DÜNYA GIDA GÜNÜ SEMPOZYUMU/15 Ekim 2016/ANKARA

19.10.2016

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu ve şahsım adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. Dünya Gıda Günü dolayısıyla Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarımız tarafından gerçekleştirilen bu etkinlikte aranızda olmaktan büyük bir onur duyuyorum.

Değerli Konuklar

Birkaç gün önce Türkiye’nin en büyük katliamının yaşandığı 10 Ekim’in birinci yıldönümüydü.

Ne yazık ki katliamın birinci yıldönümünde kaybettiklerimizi anmayı bile bize çok gördüler. AKP’nin mitinglerine alanlar açıkken, katliamda yaşamını yitirenlerin yakınlarına Gar önü kapalıydı.

Bu bir yılda acımız ve öfkemiz hiç azalmadı. Göğsümüzde bir yıldır, başta 10 Ekim olmak üzere katliamlarda kaybettiğimiz canlarımızın isimlerini, acılarını, gülüşlerini taşıyoruz. Bu katliamın hesabını mutlaka soracağız. Bu bizim kaybettiğimiz canlara boynumuzun borcudur.

Değerli Konuklar

Ülkemiz son bir yılda hızla karanlık bir girdabın içine çekiliyor. 7 Haziran seçimleriyle başlayan, ülkenin dört bir yanında patlayan, yüzlerce insanın hayatına mal olan saldırılarla devam eden ve en son 15 Temmuz darbe girişimi ile bugünlere gelen bir süreç… Bu sürecin yaratıcılarını çok iyi biliyoruz.

Türkiye’yi 14 yıldır gericileşme, piyasalaştırma ve baskıyla bugünlere getirenleri; eğitim sistemini bilime değil dinsel temellere göre şekillendirerek laik yaşamı adım adım bitirenleri, Suriye’deki ateşe odun taşıyarak, ülkemizi cihatçı örgütlerin merkezi haline getirenleri, ülkemizde barış ve bir arada yaşama umudunu kendi iktidarları uğruna yok edenleri biliyoruz.

Değerli Konuklar

15 Temmuz darbe girişimi savuşturulmuş olsa bile ardından ilan edilen OHAL ile bu sefer sivil bir darbeyle karşı karşıyayız.

OHAL ile Meclis devre dışı bırakılarak, ülkemiz Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetilmeye başlandı. OHAL’e dayanılarak aralarında üyelerimizin de bulunduğu on binlerce kamu emekçisi görevden alındı, televizyon kanalları karartıldı, basına ve muhalif kesimlere baskılar arttı.

OHAL ile birlikte AKP’ye muhalif olan tüm kesimler; görevden almalar, baskı, zor, şiddet, gözaltı, mahkeme, hapis gibi araçlarla sindirildi, etkisizleştirildi.

OHAL dönemi; temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, toplumun ilerici kesimlerine dönük saldırıların arttığı, emekçilerin kazanılmış haklarının ellerinden alındığı bir süreç haline dönüştürüldü.

AKP, OHAL’i tüm iktidar dönemi boyunca elde edemediklerini ele geçirmek, çıkaramadığı akıl almaz kanunları çıkarmak ve toplumsal muhalefetin her katmanını susturmak için kendi çıkarına kullanmaktadır. Bunu zaten iktidar sahipleri de “Darbe bulunmaz fırsat oldu” diyerek ifade etmektedir.

MGK’da alınan tavsiye kararı ile OHAL’in uzatılması, hatta Saray’a bakılacak olursa bir yıldan fazlaya çıkarılmak istenmesi, ülkemizin tüm yönüyle fiili bir başkanlık sistemine teslim edilmesidir.

Böylesine uzun bir OHAL, ülkenin demokrasiden tamamen uzaklaştırılması ve diktatörlüğe teslim edilmesi demektir. Ülkemizin ihtiyacı OHAL değildir. Ülkemizin tek ihtiyacı, koşulsuz şartsız acil demokrasidir!

Değerli Konuklar

Ülkemizin içinden geçtiği bu süreçte Birliğimiz, sivil diktaya, gericiliğe, karanlığa ve tüm antidemokratik uygulamalara karşı, her zaman olduğu gibi emeğin ve demokrasinin yanındadır.

TMMOB emek ve demokrasi eksenli çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da meslek alanları üzerinden ülke gerçeklerini tespit etmeye, çözüm önerileriyle ülke ve halkımız yararına bilimsel ve teknik çalışma üretmeye devam etmektedir.

Birliğimize bağlı Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarımız da Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün kuruluş yıldönümü nedeniyle her yıl 16 Ekim’de Dünya Gıda Günü etkinlikleri kapsamında konu üzerine uyarı ve bilgilendirme görevlerini yerine getiriyor. Bu yılki sempozyumun konusu “Küresel İklim Değişikliği ve Gıda Güvencesi” olarak belirlenmiş.

İnsanların aç kalmadığı, yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanabildiği bir dünya hepimizin özlemi. Ancak, bilimsel ve teknik gelişmelere ve bu alandaki olumlu çalışmalara rağmen Dünya’da en büyük sorunların başında hala açlık gelmektedir.

Gıdaya erişim hakkı dini, dili, rengi, cinsiyeti ve milliyeti ne olursa olsun her insanın en temel hakkıdır.

Küresel iklim değişikliği; endüstriyel, tarımsal ve enerji tüketimi gibi faaliyetlerin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu iklim değişikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.

