DOĞALGAZ GÜNLERİ DENİZLİ'DE GERÇEKLEŞTİ
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Denizli Şubesi tarafından 1-3 Haziran 2006 tarihinde Doğalgaz Günleri etkinliği gerçekleştirildi. Etkinliğin açılışında sırasıyla Doç. Dr. Harun Kemal Öztürk (Etkinlik Yürütme Kurulu), Prof. Dr. Mehmet Atılgan (MMO Denizli Şube Başkanı), Mehmet Soğancı (TMMOB 38. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı), Prof. Dr. Hasan Kazdağlı (Pamukkale Üniversitesi Rektörü), Osman Zolan (Denizli Büyükşehir Belediye Başkan Vekili), Gazi Şimşek (Denizli Valisi) konuştular.
Paralel oturumlarda 24 bildirinin sunulduğu etkinlikte, doğalgaz konusunda beş adet kurs düzenlendi. Ayrıca "Türkiye‘nin Enerji Politikaları ve Doğalgaz" ve "Denizli ve Doğalgaz" başlıklı iki panel de düzenlendi.
TMMOB 38. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı açılış konuşmasının bir bölümünde şunları da söyledi:
Bildiğiniz gibi doğalgaz, yaşanan son doğalgaz krizi de içinde olmak üzere, gerek uluslararası düzeyde gerekse ülkemizde, enerji sorunu, diğer bir deyişle enerji jeopolitiği içinde önemli bir yer tutmaktadır.
Enerji kaynaklarının kullanımı ve bu alandaki gelişmeler 19 ve 20. yüzyıllarda boyutlanmış, bu kaynaklar üzerindeki hakimiyet kavgası ise 21. yüzyılda doruk noktaya ulaşmıştır. Öyle ki, önümüzdeki on yılların uluslararası gerilimleri, enerji ekonomi politiğini içeren bir enerji jeopolitiği içinde tanımlanacak hale gelmiştir. Doğalgaz, su, petrol gibi enerji kaynakları, başlı başına birer ekonomi politik ve ülkelerin egemenliği, bağımsızlığı konusuna dönüşmüştür.
Dünyada tüketilen birincil enerjinin büyük çoğunluğu petrol (% 37), doğalgaz (% 24) ve kömürden (% 27) oluşmaktadır. Bilindiği gibi dünyadaki fosil enerji kaynakları sınırlıdır ve bu nedenle uluslararası güçler nezdinde bir paylaşım alanı haline gelmiştir.
Emperyalist güçler dün olduğu gibi bugün de teknoloji, enerji, su ve petrol kaynaklarının paylaşım ve denetimi için birbirleriyle kıyasıya mücadele etmektedir. Enerji kaynaklarını ellerinde tutmak isteyen başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler, enerji ve doğal kaynakları kontrol edebilmek için az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ekonomik, siyasi ve askeri alanda müdahale etmekte, işgal politikalarına başvurmakta, dünyanın yeniden paylaşımını düzenlemektedirler.
Türkiye‘de Doğalgaz Talep Artışı ve Kullanımındaki Yanlışlıklara baktığımızda, burada saptanması gereken ilk husus; talep artışının gelişmiş ülkelere göre ülkemizde daha yoğun ve dışa daha çok bağımlı bir biçimde yaşanmış olmasıdır. Hızla artan talebin en büyük bileşenini ise, elektrik enerjisi üretimi için doğalgaz tüketimi oluşturmaktadır.
Dünyada doğalgaz tüketimi her yıl ortalama % 1,6 oranında artacak iken ülkemizin doğalgaz tüketim artışı, dünya ortalamasının çok üzerindedir.
Yapılan çalışma ve öngörülere göre Türkiye‘de; 2004 yılında 22.108 milyon m³ olan doğalgaz tüketimi, 2005 yılında % 21,5 artışla 26.865 milyon m3‘e ulaşmıştır. Tüketim tahminlerinde ise, 2006 yılında % 36,2 artışla 30.100 milyon m³‘e, 2010 yılında % 90,3 artışla 42.076 milyon m3‘e, 2020 yılında ise % 176,4 artışla 61.042 milyon m3‘e ulaşması öngörülmektedir.
Diğer yandan Türkiye‘de 2005 yılında tüketilen doğalgazın % 57,4‘ü elektrik üretimine ayrılmış ve elektriğin % 45‘lik bölümü doğalgazla çalışan santrallerde üretilmiştir.
Elektrik enerjisi içinde doğalgazın payının % 45 olması gaz ve enerji sektöründeki çarpık politikaları ortaya koymaktadır. Oysa dünyada doğalgaz kullanımı içinde elektrik enerjisi üretimi, doğalgaz üreten ülkeler de dahil olmak üzere hiçbir ülkede bu denli yüksek bir öncelik almamaktadır. İthal bir enerji kaynağı olan doğalgazın elektrik enerjisi üretimi içindeki payının bu denli yüksek olmasının ekonomik ve politik bağlamlarıyla rasyonel olmadığını bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Ağır tahkim şartlarıyla düzenlenmiş, doğalgaz temin ve ürettiği elektriği alım garantisi verilen doğalgaz yakıtlı santraller nedeniyle ithal doğalgazın % 60’lara varan kısmı elektrik enerjisi üretiminde kullanılmaktadır. Buna karşın, ulusal bir kaynak olan kömür üretimi, kömürle elektrik üreten santrallerde üretimin azalmaya zorlanması ve bu nedenle kömür alımlarının kısılmasından dolayı düşmektedir.
Yine elektrik üretiminde kullanılabilecek olan yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımız da esasen atıl durumda tutulmakta ve yeterince değerlendirilmemektedir.
Elektrik enerjisi üretiminin büyük ölçüde doğalgaza dayandırılmasına yönelik politikalara karşı, gaz talep tahminlerinin abartıldığı, doğalgaza dayalı yeni enerji santrallerine ihtiyaç olmadığı; elektrik enerjisi üretiminde doğalgazın aşırı ve yanlış kullanımının ekonomik ve politik bağlamlarıyla rasyonel olmaması; çarpık ve abartılmış talep tahminleri esas alınarak Türkiye‘nin, ihtiyaç ve tüketebileceğinin çok üzerinde doğalgaz ithalatını öngören sözleşmelerin imzalanmış olması, "Yap-İşlet" politikasının usulsüzlüklere davetiye çıkarması, enerji planlaması ve kamu yatırımlarının yapılmaması vb. uyarılarımızın dikkate alınmamasının sonuçları bugün tek tek ortaya çıkmaktadır.
Enflasyonun düşürüldüğü iddialarının siyasi iktidarca dile getirildiği bir ortamda, milyonlarca konutta ve binlerce sanayi kuruluşunda kullanılan doğalgazın fiyat artışının bir yıl içinde % 31‘e varması bile tek başına konunun ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Bu noktada, gaz temin programlarının teknik ögeler yanı sıra bir dizi politik parametre içerdiğini belirtmek istiyoruz. Bu kapsamda gaz temin anlaşma ve programlarının çok ciddi bir stratejik çalışma olarak ele alınması gerekmektedir. Zira ülkemiz uluslararası arenada enerji kozunu elinden çıkarmakta, vanaları başkalarınca açılıp kapanan bir küresel enerji savaşında "enerji koridoru" olma konumuyla avunmaktadır.
Oysa sorunun temelinde:
Kamusal bir hizmet olan enerji üretiminin basit bir piyasa faaliyeti olarak görülmesi, stratejik bir planlama anlayışının olmaması,
Enerji alanındaki kamu kuruluşlarının küçültülmesi, işlevsizleştirilmesi, özelleştirilmesi,
Zengin linyit ve taş kömürü kaynaklarımızın yeterli bir şekilde kullanılmaması,
Özelleştirileceği gerekçesiyle mevcut linyit yakıtlı santrallerde gerekli iyileştirme, kapasite artırımı, bakım ve onarım çalışmalarının yapılmamış olması,
Zengin hidrolik kaynaklarımızın yalnızca 1/3‘nin değerlendirilmesi ve yapımı süren santrallerin süresi içinde bitirilmesi için DSİ‘ye yeterli kaynak aktarılmaması,
Rüzgar ve jeotermal kaynaklarımızın yeterince değerlendirilmemesi,
Toplam enerji üretiminin önemli bir bölümünün, elektrik enerjisi üretiminin % 40‘ları aşan bölümünün doğalgaza dayandırılması ve % 20.6‘sının "doğalgaz temin ve ürettiği elektriği alım" garantisi verilen 4 adet özel sektör santralinden alınması,
Doğalgaz temininde tek bir kaynağa Rusya‘ya (% 65 oranında) bağımlı kılınması, doğalgaz temin anlaşmalarının Türkiye aleyhine hükümlerle dolu olması,
Yeterli kapasitede doğalgaz depolama tesislerinin zamanında inşa edilmemiş olması bulunmaktadır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Doğalgazla ilgili kurumlar çalışmalarında şeffaflaşmalı, bilgilerin yaygınlaşması, herkesçe erişilebilir ve kullanılabilir olması sağlanmalıdır. Doğalgaz temin politikalarının belirlenmesinde kapalı kapılar ardındaki gizli diplomasi yerine, ilgili tüm kesimlerin katılacağı ulusal strateji belirlenmesi çabalarına ağırlık verilmelidir.
