ÇİFTÇİLER SENDİKALARINDA ÖRGÜTLENİYOR

25.07.2005

Tütün, Üzüm, Fındık, Hububat, Ayçiçek Üreticileri ile Hayvan Yetiştiricileri Sendikaları başkanları TMMOB'yi 23 Temmuz 2005'te ziyaret ettiler. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ile görüşen Çiftçi Sendikaları Başkanları sorunlarına TMMOB'nin de ortak olmasını söylediler.

Sendika başkanları görüşlerini ve TMMOB‘den taleplerini şöyle dile getirdiler:

Neden Çiftçi Sendikası?

Türkiye‘de kırsal kesimde yaşayanlar halen nüfusun yüzde 35‘ini, toplam işgücünün ise yüzde 43‘ünü oluşturuyor. Üstelik bu, geliri düşük bir kesim. Bu nüfusun sadece ekonomik nedenlerle değil, sosyal bakımdan ve tüketicilerin ucuza tüketmesi adına üzerine bir durup beş düşünmemiz gereken bir sektördür.

Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye tarım sektörünün geçmişten bu yana birikmiş, çözüm bekleyen bir çok sorunu var. Bu sorunlar kısaca şunlardır:

Türkiye‘de tarımsal üretim planlaması yoktur. Üretim süreci plansız, programsız, dağınık ve belirsizdir. Üreticiler ise tamamen örgütsüz. Üretim, tek tek işletmeler halinde, bireysel, yalnız başlarına ve birbirlerinden kopuk üretim yapan çiftçilerin inisiyatifindedir. Çiftçiler de bir ürünü kimi yıl ihtiyacın çok üstünde, kimi yıl ise ülke ihtiyacının çok altında üretiyorlar.

Tarım arazileri küçük ve çok parçalıdır.

Devletin çiftçilere ilişkin net bir örgütlenme politikası yoktur. Bu konudaki kamu yönlendirmeleri yetersizdir. Etkin-yaygın örgütlenme ve düzenli eğitim programları da uygulan(a)mamaktadır.

Etkin bir kooperatifçilik olmadığı gibi, çiftçilerin mesleki örgütü Türkiye Ziraat Odaları Birliği kanunu ve mevzuatı ile Tarım Bakanlığının yan kuruluşu gibi işlevlendirilmiştir.

Kamu tarımsal eğitim, öğretim ve öncülükten çekilmiştir.

Bu durum görülmek istenmese de ne yazık ki, Türkiye gerçekleri bunlardır. Tarım sektörünün birikmiş bu sorunlarını çözmeden küreselleşmeyle aşık atmaya kalkmak, flört etmek tarımı da tarımcıyı da büsbütün yok edecektir. Ediyor da!...

Türkiye gerçekleri böyle iken peki yapılanlar nelerdir?

Türkiye tarımının fotoğrafı yukarıdaki gibi iken tarımımız bir yandan dönüş(türül)üyor da... Türkiye‘de bu dönüşümün kamuoyuna ilk duyuruluşu 24 Ocak Kararları ile oldu. Söz konusu kararların yaşama geçirilmesi ile birlikte Türkiye tarımı ve köylüsü için zor yıllar başladı. Bu kararlar sonrasında adım adım şu uygulamalar başlatıldı.

- Çiftçinin ürününü pazarlama ve fiyat garantisini oluşturan, onlara girdi desteği sağlayan Tarımsal Kamu İktisadi Teşekküller (KİT) özelleştirilmeye başlandı.
- Destekleme alımları azaltıldı. Çiftçilerin ürünlerinin alım fiyatlarının belirlenmesinden kamu çekildi.
- Çiftçi ürünlerinin fiyatları tek taraflı yalnızca alıcılar -tüccar ve sanayici- tarafından belirlenmeye terk edildi.
- Tarımsal ürün fiyatları baskı altına alınarak maliyetlerin altında belirlendi.
- Tarım kredi faizleri yükseltildi. Bu nedenle çiftçiler üretmede güçlükler yaşıyor.
- Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri (TSKB) A.Ş‘lere dönüştürecek yasalar çıkarıldı.
- Tarımsal kamu yönetimi dağıtıldı.
- İç ticaret hadleri Cumhuriyet döneminde görülmemiş ölçüde tarımın aleyhine döndü(rüldü).