İklim değişikliği ve kuraklık gibi doğal afetlerin yanı sıra, gelişmiş ülkelerin tarımsal ürün ticaretindeki korumacı politikaları, gıdaya olan talebin artması, tarımda girdi fiyatlarının yükselmesi, tarım sektörüne yeterli yatırımın yapılmaması, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılması gibi birçok etken dünyada açlık ve yetersiz beslenmeye neden olmaktadır.

Özellikle çeşitli defalar söylediğimiz gibi iklim değişikliğinin neden olduğu sonuçlar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de halkımızın sağlıklı ve yeterli gıda üretimi ve tüketimi hakkına olumsuz yansımaktadır.

Dünya nüfusunun yaklaşık 7,5 milyar olduğunu düşünecek olursak, dünyada insan varlığı her geçen gün artarken gıdaya erişim de bir o kadar zorlaşmaktadır. Dünyada yaklaşık 1 milyar insan yatağına aç girmekte,  1 milyarın üzerinde insan da aşırı beslenmeden kaynaklı obezite gerçeği ile mücadele etmektedir. Bu adaletsizlik özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası iki kutuplu dünya düzeni ile eş zamanlı olacak şekilde gıda politikalarının plansız yürütülmesinden kaynaklanmaktadır.

Çocuklar hala yatağa aç giriyor, güne aç uyanıyorsa ve yaşanılan açlık yüzünde ölüyorlarsa ülkelerin genel politikalarının yanı sıra sürdürülebilir doğa, çevre, tarım ve gıda politikalarını gözden geçirmeleri gerekmektedir.

Açlık ve yoksullukla mücadelede gıda güvencesinin ve yeterli beslenmenin olabilmesi için, ekonomik iyileşmenin sağlanıp geçimin kolaylaştırılması, doğal kaynakların yönetimi, çevrenin korunması,  kırsal alanda sürdürülebilir kalkınma ile kırsal refahın artırılması ve sürdürülebilir tarımsal politikaların hayata geçirilebilmesi gerekmektedir.

Adil bir gıda dağılımı ve gıdaya erişim hakkının olabilmesi için üretici doğru yöntemlerle desteklenip üretim süreçlerinde tutulmaya çalışılmalı, tarımsal AR-GE’ye daha fazla yatırım yapılmalı, tarımsal ürün planlaması yapılarak israf önlenmeli, toprağı işlemede aile işletmelerine öncelik verilmelidir.

Gıdada israfın altı önemle çizilmelidir. Bu kadar aç insanın olduğu bir dünyada üretilen gıda maddelerinin %10’unun tüketilmeyerek çöpe atılması anlaşılabilecek bir durum değildir. Sadece bu tüketilmeyen/tüketilemeyen çöp olarak son bulan üretim fazlasıyla bile açlık çeken insanlar doyurulabilecektir. 

Değerli Konuklar

21. yüzyılın ikinci yarısından sonra su ve gıdanın en stratejik iki ürün olacağı asla unutulmamalıdır. Küresel ısınma ile tatlı su kaynaklarının gün geçtikçe yok olduğunu düşünecek olursak, insanların içme ve kullanma sularına ulaşmasının ne kadar zor ve maliyetli olacağı, tarımın olmazsa olmazı sulama suyunun yok olma tehlikesiyle birlikte tarımsal üretimin sekteye uğrayacağını görebilmeliyiz.

Bu iki stratejik ürünün önümüzdeki yıllarda günümüzün doğal gazı ve petrolü olacağını unutmamalıyız. Koskoca bir 20. yüzyılı enerji ve enerji kaynağı paylaşımı savaşları ile geçirdiğimizi, yaşanan savaşlarla dünya haritasının nasıl değiştirildiğini hatırlayacak olursak tabloyu daha net görmek mümkündür.

Yaşadığımız yüzyıl ve sonrasının sratejik silahı haline dönüştürülmek istenen su ve gıda en temel insan hakkıdır. Bu hakkın silaha dönüştürülmesi asla kabul edilemez.

Yine yaşadığımız bu günler, insanlık tarihinin tanık olduğu en büyük göçlerin gerçekleştiği günlerdir. Başta Ortadoğu olmak üzere, Orta ve Kuzey Afrika ile Yakın Asya’dan gelen insan göçü bugüne kadar yaşanmış en büyük trajedilerden birisidir. Milyonlarca insan başta savaş olmak üzere, kuraklık ve açlık nedeniyle doğup büyüdükleri toprakları, yurtlarını terk ederek büyük bir ihtimalle Akdeniz ve Ege sularında ölümle son bulacak bir bilinmeze doğru yolculuk yapmaktadırlar. Canlarını kurtarabilenler insanca bir yaşam umuduyla Avrupa ülkelerine gideceklerini sanarken beton duvarlar, tel örgüler ve paramiliter kuvvetlerle karşılaşarak hayatlarının başka bir şokunu yaşamaktadır. Geçici konaklamaların yapıldığı “kamp” adı verilen insanlık ayıbı toplanma yerlerindeki barınma ve beslenme sorunu da apayrı bir açmazdır. Dünyanın gözü kör, kulağı sağır egemen güçlerinin bu soruna duyarsızlığı sözün bittiği yer anlamına gelmektedir.

Bu etkinliği düzenleyen Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odamıza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

 

Emin Koramaz

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı