav komisyonun üyelerinin kimler olacağı diğer bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. Komisyon üyelerinin ister Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndan, ister Yüksek Öğretim Kurulu‘ndan, isterse ilgili meslek odasından olsun “yetkinlik verme” hakkının olmayacağını veya bu hakkı iddia edenlerin mesleki bilgisi, tecrübesi veya siyasi görüşlerinin, değerlendirme süreçlerine etkisinin ne olacağı soruları ciddi tartışma konusudur. Bu gibi sorunlar, denetleyenin denetlenmesi paradoksunu, gündeme getirecektir.
Eğitim sistemindeki aksaklıklar giderilmedikçe, etik kodlardan yoksun bir anlayışla yetkinliği elinde tutan “yönetici” mühendisler faaliyetlerini sürdürdükçe, mesleki uygulamalardaki sorunlara yetkili mühendislik kavramının çözüm olarak sunulması, yıkılmaya yüz tutmuş bir evin kısa olan kolonunun altına "idare etsin" diye yetkinlik belgesini sekize katlayıp destek vermeye çalışmasından farksızdır. Sonuç olarak, yukarıda belirtilen sebepler doğrultusunda, Çevre Mühendisleri Odası Öğrenci Çalıştayı Yetkili Mühendislik Atölyesi, TMMOB tarafından hazırlanan Yetkili Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıların Belirlenmesi ve Belgelendirilmesi Tasarısı’nın gündemden çekilmesi görüşünü savunmaktadır.
Öğrenci Sorunları
1980 askeri darbesi bir çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da bir milat olmuştur. Özelleştirmelerin arttığı, sosyal devletin tasviyesi ve demokrasi alanındaki gerilemeler bu milat ile başlamıştır. 12 Eylül’ün sorunları ve yansımaları günümüze kadar gelmiş ve ne yazık ki, bu süreç halen devam etmektedir. Memleketin üzerine kara bir bulut gibi çöken gerici ve çağdışı zihniyet köklerini salmış ve kurumsallaşmıştır. Bu darbenin eğitim alanındaki kurumsal yapısı da hepimizin bildiği gibi YÖK’tür. Öğrencileri bu memleketin çocukları olarak değil de, adım başı para alacağı birer müşteri olarak gören bu zihniyet, eğitim ve sağlık gibi sosyal hakların halkın elinden alınması sürecini başlatmıştır. Üniversite eğitimi, har(a)ç, transkript, yaz okulu, teknopark v.b. gibi paralı uygulamalara yönelmiş, bu sayede emekçilerin çocukları üniversitelerden uzaklaşmaya başlamıştır. Eğitimin özelleştirilmesi rüzgarı, devletin sorumluluğunda olan eğitimin, devlet tarafından bilinçli bir şekilde dershanelerin yani özel sektörün eğitim alanına yöneltilmesi ile ivme kazanmıştır. Bunun en somut örneği, devletin, üniversiteye giriş sınavı olan ÖSS aracılığıyla, senede bir kere üç saat içerisinde öğrencilerin bilgi birikimini ölçmeye çalışmasıdır.
Aynı milat ülkedeki anti-demokratik yapının da mimarıdır. Bu milat ile birlikte halkının kendi yaşamına müdahale alanları kapanmıştır. Aynı sorun, üniversite ortamında da yaşanmaktadır. Yine darbenin kurumsal yapısı olan YÖK, üniversitelerin 3 büyük bileşeni olan akademisyen, öğrenci ve emekçileri yok sayarak kararları tepeden inme bir biçimde almaya başlamıştır. Üniversitedeki sorunlarla her dakika yüzleşen ve sorunları paylaşan, tartışan, çözümler üretmeye çalışan öğrencilere kendi eğitim alanlarına müdahale anlamında hiç bir hak tanınmamaktadır. Demokrasiden nasibini almamış bir ülke ve bilimin toplum için kullanıldığı yer olan üniversiteler diktatörlük gibi gerici bir zihniyetin kurbanı olmuş demektir. Öğretim üyelerine ve öğrencilere danışılmadan hazırlanan eğitim programları teoride kalmakta, toplumun ihtiyaçlarından ve güncellikten uzak, ezberciliği körükleyen bir hal almaktadır.
Eğitime ayrılmayan bütçenin insan ve doğanın katliamına sebep olan silaha ayrılması zaten ekonomik yönden zor durumda olan ülkemizi çıkmaz bir sokağa sürüklemektedir. Her alanda olduğu gibi üniversiteler de bu durumdan en çok zarar gören alandır. Yetersiz öğretim elemanı ve kötü ekonomik koşullar, akademisyenleri çalışma alanlarından uzaklaştırmakta ve ek işlerle uğraşmalarına neden olmaktadır. Yaşamsal kaygılarla bilgi birikimlerini sermayenin hizmetine sunan öğretim üyesinin performansı azalmakta ve bilim amacından sapmaktadır.
Çevre mühendisliği öğrencileri olarak bir çok sorunumuz diğer bölümlerde okuyan arkadaşlarımızla ortaktır. Har(a)ç, yaz okulu, barınma ve beslenme konusunda ciddi sorunlar yaşamaktayız. Öğrenciyken yaşadığımız bu sorunların yanı sıra, mezun olduktan sonra, çevre mühendisi olarak da sorunlarla karşılaşacağımız aşikar. İstihdam sorunu, bu sorunların içinde belki de en önemlilerinden biri olarak öne çıkmaktadır. İstihdamdaki sorunun, mezun sayısındaki fazlalıkla beraber, hükümetlerin herhangi bir çevre politikası olmamasından ve iktidarın gücünü bizden yana değil, sermayeden yana kullanması gerçekliğinden kaynaklandığını düşünüyoruz.
Biz, mühendislik altyapısına sahip, bilim ve teknolojiyi gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak adına kullanacak, bunu yaparken toplumsal gereksinimleri, kültürel ve ekonomik koşulları irdeleyip, insan-doğa ilişkisini bir adım öteye taşırken topluma ön ayak olacak insanlar olarak tanımladık kendimizi… Çünkü hükümetlerin herhangi bir çevre politikasına sahip olmadığı, insanların gerekli-yeterli çevre bilincine ulaşmadığı bir ortamda çok önemli bir ön koşuldu kendimizi doğru tanımlayabilmek.
Yukarıda bahsettiğimiz sorunların çözülmesi için, ülkemizde geniş ölçekli bir çevre politikasının planlanmasını, eğitimin biran önce eşit ve parasız hale getirilmesini, laboratuvar eksiklerimizin giderilmesini, pratik eğitimin arttırılmasını, her üniversitenin şartlarının eşitlenmesini, yeni çevre mühendisliği bölümleri açılması yerine, mevcut olanların iyileştirilmesini, akademisyenlerimizin yaşam standartlarının geliştirilmesini, bölümlerimizin ve öğretim üyelerimizin toplum yararına çalışmasını, üniversitelerimizin NATO gibi ölüm üzerine kurulu birlikteliklere destek vermek yerine, ya da buralardan sağlanan parasal desteklerden medet ummak yerine memleketin sorunlarına dair somut çözümler üretmelerini ve bu çözümlerin arkasında durmalarını istiyoruz!
Hem eğitim hem de eğitim sonrası sorunlarımızın sistemin yarattığı sorunlar olduğunu düşünüyoruz. Sistemin gereği olarak tükettiğimiz, tüketirken de hızla kirletip yok ettiğimiz şirin mavi gezegenimizin geri dönülemez noktalara gelinmeden kurtarılması gerekliliğine inanıyoruz. Bu inançla, eşit, parasız, bilimsel ve demokratik eğitimi savunan daha yaşanabilir bir dünya, daha yaşanabilir bir çevre özleminde olan biz geleceğin çevre mühendisleri, hala umudumuzu yitirmiş değiliz.