İthal edilen ve dışa bağımlı bir enerji kaynağı olan doğalgazın sektörel kullanım öncelikleri tartışmaya açılmalıdır. Bu anlamda, ulusal düzeyde tartışmalar yapacak, stratejiyi belirleyecek yetkili kuruluş olarak, oluşum, yönetim ve denetiminde doğalgazla ilgili tüm kesimlerin temsil edildiği Doğalgaz Enstitüsü‘nün oluşturulması ve bu Enstitünün alt kollarının bir an önce çalışmaya başlaması zorunludur.
Mevcut doğalgaz alım sözleşmeleri "takrir-i müzakere" konusu yapılmalı, anlaşmalarda fiyat, alınmayan gazın bedelinin ödenmesi, ödemelerin nakit olarak yapılması, gazın üçüncü ülkelere satılmasının önlenmesi vb. Türkiye aleyhine şartlar iptal edilmelidir.
Satın alınan gaz bedellerinin mal ve hizmet ihracı yoluyla ödenmesi sağlanmalıdır.
Gaz teslimatlarında ihracatçı ülkelerden kaynaklanan eksiklikler ve aksamalar tazminat konusu olmalıdır. İhracatçı ülkelerin günlük, aylık, yıllık satış miktarlarını taahhüt etmeleri sağlanmalıdır.
Doğalgaz ithalatı ile ülke ihtiyaçları arasında bir açık söz konusu olduğunda, kentlerin ve sanayinin gazı kesilmemeli, doğalgaz yakıtlı elektrik üretim santrallerine verilen gazda kesinti yapılmalıdır.
Alım garantisi verilen doğalgaz yakıtlı Yap-İşlet santrallerine verilen gaz temin ve elektrik alım garantilerini iptal eden Danıştay kararı ivedilikle uygulanmalıdır.
Kentsel dağıtım şebekelerinde, bina servis bağlantılarında, bina iç tesisatlarında, gazın yıllardır kullanıldığı kentlerdeki uygulama ve deneyimler ışığında, bütün ülke çapında geçerli ve zorunlu olacak; Ulusal kentsel gaz dağıtım şebekesi tasarım ve yapım standartları ve şartnameleri, Ulusal bina servis bağlantı standartları ve şartnameleri, Ulusal bina iç tesisat standartları ve şartnameleri, Ulusal endüstriyel tesis doğalgaz dönüşüm standartları ve şartnameleri, Meslek Odaları ve uzmanlık örgütlerinin katılımıyla hazırlanmalı ve bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
Elektrik enerjisi üretiminde yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmelidir. Elektrik üretimi içinde doğalgazın payı mutlaka düşürülmelidir.
Doğalgaza bağımlı enerji politikalarından bir an önce vazgeçilerek yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımıza yatırımlar yapılmalıdır. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları ülke ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayacak potansiyeldedir. Yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın kullanımının özendirilmesi, yaygınlaştırılması ve bu kaynakların kullanımı ile elektrik enerjisi üretim sistemlerini oluşturan malzeme, cihaz ve ekipmanların yerli üretim koşullarının oluşturulması ve bu alanda teknoloji üretebilir bir seviyeye ulaşmamız sağlanmalıdır. Yenilenebilir Enerji Yasası uyarınca gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Enerjinin etkin kullanılması, verimliliğinin artırılması, maliyetlerin düşürülmesi ve tasarrufun sağlanması için Enerji Verimliliği Yasası bir an önce çıkarılmalıdır.
Binalarda mimari tasarım, ısıtma/soğutma ihtiyaçları ve ekipmanları, yalıtım ihtiyaçları ve malzemeleri, elektrik tesisatı ve aydınlatma konularında normları, standartları, asgari performans kriterlerini ve prosedürleri kapsayan Enerji Verimliliği Yapı Kodu Yönetmeliği; EİEİ, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve Meslek Odalarının katılımıyla hazırlanarak yürürlüğe koyulmalıdır.
Elektrik iletim ve dağıtım hatlarında iletim kayıplarını azaltacak yatırımlar hızla yapılmalıdır. Genel olarak enerji tasarrufunu sağlayıcı politika ve zorunlu uygulamalar yürürlüğe konulmalıdır.
Kamusal planlama, kamusal üretim ve yerli kaynak kullanımını reddeden, bu alandaki yatırımların aksama, gerileme ve gecikmesinin temel nedenini oluşturan özelleştirme uygulamalarından vazgeçilmelidir.