ÇMO: DERT ÜLKEMİZİN TABİATI VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ DEĞİLDİR!

06.06.2012

Çevre Mühendisleri Odası, "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı üzerine 6 Haziran 2012 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

DERT ÜLKEMİZİN TABİATI VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ DEĞİLDİR!

Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı" 5 Haziran Dünya Çevre Gününde TBMM Çevre Komisyonundan geçti. Bir önceki yasama yılında kadük kalan, bu yasama yılında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuş 2 bakanlık yetki alanlarına "uydurulmaya" çalışılarak Meclise sunulan tasarı "aceleci" bir anlayışla iki oturum ile görüşülüp TBMM Genel Kurulu‘na iletilmek üzere komisyondan geçirilmiştir.

TBMM Çevre Komisyonu "5 Haziran Dünya Çevre Günü", Tasarıyı onaylayarak nasıl bir "Çevre" istediklerini tüm kamuoyuna göstermiştir.

 

            CENNET MEMLEKET, DEĞER BİLMEYEN YÖNETİCİLER VE İKTİDARLAR...

Türkiye, Avrupa kıtasında bulunan bitki türlerinin %75‘ini barındırmakta olup, bunun üçte birini endemik bitkiler oluşturmaktadır. Ülkemiz, 80.000‘in üzerindeki türe ev sahipliği yapmaktadır. Kuş göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Türkiye pek çok kuş türü için anahtar ülke konumundadır. Ülkemizde yaklaşık 454 kuş türü olduğu bilinmektedir. Bunlardan bir kısmı küresel olarak tehdit altında olan türlerdir. 

            TASARI BU HALİYLE ÜLKEMİZDEKİ BİYOÇEŞİTLİLİĞİN YANİ YAŞAMIN TÜKENİŞİNİ İLAN ETMEKTEDİR!

            Hükümet tarafından "Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı" tekrar gündeme getirilmiştir. TBMM Çevre Komisyonu‘nda görüşülmesi tamamlanan kanun tasarısı, mevcut haliyle ülkemizin doğal zenginliklerinin yok edilmesinin önünü açmaktadır.

Genel olarak koruma ve kullanma düşüncesi üzerinde hazırlanan tasarı, benzer diğer kanunlarda olduğu gibi doğal varlıkları, ekonomik kaynak olarak görmekte ve "doğal varlıkları kullanma" fikri üzerinden hazırlandığı anlaşılmaktadır. Koruma-kullanma dengesinde koruma ihmal edilirken kullanım ağırlık kazanmaktadır. Doğal varlıkları ekonomik değer olarak kullanma anlayışı, günü kurtaran ekonomik girdiler sağlamayı hedeflemekte ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının yok sayılmasını göstermektedir. Bu yaklaşım; talanı, rantı, yok oluşu, ülkemizdeki insanların sağlıksızlığa itilmesi meşru kılmanın yanı sıra, ülkemizin taraf olduğu birçok uluslararası sözleşme ve Anayasa‘nın 56. Maddesi ve diğer ilgili maddelere aykırı olduğu görülmektedir.

            KULLANMA DEĞİL! KORUMA ZAMANI...

            Ülkemizdeki 1,876 tür yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Gün "kullanmanın, kiralamanın, tahsisin, affında" değil, korumanın ve yaşamın savunulmasının günüdür! Aksi halde, böylesine zengin biyoçeşitliliğe sahip ülkemizde, doğa yok olacak ve halk sağlığı tehdit altında kalacaktır.  

            ÇALAKALEM HAZIRLANMIŞTIR

            Kanun tasarısının; anlaşılamayan anlatım dili sonucu, yetki ve sorumluluklar net olarak ifade edilmemektedir, bu durum "kötü" kullanım ve suiistimalleri mümkün kılmaktadır. Yükümlülükler ve doğal varlıkların çeşitli vakıf, dernek ve üçüncü şahıslara kiralanmasına izin verilmesi gibi hükümlerle, çalakalem, yangından mal kaçırırcasına, doğayı ve çevreyi umursamayan bir yaklaşımla hazırlandığını göstermektedir.

            Tasarı ile "koruma kullanma dengesi" gözetilmeden ülkenin kara, kıyı, sucul ve deniz alanlarındaki ulusal ve uluslararası öneme sahip doğal değerler üzerinde ekonomik faaliyetler yapılacak, korunan alanlar (Milli Park-Doğal Sit-Özel Çevre Koruma Bölgeleri vb.) yatırımlara açılacaktır.

            Uluslararası sözleşmelere ve AB direktiflerinde yer alan koruma felsefesine uyumlu olarak hazırlanması zorunlu olan bir koruma kanunun gerekçe maddelerinde toplumsal kalkınma ve insan odaklı bir anlayışın olması söz konusu kanunun uygulama sonuçlarını daha şimdiden ortaya sermektedir.

            BELİRSİZLİKLER ARTTIRILMAKTADIR!

            Doğal Varlıkların korunması konusunda her türlü düzeyde plan yapma ve tescil yetkisinin, asıl amacı yapılaşma ve kentleşme olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na emanet edilmesi doğal varlık tahribatını ve yok edilmesini daha da kolaylaştırmaktan farklı bir sonuca ulaşamayacaktır. Söz konusu bakanlık, koruma alanlarını nasıl belirleyecektir? Bakanlık kadrosunda koruma alanı tescili konusunda, çevresel hassasiyeti olan uzman kadrolar bulunmakta mıdır? Üniversitelerin ve bilim insanlarının görüşleri alınacak mıdır ve nasıl bir yöntem izlenecektir? Bu sorular tasarıda cevap verilememektedir.