1980‘den bu yana adım adım uygulanan tek ve yanlı politikalar gereği üzüm, zeytin, çay, fındık, hububat, ayçiçeği, pamuk üreticileri ile hayvan yetiştiricilerinin sorunları iyice arttı. Üretemeyecek duruma hızla sürüklenen çiftçilerin durumu dayanılmaz bir hal aldı.

Bütün bu uygulamalar yapılırken çiftçiler adına kararlar alına gelindi. Çiftçiler karar alma süreçlerinin dışında bırakıldı. Geçmiş hükümetler, üreticilerin örgütsüzlüğünü fırsat bilerek çiftçileri iyice yoksullaştıracak kararları ardı ardına aldılar.

Geçmişte iktidar olanlar, bütün bu sorunları biriktirmeden çözmek yerine her yıl ve her seçim öncesi ürün taban fiyatları ile oynayarak yaptıkları destekleme alımları ile çiftçileri hem oyaladılar, hem de örgütsüz kalmalarını sağlayarak kendilerine bağımlı halde tuttular. Çiftçiler de hak alma mücadelesini yalnızca seçimden seçime oyları ile yaptı.

Şimdi bu bağımlılık; dış dinamiklerin istemiyle devlete bağımlılıktan da çıkarılarak, yerli/ yabancı gıda ve tarım şirketlerine bağımlı hale getirecek olan sözleşmeli çiftçiliğe terk edilmektedir. Devlet bu yeni sistem olan sözleşmeli çiftçilikte garantör olarak bile bulunmamaktadır. Bu durumda örgütsüz, çiftçiler örgütlü tüccar ve sanayicinin önüne korumasız bırakılmaktadır.

Sözleşmeli çiftçilikle ilgili yapılan araştırma ise şöyledir:

Celal Bayar Üniversitesi Alaşehir Meslek Yüksek Okulu öğretim görevlileri Yardımcı Doçent Dr. O. Murat Koçtürk Yardımcı Doçent Dr. A. Nuray Cebeci tarafından Manisa ilinde yürütülen "Türkiye‘de Tütün Üretiminde Sözleşmeli Tarım" araştırmasında bazı sayısal veriler şöyledir:

- TEKEL‘in özelleştirilmesi hususunda üreticilerin yüzde 87,5‘u olumsuz görüş bildirmiştir.
- Yeni Tütün Kanunu öncesindeki pazarlama sisteminden (yani sözleşmesiz çiftçilikte) memnun olanların oranı yüzde 94.8‘dir.

Aynı araştırmada; Türkiye Ziraat Odaları Birliği ile ilgili incelenen işletmelerin yüzde 87,5‘i çiftçilerin mesleki örgütü olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği‘ni yetersiz bulmaktadır. Başarılı bulanların oranı sadece yüzde 1‘dir.

T.Ziraat Odaları Birliği kanunu, çiftçilerin haklarını arama, koruma ve geliştirmeden çok Tarım Bakanlığının yan kuruluşu gibi işlev görecek şekilde düzenlenmiştir. Çiftçilere reva görülen bu yeni sistemde; T. Ziraat Odaları Birliği çiftçilerin haklarını koruyamadığını Tütün Yasası, Şeker Yasası, Tarımsal KİT‘lerin özelleştirilmesi, zirai kredi faizlerin yükseltilmesi, desteklerin kaldırılması aşamasında -demokratik içerikten yoksun düzenlenmiş olan yasası gereği- mücadele edemeyişi ya da mücadelesinde başarılı olamayışıyla göstermiştir. Bütün bu nedenlerle araştırmada da görüldüğü gibi, çiftçilerin mesleki örgütleri olan T.Ziraat Odaları Birliği‘ne güven eksiklikleri vardır.

Kooperatif örgütlenmelerine gelince; Üretici örgütlenmesi yetersizdir, demiştik. Tarım kooperatiflerinin sayısı 1966‘da 588 adet iken bu sayı 1989 yılı itibarıyla 5275‘e çıkmıştır. Ancak, kooperatifçilik biçimindeki bu örgütlenmeler son derece yetersiz ve etkisizdir.

Kooperatifler bilindiği gibi şirketlere alternatif kurulan ekonomik örgütlenme biçimleridir. Ne yazık ki bu günkü işleyiş ve yönetim tarzıyla şirketlerden farklı, onlara alternatif bir örgütlenme biçimi olduğunu söylemek pek olanaklı değildir.

Kooperatiflerin mevzuatları da çiftçileri koruyup kollayan yönlendiren biçimde düzenlenmiş değil. Örneğin; bir yıl kooperatife ürün vermeyen üreticilerin oy hakları ellerinden alınıyor. Bunlara çözüm bulmak yerine büyük çiftçiler teslim ettikleri ürünleri kendilerine oy verecek kişilere paylaştırarak teslim ettiriyorlar. Kooperatifçiliğin demokratiklik ilkesi olan "her üreticinin bir oy hakkının olması" ilkesi, böylelikle delinmiş oluyor. Bu ve diğer yollarla kendilerini sürekli yönetimlere seçtiriyorlar. Kooperatiflerin ortaklarına kar payı dağıtması konusunda ciddi bir yaptırım da yok. Birlik yöneticiliği, kooperatif yöneticiliği meslek haline gelmiş/getirilmiş. Hep aynı kişiler kendilerini seçtiriyorlar.

Bu kooperatifler bizim alın terimiz ve emeğimizle oluşturulmuştur. Tamam devlet vesayeti kalksın ama hep büyük ve aynı çiftçiler de yönetsin istemiyoruz. Ayrıca kooperatifler; arazilerin küçük olmasının getirdiği dezavantajı avantajlı işletmelere dönüştürebilme ve tarımın şirketleşmesine de alternatif olma potansiyelini taşımaktadır.

Dünyanın yeniden düzenlendiği bu süreçte Türkiye ve tarımı da buna koşut olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Bu yeniden yapılandırma Türkiye tarımını tahrip etmekte, çiftçiliği ortadan kaldırıp yerine şirket tarımcılığını ikame edecek politikalar adım adım uygulanmaktadır. Oysa tarım bir kültür ve yaşama biçimidir. Şirketlere bırakılamayacak kadar hem üreticiler hem de tüketiciler için yaşamsal önemdedir. Mesleki ve ekonomik örgütlenmelerimiz eksiksiz işlese bile tarımın tahribatında uygulanan politikaların karşısında yetersiz kaldığı/kalacağı aşikardır. Biz çiftçiler olarak çiftçilik yapma ve diğer tüm haklarımızı koruyup geliştirebilmek için ekonomik ve mesleki örgütlerimizin yanında ayrıca; mesleki. ekonomik, politik, sosyal ve demokratik örgütlere ihtiyacımız var. Bu örgütler de; çiftçilerin ürün bazındaki kurduğu/kuracağı sendikalarıdır.

Yukarıda da söylediğimiz gibi Tarımda Yeniden Yapılandırma adı altında; "örgütsüz köylü", yerli ve yabancı "örgütlü tüccar ve sanayici" ile karşı karşıya -tek tek bireyler halinde- bırakıldık. Tüccar ve sanayici de, atomize edilmiş/olmuş dağınık örgütsüz biz çiftçilere tek tip sözleşme ile sözleşmeli çiftçilik dayatılmaktadır.

- Sözleşmeli çiftçiliğe mecbur edilen çiftçilerin adına sözleşme yapmak ve çiftçilerle sözleşme yapan iş veren durumundaki sanayici ve tüccarın sözleşme koşullarına uymadığında sendika üyesi çiftçilerin hakkını aramak ve korumak için,
- Destekleme alımlarından ve destekleme alım fiyatı açıklamaktan çekilen kamunun yerine çiftçiler için referans fiyatları belirleyip açıklamak için,
- Tarımsal politikalar belirlendiğinde çiftçilerin haklarını gözeten bir yerden müdahil olup, çiftçilerin çıkarlarından yana politikaların belirlenmesinde etkin olmak için,
- Çiftçilerin üretim aracı olan toprak ve suyun kirletilmesine karşı etkin hukuksal ve demokratik mücadele vermek için,
- Çiftçilerin yalnız doğa koşullarına karşı çaresizliğinde ilaç olacak tarım sigortasının çiftçiler lehine ivedilikle düzenlenip çıkarılması için,
- Tüccarın vurgunculuğu ve dolandırıcılığına karşı çiftçileri koruyacak etkin bir yasanın çıkarılma mücadelesini vermek için,
- Kamunun tarımcıyı koruyucu, çiftçilere öncü, eğitici ve öğreticilik yapmasını sağlamaya yönelik demokratik mücadele yürütmek için,
- Çiftçilerin, eksiksiz sosyal güvenceye kavuşturulması için,
- Kısacası çiftçilerin üretebilmesini sağlamak ve üretmesinin önündeki oluşturulan ve oluşturulacak olan engelleri aşmak için, ürün bazında sendikal örgütlenmelere ihtiyaçları vardır.

Özetle; biz üreticiler üretmek istiyoruz. Üreterek ailemizi geçindirmek ve ülke ekonomisine katkıda bulunmak istiyoruz.

Çiftçiler olarak;

8 Mart 2004 tarihinde merkezi Manisa-Alaşehir‘de olmak üzere 358 kurucu üye ile "Üzüm Üreticileri Sendikası" ÜZÜM-SEN‘i, 15 Nisan 2004 tarihinde merkezi İzmir‘de olmak üzere 455 kurucu üye ile "Tütün Üreticileri Sendikası" TÜTÜN-SEN‘i, Keza fındık üreticileri de 25 Haziran 2003‘te kurultaylarını toplayarak 1 Eylül 2004 tarihinde merkezi Ordu‘da olmak üzere "FINDIK ÜRETİCİLERİ SENDİKASI" FINDIK-SEN‘i 5 Nisan 2005 tarihinde Hay-Yet-Sen, 08 Nisan 2005 tarihinde Hububat-Sen, Ayçiçek-Sen‘i kurduk.

Şekerpancarı, çay, zeytin ve kayısı üreticileri de ürün bazında sendikalarını kurmak için çalışmalarını sürdürmektedirler.

Üretici çiftçilerin sendikal haklarının dayanaklarını oluşturan onaylayarak taraf olduğumuz uluslar arası sözleşme ve belgeler ise şunlardır:

1)İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
2)Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme
3)Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşme
4) İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi (İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi)
5) Yeni bir Avrupa İçin Paris Şartı
6) Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı

Devletimiz tarafından imzalanmış bulunan bu uluslararası sözleşme ve belgelere dayalı olarak kurulmuş ve kurulmakta olan ürün bazındaki çiftçi sendikalarının, sendikalar yasasının yeniden ele alınacağı önümüzdeki günlerde, çiftçilerin de sendika hakkının sendikada yer alması iç hukukla uyumlu hale getirilmesi için hükümet nezdindeki görüşmeleriniz esnasında desteklerinizi bekliyor, ülke nüfusunun yüzde 35‘ini kapsayan çiftçilerin özgürce örgütlenmelerinin önünün açılmasına yapacağınız katkılardan ötürü şimdiden teşekkür ederiz.

Saygılarımızla...

TÜTÜN-SEN Ali Bülent Erdem
ÜZÜM-SEN Adnan Çobanoğlu
FINDIK-SEN Kutsi Yaşar
HUBUBAT-SEN Abdullah AYSU
AYÇİÇEK-SEN Nevzat UĞUR
HAY-YET-SEN A.Hamit GÜRLEYEN