            YETKİ VE SORUMLULUK KARGAŞASI ARTACAKTIR!

            Çevre ve doğal varlıklar konusunda mevcut olan yetki ve sorumluluk karmaşası yeni kanun tasarısıyla daha da artacaktır. Kanun tasarında, yerel halkın karar verme sürecine katılmasını kolaylaştıracağının amaçlandığı belirtilse de mevcut uygulamalarda yerel halkın tüm direnişine rağmen doğal varlıkları tahrip eden yatırımlar (Örneğin HES ve Nükleer Santraller) engellenmemekte ve halkın talepleri, tepkileri göz ardı edilmektedir.

            TASARI BİLİMDEN YOKSUN HAZIRLANMIŞTIR!

            Gerekçe maddesinde yer alan "katılım kavramı, doğal kaynakların yönetilmesi ve korunmasında izlenen son yönetim trendlerinden biridir" ifadesi hem doğal kaynak yönetimini ve korunmasını popüler olmak adına yapılan bir kavram olduğunun zannedildiğini göstermekte hem de antik Yunandan beri demokrasinin ana ilkesi olan katılım kavramını son moda bir trend olarak görmektedir. Gerekçesi bu kadar üstün körü hazırlanan bir kanun tasarısı kabul edilmeden önce mutlaka bir kez daha gözden geçirilmelidir.

            TASARIDAKİ MADDELER ÜZERİNE GÖRÜŞLER:

Madde 2: Uluslar arası dokümanlardan çeviri olabileceği düşünülen bazı tanımlar (Koruma Alanı, Korunan Alan v.b.) net değildir.

Madde 3:

a) Koruma ve Kullanma dengesi ilkesi kullanma yönünde kötüye kullanılabilecektir.

e) "Bu kanunda tanımlanan korunan alanların  birden fazlasının özelliklerine sahip olsa dahi, koruma altına alınan bir alanın tek bir korunan alan adı altında ilan edilmesi" ifadesi Madde 7/c/8 bendindeki "Planlanan her korunan alan tek birim tarafından yönetilir. Aynı koruma alanın farklı bölgelerinde veya bölgeleri içindeki farklı kısımlarda, farklı koruma ve kullanım kararları alınabilir." ifadesi ile çelişmektedir.

Madde 4/2: Özel koruma alanı ifadesi yer almaktadır ancak bu ifadenin ne anlama geldiği tanımlar bölümünde açıklanmamıştır.

Madde 6: Yeniden değerlendirme maddesi ile daha önceden koruma alanı olarak ilan edilmiş bir alanın sınırlarının değiştirilebileceği, kısmen veya tamamen farklı statü kapsamına alınabileceği veya koruma alanı kararının kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır. Bu konuda yetkili olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının hangi şartlarda bu yetkiyi kullanabileceği açık olarak ifade edilmemekle birlikte daha önceden koruma alanı ilan edilen doğal varlıkların istenildiğinde bu statüsünün kaldırılmasının önü açılmaktadır.

Madde 8: Üstün kamu yararı tam olarak doğa korumayı sağlayacak şekilde tanımlanmamıştır. Mevcutta üstün kamu yararı ile ilgili olarak sadece bazı yargı kararları mevcut olmakla birlikte Yargıtay ve Danıştay üstün kamu yararını birbirinden farklı olarak tanımlanabilmektedir.

Madde 10: Ulusal Çeşitlilik Danışma Kurulu‘nda özel sektörün olmasının sebebi anlaşılamamaktadır. Siyası ve ekonomik gücü olan özel sektörün kurulda yer alması doğal varlıkların korunmasında olumsuz sonuçlar doğurabilir, çıkar grubu olan bu yapıların bağımsız, tarafsız ve bilimsel yürütülmesi gereken bu sürece katkıdan çok zarar vereceği tarihsel bir gerçekliktir. 

Madde 14: Korunan alanların ilanından önce mevcut tesislere (burada yer alan tesis ifadesi bile endüstriyel tesislere izin verileceği anlamına gelmektedir.) izin verilmesinin önü açılmaktadır. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra 3 yıl gibi çok uzun bir süre içinde ilgili yönetmeliklerin çıkacağı ve koruma alanlarının ilan edileceği göz önünde bulundurulduğunda koruma ilanı öncesinde birçok doğal varlığın işgal edilebileceği ve mevcut tesis statüsünde faaliyetlerine devam edebileceği anlaşılmaktadır.

Madde 26: Bu tasarı ile doğal alanlar, ulusal ve uluslararası öneme sahip Özel Çevre Koruma Alanları kullanıma açılacak, doğada meydana gelen tahribat ise caydırıcı niteliği olmayan cezalara tabii tutulacaktır.

Madde 28: Turizm Teşvik Kanunu ile çakışma olması durumunda koruma kalkınma dengesi kalkınma yönünde kullanılacak ve Turizm Teşvik Kanunu‘nun hükümleri uygulanacaktır. Bu maddede bile açıkça derdin doğal hayat veya biyoçeşitlilik değil, ekonomik girdiler olduğu çok açıktır.

 

            Tasarı, koruma esası üzerinden şekillendirilmeli, bilim çevrelerinin ve meslek örgütlerinin kamu yararı gözeten önerileri taslakta yerini almalıdır. Tasarının bu haliyle kanunlaşması durumunda; talanın, yok oluşun meşrulaştırıldığı ve gelecek nesillerin sağlıksız bir ülkede ve dünyada yaşayacağı su götürmez bir gerçektir. Ve tarih bu yok oluşun sorumlularını asla unutmayacaktır...

  

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası